Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


EĞİTİM SİSTEMİNDE YENİDEN?


Türkiye´de Milli Eğitimin en önemli problemi, kuruluşundan bu yana, yüz yıla beş kala, hala etkin bir sistem kurulamamış olması. 1920´den bu yana, Mehmet Vehbi Bulakla başlayıp, halen İsmet Yılmaz´la devam eden 64 Bakanımız olmuş. 97 yılda 64 Bakan demek, her 1,5 yılda bir Bakan değişimi anlamına geliyor. Son 15 yılda görev yapan Bakan sayısı altı. Yani ortalama 2.5 yıla bir Bakan denk geliyor. Görev yapan bakanların, hangilerinin daha başarılı olduğu doğal olarak tartışılabilir. Ancak bir gerçek var ki bir sistemin hazırlanması, çok uzun zamanlara bağlı sorgulama, araştırma, tecrübe ve kararlılık gerektirirken, sistemin başarılı olduğunu anlamak için de, neredeyse bir nesil değişimindeki etkilerinin ortaya çıkması gerekir.

Sistemlerin işlemesinde kararlılık kesinlikle önemliyken, bilinmesi gereken önemli bir kıstas var: Hükümetlerin değişimi, Milli Eğitim Sistemini kesinlikle etkilememelidir. Çünkü Milli Eğitim Sistemi, ülkenin kuruluş ideolojisiyle bütünlük arz ederken, bilimsel temelli doktrinsel esaslarla yoluna devam etmek zorundadır.  Eğitimde eşitlik ilkesi vazgeçilmez esas iken, eşitliğin, zekâ seviyesinde değişeceği de akıldan çıkarılmamalıdır. Ayrıca toplumu oluşturan bireylerin istemleri de sistemde dikkate alınmak zorundadır. Yani sistem, belirli mesleklere yönelmek isteyen, sanat icra etmek isteyen, dinini özgürce yaşamak isteyen her kesimi kapsamak zorundadır.

Milli Eğitim Sisteminde zorlayıcı olunduğu takdirde, ortaya ya okumaktan vazgeçmiş bir nesil ya da birbiriyle onarılamayacak şekilde ayrışmış, farklılaşmış bir nesil çıkar ki her durumda kaybeden ülke ve geleceği olur.

Milli Eğitim Sistemi, bir kişinin, bir gecede vereceği kararla da değiştirilmez. Sistemin uygulanmasında görülen aksaklıklar, eş zamanlı geri bildirimlerle düzeltilerek, en doğru şekle getirilir fakat sistemi değiştirmektense hatalarının, eksiklerinin düzeltilerek, sistemin daha etkin uygulanmasının yolu açılır.   

Türkiye´de, Milli Eğitimde uygulanan sistemler yıllardır tartışılırken, dikkat çeken bir husus var. Bu güne kadar kurulmaya çalışılan hemen her sistem, Hükümet değişimleriyle birlikte rafa kaldırılmış.

Sistem öylesine bozulmuş ki neresinden tutulsa sıkıntı yaratıyor. Üniversitelere yerleştirme sisteminden, üniversitelerin yönetimine ve belirlenen eğitim alanlarında uygulanan eğitim programlarına; ortaöğretim ve ilköğretimde ders saatlerinin başlangıcının, ders ve ders araları sürelerinin, ders bitim saatlerinin çocukların gelişimine etkisinden, öğretmenlerin yeterlilik seviyelerine kadar, her velinin ve gerçek eğitimcinin aklına gelebilecek, hemen her konuda sıkıntı olduğu bir gerçek.

Milli Eğitimde, seviye tespitleri için bir sınav zorunluluğu gerçeği de varken, eğitilmesi hedeflenen kitleyi gereksiz strese sokarak, geleceklerini olumsuz etkilemenin mantığı tartışılır. Her şeyi yeniden bulmaya çalışmak, sadece kavram kargaşasına ve zaman kaybına yol açar. Eğitimde, Dünya genelinde istenilen seviyelere ulaşmış ülkelerin sistemleri incelenerek, millileştirilmiş bir sistem oluşturup, uygulamaya koymak çok da zor değil. Ancak her yeni Hükümet, benimsediği veya seçmenlerinin arzu ettiği ideolojiyi, kurbağa-sıcak su deneyi uygularcasına hayata geçirmeye yönelik planlamalarla uğraşırsa, başarı sağlanamayacaktır. Eğitimin temel ideolojisi bilimdir.

TEOG adı verilen öğrenci seçme sisteminin de çok yanlış olduğu, öğrencileri ve hatta öğretmenleri kategorilere ayırdığı, bireyler arasında ayrımcılığa yol açtığı, hazırlanma süresinde fırsat eşitliğini kesinlikle ortadan kaldırdığı, öğrenim süreçlerinde sunulan imkânlarla, geleceğe yönelik yetiştirilmesi planlanan nesillerin, bir nevi kastlaşmaya yönlendirildiği biliniyordu. Bu nedenle de yeni eğitim-öğretim yılının başında yapılan açıklamalarla kaldırıldığı halde, toplumsal boyutta, yeniden sistem değişikliği aşırı tepki görmedi. Ancak hedef kitlede, şu anda çok büyük bir beklenti var. Bu beklenti, gecikmelerle toplumsal strese dönüşecek.

Hükümetin dikkat etmesi gereken, toplumsal stresi önleyebilecek ve beklentileri karşılayabilecek bir sisteme geçişte acele ederek, yeni yanlışlara yol açmamak. Yeni sistemde de bir sınav olması gerektiği açıkken, daha önce uygulanmış olan ve özellikli ortaöğretim okullarının yani Fen Liseleri, Meslek Liseleri, azaltılmış ve etkinliği artırılmış Anadolu Liseleri ile eğitimde kendini ispatlamış köklü liseler ve sosyal devlet gereği, Devlet parasız yatılı okullarının sınavla öğrenci alması mantıklı ve doğru görünürken, tek şart, merkezi ve ülkeyi kapsayan bir sınav sistemiyle, en azından erişim eşitliğinin sağlanması.  Ancak Devletin, yeterlilikleri belirlenmiş ve belirli sürelerle seviyeleri yeniden değerlendirmeye tabi tutulan öğretmenlerle, etkin bir müfredata dayalı eğitim-öğretim sistemiyle, klasik tabir edilen liseleri yeniden sisteme dâhil etmesi de gerekiyor. Aksi halde hangi sınav sistemi gelirse gelsin, ülke gerçeklerinde oluşmuş maddi farklılaşmanın keskin çizgisi, eğitimi etkiliyor. En azından hazırlanma süreçlerindeki adaletsizlikle, eşitlikten uzak yapılan sınavlarda başarısız olduğu kabul edilen ya da çeşitli faktörler nedeniyle, tercih yapmayan/yapamayan oldukça önemli sayıda öğrenci, doğrudan ya İmam Hatip Liselerine ya da Açık Lise kavramıyla eğitim dışına itiliyor.

Ortadoğu coğrafyası yeniden şekillenir ve küresel boyutta denklemler yeniden oluşurken, ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey, eğitilmiş beyinler. Eğitimde belirlenemeyen sistem, sebep-sonuç ilişkisini algılayamayan, eğitilememiş bir nesil gerçeğiyle, ülkenin geleceğini doğrudan ve olumsuz etkiliyor

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05