ALİ TAŞ ADN.


?NÂZIM HİKMET´İN AŞKLARI? ?Sevdayım Tepeden Tırnağa?


Yurtsever ve aydın gelenekselliğini sürdüren Cumhuriyet Gazetesi, o kulvarda konumunun beslendiği sanatsal, kültürel ve yayınsal edimini de yüceltmeyi de inançla sürdürmektedir. Cumhuriyet dönemine böylesine bir etkili damga vuran Cumhuriyet Gazetesi; kuşkusuz ki bu inancın kolladığı bir sosyo/kültürel farkındalık da yarattığı kaçınılmaz bir olgudur. Kaldı ki bunun, toplumculuk çizgisine özgü bir de sosyo/ekonomik cephesi vardır. Nedir bu derseniz... Basın bağlamaındaki yayın çizgisinde sürdürdüğü beslenmenin, yayınevi olarak sağladığı katkının yanında, Cumhuriyet Kitap ve gazete promosyonunun ötesinde düşünülebilecek, Cumhuriyet Gazetesi eki olarak topluma sunduğu nitelikli yayınların çok yönlü işlevselliğinde aramak gerekir? Olayın  sosyo/kültürel cephesine yön veren bilgelik yapısını yarar olgusuyla kuşatan sosyo/ekonomik çerçevenin adına da, insancıl/aydın bir tavrı gizemleştiren sosyo/ekonomik görsellik olarak pekâlâ algılanabilir? Yani, ?bir elin verdiğini diğer elin görmediği? bir dolaylılık nüansı olarak da neden düşünülmesin bu? Nitelikli yayınların alıp başını gittiği  şu günde bir gazete bedeline yazar, yapıt ve yayın olarak niteliğinde ?görülmüştür´ damgası vurulan kitapları topluma, promosyon yozlaşmasını bertaraf edecek bir armağan etmek kolay iş olmasa gerek. Seksenli yıllardan beri sürdürdüğümüz arşiv boyutlu bu sanatsal ve kültürel birikimlerde, spordan güncele hafta sonu dergiciliği ile evrensel konumlu Cumhuriyet Kitap´ın yanı sıra; cumhuriyet etkili aydınlanmanın yazınsal, kültürel ışığında dizileşen başta klâsikler olmak üzere o yayınları anımsamak gerekir.

Bu anımsatma bağlamında Emin Karaca´nın ?Mistik, romantik, ağır mahkûm ve göçmen şarimiz?? diyerek vurguladığı Nâzım Hikmet´in ?Şiiri, sanatı, siyaseti, mahkûmiyetler, mahpuslukları, ?ikinci vatanına´ göç edişi çeşitli şekillerde ele alındığı halde? kadınlar dünyasının zenginliğinin bilinmesine rağmen, sanki bu alan bir tabu imişcesine şöyle bir geçiçtiriveriliyordu.? ifadesiyle ?Nâzım Hikmet´in Aşkları? adlı kitabın hazırlamasına duyduğu gereksinimi vurguluyor. Bu gereksinimde, günümüz aşklarının birbirine zamanımızın en ileri iletişim araçlarıyla ulaştırdıkları sevda yüklü dizeleri savrulup durduğu halde, şöyle dört başı mamur bir ?Nâzım Hikmet´in Aşkları? çalışmasının yapılmadığının farkına, şairin ?kalbimin kızıl saçlı bacısı´ Piraye Hanım´ın 1995´deki vefatından sonra varmıştım.? yaklaşımıyla önce bir gazete dizi yazısı, ardından da Şubat 1999´da ilk baskısıyla okurun karşısına çıkmış. ??şairin kadınlar dünyasının renkliliği yanında ?hercai gönüllü bir Nâzım Hikmet karşısında olduğumuzu sanmayın.? değinisine de yer veren Emin Karaca; ?elinizdeki kitap şair Nazım Hikmet´in ?gövdesindeki kurt´ Nüzhet Hanım´la, ?kalbimin kızıl saçlı bacısı Piraye Hanım´la, ?Dayı kızı´ Münevver Hanım´la, ?saçları saman sarısı, kirpikleri mavi´ Vera´yla fırtınalı evliliklerinin dökümünü veriyor öncelikle.? anımsatmasına ek olarak, ?Bir de ayrıca Dr. Lena, opera sanatçısı Semiha Berksoy, Dr. Galina ve diğer kadınlarla birlikteliklerini, öncesi, sonrası ve yaşanmışlıklarıyla, sevda yüklü dizelerle sarmalanmış olarak bir araya getiriyor.? notunu düşmekte.  Aşkın aslında ölümü yenen ve unutturan bir şey olduğundan da söz eden Yazar Emin Karaca, 52. ölüm yıldönümünde Şair Nâzım Hikmet´i  anmanın en iyi yolunun onun sevda yüklü dizelerinin bir kez daha okumaktan geçtiğini de belirtir önsözde. (s.6)

Yararlı görülen böyle bir girişten sonra gelelim Nâzım Hikmet´in aşklarına?       
Her bölüm girişlerinin fotoğraflarla görselleştirildiği ?Nâzım Hikmet´in Aşkları?-?Sevdayım Tepeden Tırnağa? adlı kitabın, ?Kominist üniversite öğrencisinin Moskova´daki ilk aşkı? başlıklı 1. bölümün başında, yazarın ?Önsöz?  ve kitabın arka kapağına da aldığı, ?Aslında Nâzım monogamdı. Birini severse ?iyice severse- ona sadık kalmak isterdi. Sevemediği sıralarda da sevilecek birini daldan dala arardı. Bunu bilinçle mi, içgüdüsüyle mi, can sıkıntısıyla mı yapardı? Daha ziyade kadınların ayartma çabasına kurban gittiğini, tanıdığım kadınların sözlü ve yazılı itiraflarından öğrenmiş bulunuyorum.? (s.6) gibi, Nâzım´ın çocukluk ve gençlik arkadaşı Vâlâ Nurettin´in saptaması yer almaktadır. (s.9)

Lades tutuşalım seninle diye
Dün gece yalvardım şen sevgiliye
 İmalı bir eda verip sesine,
 Sevgili dedi ki: ?Söyle nesine??
 Dedim: ?Aldatırsam eğer ben seni,

 Bir kere öpeyim beyaz enseni;
 Aldanırsam üç gün yüzüme bakma!
 Saçını önümde çözüp bırakma!??                                                                                                                                                    

Nazım Hikmet

 Nâzım Hikmet´in çocukluk çağında ilk âşık olduğu kadınlardan biri olan Sultan Hamid Devri´nin ünlü valilerinden birisinin kızı olan ?Gözleri siyah kadın Sabiha için ??Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken/Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim/?? gibi sade, naif bir içsellikle on yedisinde yazdığı şiirler bu kez Sabiha´nın ardından ??/Şu yanan alnıma bir kere dokun/Azize gözleri nurdan Azize!? dizelerinin yol aldığı ?Gözlerinle telkin edilen dinin/Kitabı ne kadar olsa da elem/En zahit kuluyum ben mabedinin? dizeleriyle mistisizmin hece vezni anlayışını benzetmesiyle sanatsal olarak güçlendirdiği bir dönemeçten geçerken; ortadan yok olan Sabiha´nın ardından, evlenip Avrupa´ya giden hatta yurda dönüşünde, Nâzım´ın bir arkadaşına telefon ederek, hapiste olan Nâzım Hikmet için yandığını anlatan Azize´nin ardından bu kez ?Güzide Hala?sına ithaf ettiği ?Lades? adlı şiirinde vezin ve uyağıyla ölçülü şiirin olumlu bir örneğini sergiler. Aslında Nâzım, ?Güzide Hala?sına ithaf ettiği ?Lades? adlı şiir ile ?Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını/Bir kere eğemedim bu kadının başını?? dizelerinin yer aldığı, Suat Derviş´e de ithaf ettiği ?Gölgesi? adlı şiirlerinin başka başka kadınlar için yazıldığı da belirtilmektedir.   

Birden o saçını omuzlarına
 Tel tel dağıtarak başımda durdu.
 Sonra dizlerime düşüp oturdu
 Dedi ki: ?Yakınlaş! Yakınlaş! Eğil´?
 Artık ben ladesi cezayı değil
 Bütün varlığımı unuttum bir an?
 Bu beklenmeyen iltifatından
 Binlerce ihtimal gelirken akla.
 Dedi: ?Şu fildişi ince tarakla
 Saçlarımı tara hiç incitmeden!?
 Daha tarağa elim gitmeden
 Güldü ?lades? diye yerinden kalkarak
 Düştü parçalandı yerlerde tarak?.(s.10)

 Nazım Hikmet         

  Yurtseverlik şiirleriyle de öne çıkan Nâzım Hikmet, Yusuf  Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel ile birlikte Kurtuluş Savaşı´na katılmak için Zonguldak´a ve ardındna Kurtuluş Savaşı Anadolu´sunun giriş kapısı olduğu belirtilen İnebolu´ya geçerler. Orada Kuvayı Milliyecilerin askeri polisi olan Ayn Pe tarafından geçirdikleri araştırma ve soruşturma sonucunda, Yusuf Ziya ile Faruk Nafiz´in geçmeleri uygun görülmediğinden İstanbul´a geri gönderilirler. Ankara Hükümeti´nin kendilerinden eğitim alanında yararlanmak istemesi üzerine Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nurettin Bolu Lisesi´ne öğretmen olarak atanırlar. Nâzım, yıllar sonra Moskova´da yazacağı ?Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim? adlı anı romanda Bolu Lisesi´nde resim öğretmeni olarak görev aldığı o yıllardan söz ederken, ?Marx´ın adını, ama yalnız adını, bir de ?Bütün dünya işçileri birleşiniz!´ dediğini ondan duydum. Bir de, ?Tarih, sınıfların savaşıdır´ dediğini?  ?Ondan??dediği, 1915/19 yılları arasında Almanya´da kalan Bolu´daki Ziraat Bankası muhasebecisi Osman Alyanak´tır.

?O günleri Vâlâ Nurettin de şöyle anımsayacaktır:

?Nâzım´a İnebolu´da komünist fikirlerini ilk aşılayan Spartaküst ağabeyler arasında Sadık Abi´nin kırmızı bir boyun atkısı vardı, rüzgârda yürüyorduk. Ve o anlatıyordu; ´Böyle bir boyun atkısı takıp, ihtilal nutukları söylemeli. İhtilal şiirleri okumak senin tipine ve manevi bünyene ne kadar yakışacaktır Nâzım (?) Zulüm gören halk tabakasının karşısına şair olarak çıkıp insanlığı -şimdiki deyimiyle- sosyal adaleti sağlamanın asil bir yüreğe vereceği büyük zevki anlatıyordu?

Alman Spartaküs harekâtını yaşamış kişilerin anlatımlarıyla, ilk kez Marxist düşünceyle tanışan iki genç şair kısa süre sonra öğretmenliği bırakarak, 1920´lerin dünyasının en gözde popüler ideolojisi ?Komünizm?in çekiciliğine ve Sovyetler Birliği´ndeki ilk uygulaması olan ?proletarya diktatörlüğü´nü yerinde görme merakına kaptırırlar kendilerini??

Daha sonra, Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nurettin, gemiyle Trabzon´dan Batum´a geçerler. Batum´da, Basın Müdürü görevinde iken kendilerini Bolu´ya öğretmen olarak atayan  ?Taninci Muhittin?in (Tanin gazetesinin sahibi ve başyazarı) Tiflis´te olduğunu duyunca onunla buluşup, yardım isterler. Bu buluşma da Nâzım, Türkiye´de çok daha önceden tanıdığı Nüzhet´le karşılaşınca ikisi de birbirlerine kayıt sız kalamazlar,daha sonra da Nâzım Vâlâ Nurettinle birlikte Moskava´daki KUTV Üniversitesi´ne yazıldıktan sonra da mektuplaşmaları sürer. Nâzım Nüzhet´in de aynı üniversiteye gelmesini istemektedir. Bu mektuplaşmalar sonucunda Nüzhet de gelip aynı üniversiteye öğrenci olarak kaydını yapar. Ona yazdığı şiire gelince? Bir kıskançlık sonucu ?Gövdemdeki Kurt? adlı şiirini yazar.            

Bu olaydan sonra da evlenirler. Daha sonrasağlığı bozulan Nüzhet, Nâzım´ın da onayını alarak, iyileşip Moskova´ya dönmek üzere, Bakü Üniversitesi´nde tarih profesörü olarak görev alan eniştesinin yanına gitse de,bulunduğu yerinsıcak havası ona yarar sağlamaz ve daha sonra da Nâzım da Bakü´ye gelerek yeniden konuyu görüşürler. Aldıkları bir karar üzerine de Nüzhet İstanbul´a döner. Nüzhet, İstanbul´a geldikten sonra da Nazım´a ayak uyduramayacağı hissine kapılıp, daha sonra Nazım´ın gelmesiyle de durumu konuşarak ayrılma kararı alırlar. Böylece, Nazım´ın Moskova´da öğrenciyken evlendiği Nüzhet´le birlikteliği iki yıl kadar sürer.   

Bu ara tabii çok tartışmalara neden olan Nazım Hikmet´in yazdığı ?Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri? adlı şiirin Nazım´ın hangi eşi, sevgilisi için yazıldığıdır. Nazım´ın eşi Piraye´nin ilk evliliğinden olan ve dolayısıyla Nâzım Hikmet´in üvey evladı Memet Fuat´ın, adı geçen şiirde söz edilen kadının annesi Piraye olduğunu iddia ediyor. Yazar Atilla Birkiye bu görüşü destekliyor. Buna karşın, Nüzhet ise, Nâzım araştırmacısı Kemal Sülker´e verdiği röportajda benim için yazıldı diyor. Konuyla ilgili detaylı tanıklıkları olan Vâlâ Nurettin de bu konuda Nüzhet diyor. Atilla İlhan ile Nâzım´ın kızkardeşi Samiha Yaltırım da Nüzhet diyenler safında yer alıyorlar.

Nâzım Hikmet, 1930 yılında tanışıp daha sonra evlendiği Piraye (Hatice Piraye Altınoğlu)  için de ?Mor Menekşe, Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk?, ?Karıma Birinci Mektup?, ?Karıma İkinci Mektup?, ?İstanbul Tevfikhanesi?, ?Hatçem?, ?Yavrum?, ?Sevgilim?, ?Nişanlım?, ?Karıcığım?, ?Piraye´m?, ?Biriciğim? ?ve ?Kızım? adlı şiirleri yazıyor.  

            KALBİMİN KIZIL SAÇLI BACISI

                Bir tanem!

                Son mektubunda:

                ?Başım sızlıyor

                               yüreğim sersem!´

                                               diyorsun,

                ?Seni asarlarsa

                        Seni kaybedersem´,

                                               diyorsun;

                                               ?yaşayamam!´

                ***

                Yaşarsın karıcığım,

Kara birduman gibi dağılır hatıram rüzgârda:

                               yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı

                                               en fazla bir yıl sürer

                               yirminci asırlılarda

                                               ölüm acısı.?(s.23)

                                   Nazım Hikmet

                                                                                    Nâzım Hikmet Bursa hapishanesinde dayısının kızı Münevver´e âşık olunca ?Sen? adlı şiiri yazıyor. Bu şiiri ?Güz?, ?Yine Sana Dair?, ?Tekir´le Kavak?, ?Hapishane´den Çıktıktan Sonra?, ?Lehistan Mektubu? , ?Memed´e Son Mektubumdur?, ?İstanbul´dan Mektup?, ?Münevver´den Mektup Aldım Diyor ki?, ?Münevver´e Mektup Yazdım Dedim ki??, ?David Oystrah´a Mektubumdur? adlı şiirleri izliyor.

MÜNEVVER´İN DOĞUM GÜNÜ

Yapraklara, dallara, yeşillere, allara

Nice, nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.

Yaprak dala, al yeşile yaraşır,

Gayı bundan böyle vermem seni ellere. (S.58)

Nazım Hikmet

Nâzım Hikmet 1955 yılında âşık olup evlendiği Vera Tulyakova için de ?Saçları Saman Sarısı, Kirpikleri Mavi?,  ?Vera´ya?, ?Vera´nın Uykudan Uyanışı?, ?Saman Sarısı?, ?Otobiyografi?, ?Vera´nın Resmi?, ?Tanganika Röportajı?, ?Berlin Mektubu? ve ?Vera´ya? adlı şiirleri yazıyor.

VERA´NIN RESMİ

Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin
Aramasınlar seni renklerin atlıkarıncasında
Dayanmış tahta parmaklığa bir bağ taraçasında iklimler 
                               ***
Bizden en uzak gezegenin kederi
Aramasınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin
Sen oyunun dışındasın oylumların da yüzeylerinde
Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır
                               ***
Kimseler yapamaz senin resmini 
Kıyıdan açılanın tan yerinden esenin 
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Gümüş kanatlı bir balık sıçrıyor enginde
                               ***
Aynaların içine girip ötelere gitme boşu boşuna geceleri
Yitirilmiş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Bir açılıp bir kapanır kapılar yüreğinde
                               ***
Senin resmini ben yapacağım... 

                                               Nazım Hikmet

Nâzım bu bilinen aşklarının dışında Anuşka ve Dr. Lena ile de ilişkisi olduğu bilinmekte. Ayrıca Suat Derviş de Nâzım´ın kendisi için şiirler yazdığını söyleyip, ?Nâzım Hikmet´in isteyip de elde edemediği tek kadın benim? demiş.(s.83)

Tüm bunlarla birlikte, operet oyuncusu Semiha Berksoy da Nâzım´ın gönül dünyasında ayrı bir yere olan tutkulu isimlerden birisi? ?Kafatası? adlı oyunda geçen bir şarkısözü nedeniyle tanışmışlar.  Nâzım´ın şiir kitaplarını okuduktan sonra ona vurulduğunu açıklayan Semiha Berksoy,sonu olmayan bir aşkla Nâzım´î tutkulu bir biçimde seviyor.  (s.88)

Ayrıca Nâzım´ın Dr.Lidya İvanna´ya yazdığı bir şiir de var. Özel bakımını üstlenip 10 yıl birliktelikleri olan Doktor Galina´ya ise tek bir şiir yazmamış.

Nazım Hikmet´in son dönemindeki en lirik ve güçlü şiirlerinden biri de oldukça ölümcül kokuyor? ?Vera´ya? adlı şiirinin sonlarına doğru, güzelliklere yol veren, ??/ama yasak, geçemez cenaze arabası?(s.69) diyen şair ciddi ciddi ölümü düşünür? Şiirin doğası gereği düşmesi doğal olduğu paradoksal duygulanımı güzel bir biçimde görselleştirerek kendisine ölümcül bir tören hazırlar?     

CENAZE MERASİMİM

Bizim avludan mı kalkacak cenazem? 
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? 
Asansöre sığmaz tabut, 
merdivenler daracık 
                               ***
Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, 
belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, 
belki ıslak asfaltıyla yağmur. 
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi. 
                               ***
Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem, 
bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur. 
Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma, 
meraklıdır ölülere çocuklar. 
                               ***
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz. 
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla. 
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar. 
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize...

Nâzım Hikmet

*(Nâzım Hikmet´in Aşkları-Sevdayım Tepeden Tırnağa/Yenigün Haber Ajansı) Mayıs 2015  )

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04