Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


ADI BARIŞ KONAN ŞEHİR


Bölgede yaşamış olan İbranilerin Pelishtin olarak isimlendirdiği halkın, yaşadığı bölgeye de Pelasheth dendiği, esasen dört bin yıllık tarihi olan ve Filistinlilerin M.Ö. 12´nci yüzyılda geldiği söylenen yer, bugün Filistin adıyla anılıyor. Filistin´de, halen Filistinliler ile İbranilerin devamı olan İsrail arasında yaşananlarla, tarih şiddet üzerinden yazılmaya devam ediliyor.

Filistin´e ilk göç dalgasının, M.Ö. 5.000-3.000 arasında Kenaniler tarafından yapıldığı tarihsel verilerde yer alırken, İncil de bunu destekleyerek, bölgeye Kenan Diyarı diyor. Kudüs şehrinin, Kenanilerin bir kolu olan Yebusiler tarafından M.Ö. 5.000 civarında inşa edildiği tarihsel verilerle bilinirken, şehrin adı da Yebus olarak geçiyor. Kenaniler, Yebus şehrine Roşalm, Roşilem, Şalem, Şalum demiş ki bu isim, ?Barış? anlamını taşıyor. Kudüs, Tevrat´ta da Yebus, Oraşalim, Şalim veya Salim diye geçiyor (F.Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları). Adı Barış konan şehir Kudüs, bu gün kaosla, katliamla, insanlara yaşatılan dramla birlikte anılıyor.

Tevrat´a göre Yahudiler, Abraham ya da (Hz.) İbrahim´in, Tanrıdan aldığı emir üzerine, bulunduğu Harran´dan Kenan Diyarına göç eder. Bu olayın, Babil Hükümdarı Hamurabi döneminde, yani M.Ö. 21´nci yüzyılda olduğu ileri sürülür. Esas sorun da tam burada, Abraham Kenan ülkesindeyken başlar. Yaptığı bir kahramanlık üzerine, rüyasında Abraham´a görünen Tanrı, O´na, Nil´den Fırat´a kadar olan toprakları vaat eder ki günümüzde, bölgedeki olayların önemli bir kısmı da bu vaadin yerine getirilmesi ideali ile yaşanıyor.

1517´de Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılan bölge, Birinci Dünya Savaşı sonrası İngilizlerin kontrolüne girerken, 1922-1939 arasında, İngilizler, devam eden Arap-Yahudi çatışmalarını bahane ederek, bölgeye Yahudi göçünü engellese de gizli göçlerle, bunu önlemek büyük bir sorun haline geldi. İkinci Dünya Savaşı süresince ve hemen takip eden yıllarda giderek artan göçle bölgede Yahudi nüfusu artarken, gelenlerin önemli bölümü belirli konularda, mesleklerde yetişmiş kişileri kapsıyordu. Göçlerle gelenlerin arasında İkinci Dünya Savaşına fiilen katılmış ve üst rütbelere ulaşmış askerler, tecrübeli pilotlar, tankçılar, komando subayları ve teknisyenler bulunuyordu. Ayrıca, diaspora oldukça güçlü konumda destek vermekten kaçınmadı. Diasporadan Aliyah´a (diasporadan İsrail topraklarına göç) geçişi sağlamak için harcanan çaba, hiçbir engel tanımadı. 

İngilizlerin bir türlü kontrol altında tutamadığı Filistin bölgesinde devam eden Arap-Yahudi çatışmaları, İngilizlerin bölgeyi terk etmesiyle doruk noktasına ulaştı. Birleşmiş Milletlerin (BM), Kasım 1947´de Filistin´in Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmesine karar vermesiyle, ipler iyice koptu. Bu gelişmenin ardından bölgede yaşanan tatsız olaylar ve her iki taraf için de muhteşem mücadelelerle geçen sürecin ardından, kazanan hep Yahudiler oldu. Bunun nedenleri, oldukça geniş bir araştırma konusu. Mayıs 1948´de İsrail´in kurulmasıyla da çatışmalar durulmadı ve aksine giderek arttı. 1948-1949 Arap-İsrail savaşı ardından 1956 Süveyş Savaşı, 1962 Yemen İç Savaşı, 1967 Arap- İsrail Savaşı, 1973 Arap-İsrail Savaşı, bölgesel savaşlar ve iç savaşlar, İsrail´in 1977 ve 1981 Lübnan işgalleri, Camp David Sözleşmeleri, 1987-1991 arasında devam eden Birinci İntifada (ayaklanma) ve 2000-2005 arasında devam eden İkinci İntifada, ardı arkası kesilmeyen BM kararları ve bugün gelinen durumda, küresel güç destekli İsrail´in bir kazanımı daha.

ABD´nin, BM tarafından özel bir statüde tanımlanan Kudüs´ü, tüm semavi dinler için önemi ve bölgesel dengelerdeki yerinin korunması adına yapılan girişimlere ve alınan tedbirlere rağmen, İsrail tarafından başkent yapmasını tanıyarak bölgede başlattığı hareketlilik, yine ABD´nin, Büyükelçiliğini, tam da İsrail´in kuruluş yıldönümünde Kudüs´e taşıyarak yaktığı fitil ile 61 Filistinli Arap´ın hayatını kaybetmesine ve 2770 kişinin yaralanmasına neden oldu.

Bölgede yaşanan olaylarda kimin haklı kimin haksız olduğu, İsrail´in kuruluşundan bu yana geçen 70 yıllık süreçte halen uluslararası arenada tartışılırken, kaybeden her zaman masum insanlar oldu. İsrail, Filistinlileri, bir zamanlar İkinci Dünya Savaşında kendi halkına Naziler tarafından yapılan insanlık dışı uygulamalara benzer bir yaşam tarzına layık görerek kapalı bölgelerde tutmaya çalışırken, bu bölgelere yapılan yardımlardan da ekonomik kazanımlar sağlıyor. Kapalı bölgelerde sıkışmış Filistin halkının yaşam şartları giderek ağırlaşırken, bölgesel terör de giderek artıyor. İsrail, özellikle Gazze şeridini tecrit etmiş durumda ve bu bölgeye giriş çıkışları çok sıkı kontrol altında tutarken, kendi kuralları dışında harekete müsaade etmiyor ve bu konuda şiddete başvurmaktan kesinlikle çekinmiyor ki İsrail´in bu konudaki tavrı belli ve tecrübelerle sabit iken, bunca insanın, keskin nişancıların önüne sürülmesinin sonuçları ortada. Peki, İsrail´in Kudüs´ü başkent yapma kararını destekleyen ABD´nin, bu girişimi neye hizmet ediyor?

Bu soruya verilecek cevap oldukça açık. ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliğiyle karşı karşıya gelerek, siyaseten kalıcı olarak girdiği bölgede etkinliğini kaybetmek istemezken, İsrail üzerinden kontrollü kaos ile bölgeyi kontrolü altında tutarak, geliştirdiği projelerin kalıcılığını sağlamaya çalışıyor. Bu çalışma, kazan-kazan prensibiyle İsrail´de de karşılığını buluyor ve İsrail, yapılan her hamlede elde ettiği kazanımlarla, yavaş fakat kendince emin adımlarla, vaat edilmiş topraklarda hâkimiyetle, Büyük İsrail idealini gerçekleştiriyor.

Can UĞURATEŞ

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00