Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


AFRİN GELİŞMELERİ ÜZERİNE


TSK´nın, Afrin istikametinde başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı, anlaşıldığı kadarıyla, planlandığı şekliyle ve Dünya ülkeleri askeri standartlarına göre başarılı olarak devam ederken, bu konuda yapılan ve dozu giderek artan polemiklerin, ardında yatan gerçeklere bir göz atmak gerekiyor.

Zeytin Dalı Harekâtı adıyla yürütülen, Afrin bölgesini terör örgütlerinden temizleme harekâtı, aslında belki de geç kalmış bir hareket tarzı ve yapıldığı zaman itibarıyla biraz daha geç kalınsaydı, Türkiye, kuvvetle muhtemel geri dönüşü çok daha zor bir yola girecek ve beka sorunu, sorundan öte doğrudan yaşanan bir realite olacaktı.

Afrin bölgesinin topoğrafik yapısı ile demografik oluşumu, terör örgütünün burada rahatlıkla barınmasına, bölge halkı üzerinde yürüttüğü psikolojik harekâtla yandaş bulmasına ve destek almasına olanak verecek kapasiteye sahip.

Devam eden harekâtta, Türkiye sınırını kapatacak şekilde tahkim edilmiş mevzilerin varlığının ortaya çıkarılması ve terör örgütlerince kullanılan modern, yeni nesil silahlar, terör örgütü mensuplarının tertiplenme şekli ve muharebe harekâtındaki hareket tarzları, önemli boyutta destek aldıklarının ve düzenli ordu eğitimine tabi tutulduklarının göstergesi. Bir artıları da var ki gayri nizami harp denilen, dağlarda ve zaman zaman sokak aralarında yürütülen sinsi mücadeleyi, kırk yıla ulaşan eylem sürelerinden biliyor ve vahşete varan tekniklerle uygulamaktan da çekinmiyorlar. Halkı, masum insanları ve hatta çocukları, rahatlıkla öne atmaktan, arkasına gizlenmekten kaçınmıyorlar.

Terör örgütü, kurulduğu ilk yıllardan bu yana Amanos dağlarını kullanıp, Toros Dağlarına ve Türkiye içlerine dağılımla terör götürürken, Kuzey Irak bölgesinde olduğu kadar, bu bölgeyi de aktif ve yoğun kullandı. Halen bu bölgedeki teşkilatlanması ve tahkimiyle, Türkiye için, Kandilden çok daha büyük önem arz ediyor. Çünkü Afrin bölgesinde tutunmuş, uluslararası destek almış ve kendini ispatlamış konuma gelecek olan bir terör örgütünün, buradaki varlığının en büyük sebebi, Doğu Akdeniz´e uzanım hattında bulunan ve Milli Mücadele döneminin hemen ardından, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk´ün son bir hamleyle kansız olarak topraklarımıza kattığı ve bu yönüyle, Türkiye´nin bu günlere ve daha ileriye uzanan geleceğine yaptığı stratejik avantaja yönelik katkıyla, bir kez daha dahi olarak tanımlanmayı hak ettiği, Hatay bölgesini Türkiye´den koparmak. Bu yapıldığı takdirde sadece enerji koridoru tamamlanmış olmayacak, aynı zamanda hem Büyük Arap Devleti ideali hem de Büyük İsrail Projesi için önemli bir kazanım sağlanacak. Büyük Arap Devletinin sınırları, doğu batı istikametinde Mersin´den Hakkâri´ye, kuzey güney istikametinde, Siirt´ten Arap Yarımadasının tamamına uzanan bir coğrafyayı kapsarken, Büyük İsrail Projesinin sınırlarının da Doğu batı istikametinde aynı, kuzey güney istikametinde ise Türkiye´nin tüm Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsaması ve Büyük Kürdistan haritası ile birebir çakışması, bize bu konuda önemli emareler veriyor. Buna bir de İran´ın son dönem yaptıklarıyla, İsrail´i doğrudan bölge içi kaosa çekme girişimleri; ABD-Mısır-Suudi Arabistan liderlerinin küre önü fotoğraflarıyla, ABD´nin, Ulusal Güvenlik Stratejisinde yer alan tanımlamalarını ekleyince, tehlikenin ne denli büyük olduğu ortaya çıkıyor. Rusya´nın, çarlık döneminden bu yana sürdürdüğü bölgesel politikalarla, ülkesinde, Kürt etnisiteyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanıma yönelik oluşturduğu teşkiller ile Akdeniz´e inerek, egemenlik sınırlarını daha etkin konuma getirme ideallerini; Çin´in, bölgenin yeniden inşasına katılım olarak açıkladığı ekonomik kazanım projeleriyle, küresel ısınmayla oluşacak bölgesel endemik değişimi de katınca, bölgesel gelişmelerin geniş perspektifte görünümü, hedeflenenlerle, insanı diken üstünde tutmaya yetiyor.

Bu koşullarda, Türkiye Afrin´e girmeli miydi? Evet, girmeliydi ve bu harekât tamamen askeri bir perspektifle, stratejik düşünce yapısı gerektirirken, hesaplı ve dikkatli adımlarla, Afrin meskûn mahalline girmeyi de gerektiriyor. Aksi halde bu harekât başarıya ulaşamaz. Yaşanan bunca soruna, dökülen bunca kana, katlanılan ekonomik sıkıntılara rağmen elde edilen sonuç, Türkiye´nin uluslararası arenada imajını zedelerken, TSK´nın caydırıcılığını da ortadan kaldırarak, yeni tehditlerin, tehlikelerin önünü açar.

Ayrıca, gelinen durumda tüm siyasilerin de söylemlerine ve eylemlerine dikkat etmesi gerekiyor. TSK mensupları bölgede hayatlarını ortaya koyarak mücadele ederken, bu mücadeleyi tartışmaya açmak; harekâtın askeri boyutunda, yapılması veya yapılmaması gerekenleri, kırk yıllık askeri otorite gibi yoruma açmak; TSK personelinin harekât süresince yaşadıklarını doğal bir propaganda aracı olarak kullanırken, askerlikle ve görevle hiç de alakası olmayan sorunlarının medyada alenen tartışılması; siyasi kazanıma yönelik yapılan toplantı, seminer, miting gibi faaliyetlerde, bilinçsizce ya da anlık coşkularla yapılan, ?Bizi Afrin´e götür.? söyleminin, sanki TSK görevini yapamıyormuş da desteğe ihtiyacı varmış gibi bir algıyla sahaya ulaşabileceği tehlikesi varken, ilgili siyasi karakterlerce kullanılması gibi birçok neden, sahada canlarını ortaya koymuş ve başarılı olarak görev yapanların moral ve motivasyonlarına doğrudan olumsuz etki yapıyor. Çünkü oradakiler, siyasilerin kazanımları için değil, milli hedeflerle orada olduklarının farkındalar ve aldıkları eğitimle, görevlerinin gereğini de yapıyorlar. Devleti yönetenlerin, derhal, alınacak tedbirlerle, bu sorunları da ortadan kaldırması gerekiyor.

Can UĞURATEŞ 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00