Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


15 DAKİKA EDEBİYAT


             Doksanlı yılların sonlarında Televizyona çağırmışlardı.Değişik düşüncede insanlarla bir şeyler anlatmaya çalışıyorduk.Herkesin kendine has anlatacakları vardı.Ortak noktamız yok denecek kadar azdı.

            Ben bir yerde devlet memuruydum.Her konuda konuşmam olmazdı.Konuşurken kitaplarım dışındaki konulara giremiyordum.Diğer arkadaşlar ise dönüp dolaşıp konuşmaları siyasete bağlamaya çalışıyorlardı.Bu da beni bazen suskun hale sokuyordu.Sadece bu sebeple bile onlara cevap vermede zorlanıyordum.Böyle bir ortamda Osmanlıcayı iyi bilen konuşmacı Fuzuli´den bir şiir okudu.Biliyorsunuz Osmanlıcanın bir kısmı Türkçe,Arapça ve Farsçadır.

              Fuzuli ise usta bir divan şairidir.Şiirin bir kısmını anlıyoruz, ama bir çok yerini de anlamıyoruz.Bu herkes için aynıdır.Bilmediğimi biliyorum diyecek değilim.Arkadan şiiri tercüme yaptı ve şöyle bir cümle kullandı.Dedi ki;

             ?Bu kadar güzel yazılmış bir şiiri,bu gün bu toplum anlamıyor.Bir gece de dilimizi değiştirdiler, tarihimizi sildiler.?

               Bu şahıs Büyük Şehir belediyesinde kültür danışmanıydı.Aklı sıra siyaset yapmaya çalışıyordu.Ama büyük bir gaf yaptığının farkında değildi.Salonda oturanlar pür dikkat kesilmiş cevap vermekten çekiniyorlardı.Çünkü o şahıs o günkü iktidarın temsilcisiydi.Ve temsil ettiği kişilerin adına konuştuğunu sanıyordu.Belki de arkadakilere mesaj vermeye çalışıyordu.

            Bir anda üstüme kaynar su dökülmüş hissine kapıldım.Sunucumuz Yüksel Mert beyin bana söz vermesini beklemeye başladım.Benden önceki konuşmacılar bu sözleri duymazlıktan geldiler.Hiç birisi cevap verme niyetinde olmadı. Sıra bana gelince Yunus Emre´den şu cümleleri okudum.

             Ben yanarım yane yane,

             Aşk boyadı beni kane,

             Ne mecnunum ne divane,

             Gel gör beni aşk neyledi.

Arkasından,

              Şol cennetin ırmakları,

              Akar Allah deyu deyu

              Çıkmış İslam bülbülleri,

              Öter Allah deyu deyu

Sözlerim bitince konuşmacıya baktım ve;

              ?Arkadaşlar.?dedim.?Bu şiiri hepiniz biliyorsunuz.Şairi de Yunus EMRE´dir.1230 lu yıllarda doğmuş,1320 de ölmüştür.O vakit Osmanlıca daha yoktu.Osmanlı bile Türkçe konuşuyordu.O günkü dilimizi yok eden tarih, bizim geçmişimizi mi yok etmiş olmuyor mu? Bu halk o günde Türkçe konuşuyordu,bu günde Türkçe konuşuyor.?

               Tabi konuşmamıza kimse cevap vermedi.Yüksel Mert beni destekler gibi oldu.Daha sonra başka konularla olayı geçiştirmeye çalıştı.Başka da yapacak bir şey yoktu.Çünkü konu çok ağırdı.Bir kaç kelimeyle geçilemeyecek kadar önemliydi.

               O günden bu yana bu konu, kafamda dolandı durdu.Uzun süre beni destekleyici bir kitap bulamadım.Daha sonra ABD li bir Türkolog´un ?TÜRKLERİN TARİHİ? adlı kitap elime geçti.Orada Türklerin beş bin yıllık tarihi anlatılıyordu.Ve Türklerin Anadolu da ve Orta Asya da Türkçe konuştuklarını yazıyordu.Daha sonra Ahmet Yesevi´nin hayatını okuduğumda da bunun doğruluğunu gördüm.

             Bu konuyu topluma nasıl anlatabilirim düşüncesine kapıldım.

            Yazı yazsam toplum okumuyordu.Gazete köşesinin bile okunduğunu sanmıyorum.Birden kameranın karşısına geçtim.Kendi kendime  bir şeyler anlatmaya başladım.Elimde 1950 lerde basılmış bir şiir kitabı vardı.Tarih sırasına göre şairleri sıralamışlardı.Tam benim aradığım konulardı.Kitabın içinde hem Anadolu şairleri hem de Osmanlı saray şairleri vardı.Kamera karşısında sıradan okumaya başladım.Bir ara kameradaki saate baktım ki on beş dakika olmuş.Sonunda programın adını,

             ? ON BEŞ DAKİKADA EDEBİYAT? koydum.

             Bizim toplumumuz çok gariptir.İçlerinde yüzlerce sayfaları okumaktan çekinmeyen üstelik zevk alan insanlar da var,bir sayfayı bile okumaktan uzak duran insanlarda.Bu ikisi arasında tercih yapmak mecburiyetindeyiz.Yani fazla yazarsak kaçacaklar,az yazarsak eleştirecekler.Biz bir yada iki sayfa arasında yazı yazıyoruz.Bu dergiler için biraz fazla olması gerekir.Ama köşe yazıları için iki sayfa yeterli.

            Toplumun bu zaaflarını bildiğim için fikirlerimi görsel olarak duyurma yoluna gittim.15 DAKİKA EDEBİYAT konuşmalarını videoya çekerek yayınlamaya başladım.İlk videomu 577 kişi seyretti.İkinci videomuzu ise 1.300 lere kadar çıktı.Üçüncü videomu ise tam 1860 kişi seyretmiş.Bu seyirci kitlesi ve güzel eleştiriler beni daha kaliteli ve doyurucu videolar yapmaya zorlamaktadır.

           Birisi sorsa dese ki;?Ahmet bey.Emekli oldun.Çorun çocuğun da yetişti.Bundan sonra bir ayvaz ,bir Köroğlu,gezin, dolaşın keyfinize bakın.Yazı yazıp da ne yapmak istiyorsunuz ??

           Bu tip sorular çok sorulur.Bizde hep kaçamak cevap vermeye çalışırız.Çünkü yüzlerce,binlerce kitapları okuyacaksın .Sonra da gülüp oynayacaksın.Olacak iş mi ?

              O yönden yüzlerce kitabı okuyunca içimizdeki çığlığı bir yerlere duyurmaya çalışıyoruz.Yazı yazmamızın birinci nedeni budur.İkinci nedeni, bu duyguyu önlememiz mümkün olmuyor.Üçüncüsü ise  yazarlar hep vericidir.Etraftaki sorunları görünce kendinden geçerler.Müdahale etme gereği duyarlar.En önemlisi de bir insana,bir çocuğa okumayı sevdirmek ve onun güzel duygularına kapılmak, hoş bir duygudur.Bu parayla pulla ölçülecek bir değer değildir.İşte bunlardan dolayı yazar da yazar.

                 Sürçi lisan ettik ise af ola.İsterim ki insan önce insan ola.

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00