EĞİTİM VE ÖĞRETİME GÖNÜL VEREN EMEKLİ İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ ŞÜKRÜ AKDENİZ İLE SÖYLEŞİ
YAŞAM 22.04.2019 10:09:00 2802 0

EĞİTİM VE ÖĞRETİME GÖNÜL VEREN EMEKLİ İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ ŞÜKRÜ AKDENİZ İLE SÖYLEŞİ

Fikri Akdeniz(*) Kepirtepe Köy Enstitüsü 1943-1944 mezunu Lüleburgaz (Kazanköy) doğumlu emekli ilköğretim müfettişi olan babam Şükrü Akdeniz´in evinde 10.06.2011tarihinde yaptığımız söyleşiyi kısaltarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

ŞükrüAkdeniz (1925-2018)

***Sizi tanıyabilir miyiz? Köyünüzde okul var mıydı? Eğitiminizi nasıl tamamladınız? Kepirtepe Köy Enstitüsü´nde geçen öğrenciliğiniz hakkında bilgi verir misiniz?

---Cumhuriyet dönemi öncesinde köyde okul yoktu. 1915 yılında Edirne valisi Hacı Adil bey ile Pınarhisar kaymakamı Sadullah Koloğlu´nun teşvikleri ve köylülerin yardımlarıyla tuğla kullanarak okul inşaatına başlanıyor. Ancak 1932 yılında sıvası tamamlanabiliyor. İlkokulu Kazanköy´de (Ertuğrulköy) 3 yıl okuyup, 1935 yılında diploma aldım. Ardından, bir yıl ara verip, daha sonra 1937´de köyümüze 10 km uzaklıkta bulunan Pınarhisar´daki yatılı okula gittim. Bir yıl okuduktan sonra 1938´de Köyümüzdeki eğitmen Halil Yalçın´ın yol göstermesiyle. Edirne´de açılan Trakya Köy Öğretmen okulu 5. sınıfına kaydoldum. Üç ay sonra bulunduğumuz bina II. Dünya Savaşı yıllarında ordumuza gerektiği için 83 öğrencisi olan okulumuz Ocak 1939´da 33 vagon eşya ile Alpullu Şeker İlkokulu´na taşındı. Mayıs 1939´da ilkokulu tamamladım. Okulumuz 1939 öğretim yılı sonunda Lüleburgaz Emrullah Efendi İlkokulu binasına ve çadırlara taşındı.Aynı yıl içinde Kepirtepe´de temeli atılan öğretmen okuluna kaydım yapıldı. 17 Nisan 1940 tarihinde çıkarılan kanunla okulumuzun adı Kepirtepe Köy Enstitüsü olarak değiştirildi. Köy Enstitülerine öğrenci seçiminde ise, bazı ölçütler konulmuş ve bu ölçütlere uyanlar enstitülere öğrenci olarak alınmıştır. Bu özellikler şöyle sıralanabilir

1. Köylü çocuğu olmak,

2. Sağlıklı ve sağlam olmak,

3. Zeki ve çalışkan olmak,

4. Kendi yaşıtlarına göre, bilgili ve başarı düzeyi daha iyi olmaktır.

Kepirtepe´de bir yandan imkânsızlıklarla boğuşuluyor, bir yandan okulun inşaatı sürdürülüyor. En büyük sıkıntı ise su. Kepirtepe´de damla su yoktu. Su Lüleburgaz´dan bir çeşmeden bidonlarla getiriliyordu.   

Kepirtepe Köy Enstitüsü inşaatında öğrenciler çalışırken

/resimler/2019-4/22/0956586612503.jpg***Trakya halkı ile aynı kaderi paylaşan okulumuz da göç yollarında?

---II. Dünya harbi devam ederken. Lüleburgaz Alpullu tren istasyonundan  ayrılarak 18 Nisan 1941 tarihinde 22´si kız olmak üzere 226 öğrenci Ankara´nın   Hasanoğlan köyüne ulaştık.. Hasanoğlan´a göç okulumuzun üç dönemini bir dönemmiş gibi kaynaştırdı.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü henüz kurulmamıştı. Yatacak yer olmadığından erkek öğrencilerin köy camisi içinde yatması gerekti. Diğer enstitülerden gelen ekiplerle birlikte bir Macar inşaat mühendisinin nezaretinde Hasanoğlan Köy Enstitüsü okul inşaatına başladık. Orada bizim için yeni bir kuruluş başladı. Kepirtepe´nin kuruluşundan sonra yeni bir kuruluş. 10 Şubat 1942 de Hasanoğlan´dan Kepirtepe´ye dönüldü. Yalnızca özel eşyalarımızı ve oradaki anılarımızı getirdik Kepirtepe´ye.  

/resimler/2019-4/22/0959184115213.jpg1944´te mezuniyetimize az bir zaman varken Haziran ve Temmuz aylarında Ergani ilçesi sınırları içinde kurulacak olan Dicle Köy Enstitüsü´nün bina inşaatında çalıştık. Beş yıl süreli olan eğitim öğretim sonunda 1944 yılı Ekim ayında öğretmen oldum.

Kepirtepe, beton duvarlardan oluşan bir okul değildi. Bir tarih, bir aile, bir ev ve Kepirlilerin deyimi ile hepsinden öte ?bir ana? oldu bizler için? Kepirtepe Köy Enstitüsü, 1937 yılında bir eğitmen kursu olarak başladığı aydınlanma yolculuğuna 1954 yılına kadar devam etti. Bu süreçte 1398´i kız ve 15943´ü erkek köy öğretmeni yetişti. Bu gün Trakya´da aydınlık yüzlü insanların çoğunlukta olmasının temelleri Kepirtepelilerin 1940´lar da başlattığı aydınlanma gerçeğine dayanmaktadır.

1943-44 Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunu olan Şükrü Akdeniz´in diploması

/resimler/2019-4/22/1000118647545.jpg***Kısaca,  köy enstitüleri gerçeğinden bahseder misiniz?

---1940´lı yılların başındayız. Alman orduları, Bulgaristan´da, Yunanistan´da ve Türkiye sınırlarında, Meriç kıyılarında. Türkiye, yurdun savunması ve bir Alman işgali yaşamamak için gençlerini silâh altına almış. Trakya kar altında. Ordumuz binlerce Mehmetçiği ile çadırlı ordugâhta, Ordugâhın savaş hazırlıkları ve yer değişimleri: malzeme ve mühimmat öküz arabaları, taligalar ve katırlar ile Mehmetçik yaya olmak üzere büyük zorluklar içinde yapılıyor. Milli Mücadele´nin yaralarını henüz saramamış yeni devlet, 2. Dünya Savaşı´na girmeden, savaşa girmiş kadar zor koşullar içinde. Ekmek, aş yok Hayvana yeterli saman yok. Kışın soğuğundan korunmak için barınacak yer yok.

Devlet, bu yokluk ve yoksulluk  içinde  köye okul götürmek, köylüyü okutmak istiyor. 17 Nisan 1940´da, Köy Okullarına öğretmen ve eğitmen yetiştirme, yöre kalkınmasında etkin bir görev üstlenmek üzere Türkiye koşullarına özgü eğitim kurumları yasası TBMM´de kabul ediliyor.

Cumhuriyet Türkiye´sinin ülke gerçeğine, kendi öz kaynaklarına dayalı olarak kurduğu bir eğitim sisteminin adıdır KÖY ENSTİTÜLERİ. Bütün köy enstitülerinde olduğu gibi, tamamının öğrenciler tarafından yapıldığı bir okuldur Kepirtepe.1930 sonları ve 1940´lar boyunca sayıları 500´e varan Batı Klasiklerini, çok sınırlı dil bilenlere karşın Türkçe´ye kazandırarak basan, ücretsiz dağıtan, Köy Enstitüsü öğrencilerine, Halkevleri ve Halk odalarında halkımızı akıllıca teşviklerle okutan, insanımızın evrensel kültüre açılımını sağlayan başta Hasan Ali Yücel ve arkadaşlarına borçluyuz.

Lüleburgaz´da babamın evinde balkonda bilgisayar yardımıyla 10. Haziran 2011 günü çektiğim bir fotoğraf. Arka duvarda asılı bazı aile fotoğrafları da görülmektedir.

/resimler/2019-4/22/1000545210849.jpg***Köyde görev yaptığınız yıllar nasıl geçti? Başınızdan geçen üzücü olaylar var mıdır?

---17 yıl kendi köyümde 18 aylık askerlik dönemi hariç başöğretmen ve sınıf öğretmeni olarak çalıştım. 1957 yılı Aralık ayında köyün Demokrat Parti (DP) ocak başkanı tarafından; okul bahçesinin her tarafına fidan diktirmem, Cumhuriyet gazetesi okuyor olmam ve köyde olur olmaz herkesin çocuğunu üst okullara göndererek köyde işçi sıkıntısı yarattığım, DP´lilere güya baskı yaparak CHP´ye geçmelerini istediğim, köy muhtarına kâtiplik yaptığım gerekçesiyle dönemin Kırklareli milletvekiline şikâyet edildim. Ocak 1958 yılında tahkikat geçirdim. Köyümüzden başka bir yere tayinim istendi. Şikâyetin gerçek nedeni ise ilçedeki maaş mutemedinden haberim olmadan maaşımı alan ve bana vermek istemeyen köyün DP´li ocak başkanından maaşımı istememdi. 27 Mayıs 1960´a kadar bu tür tehdit edici olaylar devam etti.

***Başarılı bir eğitimci olduğunuzu biliyorum. Yüzlerce öğrencinin ilkokuldan sonra okumasına önderlik ettiniz. Bu konuda bilgi verir misiniz?

---1938 yılında Trakya Köy Öğretmen okuluna kaydolduğum günden itibaren kendi kendime söz vermiştim. Bir gün elime bir fırsat geçerse bende köyümüzdeki çocukların ilkokul sonrasında okumalarına yardımcı olacaktım. İlçede öğrenci okutmak kolay değildi. Köylerde eğitim/öğretim süresi şehirlere göre daha kısaydı. Bu durumda müfredatı tamamlamak mümkün değildi. Öğrencileri öğleden sonra iki saat daha okulda tutarak eksik kısımları tamamlatır ve yaz aylarında hiçbir karşılık beklemeden matematik, Türkçe, tarih, coğrafya derslerinden takviye yapardım. İlk olarak 1951´de ilkokuldan mezun ettiğim öğrencileri sınavlara götürdüm. Sınav kazanan 6 kız ve 3 erkek öğrencim Kepirtepe Köy Enstitüsü´ne kaydoldular. Başlangıçta velilerin olumsuz yaklaşımları, çocukların okul bitirip öğretmen olarak görev almalarıyla ortadan kalktı. İlerleyen yıllarda bu çalışmaya devam ettim. 1961 yılında bir defada 17 öğrencimin Kepirtepe Öğretmen Okulu´nu kazanması tüm çevre köylerde ve ilçede birçok veli ve yöneticinin de dikkatini çekti. 17 öğrencimin sınav kazanmasını nasıl başardığım konusunda Kırklareli valiliğine şikâyet edildim, ilköğretim müfettişi tarafından tahkikat geçirdim. Yaparak ve yaşayarak öğretimi gerçekleştirmeye özen gösterdim. Başarılı bir eğitimci olmam nedeniyle dönemin Kırklareli valisi tarafından bana takdirname verildi Köy çocuğunun devlet yönetiminde görev alması hâlâ uygun görülmüyordu. Benim bu çalışmaları yaptığım yıllarda köyün nüfusu 1.200 civarındaydı. Bugün için 450 civarındadır. Köyden yetişen en az 100 öğretmen, subay, polis, maliyeci, bankacı, ebe, doktor ve yüksek öğretim mezunu ve öğretim üyesi (ikisi Profesör) bulunmaktadır. Bunlar beni mutlu ediyor. Yaktığımız ateş söndürülememiş ve meşale aydınlatmaya devam etmektedir.

***17 yıllık köy öğretmenliğinizin devamında ne oldu?

***1963 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü´ne dışarıdan devam ederken müfettişlik kursu sınavlarına girerek Kırklareli´nden bir tek ben kazandım. Köy Enstitülü öğretmenlere karşı hâlâ olumsuz tavırlar vardı. Kasıtlı olarak önce duyurmadılar. Sınavı kazandığımı tesadüfen öğrendim. 1964 yılında mezun oldum ve Edirne´de ilköğretim müfettişi olarak göreve başladım. 1986´da 41 yıl 4 ay hizmet sonrasında Muğla İlköğretim Müfettişliğinden emekli oldum.

1967 yılı, İlk Öğretim Müfettişi Şükrü Akdeniz oğulları Rüştü ve Fikri ile birlikte (Üç Kepirtepeli)

/resimler/2019-4/22/1001388180373.jpg***Köy Enstitüleri ile ilgili bizlerle paylaşmak istediğiniz bir anıyı dinleyebilir miyiz?

---Dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç kendisine tahsis edilen bir araç ile yanındakilerle birlikte Kastamonu´nun köylerini dolaşırken yağan yağmurla birlikte bir köye varıyorlar. Köyün okuluna vardıklarında okulda bir sessizlik olduğunu görünce sesleniyorlar. Okul öğretmeni camdan başını dışarı uzattığında Tonguç baba öğrencilerin nerede olduğunu soruyor. Öğretmen, çatının aktığını ve üç kez yazı yazdığını kimsenin ilgilenmediğini söylüyor. Tonguç öğretmene sen kendin yapabilirdin deyince, öğretmen gelenlerin kim olduğunu bilmeden çatı onarımı benim işim değil diyor. Hemen ardından Tonguç duvara dayalı merdivene çıkarak çatı onarımını gerçekleştiriyor ve akıntı kesiliyor. Kartını öğretmene uzatarak ne zaman ihtiyacın olursa ben yardıma hazırım diyor. Bu konuşmadan nasıl bir ders çıkarılması gerektiğini okuyucuya bırakıyorum.

***Ömrünüzün büyük bir kısmını geçirdiğiniz köyünüz hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

---Köyümüzün halkı 1877 Osmanlı-Rus Harbi´nden sonra Rus ve Bulgar mezalimine dayanamayarak Tuna boylarından, Bulgaristan´ın Büyük Tırnova, Yağlar köyü ve Tozluk köyünden; bir hane Lofça´nın Kalenik köyünden Trakya istikametine doğru arabalarına yükledikleri eşyalarla birlikte Lüleburgaz´a 19 km uzaklıktaki yerleşim yerini seçiyorlar. Gelenler 150 hane kadar. Seçilen bölge çalılık ve ağaçlık bir alan. Kestikleri ağaç dallarıyla basit evler yapıyorlar. Balkanlarda gördükleri gibi kerpiç keserek duvarları örüyorlar. Çatılara çavdar sapı koyuyorlar. Kiremit çatılı bina düşünülmemeli. Arazi açarak çiftçilik işine başlanıyor. Yerleşim yerinde insanlar birbiriyle yardımlaşma içindeler. Soyadı olayı yok. Yetimoğulları, Mitişoğulları, Yakupoğulları, v.s. gibi lakaplar var. Köyü kısa sürede geliştiriyorlar.

/resimler/2019-4/22/1005565685455.jpg

***1912 Balkan savaşı çıktığında köy halkı ne yapıyor?

---8 Kasım 1912´de Bulgar ordusu Trakya´da Kırklareli yönünde ilerlemeye başladığında köylüler ağaç tekerlekli arabalarla köyden ayrılıyorlar. Lüleburgaz´a 5 km mesafedeki tren istasyonuna kadar arabalarla gelip oradan önce İstanbul´a, sonra Zonguldak, Konya ve Bursa´ya göç ediyorlar. Bildiğiniz gibi Bulgar ordusu Çatalca´ya kadar ilerledi. Osmanlı hükümeti barış istemek zorunda kaldı. Balkanlardaki sorunlardan yararlanan Türk ordusu 27 Temmuz 1913´te kaybedilen yerleri geri alınca Anadolu´ya göç eden köylüler geri döndüklerinde Bulgarların mezar taşlarını bile kırdıklarını görüyorlar. Kısa bir süre sonra I. Dünya savaşı patlak verince de eli silah tutan tüm gençler askere alınıyor. Askere giden gençlerin çok azı köyüne dönebiliyor. Çoğu çeşitli cephelerde şehit oluyor. Babamın Kudüs cephesinde Osmanlı ordusunda savaşta ve bir top mermisi ile eli bileğinden kopuyor. Şam/Halep/İstanbul demiryolu ile İstanbul´a ve köyüne savaş gazisi olarak dönüyor.

1920 yılında bu kez Trakya Yunanlılar tarafından işgal ediliyor. Köyde yaşayanlar çok işkence görüyorlar. Lüleburgaz 8 Kasım 1922´de işgalden kurtuluyor. Yani köyümüz 2 yıl 3 ay 18 gün Yunan işgalinde kalıyor.

Köy halkı çalışkan insanlar ve çiftçiliği en iyi yapanlar olarak anılıyorlar. Hane halkı dede, nine, baba, anne ve çocuklardan oluşuyor. Her bir aileye bir oda veriliyor. Yemek birlikte yeniyor. Yere serilen hasırlar üzerine yer yatağı yapılıyor, karyola yok. 15 km. uzaklıktaki Poyralı´dan gelen dere köyün yakınından geçiyor. Oldukça temiz olan bu dereden alınan su ile çamaşır yıkanıyor. Daha sonraları her hanenin bahçesi içinde bir kuyu açılarak içme suları bu kuyulardan temin edilmeye başlanıyor. Su içmek için bir tür saplı kabak olan  ?susak? kullanılırdı. Tifo tehlikesi var. Kuyular gübre atılan yere yakın ise her an tehlike var demektir. 1957´den sonra Soğucak köyü arazisinde bulunan Davalıpınar suyu tüm çevre köylerle birlikte bizim köye de verildi. Doktora gitme alışkanlığı yoktu. Bir ölüm olayında köyün tüm erkekleri cenazeye katılırdı. Köy halkından kavga edip mahkemeye düşen olmamıştır. Sadece II. Dünya savaşı sırasında bir korucunun cinayet işlediği biliniyor.

Yoksulluk olmasına rağmen, aile içi yaşam barışçı bir ortamda geçerdi. Bayramlarda belli bir yerde yüksek ağaçlara salıncaklar kurulur genç kızlar sallanır, genç erkekler ve babalar kahvelerde buluşurlar, küçük çocuklara bayram sabahı para verilerek sevindirilirdi.

***Köyün adının Kazanköy olmasının bir anlamı var mı?

---Söylentilere göre ilk yerleşenler ormanların içinde büyük kazanlar buluyorlar. Herhalde bu nedenle Kazanköy deniyor olmalı. Köyün nüfustaki adı ise Ertuğrul´dur. Çevre köyler ve halk dilinde Kazanköy olarak anılmaktadır.

***Biraz da 1930´ lu yıllardan sonraki köy yaşamını anlatır mısın?

---Komşu köylerden Yancıklar´da su değirmenine buğday götürülür ve un elde edilirdi. Her bir hanenin bahçesinde kaplumbağa biçiminde ekmek pişirme fırını vardı. Ekmek evlerde yapılırdı. Ayrıca evlerin içinde çeker bacalı ocak denilen içinde ateş yakılan yer bulunur ve kül ve kor karışımı üzerinde tandır ekmeği pişirilirdi.

Lüleburgaz II. Dünya savaşı sonunda 4500 nüfuslu bir ilçeydi. Köyden ilçeye ulaşım ancak at arabası ile yapılabilirdi. Köyümüzde de ancak birkaç ailede at arabası vardı.

Aralık 1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikası´nın temeli atılarak, on bir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir. Mustafa Kemal Atatürk´ün talimatıyla kurulan, Türkiye´nin ilk şeker fabrikasıdır.  Aynı zamanda çevre köylerde pancar ekimi teşvik edilmeye başlanmıştır. Köyümüzde de pancar üretimi ve pekmez yapılır, erik ve ahlat kurutularak kışları hoşaf yapımında kullanılırdı. Ceviz ağaçlarını da unutmamak gerekiyor. Bağlarımız yeterliydi aralarında da kayısı ve şeftali ağaçları olurdu. Dere kenarlarında uygun büyüklükteki araziye karpuz, kavun, salatalık ve domates ekilirdi. Bunların tümü geçmişte kaldı.

Evlerde şayak pantolon dokunur, tarlaya çarık denilen deriden yapılmış bir tür ayakkabı ile gidilirdi. Sabahları çok erken kalkılır, hayvanlar hazırlanır ve tarlaya çalışmaya gidilirdi. Mevsimine göre mısır, ayçiçeği ekilir, zamanı gelince çapa yapılırdı. Akşam üzeri erkekler, yorgun geçen bir günün ardından kahveye gidip çay içer, kadınlar akşam yemeğini hazırlar, erken yatılır, bir sonraki güne hazırlık yapılırdı. Makineleşme henüz olmadığından orak ve ellik yardımıyla buğdaylar biçilirdi. Harman zamanı tüm aile bireyleri imece yoluyla çalışırlardı. Bugün modern teknolojinin nimetlerinden habersiz olarak birçok büyüğümüz göçüp gittiler. Yetişkinler tarlada iken küçük çocukların bakımı evlerde nineler tarafından doğal besinlerle beslenirdi. O dönemlerde sıtma ve verem var. Elini kesen birinin eline tentürdiyot yerine tütün basılırdı. Kadınlar şalvar ve entari giyer. Sokağa çıkarken Balkanlardan gelen alışkanlıklarla ?ferace´ giyerlerdi. Örf ve adetler devam ettiriliyordu. Şehre inerken kadınlar çarşaf giyerlerdi. Düğünlerde genç kızlar karşılıklı oynar ve genç erkekler ayrı olarak horon çekerlerdi. Evlilik çağındaki gençler düğünlerde uzaktan birbirini izlerler, bakışılır, beğenilir ve sonra genç kız ailesinden yöntemine göre istenir ve evlenilirdi. Boşanma olmazdı.

Yaptığımız uzun konuşmanın bir kısmını keserek son bir soru ile konuşmamızı sonlandıracağım.

***Emeklilik yaşamı nasıl geçmektedir?

---Emekli olduğum 1986 yılından sonraki yıllarda gündüzleri bir süre evin bahçesinde oyalanarak ve sonra da kitap okumakla geçiyor. Özellikle Cumhuriyet dönemi tarihi bilgilerimi yeniden değerlendirmeye çalışıyorum. 16 Şubat 2006´da eşimi kaybettikten sonrası anılarla yaşamaya devam ediyorum.

Babam 86 yaşında iken karşılıklı olarak yaptığımız konuşmaların üzerinden 7 yıl geçti. 93 yaşında iken kaybettiğimiz ve her gün kitap okumayı hiç bırakmamış onurlu bir eğitimcinin Büyük Selçuklu Hükümdarı İzzettin Keykavus´un bir dörtlüğünü söylemesi bence çok da anlamlı oldu. 

Bu dünyaya geldik de göçtük,

Gönül derdi ektik, matemler biçtik.

Bundan sonra nöbet sizindir, 

Biz sıramızı savdık da geçtik.

Babamızın, kardeşimin ve benim okuduğumuz  okulun anılarda kalan izlerini  Kepir´in ikinci (1943-1944) mezunlarından İlyas Özcan´ın yazdığı şiir ile  sizlerle paylaşacağım.

KEPİR MARŞI

Bir ana tanırım Kepir´dir adı

Çelikten tunçtandır göğsü kanadı

En ıssız köylerde anılır adı

Can verdi kuruyan cılız kollara

Yaslanıp bozkırın yanık bağrına

Gücünden hız verdi, Kepir yarına

Kavuştu çift motor sedalarına

Gövdeye can geldi, cılız kollara

Adımız, andımız Kepirliyiz biz

Ülkümüz köy yolu, geri dönmeyiz

İlyas Özcan

***Teşekkürler.

*       *        *

Vahit İŞBAŞARAN/LÜLEBURGAZ(Kırklareli), (DHA)- KIRKLARELİ´nin Lüleburgaz ilçesinin en eski ilköğretim müfettişi Şükrü Akdeniz (93), kalp yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.

Kepirtepe Köy Enstitüsünden l944 yılında mezun olan Şükrü Akdeniz, uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra ilköğretim müfettişliği görevinde bulundu. Merhum Zeynep Akdeniz´in eşi olan Şükrü Akdeniz, Matematik Profesörü Fikri Akdeniz, emekli ilkokul öğretmeni Rüştü Akdeniz ve Cumhuriyet Kadınları Korosu kurucusu müzik öğretmeni Şükran Akdeniz´in babalarıydı. Akdeniz, Pazartesi günü rahatsızlığı nüksedince önce Lüleburgaz Devlet Hastanesi´ne oradan da özel bir hastanede yoğun bakıma alındı. Tedavi gördüğü yoğun bakım ünitesinde kalp yetmezliğinden hayatını kaybeden Akdeniz, ilçeye bağlı Ertuğrulköy de toprağa verildi.

/resimler/2019-4/22/1007140061995.jpg

Şükrü Akdeniz son yıllarında

*( Prof. Dr. Fikri Akdeniz/Çağ Üniversitesi)


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

Rahatlığın Adresi: Adidas

Sevdiklerimize Orkide Hediye Etmenin Anlam ve Önemi

Çocuklar da Stres Neden Olur?

“HÜKÜMLÜ VE YÜKÜMLÜLERİ TOPLUMA KAZANDIRACAĞIZ”

Prof. Dr. Sultan Tarlacı: “Yaratıcı kişiler kuralları sevmez, sınırlarda dolaşır”

Türkiye ve dünyanın ilk tescilli kadın kebapçısı

Farklı ülke numaralarından gelen WhatsApp aramalarına dikkat!

Kendinizi sürekli ‘şişman’ hissediyorsanız dikkat!

SAVAŞ MAĞDURU UKRAYNALI ÇOCUKLAR İBB’NİN MİSAFİRİ OLDU

ARI SOKMASINDA ADRENALİN OTOENJEKTÖRÜ HAYAT KURTARIYOR!

AİLENİZİ KORUMAK SİZİN ELİNİZDE!

ÖFKE KONTROLÜNDE ETKİLİ ÖNERİLER

Prof.Dr. Barış Öztürk ,”Metabolik Otofaji Diyeti İle Kilolara Elveda”

Eyvah Kayınvalidem Geliyor!

Üzüm Tüketmenin 8 Faydası!

Kedi Kumu

Yüksek sıcaklık ve güneş, sürüş güvenliğini tehlikeye atıyor

Olumsuz duygular hissedildiğinde çözüm buzdolabında değil!

VİŞNENİN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR !

"Baharatlı yiyecekler geniz akıntısı sebebi"

10 BİNİ AŞKIN GÖRME ENGELLİYE REHBER OLAN PLATFORM: KÖRÜZ.BİZ

  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51
  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli