Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


ARİF KESKİNER


/resimler/2017-11/27/0949032088866.jpgHer ne kadar Çukurova´dan İstanbul´a, hatta oradan dünyaya uzanan yaşamı, onun üzerine eklenen yılları ve her biri aynı zamanda bir başka hayatın izlerini barındıran yaşanmışlıkları hakkında az çok bilgi sahibi olsam da,

Fark Yaratan Erkekler kitabı için söyleşi yapmaya gittiğimizde, koltuğun kenarına dayadığı bastonunu arada bir eline alan, simsiyah giysileri beyaz saçlarıyla tezat oluşturan Arif Keskiner´den dinleyeceklerimin, hayatımın en özel saatleri arasında yer alacağından hiç kuşkum yoktu.

Ama yine de ses kayıt cihazını açıp da sanki daha dün olmuş gibi canlı anılar karşısında bu denli heyecanlanacağımı, aynı zamanda nefesimi tutarak sessizliğimi korumakta zorlanacağımı tahmin etmiyordum. Dinledikçe anlıyordum ki tüm bu anlatılanların sığdığı böylesi bir hayat adeta bir romandan çıkmışçasına hemen yanı başımda duruyordu.

Selvi Boylum Al Yazmalım, Kapıcılar Kralı, Maden, Otobüs, Piano Piano Bacaksız, Yılanı Öldürseler filmlerinin yapımcısı ve yönetmeninden, Çiçek Gibi, Yine mi Çiçek, Elbette Çiçek, Binbir Renk Binbir Çiçek-Yaşar Kemal´li Anılar kitaplarının yazarından Vera, Vera´nın ağzından Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Abidin Dino, Selvi Boylum Al Yazmalım, Cengiz Aytmatov, Sezen Aksu ile Meral Okay´ın adına yaptıkları şarkıyla ilgili duyduklarım karşısında, kendimi her birine dokunuyormuş gibi hissediyordum.

Ve birkaç saate sığmış görünse de aslında bir ömrün biriktirdiklerini yazmak, hiç de kolay değildi biliyordum. Belli ki bir yazı dizisi oluşturacaktı aklımda kalanlar, sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyordum.

Osmaniye´de doğar Arif Keskiner. İlkokulu, ortaokulu orada okur. Ailesi, yörenin en eski ailelerindendir. Burhanlı´da, Ağ Fatma adlı bir çiftlikleri vardır, fakat babası en küçükleri olduğu için çiftliğe amcaları sahiplenir. Her sene oradan gelen 7-8 çuval buğdayla ve babasının nalbantlıktan eline geçenle geçimlerini sürdürürler.

Liseyi okumak için Adana´ya gelmek istese de bir türlü para bulamaz. Akrabalarından birinin peşine takılarak ve annesinin bir kenarda biriktirdiği son on lirayı yanına alarak 1953 yılında Adana´ya gelir. Dönemin Demokrat Parti İl Başkanı´nın yardımıyla Ticaret Lisesi´ne kaydını yaptırır. Lise 1. Sınıfı sadece ekmek, çay, simit yiyerek bitirir, Osmaniye´ye döner.

İstanbul´a gitmeyi, hem okuyup hem de çalışıp para kazanmayı kafasına koyar. Çiftlikten gelen buğday çuvallarından birini satıp, Adana´dan aldığı tasdiknamesiyle birlikte trene biner, İstanbul´un yolunu tutar. Çeşitli işlerde çalışarak liseyi ve yüksek ticareti bitirir.

Nakliyat işine devam ederken Demirtaş Ceyhun´la tanışır. Ortaokul zamanından itibaren edebiyata, şiir yazmaya meraklıdır, hatta Bugün Gazetesi´nde birkaç şiiri yayınlanır. Bu tanışma, onun böyle bir çevrenin içine girmesinin ilk adımı olur.

Bu arada kendisi için çok önemli olan Baylan Pastanesi´ne gitmeye başlar. Metin Erksan, Atilla İlhan, Demirtaş Ceyhun, Fikret Hakan, Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney gibi pek çok sanatçının takıldığı bir pastanedir Baylan. Oraya gidip gelirken kendisinde bir eksiklik hisseder. Herkesin her çeşit sanattan konuştuğunu ve bütün bunları hiç anlamadığını fark eder. Ama çok iyi bir dinleyicidir. Hangi film ya da kitap konuşulursa onu izler ya da okur, sanat dergileri alır, tiyatro ve sergileri hiç kaçırmadan takip eder.

Üniversiteyi bitirmeye tek dersi kalmışken, harçlığını çıkarmak üzere, o dönem Atıf Yılmaz´a asistanlık yapan Yılmaz Güney sayesinde figüran olarak sinemayla tanışır. Bir süre sonra bir olaydan dolayı hapse giren Yılmaz Güney´le sürekli mektuplaşır ve her ay ona para gönderir. Bir mektubunda roman yazdığını, bir daktiloya ihtiyacı olduğunu söyleyen Yılmaz Güney´e istediği daktiloyu almak için patronundan borç ister. Bu parayla Bankalar Caddesi´nden 900 liraya bir daktilo alır. Çalıştığı fabrikanın kamyonetiyle Nevşehir´e gönderir. Yılmaz Güney, işte bu daktiloyla beraber hikayeler, romanlar yazmaya başlar.

Bu arada, ders çalışmak üzere gittikleri bir mekanda kendisi gibi bir öğrenci olan, şiir yazan Ergin Günçe ile tanışır, çok keyifli bir dostluk kurar. Bir gün konuşurlarken, arkadaşı onun Osmaniyeli olduğunu hatırlar. Yaşar Kemal´itanıyıp tanımadığınısorar. Tanımadığını, ama İnce Memed´i okuduğunu, hatta kitapta pek çok tanıdığı insana rastladığını söyler. Meğer arkadaşı tanıyormuş Yaşar Kemal´i, tanıştırmayı teklif edince, birlikte Cumhuriyet Gazetesi´ne gider. Sonrasında baba-oğul, ağabey-kardeş gibi tanımladığı bir dostluğun başlangıcı böyle olur.

Ne dersiniz? Devamını haftaya bırakalım mı?

 

.

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9698,89%0,56
  • DOLAR

    32,55% 0,03
  • EURO

    34,84% -0,06
  • GRAM ALTIN

    2431,37% 0,07
  • Ç. ALTIN

    4017,93% 0,00