9 Eylül, İzmir´in Kurtuluşu ve Türk Kurtuluş Savaşı´nın zaferle noktalanışının 96. yıldönümü kutlu olsun.
Bu şanlı güne ulaştıran başta Mareşal Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm şehit ve gazileri saygı ve gönülborcuyla anarken, zaferin kazanılmasında Türk ulusuna önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk´ün, tüm kamusal yaşamı boyunca izlediği stratejiyi kendi kaleminden bilinçlerde tazelemek büyük değer taşır, kanısındayım.
Eğer AKP iktidarı yöneticileri, Atatürk ve çağdaş demokrasi uygarlığı karşıtlığı ile koşullanmış olmasalardı, Atatürk´ün bu üstün strateji ilkesinden gerekli dersi çıkarmış olurlar ve bugün bizi ulus, devlet ve yurt olarak Suriye´deki korkunç bataklığa da sürüklemezlerdi.
1918´in karanlık Mondros, yani işgal günlerinde, Mustafa Kemal İstanbul´da yayınladığı Minber gazetesindeki başyazısında, ULUSAL KURTULUŞ GÜNÜMÜZÜ SİMGELEYEN 9 EYLÜL GÜNÜ´ne ulaştıracak olan ve her ulus yönetiminin, her zaman izlemesi gereken ulusal stratejiyi şöyle anlatmıştı:
"..aziz yurdumuzun ve bahtsız ulusumuzun kurtuluşu .. konusunda türlü zamanlardaki derin düşüncelerimin özeti ve sonucu (olarak) diyebilirim ki, ben en iyi siyasetin, her türlü anlamıyla en çok güçlü olmakta bulunduğunu kabul ederim.
En çok güçlü olmak deyiminden anladığım, yalnız silâh gücü olduğunu sanmayınız. Tersine, bu bence güç toplamını oluşturan etkinliklerin sonuncusudur.
Bence en çok güçlü olmak, bilim bakımından, teknik bakımından ve ahlâk bakımından güçlü olmaktır. Çünkü bu saydığım değerlerden yoksun bir ulusun bütün bireylerinin en son silâhlarla donatıldığını tasarlasak bile, güçlü olduğunu kabul etmek doğru olmaz. Bugünkü insanlık toplumunda insan olarak yer alabilmek için, eline silâh almış olmak yetmez. ...
Ülkemi ve ulusumu, pek iyi tanıdığım ve yoksun bulunduğumuz ilerlemeye eriştirebilmek için, huzur ve sükûn ile, ama her halde özgürlük ve bağımsızlığı kurarak, çok sürekli çalışmak gerektiğine inanmış bulunuyorum."
