Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY


ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN MİMARI MUSTAFA KEMAL PAŞA´NIN BAŞKOMUTAN OLUŞUNUN 97. YILDÖNÜMÜ KUTLAMASI


/resimler/2018-8/4/1132563434316.jpg

Türk Ordusunun Sakarya´nın doğusuna çekilmesinden sonra  TBMM´de başlayan gizli oturumlarda Mustafa Kemal´e Meclisin tüm yetkilerinin verilmesi anlamına gelen Başkomutanlık konusu tartışıldı. Çoğunluğun kabulü ile bundan 97 yıl önce bugün 5 Ağustos 1921´de Mustafa Kemal Paşa yasama, yürütme ve yargı yetkilerine 3 ay süreyle tek başına sahip oldu. Amaç, çabuk kararlar almak ve bu kararları uygulamaktı.

Biz Atatürk´ün "Komutanlık" yönünü ve komutanlıktaki üstünlüğünü ifade etmekte zorluk çekerken, bunun ötesinde O, politik, ekonomik, sosyo - kültürel vb. yönlerden ne derece derin bir görüşe ve çok cepheli üstün bir kişiliğe sahip olduğunu, hem bu konulardaki düşünceleriyle ve hem de ülke yararına olan icraatıyla bütün dünyaya ispat etmiş dahi bir liderdir.

Atatürk´ün, komutanlık sanatının en ince noktalarını şahsında topladığı, gerçek komutanlığın bütün niteliklerine sahip olduğu, yabancı ülkelerin ünlü komutanları ve devlet adamları tarafından da takdir ve kabul edilmiştir. Ünlü Fransız Mareşali Ferdinand Foch Yunan Başbakanı Venizelos´a Atatürk´ten ve Türk askerinden bahsederken şunları söylemiştir:

"Bana 600 bin kişilik bir ordu verseler, Mustafa Kemal´in 50 bin askerinin üzerine gitmeye tereddüt ederim."

ULUSAL KURTULUŞ YOLU VE BU YOLUN REHBERİ MUSTAFA KEMAL PAŞA

Yollar vardır, meçhulün önümüze serdiği çizgilerdir. Bu yollarda yolcu, talihinin tezgâhında kendi kaderini dokur.

Mustafa Kemal´in Samsun´da başlayıp Erzurum´a, Sivas´a çıkan ve sonra Ankara´da 5 Ağustos 1921´de Mustafa Kemal Paşa´nın Başkomutan oluşu, 9 Eylül 1922´de İzmir´e ulaşan yolculuğu da, böyle bir yolculuktu. Bu yollarda o, talihiyle boğuştu. Kaderini dokudu ve onun kaderi, bizim de kaderimiz oldu.

MUSTAFA KEMAL PAŞA TESPİT ETTİĞİ BU ULUSAL KURTULUŞ YOLUNDA ADIM ADIM GİDEREK NASIL ULAŞTI?

ATATÜRK´ÜN VE ASKERLİK SERÜVENİ

Atatürk, ilköğreniminden sonra Manastır Askeri İdadisi´ni 1896 - 1899 yılları arasında bitirdi. Daha sonra, İstanbul´da Harp Okulu´ndan 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. Harp Okulu´ndan sonra Harp Akademisine devam eden Atatürk, 11 Ocak 1905´te yüzbaşı rütbesiyle burayı bitirdi.

1905 - 1907 yılları arasında Şam´a atanarak 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907´de Kıdemli Yüzbaşı oldu ve Manastır´da bulunan 3. Ordu´ya atandı. Atatürk, 19 Nisan 1909´da İstanbul´a giren Hareket Ordusu´nda Kurmay Başkanı olarak görevlendirildi.

1910 yılında Picardiye Manevraları´na katılmak için Fransa´ya gönderildi. Fransa dönüşü 1911 yılında İstanbul´da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 

/resimler/2018-8/4/1134046718181.jpg

İtalyanlara karşı yapılan 22 Aralık 1911´de Tobruk Savaşı´nda zafer elde etti. 6 Mart 1912 yılında Derne komutanlığı yaptı. Balkan Savaşları´nın başlaması ile birlikte, Gelibolu ve Bolayır´daki birliklerle beraber savaşa katıldı.

Mustafa Kemal 1913 yılında Sofya Ateşe militerliğine atandı. 1914 yılında yarbay rütbesine yükseldi. Birinci Dünya Savaşı´nın başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu´nun da savaşa girmek zorunda bırakılmasının ardından, Tekirdağ´da 19. Tümeni kurmak üzere görevlendirildi.

18 Mart 1915´te Çanakkale´de "Çanakkale Geçilmez" destanını yazan Türk ordusunda görev yaptı. Çanakkale´de savaşan Türk milleti 250.000 den fazla şehit vererek tarihe altın harflerle adını yazdırdı.

ATATÜRK´ÜN ASKERLİK ÜZERİNE YAZDIĞI KİTAPLAR

/resimler/2018-8/4/1135016093010.jpg

Harp Akademisinde iken devlet merkezindeki gözlemleri, onda derin izler bırakacak kadar kuvvetli olmuştur. Bu öğrenim çağından sonra 1905´ten 1908´e kadar M. Kemal Suriye´de ve Makedonya´da görev yapmıştır. Bu yıllarda M. Kemal bir taraftan mesleki bilgilerini uygulama alanında ilerletirken, bir taraftan da ülke yönetimi için İkinci Meşrutiyet´in ilanından önceki siyasi faaliyetlere katılmıştı. Atatürk´ün askerliğe dair eserlerini üç kısma ayırmak lazımdır. Birincisi iki kitap halinde olan General Litzman´dan tercümelerdir. Diğer ikisi askeri tatbikat esnasında tutulan notların krokiler ilavesiyle kitap haline getirilmesidir.

Atatürk´ün yazdığı önemli Askeri kitaplar şunlardır:

1. Cumali Ordugâhı, Süvari, Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları. 1907

2. Takımın Muharebe Talimi. (General Litzman´dan çeviri.) 1908

3. Tabiiye ve Tatbikat Seyahati, 1911.

4. Bölüğün Muharebe Talimi, 1912

5. Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal, 1918

6. Anafartalar Muharebelerine Dair Hatıralar, 1919

GERÇEK KOMUTAN VE KOMUTANLIK SANATI

Komutanlık yalnızca., bir birliğe komuta etmek, bir harekâtın yapılması veya işlerin yürütülmesi için emir vermek demek değildir. Komutan komuta ettiği birliğin, barışta savaşta; hem eğiticisi, hem öğreticisi, hem yöneticisi ve hem de gözeticisidir.

Komutanlık büyük bir haslettir. Yalnız rütbe ve makam sahibi olmakla komutan olunamaz. Geniş bilgisi ile, kuvvetli iradesiyle, adaletiyle tutum ve davranışı ile kıtasına kim sahip çıkabiliyorsa, zor şartlar altında, tehlikeli durumlar karşısında kıtasını kim peşinden sürükleyebiliyorsa, işte "Gerçek Komutan" odur.

ATATÜRK KOMUTANLIK SANATI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORDU? BU KONUDA NASIL BİR HEDEF TESPİT ETMİŞTİ? BU HEDEFE NASIL ULŞMAK İSTİYORDU?

Onun için askerlik, bir sanattı. Ama silahşorlukla övünmezdi. Harp ve muharebe özlemini, hiçbir zaman yaymamıştır. Anılarında harbe, ancak gerektiği zaman, gerektiği kadar yer verdi. Büyük Nutkunda Büyük Taarruz, ancak birkaç sayfa yer alır.

Halbuki usta, cesur bir askerdi. Çanakkale´de muzaffer oldu. Anadolu´da meydan muharebeleri kazandı. Fakat savaş tanrısına hiçbir zaman tapmadı. Son savaşından döndükten sonra üniformalarını çıkardı ve bir daha giyinmedi. İstiklal madalyasından başka bütün madalyalarını reddetti. Savaşı değil, barışı özledi. Düşmanlarına gelince: Onları, daha yendiği gün affetti!...

Fakat Mustafa Kemal´in Milli Mücadele hayatında muharebelerin, o bunları istememiş olsa bile, kader tayin edici yeri vardır. Ama bu muharebeler içinde bile şöyle konuştu:

"? Milletimizin hayat hakkını, istiklal hakkını, cihan-ı medeniyette, hür ve eşit haklarla yer alması hakikatini kabul etsinler, bu iş derhal sona erer.?

1911 ? 1912´DE İtalyanlarla Trablusgarb´ta savaşırken oradan arkadaşı Salih Bozok´a yazdığı mektupta ?Salih sen bilirsin, ben askerliğin sanat yönünü severim? diyordu.

ATATÜRK İDEALİST BİR KOMUTANI ŞÖYLE TESPİT ETMİŞTİ:

?Komutanların emirleri altına verilen millet evladını, memleket araçlarını, düşmana ve ölüme sürerken düşündükleri tek nokta, milletin kendilerinden beklediği vatan görevinin ateşle, süngü ile ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır. Askeri görev, ancak bu anlayış ve inançla yerine getirilebilir. Lafla, politikayla, düşmanın vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılmaz. Omuzlarında ve kafalarında askerlik sorumluluğu yükleyecek kadar kuvvet bulamayacakların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.?

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

BAZI TEMEL KOMUTANLIK NİTELİKLERİ VE ATATÜRK

ATATÜRK´ÜN İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜ, BAŞARIYI VEYA TEHLİKEYİ ÖNCEDEN K ESTİREBİLME YETENEĞİ

Bu niteliğe sahip olmayan bir komutan, diğer komutanlık niteliklerine ne derecede sahip olursa olsun, o komutan asla iyi bir komutan, gerçek bir komutan olamaz.

ATATÜRK´ÜN AZİM VE İRADESİ

Savaş, karşılıklı iki hasım kuvvetin komutanları arasında bir "İrade" mücadelesidir.

Komutan zor koşulların adamıdır. Komutan her zorluğu yenmesini, daha doğrusu her zorluğa çare bulmasını bilen insandır. Kuvvetli azim ve iradeye sahip olan bir komutan, zor koşullar karşısında zaaf göstermez.

ATATÜRK´ÜN CÜRET VE CESARETİ

Doğuştan itibaren büyük bir cüret ve cesarete sahip olan Atatürk, komutanın bu niteliğinin ne kadar önemli olduğunu şu sözleriyle veciz bir şekilde ifade etmiştir: "Muharebede yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır."

ATATÜRK´ÜN SORUMLULUĞU YÜKLENMEDEKİ VE İNSİYATİFİNİ KULLANMADAKİ ÜSTÜNLÜĞÜ

Komutanlık, yetki ve sorumluluk itibarıyla ortaklık kabul etmeyen bir müessesedir. Komutan, işgal ettiği makamın kendisine vermiş olduğu yetki kadar, o makamın sorumluluğunu da yüklenebilmelidir.

ATATÜRK NEREDE VE NE ZAMAN DURULACAĞINI BİLEN BİR KOMUTANDIR

Komutan, elde ettiği bir başarıdan sonra kendisini bir zafer sarhoşluğuna kaptırmamalı, durumu iyice değerlendirerek ileride herhangi bir tehlikenin mevcut olup olmadığını kestirebilmelidir.

ATATÜRK´ÜN KUVVETLİ KİŞİLİĞİ

Kuvvetli bir kişiliğe sahip olan büyük komutan Atatürk, Türk İstiklal Savaşı´nda ileri hatlarda kıtaların yanında bulunarak şahsiyetle orduya manevi güç vermiş ve Türk askerinin savaşma azmini kuvvetlendirmiştir.

ATATÜRK´ÜN BİRLİĞİNİ TANIMADAKİ VE ASTLARINI DEĞERLENDİRMEDEKİ KUDRETİ

Komutan niteliklerinin önemlilerinden birisi de, bir komutanın birliğini iyi tanıması, astlarını da iyi tanıyıp değerlendirmesidir.

ATATÜRK´ÜN İTİDALİ VE SOĞUKKANLILIĞI

Bir komutan meydana gelen ciddi olaylar karşısında itidalini ve soğukkanlılığını muhafaza edebiliyorsa, ona bağlı ast komutanlar ile bunların emrindeki kıtalar da soğukkanlılıklarını muhafaza edecek, olayların yaratabileceği ciddi tehlikelerden ürkmeyerek, çekinmeyerek basiret ve cesaretle görevlerini yapma gayreti içinde bulunacaklardır.

EMİR VERME SANATI VE ATATÜRK

Bu konuda Atatürk şöyle söylemiştir : "Komutanlar emir vermiş olmak için emir vermezler. Lüzumlu ve uygulanabilir hususları emrederler. Emir verirken, kendisini o emri uygulayarak kimsenin yerine koymak ve emrin nasıl uygulanacağını düşünmek ve bilmek lâzımdır."

/resimler/2018-8/4/1135593125331.jpg

ATATÜRK ?BEN ULUSUN KURTULUŞU İÇİN İLERİDE BAŞKOMUTAN OLACAĞIM? DÜŞÜNCESİNİ TÜRK MİLLETİNE NE ZAMAN VE NEREDE İSPAT ETTİ?

Atatürk 25 Nisan 1915´te başlayan ve 9 Ocak 1916 tarihine kadar8,5 ay devam eden Çanakkale kara muharebesinde, 25 Nisan 1915´te Arı Burnu, 10 Ağustos 1915´te 1. Anafarta, 21 ağustos 1915´te 2. Anafarta muharebelerinde İngiliz, Fransız ve Anzak ordularına indirdiği 3 ağır darbeler sonunda düşmanın taarruz güç ve kabiliyetini yerle bir etti.

Savaşma azim ve iradesini kaybeden bu güçlü düşman ordularının topyekûn imhadan kurtulabilmesi için yapmaları gereken tek bir çare kalmıştı, o da, en kısa bir zaman içinde Çanakkale´yi terk etmeleri gerekti.

Bu konuda aldıkları karar gereğince silah, araç,gereç ve askeri personeli yavaş yavaş gemilere yüklediler. 8 Ocak 1916 günü düşmanın Çanakkale´yi terk edeceğini gören milli şair Ali Ulvi Elöve atamızın en sevdiği ?gençlik Marşı?nı sabaha kadar oturup yazdı.

Atatürk Çanakkale muharebelerinde gösterdiği üstün başarıyı, İngiliz resmi Çanakkale tarihini bu muharebeye bizzat iştirak eden General Aspinal Oglander tarafından 2 cilt olarak yazılmış olup, 1932 yılında İngiliz Büyükelçisi George Clerk tarafından atamıza hediye edilmiştir.

İngiliz Çanakkale savaşı resmi tarihinde Gazi şöyle değerlendiriyordu. Özetle:

?Çanakkale´de geleceği elinde tutan komutan, üstün şahıs, M. Kemal´di Çanakkale muharebelerinde göstermiş olduğu çok yüksek sevk ve idare, fedakârlık ve feragat, her türlü övgünün üzerindedir ve bu konuda ne söylense azdır.

Bu suretle Çanakkale savaşlarının kaderinde tek tayin edici rolü oynamış. Çanakkale´nin kaderini tayin etmiştir. Kısacası Gelibolu muharebeleri, bütünüyle M. Kemal´in üstün deha ve zekâsının etkili olduğu bir tarihi anlatır.?

Yenilmiş düşman bile Gazi´nin büyüklüğünü işte böyle teslim ediyordu.

MUSTAFA KEMAL BAŞKOMUTAN 

 /resimler/2018-8/4/1136530782635.jpg

Mustafa Kemal´in orduya, tâ Sakarya gerilerine çekilmek gibi, bir bakışta başdöndürücü bir direktif verirken düşündüğü ve hesapladığı mahzurlar derhal meydana çıktılar. İlk tepkiler Büyük Millet Meclisinde belirdi. Bilhassa muhalifler harekete geçtiler:

"? Ordu nereye gidiyor? Millet nereye götürülüyor? Bu hareketlerin elbette bir sorumlusu vardır! O nerededir? Onu göremiyoruz! Bugünkü elim halin, feci durumun, hakiki âmilini ordunun başında görmek isterdik!... Nerededir?..."

Nutuklarda haykırılan, aranılan bu sorumlu elbette ki Mustafa Kemal´di. Mustafa Kemal şöyle anlatır:

"? Bu türlü konuşan zatların ima ve ifade etmek istediklerinin ben olduğuma şüphe yoktu."

Nihayet muhaliflerden bir mebus, kürsüden onun adını söyleyerek:

"? Ordunun başına geçsin!..."

diye bağırır. Bu tartışmalar 4 Ağustos 1921 tarihli Gizli Meclis Oturumunda geçiyordu.. Hava durmadan gerginleşti. Onu ordu başına çağıranların bir kısmı iyi niyetlerle gene de onun askeri kudretinden başka dayanak olmadığını düşünerek, ona yapışıyorlardı: Meclisteki muhalifler felaketin yakın, kaçınılmaz olduğu fikir ve havasını uyandırdılar.

Tam o zaman Mustafa Kemal kürsüye çıktı. Meclis üyelerinin, hakkında gösterdikleri teveccüh ve güvene teşekkür ettikten sonra, meşhur takririni sundu. Bu takririyle o, Meclis âzâsının umumi arzu ve isteği üzerine Başkumandanlığı kabul ediyordu. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün yetkilerini de fiilen kullanabilmek yetkisini istiyordu:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına:

Meclis yüce üyelerinin, umumi surette beliren arzu ve istekleri üzerine Başkumandanlığı kabul ediyorum. Bu vazifeyi şahsen üzerime almaktan doğacak faydayı süratle elde edebilmek için ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami süratle çoğaltmak, tamamlamak ve sevk-i idaresini bir kat daha pekiştirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinin haiz olduğu yetkiyi, fiilen kullanmak şartıyla üzerime alıyorum. Hayatım boyunca, milli hâkimiyetin en sadık bir hâdimi olduğumu milletin gözü önünde bir defa daha teyit için bu yetkinin, üç ay gibi kısa bir süreyle kısıtlanmasını ayrıca teklif ederim.


4 Ağustos 1921
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal"

Tartışmalar çok şiddetli oldu. Muhalifler:

"? Meclisin yetkilerini kullanmak gibi bir imtiyaz asla söz konusu olamaz!..."

diye bağırıyorlardı. Hatta "Meclisin yetkilerini kullanacak bir şahıs etrafında mebusların şahsen emin olmamaları ihtimalinden bile bahsedildi. Fakat Mustafa Kemal diretti. Bütün söylenenleri kabul etmekle beraber, teklifinden ve şartlarından hiçbir fedakarlık yapmadı ve şahıslarından korkanların telaşlanmasının yersiz olduğunu belirtti. Neticede Mustafa Kemal´in takriri, kendisinin hazırlayarak Meclise verdiği şekilde kabul edildi (5 Ağustos 1921). Büyük Millet Meclisinin bütün yetkilerini, fakat meşruluk yoluyla eline alıp, Başkumandan olduğu zaman Mustafa Kemal 40 yaşındaydı...

Onun vereceği hükümler ve emirler artık kanun hükmündeydi. Başkumandanlık Kanunu´nun kabulü üzerine Mecliste yaptığı kısa hitaptan şu cümleler çok ilgi çekicidir:

"? Meclisin hakkımda gösterdiği emniyet ve itimata lâyık olduğumu zamanla göstermeye muvaffak olacağım. Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu tam güvenimi, hem yüksek heyetinize, hem bütün millete ve bütün dünyaya karşı ilân ediyorum. . ."

Bu, büyük bir sözdü. Büyük bir taahhüttü. Ama yerine getirilecekti...

ATATÜRK ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELESİNİ NE ZAMAN NEREDE VE HANGİ ŞARTLARDA BAŞLATTI VE KURTULUŞ NASIL GERÇEKLEŞTİ?

1. Dünya Harbinde Osmanlı devleti, İtilaf devletlerine yenildi. Her iki taraf 30 Ekim 1918´de Mondros mütarekesini imzaladılar.

Bu mütareke gereğince, Osmanlı Orduları dağıtıldı, silah, cephane, araç ve teçhizatı işgal kuvvetlerinin eline geçti.

Mustafa Kemal Paşa Suriye´de 7. ordu komutanı iken verilen emir gereğince 31 Ekim 1918 günü Adana´ya geldi.

Aynı gün Adana´da Alman kökenli General Liman Von Sanders´ten Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığını teslim aldı.

Devir teslim töreninde General Liman Von Sanders ?Bizler için her şey bitti, yenildik? der demez, Mustafa Kemal Paşa ?Müttefiklerimiz için her şey bitmiş olabilir: Bizim savaşımız, Ulusal Kurtuluş Savaşımız şimdi başlıyor? diyerek savaşma azmi iradesini ortaya koydu.

Osmanlı ordusu dağıtılmış, silah ve cephanesi elinden alındığından Mustafa Kemal Paşa bu mücadeleyi tek kurtuluş çaresi olarak gizli bir şekilde Adana´da Kuva-yi Milliye (Halk Hareketi) teşkilatı ile yapmaya karar verdi.

BİR TEŞKİLAT FİKRİ VE BİR HALK HAREKETİ!...

Milli Mücadele´nin hikâyesinde Kuva-yı Milliye kavramını iki ayrı yönden ele almak gerektir. Bu yönlerin biri, bir teşkilat fikridir. Bu teşkilat fikri, çeşitli gelişmeler sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti şekline ulaşır.

İkinci yön, bir Halk Hareketi´dir. Bu hareket, çeşitli saldırılar, can ve yurt tehlikeleri karşısında Halk´ın, kendi içinden beliren bir savunma çabasıdır. Bu çaba, yersel veya bölgesel davranışlar, silâhlanmalar, gruplaşmalar ve direnişler şeklinde, 1919 Haziranı ile 1920 sonları arasında, Milli Mücadele´nin anılarına karışır. Bu hareketler, bazen kahramanlık sahneleri kaydetmiştir. Bazen, Çerkez Etem, Demirci Efe hareketlerinde görüldüğü gibi, sonunda kendi içinde bozularak, soysuzlaşarak kendi kendini yemiştir. Güney cephelerinde, mesela Gaziantep´te ise bütün ölçüleri aşan yüceliklere ulaşarak bir destan şeklinde İstiklal Savaşı tarihine mal olmuştur?

Bir teşkilat fikri olarak Kuva-yı Milliye, ilk formülünü Erzurum Kongresi Beyannamesinin ikinci maddesinde buldu:

"Kuva-yı Milliye´yi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır."

Bu formül, doğrudan doğruya Mustafa Kemal´indir. Bu formül ve karar Anadolu´da, açık, kesin ve milli ölçüde bir teşkilâtlanma fikrini ortaya koyar.

23 Temmuz ? 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında iki hafta süren Erzurum Kongresi Beyannamesinin en önemli fikri; ?Kuva-yi Milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır.? İfadesidir. Atatürk´ün 5 Kasım 1918´de Adana´da 20. Kolordu Komutanı General Ali Fuat Cebesoy´la yaptıkları toplantı sonunda gizli olarak Güney Bölgesinde Adana, Antep, Maraş ve Urfa´da başlattıkları Kuva-yi Milliye mücadelesi 19 Mayıs 1919´da İzmir´in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra ülke genelinde resmen başlatılmıştır ve devam etmiştir.

Kuva-yi Milliye mücadelesi ile başlayan ulusal Kurtuluş mücadelesi 10 Ocak 1921´de 1. İnönü Zaferine kadar sördü ve ilk defa 1. İnönü muharebesine kadar düşmanla mücadeleyi ve iç isyanları Kuva-yi Milliye Kuvvetleri ile bastırdılar.

Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşın da düşmanı imha etmek için Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Albay İnönü ile birlikte düzenli ordunun kurulması için birlikte aralıksız çalıştılar. Kurulan düzenli ordu ile Albay İsmet Bey yönetiminde 10 Ocak 1921´de 1. İnönü, 1 Nisan 1921´de 2. İnönü zaferleri gerçekleşti. 5 Ağustos 1921´de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Paşa tarafından 13 Eylül 1921´de Sakarya Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos 1922´de Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferleri gerçekleştirildi. 9 Eylül 1922´de İzmir´e Türk Ordusu Yunan ordusunu burada denize döktü.

SONUÇ OLARAK

/resimler/2018-8/4/1138015627714.jpg

Büyük Taarruzdan sonra esir düşen Yunan Generali Trikopis Mustafa Kemal Paşa´ya:

"? Siz bu muharebeyi nereden idare ediyorsunuz?

"? işte, tam o süngülerin parıldadığını söylediğiniz yerde, askerlerin yanındaydım. "? işte harp böyle kazanılır. Yoksa; 550 kilometre uzakta, durum gözle görülüp hüküm verilmeksizin bir harita üzerinde pergelle ölçülerek, İzmir körfezinde bir yattan idare edilmez. Edilir ama, netice böyle olur. . ."

Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferi ile, 19 Mayıs 1919 da başlayan Kurtuluş Savaşımızın son perdesi kapanmış, bütün düşmanlar topraklarımızdan atılmış, bazı eski düşman olan devletler de gün geçtikçe, dostluk elini uzatmak gereğini duymuşlardır.

Mustafa Kemal Paşa, Mehmetçik ve diğer ulusal kahramanlarla, Türk Ulusunun eseri olan bu zafer, bağımsızlık ve özgürlüğün sağlanmasının, Atatürk ülkü ve ilkeleri yoluyla, ulusal ülkülerin gerçekleşmesinin başlangıcını oluşturur.

Bu zafer, aynı zamanda dünyada sömürülen, hakları çiğnenmiş ve alınmış ulusların kurtuluşu yolunda ışık tutmuş ve çığır açmıştır.

İngiltere Başbakanı Lloyd George, bir güneş tanrısı Zeus olma hayaline kapılarak Anadolu ve Ortadoğu´da, Güneşler İmparatorluğunu yaşatmaya ve yaymaya çalışmıştı.

Ama hayal ettiği güneş tükenmişti.

Emperyalizmin yakıcı güneşi Mustafa Kemal tarafından söndürüldü.

Lloyd George İngiltere´de daha sonra iktidardan düştü.

Bir daha da iktidara gelemedi. Sadece o değil, bir zamanlar Güneşler Ülkesi diye anılan İngiltere dünya gündeminden düştü.Eski gücünü kaybetti.

 Lloyd George kendisini Anadolu´dan çıkarmaya çalışan Mustafa Kemal için İngiliz Parlamentosunun kürsüsünden şunları söyledi:

"Yüzyılda bir dahi yetişir, bu yüzyılın dâhisi Mustafa Kemal´dir. Mustafa Kemal´in dehasına karşı elden ne gelir!

/resimler/2018-8/4/1144002822217.jpg

Ve Zeus misali Güneşler Ülkesi denilen İngiltere Başbakanı Lloyd George?un öldüğü gün Times gazetesi sanki dalga geçer gibi şöyle bir manşet atıyordu gazetesine:

 

Times: "Lloyd George´u bir daha kalkmamak üzere Mustafa Kemal devirmiştir."

 Bu mutlu ve gurur dolu günleri bizler armağan eden, bizlere özgürlük ve egemenliğimize kavuşturan Ulu Önder Atatürk , silah arkadaşları ile şehit ve gazilerimiz huzurunda saygı ve hürmetle eğiliyoruz. Ruhları şad olsun!                                  
KAYNAKÇA

1.NUTUK, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

2.ATATÜRK HAKKINDA HATIRALAR VE BELGELER PROF. DR. AFET İNAN

3.TEK ADAM CİLT 2 ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR

4.CUMHURİYET C.2 TURGUT ÖZAKMAN

5.YÜZYILIN KİTABI SİNAN MEYDAN

6. NUTUK´UN DEŞİFRESİ SİNAN MEYDAN

7.DİRİLİŞ TURGUT ÖZAKMAN

8.ASKERİ DEHA KAHRAMAN YUSUFOĞLU

9.GAZİ PAŞAM CEVAT ŞENOL

10.GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER KAHRAMAN YUSUFOĞLU

11.SİLAHLI KUVVETLER DERGİSİ MART 1981 SAYI 276

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51