Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


UZUN YOL HİKAYELERİ


Eskiye oranla pek çok şey daha kolay, daha hızlı, daha çabuk yaşanıyor günümüzde. Seyahatlere gidiş gelişlerimiz bile.

 İnternetten, nerdeyse saniyelerle ifade edilecek bir zaman diliminde küçük bir Ankara gezisi için uçak bileti alırken bir kez daha aklımdan geçen bunlardı.

Bavul hazırlığı yaparken de fark ettim ki bir hayli zaman olmuş şehirlerarası seyahatler için otobüse binmeyeli. Hızlı yaşam koşullarına uymak durumunda kalıp zamandan tasarruf etmek amacıyla uçağı tercih eder hale gelmişiz.

Oysa, otogarların insanın üzerine sinen bir ruhu vardı ve cam kenarından son bakışmalarla göz göze gelindiği, gözden kayboluncaya kadar karşılıklı el sallamaların devam ettiği yol hikayeleri yaşanırdı eskiden.

Daha binmeden hafiften bir benzin kokusunun genze dolduğu, içeri adım atar atmaz motorundan yayılan sıcağın yüze vurduğu, sekiz saati aşan yolculuklarda yolun nasıl biteceğinin düşünüldüğü, ?söyleyin, sevdiğim nerde?? diye başlayan ve loş koridordan usulca yayınlanan müziğin şoförün insafına kaldığı, ama yine de yola koyulur koyulmaz insana başka dünyaların sınırlarına yaklaşıyor olma heyecanını yaşatan ilk özgürlüklerimizdi otobüsler.

Önceleri, klima ve sigara içme yasağının olmadığı zamanlarda bir taraftan sıcakla, bir taraftan açık pencerelerden içeri giren rüzgarla diğer taraftan da küçücük ortama rağmen içilen sigaranın dumanıyla yakın temas içinde kalınarak daracık koltukların arasında sıkıntıyla bir sağa bir sola dönülerek başlayan yolculuklar sonraları yerini, klimalı, televizyonlu, çift katlı, daha konforlulara bırakmış olsa da;

Hepsinde de varılacak yerden ziyade, gidilecek yoldaki umudun güzelliği esastı. Uzaklaşma hissinin en çok yaşandığı anlardı uzun yol yolculukları. Şehrin gitgide geride kalmasıyla değişen manzara ilk kilometreden itibaren kurulan hayallerle yer değiştirirdi.

Gündüzse, ormanlık alanda kanat çırpan bir kuş olunurdu. Uzanılsa, kiraz ağacının dallarındaki meyveler tutulacak sanılır, bir dere kenarından geçerken çakıl taşları sektirilirdi.

Geceyse, gökyüzündeki ay ve yıldızlara bakılırdı. Karanlığa karışan şehirlerin ışıkları sayılır, sımsıkı kapalı pencerelerden içeri süzülüp rahat yataklarında yatanların uykularına dalınırdı.

Yapabilenlere bravo, başını koyar koymaz uyuyanlar varsa da, ihtiyaç molasına kadar çantadan çıkartılan atıştırmalıklarla avunulur, çekinmeden yan koltuktakilere ikram edilirdi. Ön taraflardan bir yerlerden gelen limon kolonyası kokusuyla muavinin samimi sesi duyulur, en lezzetli çorbaların içileceği o mola yerine gelene kadar dakikalar sayılır, şişmiş, uyuşmuş ayaklarla iner inmez can havliyle önce tuvaletlere koşturulurdu. Biraz acımış da olsa o bir bardak çay yorgunluğun en iyi ilacı olur, mola yerinde unutulmak gibi bir kaygının yaşandığı dakikalarda tanıdık yüzler aranırdı.

Bitti bitecek derken, artık sıkılmaya başlamışken o özlenen yere doğru yaklaşıldığında içten gelen kıpırtıların sesine engel olunamazdı.

Her ne kadar meşakkatli olsa da, sanırım, içinden dağların, tepelerin, nehirlerin, göllerin, ovaların, vadilerin geçtiği, bitmeyecekmiş gibi kıvrılan yolların olduğu, en çok da bu yollarda kurduğum hayallerin gerçeğe yaklaştığı uzun yolculukları özlemişim.

Yaşam da bir uzun yol hikayesiyse eğer, bu en güzel yolculukta yaşananlar sevgiden yana olsun. Kısacık anlara sığdırılmış mutluluklar nerede biteceği belli olmayan bu yolun cam kenarları olsun.

 

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00