Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


ABD, MİSYONERLİK VE MİLLİLİK ÜZERİNE


Bölgenin siyasi yapısında değişimlerin önü, I.Napolyon´un, İngilizleri kıta Avrupa´sından ve Hindistan´a ulaşım yollarından uzaklaştırma ve Fransa´da tek başına iktidarı ele geçirebilmek adına güçlenebilmesi için, 1700´lerin sonunda Mısır´ı ele geçirmesi ve hemen ardından İngiltere, Fransa ve Rusya´nın bölgeye bakış açısını değiştirmesiyle açıldı.

13 koloninin İngiltere´den bağımsızlığını elde etmesiyle, 18´nci yüzyılın sonlarında kurulan ABD, kuruluşundan sonra, 19´uncu yüzyılın başlarında Monroe Doktrini ile Avrupa devletlerinin tamamına eşit mesafede duracağını ve içişlerine karışmayacağını ancak herhangi bir Avrupa ülkesinin, Amerika kıtasına sömürge maksatlı müdahalesine, kuvvet kullanımıyla karşılık vereceğini açıklamasına rağmen, oluşan konjonktürde, muhteşem bir emperyalist mücadele içinde, güç kazanımı adına, misyonerlik faaliyetleri ile küresel coğrafyada varlığını hissettirdi.

Osmanlı coğrafyası misyonerlik faaliyetleri için önem kazanıyordu. Çünkü Osmanlının üzerinde bulunduğu topraklar muhteşem stratejik konumuyla, hem Rusya´nın idealleri hem de Avrupa´nın 1830 ve 1848 ihtilalleri sonrası oluşan yeniden yapılanmalarıyla, sayıları artan güç odakları için, emperyalist düşüncelerle ve ülkelerinin farklı boyutlarda devamlılığı için, gerekli araziyi elde bulundurma isteklerini kamçılıyordu. Özellikle Rusya´nın güneye inmesini engelleyebilmek için Kafkas coğrafyası, Hindistan´a ve Hindiçin bölgelerine rahat ulaşım ve ticaretin devamlılığı için Süveyş bölgesi başta olmak üzere, Ortadoğu coğrafyası önem kazanıyordu. Gelişen Çin ve Japonya´nın kapalı devlet yapısından kurtarılıp, kapitalist sisteme entegre edilerek küresel ekonomiye kazandırılması için, Osmanlıya biat eden Kaşgar Hanlığı ile diğer Türkistan devletlerinin kontrolünün elde bulundurulması gerekliliğiyle, Osmanlının kontrol altında tutulması gerekiyordu. Bu durum, boğazların kontrolü için de gerekliydi.

Bu gün halen, nasıl olurda ABD, binlerce kilometre öteden kalkıp, hemen sınırlarımızın ötesinde, bize komşu konumda faaliyet gösterebilir derken, dikkatlerden kaçan bir konu var. Bölgesel coğrafyadaki gelişmeler, bu güne ait girişimlerin çok öncesinde, 19´uncu yüzyılın başlarında temeli atılmış faaliyetler. Bu maksatla kurulan ekonomik ilişkiler bir yana bırakılarak, bölgeye tarihsel fakat farklı bir perspektifte bakıldığında, İngilizlerin, Osmanlı ülkesinde, yani Türkiye coğrafyasında misyonerlik faaliyetine 1810´da, ABD´nin ise 1820´den itibaren ve özellikle Ermeniler ile Rumların yoğun yaşadığı yerlerde başladığı görülüyor.

Protestanlığın bir kolu olan prüten mezhepli American Board temsilcileri, 14 Ocak 1820´de İzmir´e geldiler. İmparatorluğun çeşitli yerlerinde Amerikan ilkokulları kurmaya başladılar ve Antep, Harput, Beyrut, İstanbul gibi yerlerde yüksek düzeyde okullar, Sivas başta olmak üzere, çeşitli yerlerde hastaneler ve dispanserler kurdular. 1900 yılına gelindiğinde ABD okullarının sayısı 417´yi, öğrenci sayısı 17.500´ü bulmuştu. ABD´li misyonerler, genelde Protestan Kongregastyonalist ve Presbiteryan kiliselerinin desteklediği, Amerikalı Misyonlar Heyeti denetimi altında çalışıyorlardı. İlk misyonun İzmir´de kurulmasının ardından İstanbul, Trabzon, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Adana, Antep, Maraş, Urfa ve Van´da da misyonlar kuruldu. Amerikan Yurttaşı Misyonlar Heyetinin raporuna göre, 1914 yılında, 151 Amerikan misyoneri,1204 Osmanlı Hıristiyan´ı ile birlikte, 137 kilise, 9 hastane, 8 kolej, 46 ortaokul ve lise, 369 ilkokul yönetiyordu. Toplam öğrenci sayısı 25.199 olmuştu. (Siyasi Tarih, Dr.Rıfat Uçarol,Der yayınları, İstanbul, 2015)  

Bu rakamlar dahi bize, daha 1800´lerin başlarında, ABD´nin bölgeye bakış açısını ve verdiği önemi gösteriyor. Bu gün Arap halklarının tamamına yakınının İngilizce bilmesinden hareketle, buralarda eğitimin seviyesinin ne denli yüksek olduğu ama neden insanların kaos ortamında yaşadığının anlaşılamadığı gibi bir yanılsama lanse ediliyor.  Kimse, ABD ve İngiltere´nin neden adı geçen bölgelerde, daha 1700´lerin sonlarından itibaren varlıklarını konumlandırmak için çaba gösterdiğinden bahsetmiyor? Eğitimin seviyesinin, yabancı dil bilme oranıyla lanse edilmesi de ayrı bir çelişki.

Osmanlıya siyasi tarih perspektifinden bakıldığında, 1789´dan itibaren gelişen ve yeniden şekillenen küresel coğrafyada, ne denli başarısız bir yönetim sergilendiği gözlerden uzak tutularak, Cumhuriyetin 1950´ye kadar uzanan döneminde atılan adımların, yüzyıllara dayalı müdahaleler ve yenilmişliğin kabulüne rağmen, nasıl bir başarı örneği olduğu yeni nesillere anlatılmıyor. Bu durumda, yapılan tüm mücadelelere ve elde edilen kazanımlara rağmen, 1700´lerin sonlarından bu güne, Cumhuriyetin ilk yılları hariç aralıksız faaliyetlerine devam eden misyon gruplarının, kadim idealleri doğrultusunda gelişerek şekillenen amaçlarına hizmet edilmiş olunmuyor mu? Hele ki millilik kavramı bu denli konuşulur ve birkaç farklı perspektifte tartışılırken.

Can UĞURATEŞ

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51