KONUK YAZAR


MUSTAFA KEMAL PAŞA TÜRK BAĞIMSIZLIK SAVAŞI’NIN İLK ATEŞ EMRİNİ ADANA’DA VERDİ

Süleyman HATİPOĞLU*


ÖZET

Mustafa Kemal Paşa 31 Ekim 1918’de Adana’da konuşlanan Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına atandı ve 10/11 Kasım 1918 tarihine kadar Adana’da kaldı. Mustafa Kemal Paşa Adana’da bulunduğu bu sürede bazı askeri tedbirler aldığı gibi, sivil toplum örgütlerinin ileri gelenlerine de zaman zaman bir araya gelerek, fikir alışverişinde bulundu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, halka komuta ettiği Yıldırım Ordularından askeri malzeme vererek yörede Kuva-yi  Milliye’nin oluşumunda öncülük etti.

Bu sırada Atatürk,  Ali Fuat Paşa’ya 5 Kasım 1918’de İskenderun Körfezinden çıkacak İngiliz ve Fransız askerlerini ateş edilmesi emrini verdi. Bu emir üzerine, 6 Kasım 1918 tarihinde İskenderun‘a çıkmak isteyen İngiliz askerlerine ateş edildi. Böylece Milli Mücadele’nin ilk direniş ateşi Atatürk tarafından Adana’da icra edildi. Bu durumdan İstanbul Hükümeti rahatsızlık duydu ve Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı lağvederek, Atatürk’ü İstanbul’a çağırdı. 10/11 Kasım 1918 akşamı Adana’dan ayrılırken kendisini uğurlamaya gelen Adanalılara: “Savaş bitmemiştir. Asıl savaş bundan sonra başlayacaktır. Silahlarınıza hâkim olunuz.” diyerek Adana’dan ayrıldı.

Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal Paşa, Adana, İlk Ateş, Yıldırım Orduları, Kuva-yı Milliye

GİRİŞ

              XIX. yüzyılda birliğini kurup, sanayi inkılabını da gerçekleştiren Almanya, ekonomik açıda yeni bir güç dengesi olarak Avrupa’da yerini almıştı. Almanya, Osmanlı İmparatorluğu’na sınırı olmayan ve görünürde de torak isteğinde bulunmayan bir devlet olarak ortaya çıkmıştı. Bundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu toprak bütünlüğünü korumak amacıyla, Almanya’ya yakınlaşmaya başlamıştı.[1]

            Osmanlı’nın Almanya’ya yaklaşması özellikle İngiliz-Alman ve Alman-Fransız rekabetini arttırmıştır. Bu rekabetin sonucunda da, Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, bu savaşta Almanya’nın yanında yer almış ve bu durum imparatorluğun sonunu getirmiştir.[2]

            Birinci Dünya Savaşı sonunda mağlup olan Osmanlı İmparatorluğu’nun neticede 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalama durumuna gelmesi ile İtilaf Devletlerine, Osmanlı Devleti’nin geri kalan topraklarını paylaşma fırsatını vermiştir.

            Mondros Mütarekesi’ne göre; Türkiye’de bulunan Almanların ayrılmaları gerekmekteydi. Buna dayanarak Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, 30 Ekim 1918’de Liman von Sanders’e bir telgraf çekerek, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı Mustafa Kemal Paşa’ya devretmesini istemiştir. Bunun üzerine 31 Ekim 1918 günü Yıldırım Orduları Komutanlığı’nı Adana’da büyük bir otelde bulunan Grup Karargahı’nda Liman von Sanders’in komutanlık odasında Mustafa Kemal Paşa ile karşılıklı ayakta bulundukları sırada, Liman Paşa, terbiye ve nezaketle fakat çok hazin bir lisanla Paşa’ya hitaben:[3]

“Ekselans, siz, muharebe cephelerinde, Arıburnu’nda ve Anafartalar’da çok yakından tanıdığım kumandansınız. Aramızda gerçi bazı hadiseler ve vakalar geçti. Fakat bunlar, nihayet bizi birbirimize daha iyi tanıtmış oldular. Kalpten dost olduğumuzu zannederim. Bugün Türkiye’yi terke icbar olunurken, emrim altındaki orduları, Türkiye’ye ilk geldiğim zamandan beri takdirkârı bulunduğum bir kumandana tevdi ediyorum. Bu umumî felaket içinde bedbahtlık duymamak mümkün değildir. Ben yalnız kumandayı size bırakmakla müteselli oluyorum. Bu dakikadan itibaren emir sizindir. Ben sizin misafirinizim.”

Hüzün ve elemle dolu bu sözlerin Mustafa Kemal Paşa’yı da müteessir ettiği, buna karşı hiçbir cevap vermeyerek sadece, oturalım dediği ve karşı karşıya oturup birer sigara yakmalarına müteakip, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine Liman Paşa birer de kahve ikram etmiştir. Komutayı devir-teslim işinden sonra da Liman von Sanders, emrinde bulunan birliklere gönderdiği veda yazısında:

Adana 31 Ekim 1918

 “Ordular Grubu’nun emir ve komutasını, Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin birçok meşhur muharebede liyakat ve ehliyetini ispat eden ellerine devretmek mecburiyetinde kaldığım şu anda; emir ve komutam altında Osmanlı İmparatorluğu’nun menfaati uğrunda ifa ettikleri hizmetlerden dolayı bütün subay, memur ve erlere kalpten teşekkürlerimi sunarım.

Ordular Grubu’nun birçok subay ve erini bana en sıkı bir şekilde bağlayan Gelibolu’nun şan ve şerefli günlerini, Anadolu sahilindeki pek çok cesur teşebbüsü tarih ilelebed unutmayacaktır.

Filistin’de bizim için bir başarı silsilesi teşkil eden ve aralıksız altı buçuk ay devam eden inatçı bir savunma ve bilhassa Tellülazur, Turmus Aya, Elkefr ve her iki Şeria muharebeleri; Osmanlı Ordusunun ve onunla beraber savaşan Alman ve Avusturya birliklerinin, birkaç kat üstün düşmana karşı ortaya koyduğu inkar edilemez cesaret ve kahramanlığının delilleridir.

Bu olayların hatıraları bana; Osmanlı İmparatorluğu’nun, cesur evlatlarına dayanarak geleceğe sağlam bir güven ve emniyetle bakabilecekleri kanaatini veriyor.

Osmanlı milliyetiyle müttefiklerinin gelecekte, sulh ve sükuna ulaşmalarını ve senelerce süren muharebelerin açmış olduğu yaraların kapanmasını Cenab-ı Hakk’tan temenni ederim.”

                                                                                             Liman von   Sanders

31 Ekim öğle vakti yanımda kalan birkaç Alman subayı ile beraber Adana’yı terk ettim. Mustafa Kemal ve Adana’da bulunan bütün subaylar yolcu etmek için istasyonda bulunuyordu ve buradaki ihtiram bölüğü Türkiye’de selamladığım son birlik oldu.”

şeklinde tespitini yaptıktan sonra Liman von Sanders 31 Ekim 1918 günü Adana’dan ayrılmıştır.[4]

              Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı devralan Mustafa Kemal Paşa, Karargâhını Şakirpaşa’da Hacı Seyit Ağa’nın bağ evinde kurmuş, şehir içinde de Muradiye Oteli’nde bir menzil kumandanlığı oluşturmuştu. Bu sırada Adana halkıyla temasını sürdürürken şehrin ileri gelenleri ziyaretine geldiler. Mustafa Kemal Paşa’yı ziyarete gelenler:[5]

-“Çukurova’nın düşmanlar tarafından işgal edilmesini istemiyoruz”, diyerek kasalarının anahtarlarını Mustafa Kemal Paşa’nın masasının üzerine bıraktılar ve şunları söylediler:

—“Canımızla ve malımızla emrinizdeyiz.”  Mustafa Kemal Paşa, Adanalıların bu jestinden çok duygulanmıştı. Birden kafasında yıldırımlar çaktı. Türk insanına çok güveniyordu. Çanakkale’de bu insanların evlatları olan Mehmetçiklere:

—“Size taarruzu emretmiyorum! Ölmeyi emrediyorum!” Dediği zaman, gözünü kırpmadan hepsi hücuma kalkmış ve pervasızca canlarını vermişlerdi. Türk insanı ile her mücadelenin üstesinden gelebileceğine inanıyordu. Çanakkale’deki başarısından dolayı kendine güveni son derece artmıştı. İşte, şimdi de Adanalılar yanına gelmiş;  “canımızla ve malımızla emrinizdeyiz” demekteydiler.[6] Adana’da gelişen ve yaşanan bu olaylar Mustafa Kemal Paşa’nın zihninde Millî Mücadele fikrinin temellerini oluşturmaya başlamıştı bile.

             Bu arada 3 Kasım 1918 tarihinde İngiliz generalinin başkanlığında bir heyet Katma’daki 7’nci Ordu Karargâhına gelerek görüşmek istemiş, Ali Fuat Paşa da bir heyet oluşturarak müzakereleri başlatmıştı. Bu müzakerelerde İngiliz generali Kilikya’yı Suriye’nin bir parçası olarak değerlendirmiş ve bu mıntıkadaki bütün Türk Ordularını harp esiri gibi silahtan tecrit ederek Halep’e götürmek istemiştir. Bundan da anlamamız gereken husus karşımızdakilerin bize müsavi muamele yapmayacaklarıydı. İngilizlerin Mondros Mütarekesinin maddelerine uymayacakları veyahut kendi menfaatlerine göre yorumlayacakları açık bir şekilde anlaşılmıştı. İngiliz isteklerine ret cevabını veren Ali Fuat Paşa; bu durumu Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’ya da iletmişti. Bundan sonra da, Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’ya: “Yarın Adana’ya teşrif ediniz. Sizinle mühim şeyler konuşacağım.” Diyerek yanına gelmesini emretmişti.[7] 

              Bu sırada mütarekeye rağmen Güney bölgelerinde İtilaf Devletlerinin işgalleri durmadığı gibi, aksine devam etmekteydi. 4 Kasım 1918 tarihinde Musul İngiliz işgaline uğramıştı. Ayrıca iki İngiliz savaş gemisi İskenderun Limanı’na girerek, mükâleme memuru istemişler ve İtilaf Orduları Başkumandanı General Allenby’nin emriyle ve mütarekenin 2’nci maddesi gereğince limandaki mayınların taranmasını teklif etmişlerdi. Daha sonra anlaşılmıştı ki;  bu davranışları ile maksatlarının mayın taramak değil, İskenderun’u işgal etmek olduğunu açıkça belli etmişlerdir. Bunun üzerine 7’nci Ordu Komutanlığı’na vekâlet eden Ali Fuat Paşa kendisine bağlı kuvvetlerle karşı tedbir alarak; İngiliz savaş gemilerini İskenderun Körfezi’nden uzaklaştırmıştır.[8]

1-ADANA MÜLAKATI

  Bölgede gelişen ve cereyan eden bu olaylara İstanbul Hükümeti’nin kayıtsız tutumu, her şeyi oluruna bırakması, İngilizlerin bütün arzularına boyun eğilmesi, memlekette yer yer bir takım teşekküllerin kurulmasına yol açmıştı. Nitekim Mustafa Kemal Paşa sınıf, silah ve ideal arkadaşı 7’nci Ordu Komutanlığı’na vekâlet eden Ali Fuat Paşa ile Adana’da bir görüşme yapmıştır. Biz bu görüşmeye Adana Mülakatı diyoruz.[9] 5 Kasım 1918 tarihinde gerçekleşen bu mülakatta iki değerli ve önemli komutan Mondros Mütarekesi ile yakında lağvedileceği anlaşılan Yıldırım Orduları Grubu kıtaatı hakkında durum değerlendirmesi yapmış ve gidişatın iyi olmadığı konusunda görüş birliğine varmışlardır.[10]

            Her iki komutanın Adana Mülakatında da varmış oldukları müşterek kanaat şu şekilde olmuştu:

“ İngilizler ve onu takiben diğer İtilaf Devletleri mütareke filan dinlemeyecekler, emri vakilerle memleketimizi işgal edecekler. Türk Ordusu’nun hudut boylarındaki kısımlarını esir almaya kalkışacaklar veyahut bunları memleket içine çekilmek zorunda bırakarak terhisini sağlayacaklardı. Vatanımızı her türlü müdafaa ve mukavemet vasıta ve imkânlarından mahrum bıraktıktan sonra da arzularını cebren ve tazyik ile kabul ettireceklerdi. Musul’un işgali, İskenderun hadisesi ve nihayet İngiliz mütareke heyetinin yersiz talepleri bunun sarih birer delili idi. Zat-ı şahane kendi tahtını düşünecekti.”

Bu mülakattan sonra da Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’ya (Cebesoy):

“Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizlerin de mümkün olduğu kadar bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile beraber yardım etmemiz lazımdır.”

dedikten sonra Ali Fuat Paşa’ya aynı fikirde olup olmadığını sormuş ve ondan; “Aramızda tam bir mutabakat var Paşam.” Cevabını almıştı.

Böylece bu konuşmadan anlaşılması gereken husus ilk millî mukavemet fikrinin ortaya çıkmış olmasıydı.[11] Ali Fuat Paşa, hatıralarında bu olayların devamını da şu şekilde anlatmaktadır:

“…Evet, artık millet kendi hakkını kendisi arayacaktı. Pek memnun oldular. En mühim vazifenin şimdi bana düştüğünü, çünkü bugünlerde İngilizlerin bir tazyiki neticesi olarak Yıldırım Ordular Grubu ile muhtemelen 7’nci Ordu Karargahı’nın lağvedileceğini, bu takdirde benim 20’nci Kolordu’nun başında kalacağımı ve bu sayede ilk müdafaa tedbirlerini alabileceğimi hatırlattı. İlk mukavemet merkezini Kilikya’da kuracaktık. Aramızda hiçbir ihtilaf yoktu.”

diyerek, Millî Mücadele’nin ilk fikrî icraatını Çukurova’da yapacaklarını kararlaştırmışlardır.[12] Bunun üzerine 6–7 Kasım 1918 gecesi XX’nci Kolordu’nun büyük kısmıyla İslâhiye’ye doğru hareketi başlamıştır. Ali Fuat Paşa şimdilik hareketi Raco’dan idare edecek daha sonra Adana’ya hareket edecekti.[13] Anlaşılacağı üzere Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’dan XX’nci Kolordu’yu dağıtmamasını ve muhafaza etmesini istemişti.  Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Grubu’nun lağvedildikten sonra XX’nci Kolordu Komutanı olarak ilk müdafaa tedbirlerini alması gerektiğini Ali Fuat Paşa’ya hatırlatmıştı.[14]

2-ATATÜRK’ÜN ADANA’DA VERMİŞ OLDUĞU İLK ATEŞ EMRİ

 Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi’nin maddeleri konusunda Başkomutanlık Erkan-ı Harbiye Başkanlığı’na 5 Kasım 1918 günü çektiği telgrafla, mütarekenin muhtelif manalara gelebilecek tarzda yazılmış olan bazı maddelerinin açıklık kazanması gerektiğini istedi. Daha sonra da mütareke şartları arasında yanlış anlaşılmaya müsait durumların düzeltilmesini; orduları terhis edecek ve galiplerin her dediğine boyun eğecek olursak, İngilizlerin isteklerinin önüne geçmeye imkân olmayacağını bildirdi.[15]

            Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na atanmış olan Mustafa Kemal Paşa’ya, 5 Kasım 1918 tarihinde Eski İstasyondan başlayarak, Büyük Saat Kulesi’nde biten Ali Münif Caddesi üzerinde bulunan, eski adıyla Muradiye, şimdiki adıyla Cumhuriyet Oteli’nin büyük salonunda Adanalılar tarafından şerefine bir akşam yemeği ziyafeti verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, çok kalabalık davetlinin katıldığı bu ziyafette yaptığı konuşmasında: “Bu memleketin kurtulacağını, henüz ümitlerin sönmediğini, bunun için mücadele edeceğini, Türk milletinin ve ordusunun kendi vatanını ve istiklalini koruyabileceğini” açıklamıştı.[16]   

            Emekli subaylarımızdan Samet Kuşçu o günlerdeki bu olayı şu şekilde bize aktarmaktadır;[17] Adana’daki Yıldırım Orduları Grubu Karargâhı’nda Mustafa Kemal Paşa gelişmeleri izlemektedir. Mütarekenin bir maddesine göre, sahillerimiz çevresindeki deniz mayınları, her iki tarafın işbirliği ve katkısı ile temizlenecektir. Bu madde uyarınca İskenderun Körfezi ve çevresindeki mayınlar, 1918 yılının Kasım ayı başından itibaren, İngiliz-Fransız mayın tarama gemilerince temizlenmeye başlanmıştır. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa bir sakınca görmediği için izin vermiştir. Ancak, İtilaf Devletlerinin asıl niyet ve emelleri üç-dört gün sonra ortaya çıkmıştır. Suriye’deki savaşlar boyunca; başarı sağlayan 7’nci Ordu’nun ricat hattını kesmek, bu orduyu teslim olmaya zorlamak ve ayrıca İskenderun-Antakya-Reyhanlı ve çevrelerini Suriye sınırları içerisine dâhil edebilmek amacıyla; İskenderun’a asker çıkarmak istediklerini bildirmişlerdir.

            4 Kasım 1918 tarihinden itibaren baş gösteren bu istekler karşısında; düşmanın sinsi niyetlerini çok iyi anlayan Mustafa Kemal Paşa, kesin tavır takınarak, taleplerini reddetmiştir. İngilizlerin asker çıkarmak istekleri için ileri sürdükleri gerekçe ve bahane, çok masum bir kılıfa sokulmuştur. Halep’teki kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılamak üzere İskenderun-Kırıkhan-Hassa şosesini kullanmak istediklerini ileri sürmüşlerdir. Hâlbuki asıl niyet ve amaçları; biraz önce açıkladığımız konulardır. Halep ve çevresinde, işgal kuvvetlerinin ikmal ihtiyaçlarını aylarca karşılayacak, stoklar ve başka imkânlar vardır. O her zamanki gibi ileri görüşlülük ve önsezisiyle eşsiz komutan Mustafa Kemal Paşa, onların gerçek niyetlerini çok iyi anlamıştır. Hem 7’nci Ordu’nun kuzeydeki savunma hattına güvenle çekilmesini sağlamak; hem de daha ilk günden itibaren; Misak-ı Millî sınırları içine almış olduğu, Antakya-İskenderun-Reyhanlı ve çevresini[18]  düşmana terk etmemek için kesin tavrını ortaya koymuştur: İşte Mustafa Kemal Paşa, emrindeki 7’nci Ordu, III’üncü Kolordu ve 41’inci Tümen Komutanlığı’na 5 Kasım 1918 tarihinde çekmiş olduğu telgrafla İskenderun Körfezi’nden çıkarma yapmaya kalkışacak İngiliz kuvvetlerine ateşle karşı konacaktır emrini vermiştir.[19]

            Mustafa Kemal Paşa’nın bu emri üzerine III’üncü Kolordu’ya bağlı olan, karargâhı Belen’de bulunan 41’inci Tümen’e bu görev emri iletilmiştir. 41’inci Tümen Topçu birlikleri İskenderun Körfezi’ne bakan sırtlarda, körfeze girecek düşman donanma ve çıkarma araçlarına ateş edecek şekilde, mevzilenmiştir. Yıldırım Orduları Grup Komutanı, Mustafa Kemal Paşa 6 Kasım 1918 tarihinde Başkumandanlık Erkân-ı Harbiye Başkanlığı’na çektiği telgrafta;[20] çıkarma teşebbüsü karşısında, ateşle mukabele edileceğini, hem İngiliz Kumandanlığına hem de Sadrazam ve Başkumandan Erkân-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa’ya bildirmiştir. Ayrıca bu telgrafta Mustafa Kemal Paşa, kendisini itham altında bırakacak emirlerin uygulanmasına yaradılışının müsait olmadığını; yerine atanacak birine hemen komutayı teslime hazır olduğunu da bildirmiştir.[21] Mustafa Kemal Paşa’nın bu kararlı tutumu karşısında İngilizler, Osmanlı Hükümeti’ni sıkıştırmaktadır. Sadaret makamı endişe ve telaş içerisindedir. Ahmet İzzet Paşa ile Mustafa Kemal Paşa’nın kişisel ve çok iyi ilişkiler içerisinde olan dostlukları, çok öncelere dayanmaktadır. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı bu kararından vazgeçirmeye ve İngilizlerin İskenderun Körfezi’nden asker çıkarmasına karışmaması için razı etmeye çalışmaktadır. Ahmet İzzet Paşa ile Mustafa Kemal Paşa yapıları ve olaylara bakış açıları, değerlendirmeleri, elbette birbirinden çok farklı olacaktır. Ahmet İzzet Paşa İngilizlere karşı uysal, tavizkâr bir politikadan medet umarken; Mustafa Kemal Paşa uysallık ve taviz vermenin sonunun gelmeyeceğini yurdu tam bir esarete sürükleyeceğini çok iyi anlamıştır.[22]

            5 Kasım günlü emir üzerine, III’üncü Kolordu topçusuyla da pekiştirilen 41’inci Tümen birlikleri yapılacak bir çıkarma hareketine karşı İskenderun Körfezi çevresinde gerekli tedbirleri almış, mevzilenmiş ve ateşe hazır hale getirilmiştir. Bazı belgelere, kaynaklara ve o günlerde 7’nci Ordu Harekât Şubesi’nde görev yapmakta olan subaylara göre, İngiliz-Fransız donanma ve çıkarma birlikleri körfeze girdiklerinde, Türk topçusu uyarı ateşi yapmıştır. Bazı kaynaklara ve bir gün sonra 7 Kasım 1918’de Ahmet İzzet Paşa’ya, Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen cevabı telgrafa göre, ateş edilmesine gerek kalmamış;[23] İngilizler bir çıkarmaya yeltenmemişlerdir. Türk kuvvetlerinin kararlı ve ciddi tutumunu, kendilerine has istihbarat yöntemleriyle öğrendikleri için çıkarma girişiminden vazgeçmişlerdir. Şimdi bu iki görüşün de dayanak ve belgelerini ayrıntılarıyla açıklamakta yarar vardır: 7’nci Ordu Karargâhı’nın harekât şubesinde, o zaman genç bir subay (yüzbaşı) olarak görev yapmış olan Muzaffer Ergüder’in Samet Kuşçu’ya anlattıklarına ve not ettirdiklerine göre, uyarı niteliğindeki topçu ateşi yapılmıştır. 6 Kasım 1918 günü İskenderun Körfezi’ndeki bu ateş ve direniş sonucunda düşman donanması körfezden uzaklaştırılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, kişisel dostlukları bulunan, saygı ve sevgi duyduğu Ahmet İzzet Paşa’yı daha fazla kırmamak, gücendirmemek için ve amaca da vardığı için, cevabı telgrafında; “Ateş edilmesine hacet kalmamış ve buna göre birlik komutanlarına yeniden emir verilmiştir.” Diye bildirerek konuyu kapatmak istemişti. O günlerin yenilmez bir gücü olarak tanıtılan, galip İtilaf Devletlerinin lideri olan İngilizlerle, müttefikleri Fransızların, niçin çekingen davrandıklarını ve çıkarmaya yeltenmediklerini Ergüder’e sorduğumda, şu açıklama ve değerlendirmeyi yapmıştı:

“Suriye savaşları boyunca İngilizler 7’nci Ordu karşısında daima başarısız kalmışlardır. Halep’in kuzeybatısında bu ordudan yedikleri ve beklemedikleri şamar üzerinden henüz iki hafta geçmiştir. Bu ordunun komutanı Mustafa Kemal Paşa’yı Çanakkale’den beri tanımaktadırlar. İskenderun Körfezi’nde bir başarısızlığı ve yenilgiyi göze almak istemediklerini, politik ve diplomatik alanda prestijlerini tehlikeye atmaktan kaçınmış olduklarını sanıyorum.”

diyerek açıklık getirmiştir.[24]

            Tarihçi-Öğretmen Enver Behnan Şapolyo, bu olay için aynen şöyle demektedir: 

“Fransız kuvvetleri gemilerle İskenderun Limanı’nda görünüyorlar, Bu zaman Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya: Bu kuvvetlere ateşle mukabele edeceğim, diyor. O da Et!.. Emrini veriyor. Türk askerleri bu Fransız gemilerini ateşe tutuyorlar. Karaya çıkamadan geri dönüyorlar. Muharebe bittikten sonra meydana gelen bu ikinci ateş, yeni bir harbin başlangıcı idi. Düşman kuvvetleri İskenderun’a gelerek yeni bir harbi bekliyordu. Fakat ne gelen var, ne giden!.. İşte Mustafa Kemal’e ve arkadaşlarına bu hadise, yeni bir mefkûre doğurdu. Dört senedir çarpışan düşman da artık yoruldu. Dermanı yok. Kim kendini çabuk toplar, yeni bir kurtuluş mücadelesine başlarsa, o muvaffak olacaktır!  İşte İskenderun’da işitilen bu ilk kurşun sesi Millî Mücadele’nin ilk emaresidir. Esasen galiplere çok ganimet düşmüştü. Şimdi onlar yalnız bu mirası paylaşmak sevdasına düşmek üzere iken, Atatürk Adana’da millî bir ordu hazırlamayı düşünüyordu. Fakat mütareke olmuş, İtilaf Devletleri de İstanbul’a girmeğe hazırlanıyorlardı.”[25] Samet Kuşçu’da bu malumata dayanarak; “Enver Behnan Şapolyo; Atatürk’le tanışmış, ondan birçok olayları dinlemiş bir tarihçimiz olarak ateş edilmiş olduğunu bildirmektedir.[26]Cumhuriyet Gazetesi’nin 1I,12,13 ve 14 Ocak 1937 günlerindeki sayılarında dört gün arka arkaya Alman bilim adamı Yaeschke’nin yazısının 12 Ocak 1937 tarihli sayısında aynen şöyle demektedir: “Bunun üzerine Atatürk 6 Kasım 1918’de İngilizlerin İskenderun’da karaya çıkmak için yaptıkları teşebbüse silahla mumanaat edilmesini emretmişti. Bu emir Babıali’nin mutaavat (itaat etme) politikasına uygun olmadığı halde, icra edildi”

diyerek, yani ateşle karşı konulduğunu kesin bir dille anlatmaktadır.[27]

            Bazı kaynaklara göre, ateş emri, savunma kararı ve karşı koyma kararı kesin olmamakla beraber, ateş etme eylemi oluşmamış ve buna gerek kalmamıştır. Düşman haber alma ve değerlendirmesi sonucunda, girişimde bulunmaya cesaret edememiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın 7 Kasım ve daha sonraki günlerde Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği cevabı telgrafında da, ateş etmeye gerek kalmadığı bildirilmektedir.[28] Ancak Orgeneral Muzaffer Ergüder’in, yukarıda anlatmış olduğumuz, ilginç açıklaması (meseleyi büyütmemek ve kapatmak için) Mustafa Kemal Paşa’nın kasden böyle davrandığı izlenimi vermektedir. Ateş etme eylemi, ister meydana gelmiş, isterse gelmemiş olsun, kesin ve tartışmasız olan nokta; kararlı, silahlı, bir karşı koyma davranışı olan Kutsal Direniş’in 6 Kasım 1918 günü İskenderun sırtlarında meydana gelmiş olmasıdır.[29]

   Bu kutsal direniş Kurtuluş Savaşımızın ilham kaynağı ve kıvılcımıdır. Enver Behnan Şapolyo’nun yukarıda sözünü ettiğimiz açıklamasında da bu husus vurgulanmaktadır. Şapolyo, bu olayı ayrıca “ilk kurşun sesi” diye nitelendirmektedir. Ancak tarihî gerçekleri de belgelere dayanarak, ortaya koymanın bir görev olduğu inancını da taşımaktayız. Samet Kuşçu’nun anlattıklarına bakacak olursak Millî Mücadele’nin ilk silahlı direnişi 6 Kasım 1918’deki İskenderun Körfezi olayıdır. Kurtuluş Savaşımızın büyük mimarı, eşsiz Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile gerçekleşen bu kutsal direniş ilk olanıdır. O tarihte, zaten anayurdun hiçbir köşesine henüz düşman ayağı değmemiş ve işgal başlamamıştır. Millî Direniş ve karşı koyma düşünce ve kararı, hiçbir bölgede meydana gelmiş değildir. Millî direnme ve karşı koyma, herkesten ve her yerden önce, Mustafa Kemal Paşa’nın kafasında, yüreğinde ve ruhunda kıvılcımlaşıp alevlenmiştir.[30]         

            Daha sonra Mustafa Kemal Paşa Başkomutanlık Erkan-ı Harbiye Başkanlığını muhafaza etmekte olan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya, 6 Kasım 1918 günü çektiği başka bir telgrafta, düşmanların aldatıcı muamele, teklif ve hareketlerini, düşmanlardan ziyade haklı ve nazik sayacak ve buna karşı kendinden istenilecek her şeyi yapmaya yaradılışı gereği müsait olmadığını İstanbul’a bildirerek, komutayı hemen teslim etmek üzere yerine tayin olacak zatın emir ve tebliğini istemiştir.[31]    

            Böylece Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi hükümlerinin doğurabileceği sonuçları göz önüne koymak ve bütün kayıtlara rağmen düşmanların elinde oyuncak olmamak için, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya itiraz ve muhalefetini her fırsatta telgrafla bildiriyor ve mütareke hükümleri dışına çıkan uygulamayı şiddetle protesto ediyordu.[32]

            Bu durum Sadrazamın müdahale edici emirler vermesine yol açıyordu. Bu emirlerden İskenderun’un İngilizlere teslimi hakkındaki verdiği cevapta; yapılan mütarekenamenin imza altına giren şeklinin Osmanlı Devleti’nin hayat ve selametini koruyacak mana ve mahiyette olmadığını, düşmanlar tarafından kolaylıkla aleyhimize çevrilebilecek bu maddelerin mühim ve şümullü anlamlarının bir an evvel açıklanması lazım bulunduğunu, değilse düşmanlarımızın ihtiraslarını karşılamamızın mümkün olmayacağını bildirmiştir.[33]

             Diğer taraftan, Mondros Mütarekesi’nden önce, Mustafa Kemal Paşa, bütün kuvvetlerini hududunu tespit ettiği Suriye dışına, öz Türk topraklarına çekmiş bulunuyordu. Bununla beraber İtilaf Devletleri, mütareke şartlarına dayanarak ve Suriye hududunun Maraş’ın kuzeyinden geçmekte olduğunu ileri sürerek, Halep’in kuzeyinde bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın kuvvetlerinin de kendilerine teslimini istediler. Fakat durumu önleyen Mustafa Kemal Paşa, Suriye hududunun o tarihte Türk süngüleri tarafından fiilen muhafaza edilmekte bulunan ve kendisi tarafından çizilmiş olan hudut olduğunda ısrar etti.[34]

            Zira Mustafa Kemal Paşa mütareke hükümlerinin, millet menfaatlerine uygun bir şekilde uygulanmasını istediği için: a) Güneyde millî bir sınırın elde bulundurulması, b) Sulh görüşmelerinde kendisine dayanabilecek bir kuvvetin tanzimi esaslarına ehemmiyetle bağlanmış bulunuyordu. Zaten Mustafa Kemal Paşa, o tarihlerde bu amaca uygun bir şekilde emrindeki Yıldırım Orduları Grubu ile Musul Cephesi’ndeki 6’ncı Ordu kıtaları içinde bu ordunun komutanı ile haberleşerek, imkân ölçüsünde gereken tedbirleri aldırdı. Bu ordulara bağlı kuvvetleri Torosların üst tarafında, İç Anadolu’nun muhtelif yerlerine ihtiyaca göre dağıtmak ve yerleştirmek, fazla silah ve yedek cephanelerle lüzumlu harp malzemesini güvenilir erlere taşıtmak için planlar hazırlamaya ve ilgili komutanlara emirler ve direktifler vermeye başladı.[35]

3- MUSTAFA KEMAL PAŞA’DA MİLLÎ MÜCADELE FİKRİNİN DOĞUŞU

Mustafa Kemal Paşa elindeki mevcut kuvvetleri, geçirdikleri bütün badirelere rağmen bir ordu haline getirmek, düzenlemek ve takviye etmek; gerekince bu kuvvetlerle Türk milletinin hak ve istiklalini korumak istiyordu.[36]  Ayrıca, bununla birlikte Suriye’den memleket içlerine doğru el altından sokulmaya başlayan yabancı komitecilerin muhtemel kötülüklerine karşı Antep ve havalisinde halkı örgütlemeye ve onlara gizlice silah dağıtmaya başlamıştı.[37] Mustafa Kemal Paşa, Adana’da kısa bir süre kalmış olmasına rağmen, Millî Mücadele’ye temel teşkil eden önemli adımlar atmış, emrinde ve yakınında bulunan komutanlarla ve kurmaylarla birlikte, bu konuda başarılı bir işbirliği gerçekleştirmiştir. Ali Fuat Paşa ile yaptığı görüşmede de:[38]

”İngilizlerin baskısı sonucu, Yıldırım Ordular Grubu ile 7’nci Ordu’nun muhtemelen lağvedileceğini, bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde, en önemli görevin XX’nci Kolordu’nun Komutanı olarak Ali Fuat Paşa’ya düşeceğini, böyle bir durumda ilk müdafaa tedbirlerini alması gerektiğini”

hatırlatmış ve iki komutan birlikte ilk millî mukavemet merkezini Çukurova’da kurmayı kararlaştırmışlardır. Bu karara dayanarak, Yıldırım Ordular Grubu Komutanı olduğu ilk günlerden itibaren, Mustafa Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye Riyaseti ve ordusuna bağlı komutanlardan, çok önemli isteklerde bulunmuştur. Millî Mücadele’ye hazırlık mahiyetindeki bu istekleri özet olarak şöyle sıralayabiliriz:[39] 

“1-Askerî birlikler, Ordu, Kolordu ve Tümenler dağıtılabilir. Ancak; jandarma, iç asayişi sağlamakla görevli olduğundan, kuvvetlendirilmesi zaruridir. Bu bakımdan genç muvazzaf subay ve astsubaylar ile küçük yaştaki erler jandarmaya kaydırılmalıdır.

2-Terhis edilecek yedek subaylardan gönüllü olanlar, bilhassa güneyde Emniyet Komiserliği, Emniyet Komiser Yardımcılığı ve Bucak Müdürlüklerine tayin edilmelidir.

3- Menzil, depo ve askerî birliklerde fazla olan ağır ve hafif silahlarla, cephane ve malzeme acele Anadolu’ya ve Afyon bölgesine taşınmalı, yiyecekler de birliklere ve jandarma kuruluşlarına dağıtılmalıdır.

4- Askerlerin terhisinde, küçük doğumlular geciktirilmelidir

5- Güney bölgesi halkına, bilhassa dağ köylerine bol silah ve cephane dağıtılmalı, dağlık bölgedeki uygun yerlerde ve güvenilir kimselerde silah ve cephane saklanmalıdır.

6- Bezgin ve bitkin durumda olan halk, gelecek için uyarılmalıdır.”

Bu kararlar gereğince, Ali Fuat Paşa Çukurova’da jandarma kadrosunu düzenlemeye, zabit, efrat, silah ve teçhizat ikmaline çalışmış, bir işgal ihtimaline karşılık, Çukurova’nın önemli mevkilerinde mukavemet yuvaları hazırlatmıştır.[40]

      Yukarıda izah ettiğimiz doğrultuda, Mustafa Kemal Paşa’nın tutumundan yeni bir çatışmaya mahal bırakmamak kaygısında olan İstanbul’daki hükümet; İskenderun’un boşaltılması meselesinde rahatsız olmuş, İtilaf Devletlerinin de baskısıyla 7 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grubu’nu lağvederek, Mustafa Kemal Paşa’yı Harbiye Nezareti emrine almaya karar vermiştir.[41] Mustafa Kemal Paşa bu duruma da: “Orduları dağıtalım; fakat unvanı muhafaza edelim. Müsaade edin, en ufak bir müfreze halinde dahi olsa, bu namla ben onun dahi kumandanlığıyla iktifa eyler ve vatanıma hizmet ederim.” sözleriyle cevap vererek, Anadolu’da ve ordu başında kalmak istediğini bildirmiştir.[42] Bu bağlamda Yıldırım Orduları Grubu’na bağlı bulunan 2’inci ve 7’inci Ordu karargâhları da 7 Kasım 1918 tarihinde lağvedilmişti. Bu durumda Ali Fuat Paşa XX’nci Kolordu Kumandanlığı görevine devam edecekti. Gelişen bu olaylar üzerine, 10 Kasım 1918 günü Mustafa Kemal Paşa emrindeki birlikleri 2’nci Ordu Kumandanı Nihat (Anılmış) Paşa’ya bırakacaktı.[43] 

            Bundan sonra Mustafa Kemal Paşa Adana’da ordusuz bir komutan olarak bazı faaliyetlere teşebbüs etmiştir. Zaten Mustafa Kemal Paşa Adana’ya geldiği günden itibaren halkla yakın ilişkide bulunmuş ve onları uyarmaya çalışmış, Adanalı aydınlarla ve Adana sancaklarından gelen temsilcilerle görüş alışverişinde bulunmak amacıyla da toplantılar yapmıştır. Toplantı yaptığı Adanalı aydınlar arasında; Suphi Paşa (Ramazanoğlu), Kadri (Ramazanoğlu), Nalbantzade Ahmet Efendi, İbrahim Rasıh, Hoca Mücteba (Ramazanoğlu), Bağdadîzade Kadri Efendi, Mısırlızade Avukat Ahmet Efendi, Dıblanzade Fuat da vardı. Bu toplantıda, doğudan gelecek taarruzlara karşı şehrin nasıl savunulacağı hususu üzerinde durulmuştu. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Tırpanilerin evi olarak bilinen Kırmızı Konak’ta[44], bölgede yaşayan gayr-i müslim temsilcilerinin ve bazı kişilerin hazır bulunduğu bir toplantıda yapmış[45] ve yapılan bu toplantıdan bir sonuç alamamıştı.

            Mustafa Kemal Paşa bir haftayı geçen temasları sonucunda kurtuluş için karamsar olmayan ve müspet düşüncelere sahip kişileri 8 Kasım 1918 tarihinde Şakirpaşa’daki Aliye Hanım’a (Yerdelen) ait evde topladı. Bu toplantıya katılanlar şunlardı: 2’nci Ordu Komutanı Nihat Paşa (Anılmış), Ceyhan Askerî Fırka Komutanı Remzi Bey, Levazım Fırka Reisi Avni (Doğan), Askerî İmalathaneler Müdürü Ahmet Remzi, Nalbantzade Ahmet, Ramazanoğlu Kadri, İsmail Safa(Özler), Mücavirzade Mustafa Efendi, Merkez Komutanı Hulusi (Akdağ) ve diğer bazı zevat idi. Mustafa Kemal Paşa bu toplantıda; toplantıya katılanlarla son durumu görüşerek, 10 Kasım 1918’de Adana’dan ayrılacağını belirtmiş ve düşman gelirse ne yapacaklarını sorarak; memleketin durumunu iyi görmediğini, İtilaf Devletleriyle imzalanan mütareke hükümlerine bu devletlerin uymayacaklarını, daha ağır şartlar altında memleketi ezeceklerini; bu yüzden büyük felakete maruz kalan bölgelerden,  hazırlıkta bulunmak için aralarında bir teşkilat kurmalarını, münasip yerlerde siper kazmalarını lazım gelen silah ve malzemenin, tarafından temin edileceğini, istiklali görür gibi söylemişti.[46]

            Bu toplantıda Ahmet Remzi bir söz alarak: “Paşa! Bu topraklarda doğduk, bu topraklarda ölmesini de biliriz. Nihat Paşa’ya emir ver, bize silah bıraksın” dedi. Mücavirzade Mustafa Efendi ise: “Paşam! Öldürmeden! Ölmeyeceğiz!” diyerek, direnmeye kararlı olduklarını göstermişlerdi. Ayrıca toplantıda hazır bulunan Adana’nın varlıklı kişileri de bütün maddî ve manevî güçlerini fedaya hazır olduklarını söylediler. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa elinde gümüş kırbacı ve ayağında portakal rengi çizmesiyle salonda iki sıra olan gurubun arasında gidip geliyor ve:[47] “Evet, evet bu topraklarda düşman çizmesi gezemeyecek ve bu millet esir olmayacak.” sözlerini sarf ederek, izlenimlerinin müspet olduğunu belirtmişti.[48] Böylece toplantı sonrası Mustafa Kemal Paşa, kafasında vatanın nasıl kurtarılacağına dair bir strateji oluşturmuştu. Bu stratejisini halkla konuşarak daha da geliştirmişti. Bu toplantılardan sonra da Mustafa Kemal Paşa, Toroslardaki Gülek Boğazı’na ve Misis’e istihkâmlar yaptırmıştır.[49]
SONUÇ

Bu faaliyetlerden sonra, Mustafa Kemal Paşa resmî bir sıfatı bulunmadığından Adana’da daha fazla durmaktansa artık İstanbul’a giderek, memleketin siyasî hayatında tesir yapabilecek bir yerde bulunmayı tercih etmişti. Böylece Mustafa Kemal Paşa’nın, 10/11 Kasım gecesi Adana’dan ayrılırken, askerî birliklere gönderdiği veda yazısı şöyleydi:[50]

“Tebliğ olunan İrade-i Seniyye (Padişahın emri) üzerine bu gece (10/11 Kasım 1918) hareket edeceğim. Bütün silah arkadaşlarıma veda ederim. Yıldırım Orduları Grubu bölgesinde ve cephesinde bulunan bütün birlikler İkinci Ordu Komutanı Nihat Paşa Hazretlerinin emrine verilmiştir. Bu emrin alınmasından itibaren İkinci Ordu ile bağlantı kurulmasını rica ederim.”

Mustafa Kemal Paşa bu veda mesajını yayınladıktan sonra da, istasyonda kendisini yolcu etmeye gelenlere:[51]

“Adanalılar, bizim için harp bitmemiştir. Asıl muharebe bundan sonra başlayacaktır. Silahlarınıza hâkim olunuz.”

Sözleriyle Millî Mücadele’nin ilk hazırlık emrini Adana’da vermiş oluyordu. Bundan sonra da komutayı Nihat Paşa’ya bırakarak çağrıldığı İstanbul’a hareket etmişti.[52] Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918 günü Adana treninden inerek Haydarpaşa rıhtımına ayak basınca şöyle bir manzara ile karşılaşır; 55 düşman gemisi, zafer bayraklarını açarak İstanbul Limanı’na girmektedirler. Bütün karşı sahiller Rumların, Yahudilerin, Levantenlerin sarhoş çığlıkları ve palikarya naraları ile çınlar. Fakat bu manzara karşısında, bu hava içinde kılı bile kıpırdamadan Mustafa Kemal Paşa:[53]Geldikleri gibi giderler!” dedikten sonra, Adana’da yarım bıraktığı işine İstanbul’da devam etmiştir.

O halde; Mustafa Kemal Paşa’nın vatanı ve milleti düşmanlardan kurtarmak için zihninde oluşturduğu fikirlere temel olan olayların konusu budur. Mustafa Kemal Paşa, milletin kesin olarak esareti kabul etmeyeceğine ve silaha sarılacağına dair olan kanaatine, Adana’da geçirdiği bu günlerde vardığını, 15 Mart 1923 tarihli Adana seyahatinde Türk Ocağı’nda:

“… Acı günlere ait olmakla beraber bu memlekete ait kıymetli bir hatırayı yâd etmek isterim. Efendiler, bende bu vakayiin ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücud bulmuştur. Suriye felaketini takip eden Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı ile buraya gelmiştim. O zaman memleket ve milletin nasıl bir atiye sürüklenmekte olduğunu görmüştüm ve buna mümanaat için derhal teşebbüsatta bulunmuştum. Fakat o zaman için bu teşebbüsümü müsmir kılmak mümkün olamadı.

Efendiler, memleketiniz, güzel Adana’nız bilirsiniz ki, tarihin malum devirlerinden beri tamamen bir Türk memleketidir. Fakat bu Türk memleketi vatanın aksamı sairesinden daha az sademeler, felaketler, inkılâplar geçirmemiş değildir. Lakin bu memleketin güzide evlatları daima o felaketlere mukabele etmiş, mukavemet göstermiş, muhafazayı mevcudiyet için çalışmışlardır. Bana, milletin halası yolunda ilk teşebbüs hissinin bu mukaddes topraklardan gelmiş olması hasebiyle, hemşerisi olmakla mübâhî olduğum bu toprakları tebcil ederim. [54]

sözleriyle açıklaması, yukarıda belirttiğimiz olaylardan kaynaklanmıştır. Bütün bu bilgi ve verilere dayanarak şu kanaate varabiliriz; Mustafa Kemal Paşa Millî Mücadele’nin fikri temelini Adana’da kaldığı bu günlerde atmıştır.

KAYNAKÇA

BASILI BELGELER

ARSLAN, Abidin, Atatürk ve Adana (Rapor), Adana, 1984 (15.05.1984 tarihinde Adana Müze

Müdürlüğü’ne sunulmuş rapordur, bir nüshası kendi arşivimizde mevcuttur.)

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV. Derleyen, Nimet Arsan, Ankara, 1964

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.2, Ankara, 1989

ATAY, Falih Rıfkı, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri, Ankara, 1981

Harp Tarihi Vesikalar Dergisi, S.(Haziran, 1959), Ankara, 1959

ONAR, Mustafa, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, Ankara, 1995

Osmanlı Belgelerinde Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Atatürk, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri

Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu:88 Ankara, 2007

TEZER, Şükrü, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara, 1972

HATIRALAR

ARIKOĞLU, Damar, Hatıralarım, Milli Mücadele, Çukurova’da Fransız İşgali ve Kanlı Savaşlar, İstanbul, 1961

CEBESOY, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953

GİRİCİ, A. Gani, Derlediğimiz Hatıraları (20 Ağustos 1986), Adana, 1986

SANDERS, Liman Von, Türkiye’de Beş Sene, Haz. Muzaffer Albayrak, İstanbul, 2007

SEVÜK, İsmail Habib, O Zamanlar, Ankara, 1981

SOYAK, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul, 2006

TETKİK ESERLER VE MAKALELER

AKŞİN, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1976

AYDEMİR, Ş.Süreyya, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, c.3, İstanbul, 1985

AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam, c.1, İstanbul, 1985

BAYUR, Y.Hikmet, Atatürk’ün Hayatı ve Eseri, Ankara, 1990

BAYUR, Y.Hikmet, Türkiye Devleti’nin Dış Siyaseti, Ankara, 1973

ÇELİK, Kemal,  Millî Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918–1922), Ankara, 1999

ENER, Kasım, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, Ankara, 1970

ESİN, Necmettin, “Birinci Cihan Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Yıllarında Atatürk’ün Görüşleri”, Cumhuriyetin Ellinci Yılına Armağan, Ankara, 1973

GÖYÜNÇ, Nejat, “Millî Mücadele’de Sivil ve Askerî İdare İlişkileri”, İkinci Askerî Tarih Semineri Bildiriler, Ankara, 1985.

GRONAU, Dietrich, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu, Çev.: Gülderen Koralp Pamir, İstanbul, 1994

HATİPOĞLU, Süleyman, Filistin Cephesi’nden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa, İstanbul, 2009

HATİPOĞLU, Süleyman, “Atatürk ve Hatay’ın Anavatan’a Katılması”, Türk Dünyası Araştırmaları,  S.102 (Haziran, 1996), İstanbul, 1996

HATİPOĞLU, Süleyman, “Millî Mücadelede Dörtyol ve İlk Kurşun”, Sosyal Bilimlerde Araştırma, c.1, S.5 (Mart, 1992), Ankara, 1992

JAESCHKE, Gotthard, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Ankara, 1989

KİNROSS, Lord, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul, 1984

KUŞÇU, Samet , “Kurtuluş Savaşı’nın İlham Kıvılcımı Hatay Toprağında Kutsal Direniş”, Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989

LUXEMBURG, Rosa, “Alman Emperyalizminin Hareket Alanı: Türkiye” Berlin-Bağdat, Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi, Çev. ve Haz. Ragıp Zarakolu, İstanbul, 1982

LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, Ankara, 1984

OMURTAK, Salih, ; Yücel, H. Ali, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1, İstanbul, 1987

ÖZÇELİK, Ayfer, Ali Fuad Cebesoy, Ankara, 1983

ŞAPOLYO, E. Behnan, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, İstanbul 1958

ŞİMŞİR, Bilal, Malta Sürgünleri, İstanbul, 1985

TANSEL, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c.1, Ankara, 1977

TOROS, Taha, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, Adana, 1981

YAYCIOĞLU, Necat, Atatürk ve Çukurova, Adana, 1996,

BELGE-1: Harp Tarihi Vesikalar Dergisi, Belge Nu.735, S.(Haziran, 1959), Ankara,1959

Atatürk’ün 5 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Ordular Grup Komutanı Mustafa Kemal Paşa emrindeki birliklere İskenderun Körfezinden çıkacak düşman donanmasına karşı İlk Ateş emrini vermesini gösteren belge.

 


**Dr. Mustafa Kemal Üniversitesi, Fen­-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Antakya/Hatay shatip@mku.edu.tr

[1]Rosa Luxemburg, “Alman Emperyalizminin Hareket Alanı: Türkiye” Berlin-Bağdat, Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi, Çev. ve Haz. Ragıp Zarakolu, İst,1982 s.140.

[2] Süleyman Hatipoğlu, Orta Toros Geçitlerin’de Türk-Fransız Mücadelesi(1915-1921), Antakya, 1999, s.147

[3] Şükrü Tezer, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara, 1972, s.173–174

[4] Şükrü Tezer, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara, 1972, s.173; Liman Von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, Haz. Muzaffer Albayrak, İstanbul, 2007, s.378; Ş. Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.1, İstanbul, 1985, s.318; Ş.Süreyya Aydemir Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, c.3, İstanbul, 1985, s.336; Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, Ankara, 1984, s.245

[5] Süleyman Hatipoğlu, Filistin Cephesi’nden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa, İstanbul, 2009, s.69

[6] Necat Yaycıoğlu, Atatürk ve Çukurova, Adana, 1996, s.11

[7] A. Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s.28; Ayfer Özçelik, Ali Fuad Cebesoy, Ankara, 1983, s.48

[8] Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s.27

[9] Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Ankara, 1989, s.2.

[10] Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s. 29; Ayfer Özçelik, a.g.e., s.48

[11] Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İst., 1953, s.29; Nejat Göyünç, “Millî Mücadele’de Sivil ve Askerî İdare İlişkileri”, İkinci Askerî Tarih Semineri Bildiriler, Ankara, 1985, s.216

[12] Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s. 30

[13] Ayfer Özçelik, Ali Fuad Paşa, Ankara, 1993, s.48

[14] Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s.29

[15] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV. Derleyen, Nimet Arsan, Ankara, 1964, s. 18-19; F. Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri, Ankara, 1981, s.8; S.Omurtak ; H.Ali Yücel, vd., “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1, İstanbul, 1987, s.729; Y.Hikmet Bayur, Türkiye Devleti’nin Dış Siyaseti, Ankara, 1973, s.27

[16] Necmettin Esin, “Birinci Cihan Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Yıllarında Atatürk’ün Görüşleri”, Cumhuriyetin Ellinci Yılına Armağan, Ankara, 1973, s.26  

[17] Samet Kuşçu, “Kurtuluş Savaşı’nın İlham Kıvılcımı Hatay Toprağında Kutsal Direniş”, Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989, s.6-9

[18] Mustafa Kemal Paşa bugünkü Hatay coğrafyasını Misak-ı Millî sınırları içerisine o günlerde dâhil etmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz., Süleyman Hatipoğlu, “Atatürk ve Hatay’ın Anavatan’a Katılması”, Türk Dünyası Araştırmaları,  S.102 (Haziran, 1996), İstanbul, 1996, s.12-23

[19] Harp Tarihi Vesikalar Dergisi, S.(Haziran,1959) Belge No:735 Ankara, 1959; Samet Kuşçu, a.g.m., Güneyde Kültür,  S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989, s.6-9; Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c.I, Ankara, 1995, s.18-19

[20] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannamaleri IV, Ankara, 1964, s.19–20

[21] Kemal Çelik,  Millî Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918–1922), Ankara, 1999, s.40

[22] Samet Kuşçu, a.g.m., Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989, s.6-9; Süleyman Hatipoğlu, Filistin Cephesi’nden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa, s.79

[23] Mustafa Onar, a.g.e. c.I, s.23

[24] Samet Kuşçu, a.g.m., Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989, s.6-9

[25] Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, 1958, s.267

[26] Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, 1958, s.267; burada şu konuyu da açıklamak istiyorum daha sonraki günlerde bölgeyi işgal eden Fransız kuvvetlerine karşı ilk silahlı direniş ve karşı koyma Adana’da 19 Aralık 1918 günü Dörtyol’da meydana gelmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz., Süleyman Hatipoğlu, “Millî Mücadelede Dörtyol ve İlk Kurşun”, Sosyal Bilimlerde Araştırma , c.1, S.5 (Mart, 1992), Ankara, 1992

[27] Samet Kuşçu, a.g.m., Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989, s.6-9

[28] Bu sıralarda Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a çekmiş olduğu telgraflar konusunda daha fazla bilgi için bkz., Mustafa Onar, a.g.e., c.I, s.23

[29] Samet Kuşçu, a.g.m. Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989), Hatay, 1989, s.6-9; Süleyman Hatipoğlu, Filistin Cephesi’nden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa, s.82-83

[30] Samet Kuşçu, a.g.m., Güneyde Kültür, S.10 (Aralık, 1989) Hatay, 1989, s.6-9

[31] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV, s.19–20, Kasım Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, Ankara, 1970, s.16, Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, Adana, 1981, s.4

[32] Mustafa Kemal Paşa’nın bu telgrafları hakkında daha geniş bilgi için bkz., Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV, s.14 vd., Mustafa Onar, a.g.e., c.I, s.1 vd.

[33] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV, s.21-23; Hasan Rıza Soyak , Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul, 2006,  s.88; S.Omurtak ; H.Ali Yücel, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1, İstanbul, 1987, s.729

[34] Bu hususta daha geniş bilgi için bkz. Salih Omurtak ; H.Ali Yücel, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi,. c.1, s. 730

[35] Mustafa Kemal Paşa yapmış olduğu bu hareketle paralel olarak, Irak’taki 6’ncı Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa (Sabis), elindeki orduyu düşmana teslim etmemiştir. Daha sonra Musul ve civarını boşaltmak zorunda kalan Ali İhsan Paşa, Nusaybin’e çekilirken, silah, cephane, erzak stoklarını İngilizlere bırakmayarak, kuzeye taşıtır. Askeri terhis işini de çok ağırdan alır. Mütareke esnasında Kafkasya’da 9’uncu Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa (Subaşı) ise elinde tuttuğu yerleri boşaltmak için (Kafkasya-Kuzeybatı İran) çekilmeyi ağırdan alır (Çünkü çekilirken yöreye İngilizlerle beraber, Ermeni ve Gürcü çeteleri de geleceklerdi) Yakup Şevki Paşa’nın elinde 30 bin ton erzak vardı. Yavaş yavaş çekilerek erzakları, silah ve cephaneleri düşmana teslim etmeden 9’uncu Ordu’yu Erzurum’a taşımıştır. Bu hususta daha geniş bilgi için bkz., Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, İstanbul, 1985, s.23 vd.

[36] S.Omurtak ; H.Ali Yücel, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1, s.730

[37] Mustafa Kemal Paşa yapmış olduğu bu hareketle Millî Mücadele’nin şerefli bir sayfası olan Kahramanmaraş ve Gaziantep savunmalarının daha o tarihlerde temellerini atmış oluyordu, bkz., S.Omurtak; H.Ali Yücel, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1, s.730

[38] Süleyman Hatipoğlu, Filistin Cephesi’nden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa, s.86

[39] Kemal Çelik, Milli Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918–1922), Ankara,1999, s.43–44

[40] Kemal Çelik, a.g.e., s.44

[41] Osmanlı Belgelerinde Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Atatürk, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu:88, Ankara, 2007, s.271-272; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1976, s.76, Salih Omurtak; H.Ali Yücel, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1, s.730

[42] Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, İstanbul Hükümeti’nin gücü sarsılmıştı. Bundan sonra Sadrazam Ahmet İzzet Paşa 9 Kasım 1918’de istifa etmiş ve Padişah, Tevfik Paşa’nın başkanlığında yeni bir hükümet kurdurmuştur.  Ahmet İzzet Paşa istifa etmeden önce Mustafa Kemal Paşa’ya İstanbul’da bulunmasının uygun olacağını bildirmişti. Mustafa Kemal Paşa’da alınması gereken tedbirleri aldırmış olduğundan ve resmî bir sıfatı kalmadığından Adana’da durmaktansa artık İstanbul’a gidip, memleketin siyasî hayatında tesir yapabilecek bir yerde bulunmayı tercih etmişti. Bkz. Salih Omurtak; H.Ali Yücel, vd.,  “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, c.1,  s. 730

[43] Ayfer Özçelik, Ali Fuad Cebesoy, Ankara, 1983, s.49

[44] Kırmızı Konak: Bu bina Adana’daki Eski İstasyon semtinde olup, şu anki İstiklal İlköğretim Okulu binasıdır. Daha sonra bu bina Adana İşgal Komutanı General Dufiex tarafından askerî karargâh olarak kullanılmıştır.

[45] A. Gani Girici, Derlediğimiz Hatıraları (20 Ağustos 1986), Adana, 1986; Abidin Arslan, Atatürk ve Adana, Adana, 1984, s.2, (15.05.1984 tarihinde Adana Müze Müdürlüğü’ne sunulmak üzere hazırlanmış rapordur.)

[46] Abidin Arslan, a.g.r, s.2; Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, Milli Mücadele, Çukurova’da Fransız İşgali ve Kanlı Savaşlar, İstanbul, 1961, s,.71-72

[47] Abidin Arslan, a.g.r., s.2; Süleyman Hatipoğlu, Filistin Cephesi’nden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa, s.90

[48] Gani Girici, Derlediğimiz Hatıraları, Adana, 1986; Damar Arıkoğlu, a.g.e., s.72’de “Ne var ki, o zaman ki zihniyet ve harbin meydana getirdiği dört yıllık ızdırap memleketi bitkin bir hale getirdiğinden kimsede bu sözü dinleyecek hal kalmamıştı. Canından bezmiş bu topluluğu harekete geçirmek kolay olmayacaktır. Mustafa Kemal Paşa’nın tavsiyesine rağmen pek hareket gözükmedi… Böylece, Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarı tesirini göstermedi. Zaten, çok sürmedi, Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağrıldı ve gitti” şeklinde hadiseyi tespit etmiştir.

[49] Abidin Arslan, a.g.r., s.2

[50] Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, Adana, 1981, s.4; Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, Ankara, 1995, s.32

[51] Abidin Arslan, a.g.r., s.3

[52] Kasım Ener, a.g.e., s.24; TahaToros, a.g.e., s.4

[53] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.1, İstanbul, 1985, s.341; Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul, 2006, s.98

[54] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.2, Ankara, 1989, s.117-118; İsmail Habib Sevük, O Zamanlar, Ankara, 1981, s.264

YAZARLAR

  • Perşembe 31.6 ° / 17.1 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • BIST 100

    9629,68%0,85
  • DOLAR

    32,53% 0,26
  • EURO

    34,66% 0,36
  • GRAM ALTIN

    2499,23% 0,53
  • Ç. ALTIN

    4196,44% 1,04