ALİ TAŞ ADN.


?GAZETECİLERİN ŞAKASI OLMAZ?(*)


       *BABIALİ MUHABBETİ

       Gazeteci-Yazar Nazım Alpman köşe yazısı, röportaj, televizyon belgeseli gibi çalışmalarıyla bilinen bir yazar, karikatürist. Küba lideri Fidel Castro´nun ilk, Gürcistan Devlet Başkanı Zaviad Gamsahurdiya´nın son röportajını verdiği bir gazeteci. Başta Milliyet ve İz Tv olmak üzere bazı gazete ve dergilerde çalışmaları yayımlanmış.

?Gazetecilerin Şakası Olmaz?da sanata yakın değinilerle girelim ilkin? Kızılay´da başlayan ?devlet safarisi?(s.36), işsiz kaldığında bu meslek ölmüş? söylemlerine bürünen gazetecilerin yeniden işbaşı yapma süreçleri hakkındaki yazı: ?Kısa bir süre sonra bir sektör dergisinde yazı işleri müdürü olarak mesleğe ?kesin dönüş´ yapıncaya kadar, basın sektörü mezarlık müdürlüğü kadrosundaki yerini bulur.? (s.34) gibi dilin özgün yapısından kaynaklanan yakın vurgular salt sanatsallık çağrışımı değil, ilk gülümseme izlerini de bırakıyor. Dahası? Selahattin Duman´ın Burak Bey´i Nizamettin Veziroğlu adıyla yazdığı öyküdeki durum değişikliği (s.30) ile Vakit gazetesi Arnavutluk muhabiri Ahmet Zogo´nun kral olması atlanamayacak şakasal öyküler olsa olsa gerek. (s.44)

*?HASAN PULUR İŞLETME ENSTİTÜSÜ´? 

            Tunç Turunç´u biliyoruz artık; Milliyet gazetesindeki ?Atıyorum? adlı köşesinde (1995/1996) okura sempatik gelen özgün bir çizgi yakalamış, Hasan Pulur da, bu Tunç Turunç yazarımızın Nazım Alpman olduğunu söylemiş. İşte o Hasan Pulur, okurun okur, gazetenin de gazete olduğu yıllar Milliyet gazetesinde o kendine has üslubu ve fıkralarla zenginleştirdiği yazısıyla tanınan, aranan köşe yazarı Hasan Pulur, ?Gazetecilerin Şakası Olmaz´ın önsözünü yazıp, bir dönemin Maliye Bakanı Vural Arıkan´ın bir toplantıda: ?Beyefendi, bu gazeteciler, bir numara küçük ayakkabıya benzer; arkadan vururlar!? demesi karşısında sipere yatıyor: ?eee, vururuz, şakamız yoktur!? (s.8)   

             ?Gazetecilerin Şakası Olmaz? ya hani (!), bunu Tunç Turunç penceresinden görün; olur yani? ?Hasan Pulur ?İşletme´ Enstitüsü? (s.9-11) adlı yazıda, Refah Partisi´nin 27 Mart 1994 yılındaki başarısından sonra 51. dönem yedek subaylardan olan Hasan Pulur ile işadamı Şarık Tara´nın da 29 Ekim´de askeri elbiseleriyle Cumhuriyet Bayramı´nda Aksaray´daki geçit törenine katılacağı haberi yayılır. Hasan Pulur bunu Halit Çapın´a da anlatır. Derken Fotoğraf Servis Şefi Yalçın Çınar, Karikatürist Ercan Akyol hep birlikte katılsalar da Cumhuriyet Bayramı törenlerinde böyle bir şey gerçekleşmez. Ertesi gün Hasan Pulur, Nazım Alpman´ın yanına geldiğinde ?meraklı bir hava ile? sorar:

-Nazım ne oldu, niye gelmedin?

-Tebrikler abi, iyi numaraydı.

 -Ne numarası evladım; sen nereye gittin ki?

-Aksaray demediniz mi? Vatan Caddesi´ne gittim işte?

-Biz Konya Aksaray´da yürüdük, sen yanlış anlamışsan ben ne yapayım. 

Hasan Pulur´un bir diğer şakası şöyle?

Hasan Pulur bir gün Büyükelçi Semih Günver´in sütununu okurken, Akbank´tan CD gönderildiğini, CD çaları olmadığı için dinleyemediğini öğrendiği satırların altını çizdikten sonra Philips´in Ankara Bölge Müdürü sıfatıyla Semih Günver´i arayıp, ona bir CD çalar armağan istediklerini söyler. Semih Günver ?yok?? deyip karşı çıksa da, on beş dakikalık bir telefon konuşmasından sonra, bundan Hasan Pulur ve Metin Toker´in haberinin olmaması koşuluyla teklifi kabul eder.

Daha sonra Metin Toker Günver´e telefon eder:

-Semih, ne o, Philips´ten CD çalar alıyormuşsun ha?

-Nereden öğrendin?

-Bizden saklayabileceğini mi zannettin?

Hasan Pulur muhabirlik döneminde de, Cumhuriyet´in adliye muhabiri Vasfiye Özkoçak´ı ?50 bin prezervatif yakalandı? balon haberiyle tongaya düşürür? Yapılan haber yayınlanmayınca da ?İyi ki yayınlanmadı, 50 bin değil 75 binmiş?? deyince bu kez,  kadıncağızın yaptığı ikinci haber de yayınlanmaz. O yıllarda  prezervatifin ne olduğunu bilmeyen Vasfiye Özkoçak isyan edince de konu anlaşılır.(s.s.35) 

Hasan Pulur´un böylesine şakacı tavrını Nazım Alpman´dan öğreniyoruz tabii..

Fakat bu şakalar bir gün nerdeyse asparagas habere dönecekken son anda önleniyor?

1960´lı yılların ortalarında bir gün Milliyet gazetesinin gece sorumlusu Hasan Pulur, bir köşeye çekilip, Bolu muhabiriyim diyerek, gazetenin yazı işlerindeki heyecanlı bir elemanı arıyor. Bolu´da bir boğanın üç kişiyi öldürüp, yedi kişiyi yaraladığını vs. haber olarak yazdırıyor. Kendisi görünmez bir yerde gizlendiği için de haberi yazan genç ve acemi muhabir kendisine ulaşamıyor.  Ertesi gün akşamüstü gazeteye geldiğinde Abdi İpekçi´nin hemen kendisini görmek istediği söyleniyor. Görüştüklerinde de, İpekçi, akşam ki boğa haberini neden kullanmadığını soruyor. ?Yoksa onu kullandınız mı? diyor Hasan Pulur. Kullanıldığını öğrendiğinde de alnından soğuk terler boşalıyor. Bunun bir şaka olduğunu  söylüyor. Gazeteyi taşraya götüren kamyonlar İzmit´te yakalanıyor, gazeteleri bıraktığı yerlerden tek tek geri toplayıp getiriyor ve böylece bir asparagas haberin önüne geçilmiş oluyor. (s.59-60)

Bir diğer basın şakası bizim Adana arastasındaki kunduracıların Çerçi Yusuf´a  göndererek yaptırdıkları şakaya benziyor? Gazetecilerin işe yeni giren muhabirlerine yaptıkları şaka da bunun gibi bir şey? Adanalı eski Kunduracılar biraz da Çerçi Yusuf´u kızdırmak için:?Oğlum git Çerçi Yusuf´tan şu kadar şu kadarlık minare gölgesi ile şu kadarlık da davul tozu al da gel? deyip çıraklarını koşturanların içinde sülalesi kunduracı olan bu satırların yazarı da olduğunu anımsatmak isterim? Babıalili eski gazeteciler de: ?Oğlum, bugün üçüncü cemre suya düşüyor, koş Sarayburnu´na fotoğrafını çek de gel bakayım!? (s.59) diyorlar ?çaylak muhabirlerine?. Sarayburnu´nda akşama kadar bekleyip, çaresizlik içinde gazeteye dönen stajyer muhabir belki sitem bile edemiyor ama siz gelin de bir Çerçi Yusuf´u dinleyin?

?Yapılmamış röportajın Manşeti? adlı anı da, Günaydın gazetesinin sahibi Haldun Simavi´nin, Celalettin Çetin´e:?Yavrum git konuş bu adamla, ?Ben Sosyalist Oldum´ desin sana´ demesiyle başlar. Daha sonra 1960 hareketinin fiilen komutayı üstlenen ismi olan ve Milli Birlik Komitesi Üyesi olup, 1961 Anayasası hazırlanırken komite üyelerine sağlanacak ömür boyu dokunulmazlık hakkına karşı çıkarak istifa eden Cemal Madanoğlu´dan bir röportaj koparan ve Çetin´in sorduğu bir soru karşısında sosyalist olmadığını söyleyen Madanoğlu hakkında ertesi sabah çıkan röportajın başlığı ?Ben Sosyalist Oldum? şeklindedir. Yani, röportaj gelmeden başlıklar atılır, bir yere oturtulur Madanoğlu. Celalettin Çetin her ne kadar kendisini bu yönde savunsa da Cemal Madanoğlu onunla ömür boyu konuşmaz.(s.13/14)

Yetmişlerin ikinci yarısında 750-800 binlik tirajıyla önemli bir yere sahip olan  Günaydın gazetesinin teknik olanaksızlıklar nedeniyle bazı haberleri diğer gazetelerden bir gün sonra geçmesine rağmen bazı bölgelerde birinci gazete durumunda olduğu, Karadeniz bölgesinin de bu yerlerin başında geldiği o yıllarda yine bir gün, Günaydın gazetesi sahibi Haldun Simavi Yurt Haberleri Şefi Erol İlday´a: ?Yavrum, git Karadeniz´de inceleme yap, bakalım bizim gazete nasıl fazla satıyor?? der. İlday, 15 gün sonraki dönüşünde, Karadenizli Günaydın okurları ?muhteşem tercihlerini? İlday´a şöyle açıkladıkları öğreniliyor: ?Biz diğer gazeteleri okuyoruz. Ertesi gün o haberleri Günaydın´da görürsek, o zaman doğru olduğuna inanıyoruz.? (s.27)

Mazlum Göknel´in Teoman Orberk´le küçük tansiyon, büyük tansiyon tartışmasının Mazlum Göknel tarafından yanıtlanması ise şöyle:?Abi, bir kere küçük tansiyon daha önemli olsa, ona büyük tansiyon denirdi. Büyük tansiyona da küçük tansiyon adı verilirdi!?(s.28)      

            Çizgisi nedeniyle yer verilmeyen bir konser haberine, sayfada artan yer nedeniyle, başarıyla geçen bir konser olarak sunulmasının aksine konseri veren İsrailli Mindru Katz adlı sanatçının sahnede kalp krizi geçirip ölmesi ve Vatan gazetesinin basıldığı bir matbaada daha sonra basılan ülkücü görüşteki gazetenin spor sayfasını alıp, başlıklarını değiştirerek olduğu gibi kullanması da kitabın ilginç basın detaylarından biri. Uyanan Vatan´cılar ?şunlara bir kıyak yapalım? tarzından bir muziplik gerçekleştiriyorlar bu kez? Spor sayfasını, kendi gazetelerini de öven bol siyasi içerikte hazırladıklarında, yine spor sayfasını alıp olduğu gibi kullanan diğer gazetede sorunlar yaşanıyor.(s.46)

Yine diğer bir şaka ise; ?Toplumsal olaylarda, kitle gösterilerinde polis copları ile foto muhabirleri arasında ânında ?sıcak ilişki´ kurulması? (s.47) sonucunda oluyor. Ulus gazetesinin tanınmış foto muhabiri Hüseyin Ezer bir törende polisler tarafından tartaklanıp, fotoğraf makinesi da alanda görev yapan polis başkomiseri tarafından kırılıyor. Bunun üzerine, İçiçleri Bakanlığı koridorlarında bakan Namık Gedik´e rastlayan foto muhabiri Hüseyin Ezer, bir Muşlu hemşerisinin tayini için bakandan ricada bulununca başkomiserin tayini Muşa çıkıyor, daha sonra da bakana gerçeği anlatınca da başkomiserin yeniden Ankara´ya ataması yapılıyor.(s.48)    

Milliyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Turhan Aytul ile gazetenin Hanover muhabiri Halit Ayaroğlu´nun ?Prag Baharı? döneminde Çekeoslavakya Devlet Başkanı olan Alexander Dubçek´le görüşme yapmak için gittiklerinde barmene 50 mark verip Dubçek´in  telefon numarasını, 25 mark da verip adresini alarak, annesini görmeye gittiği söylenen Dubçek´i görmek üzere, onun köyüne doğru yola çıkıyorlar. Köyde, karşılarında görmeyi beklerlerken Alexander Zubçek ile karşılaşmaları da ilginç bir anı olarak sayfalar arasındaki yerini alıyor. (s.61)

Bir diğer ilginç yazı da Bedri Koraman´ın başrolünde olduğu diyelim artık ?Tekilalı Aşk Kazası?(s.64) okunabilecek gizemli ve coşkulu yazılardan biri.

*ADANALI ÖZER ÖZTEP VE DİĞERLERİ

Özer Öztep birçok gazetelerde yazdı. Son yıllarında Yeni Adana´da da yazdı.Adana´da yaşıyordu, sanırım Adanalıydı da. Gelelim onun anılarına? ?Kekeme Balıklar? (s.65-67) ?TRT camiasının sevilen isimlerinden?? Adanalı gazeteci Özer Öztep´in bir basın öyküsü. Mesleğinin ilk yıllarında Babıali´de polis muhabiriyken diğer gazeteci arkadaşlarıyla birlikte dönemin İstanbul Başsavcısı Hicabi Dinç´e olağan ziyaretlerinden birini yaparlar. Genç gazeteciler keskin konuşmalar yapıyorlar o görüşmelerinde. Başsavcı da: ?Konuşun konuşun? Hepinizin sesini teybe kaydediyorum, görürsünüz gününüzü!? diyor. Özer Öztep orda hemen atlıyor: ?Be? be?beni de? a?a? alıyor musunuz?? dediğinde aldığı yanıt: ?Hastır ulan, sana bant yetmez!? şeklinde oluyor.

Özer Öztep, yazılı basını bırakarak TRT´ye geçmek için İl Sağlık Müdürlüğü´nden sağlık raporu alma peşindedir. Belgelerini imzalayacak olan doktor soruyor: ?Bu sağlık raporunu neresi için alıyorsunuz?? ?Tee tee? Re? re? re? Te? i? çin!? ?Tamam anladım spiker olacaksın!? diyor. Arkadaşları arasında adı ?Kekeme Özer? olan Öztep buna alınmaz. Hatta neler yapmaz?

Böyle şeylere aldırmayan Özer Öztep 12 Mart döneminde TRT´den ayrı kaldığında yanına iki kekeme arkadaşını daha alarak, (Bunlardan biri ÜmitYaşar, diğeri de dili peltek olan Özdemir Asaf-Tufan Türenç-Hürriyet-12.07.2014) sırf kuruma atanan Albayı gıcık etmek için spikerlik sınavına girerler.

Özer Öztep´e yapılan bir de balık bırakma şakası vardır? Özer Öztep´in Dünya gazetesinde çalıştığı yıllarda bir gün Beykoz´un Poyraz köyü civarını tanıtan bir turistik yazı kaleme alır. Yazının yayınlandığı gün Poyraz köyü muhtarı olarak kendisini takdim eden biri teşekkür edip, ısrarla bir teneke balık bırakmak istediğinden söz eder. Önce ?yok-mok? diyen Öztep ısrarlar sonucu kabul ederek balığı gazeteye getirmelerini ister. Bazı bahanelerle Üsküdar iskelesine bırakabileceklerini söyler muhtar. Sonunda, balığın Karaköy´deki Emanetçi Sultana´ya bırakılması konusunda anlaşırlar. Aynı akşam arkadaşı Abdullah Pektaş´a ailece yemeğe gidecek olan Öztep, telefon edip, bir şey yapılmamasını, yemeğe bolca balıkla geleceğini söyler. Gazetedeki mesaisi bittiğinde de doğruca Karaköy´deki Emanetçi Sultana´nın yolunu tutar. Yine o kekeme tarzıyla kendisine bırakılan balıkları sorduğunda: ?Ne balığı beyim, burada böyle bir şey yok!? yanıtını alır. Özer Öztep´e de bir gazetecilik şakası yapılmıştır ve o akşam, akşam yemeği daveti alarak gittiği evde evde aç kalmıştır.

*?KUNDAKLI RÖPORTAJ        

   Belki de dünya basın tarihinde ilk ?Kundaklı Röportaj?ı, dahiyane bir buluş olarak bizim Türk gazeteciler gerçekleştirmiştir? Panorama dergisinin röportaj yazarı Yüksel Özbek ile foto muhabiri Sedat Aral´ın Azerbeycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev´in birinci yardımcısı Devlet Sekreteri Lale Şevketova ile gerçekleştirdikleri röportaja ?kundaklı? giderler? Röportaj için aldıkları randevu saati yaklaşmasına rağmen ishalden klozet üzerinden kalkamayan Sedat Aralı bulunan bir şalvar yardımıyla da kundaklanır. Böylece ancak binbir zorluk ve tuhaflık içerisinde röportajı gerçekleştirirler. (s.71-72)

*?ÇOBAN GAZETECİ?

İsmet İnönü´lü, Metin Toker´li, şair Şinasi Nahit Berker´li ?Çoban Gazeteci? yazısındaki anıların da basın tarihinin ilginç olaylarından biri olarak atlanacağı düşünülemez? Kurban Bayramı öncesinin uykusuz bir sabahında, şair de olan gazeteci Şinasi Nihat Berker, Paris Caddesi´nde, çobanı yorgun düşmekten uyuyup kalan aç bir koyun sürüsünün bir tutam ot bulabilmek için sağa sola saldırışını görünce hayvanlara acıyarak, eline aldığı bir dal parçasını sürünün koçuna uzatıp, sürüyü Fransız büyükelçiliğinin yemyeşil bahçesine götürür. Koyunlar hemen otlara saldırıp yemeye başlarlar. Bu arada büyükelçinin karısı sese uyanıp balkondan:

-Burası büyükelçiliktir. diye seslenir.

Şinasi Nahit Berker de:

-Biz de biliyoruz büyükelçilik olduğunu, ne var ki?? diye seslendiğinde büyükelçinin karısı yerinde donup kalır.

Daha sonra içerdeki kocasına seslenir:

-Sevgilim burası ne kadar harika bir ülke, çobanları bile Fransızca biliyor!(s.73) 

Şinasi Nahit Berker,1960 yılının Mart ayında yedek subay olarak Erzurum´a gider. Trenden iner inmez postaneyi sorup, bulur. Postanede çektiği telgraf metni şöyledir:?Sayın İsmet İnönü, Pembe Köşk Ankara Paşam, Üçüncü Ordu emrinizdedir? İmza: Asteğmen Şinasi Nahit Berker.? Bunun sonucunda üç ay hapis olur. Çok geçmeden 27 Mayıs olayı  yaşandığında kurtulur. (s.74)

 Mesleğini yaparken sık sık hapse düşen Şinasi Nahit Berker Ulus gazetesinde bir yazısından dolayı hapse düştüğünde (1957) İsmet Paşa kendisini ziyarete gelir ve tel örgüler arkasında görüştürürler. İki ay kadar sonra İsmet İnönü´nün damadı olan gazeteci Metin Toker de aynı yerde hapse düşer. İnönü, Toker´in ziyaretine gittiğinde bu kez cezaevi müdürü, paşayı kendi odasına alarak açık görüşme sağladığında İsmet Paşa kabul etmez. Metin Toker´le de tel örgüler arkasında görüşür. (s.74)

*KESİK BAŞHABERİ

Müthiş bir muhabir olayı, ilgincin ilginci, belki de dünyada eşi benzeri görülmemiş Komiser Kolombo polisiyesini andıran bir haber fotoğrafçılığı demeden tabii ki bunun kurmaca yanını da hesaba katmak gerektiği anımsatmasını yapmak isterim?Hassas bir gazeteci olan Berat Yurdakul Rüzgârlı Sokak´taki küçük gazetede polis telsizini dinlerken ücra bir arsada bir kesik baş bulunduğunu öğreniyor ve hemen çıkarken fotoğraf makinesini yanına almayı unutuyor. İşin peşini bırakmıyor, polislerle birlikte karakola gidip, Başkomisere filmi bittiğini, fotoğraf çekemediğini, kesik başın fotoğrafını almak için bir saatliğine istiyor. Komiser şaşırsa da, onu kıramıyor ve kesik başı bir kağıda sararak  gazeteye getirip, masanın üzerine bırakıyor. ?Bu sırada gece sorumlusu istihbarat şefi içeri giriyor. Biraz önce iki dükkân ilerdeki kebapçıya ısmarladığı yarım ekmek içi köftenin geldiğini sanarak paketi itina ile açıyor! Ve küt diye düşüp bayılıyor.? Berat fotoğraf makinesiyle döndüğünde şefini ayıltıp, fotoğrafı çekiyor ve kesik başı karakola teslim ediyor. (s.75-76) Kitabın kapağındaki ?Gerçek Hikâyeler? uyarısı doğrultusunda basında yaşanan ölümcül anılardan olduğu düşünülse de, bir polisiye senaryosu olmaya aday olan bu olayın, yazarın köşesinin kurmaca reflekslerinden biri olabilir mi diye de düşündürmüyor değil insanı.   

  *(Nazım Alpman/Gazetecilerin Şakası Olmaz/Hikâye/A 7 Kitap/Mayıs 2018/102 sayfa/16.-TL)

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22