Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


AT


          Sabah namazına kalktığımda dışarı baktım. Her taraf bembeyaz olmuştu. Önce kar yağdığını sandım. Hava biraz aralanınca anlaşıldı ki, kırağı olmuş. Kırağı, kar gibi olmasa da su taneciklerinin buz tutması olayıdır. Aynen kara benzer. Hava hafiften ısınınca kaybolur. Su tanecikleri yere düşer.        

          Ne zaman kırağı olmuşsa sular kesilmiştir. Güneş enerjileri donmuştur. Hemen banyoya girdim, güneş enerjisinin suyunu açtım. Su akmadı. Kesin donmuştu. Yukarıdaki peteklerin patlamasından korktum. Ama patlamamıştı.

           Bu gün patlamadıysa yarın patlayabilirdi. Onun için tedbir almak lazımdı. Nasıl tedbir alınır derseniz, suyunu hafiften açık bırakırsınız, olur biter, bu kadar basit.

          Bizim yörede genellikle kar yağmaz. Yüksek tepelerin başında görünür ama aşağılara inmez. İnerse her taraf donar. Bazı ağaçlar ve hayvanlar için tehlikeli olabilir. Geçen yıl tarlada ne kadar limon varsa kurumuştu. Portakalların yaprakları solmuştu. O sene çiçek açmadı. Sadece mandalinalara bir şey olmadı. Ziraatçı oğlum Mustafa´ya sordum, ?Belli derecelerin altında bazı ağaçlar yaşamaz, bazı ağaçlarda belli dereceyi görmezse tutmaz.? Dedi. Bunlardan aklımda kalan limon, eksi 3-4 dereceyi görürse kururmuş. Kiraz da eksi 5-6 dereceyi görmez ise tutmazmış. Daha çok şey var öğreneceğimiz.

           Bizim köyün çiftçiliği birbirine bağlıdır. Biri ne ekerse diğerleri de onu takip eder. Bir söz vardır, bu yörede çok konuşulur; ?Çiftçiliğin nesi var ki?? demişler. ?Abalı Mehmet tarla sürerse, tarla sür, buğday ekerse, buğday ek.?

           Havaların soğuk olmasının asıl tehlikesi hayvanlara olur. Bu yörede hayvancılığı genellikle yayma usulü yaparlar. Her evde birkaç inek vardır. Yazın tarla kenarlarında, kışın ahırlarda sapla, samanla beslerler. Şimdi herkesin sapı, samanı var. Eskiden yoktu. Kış geldi mi samanlar biter, dışarıda yiyecek bir şey kalmazdı. O zaman köylünün dramı başlardı. Ya hayvanlara yiyecek bulursun, ya da inekler, öküzler telef olurdu. Benim ?YAĞMUR? diye bir şiirim vardır. Tamamen gerçek hikâyeden alınmıştır. Ne zaman yağmur yağsa, kar olsa, don olsa, o şiir aklıma gelir. Kendimden çok hayvanları düşünürüm. Çünkü ben yaşadım o hikâyeyi. İnekler ölmesin diye, insanların, buğdaylarını yedirdiğini gördüm.

                         YAĞMUR

         Kimi altın dedi damlalarına yağmurun

         Kimi mahsul dedi,

         Kimi eziyet,

         Kimi vaziyet.

         Koca damın üzerine çöktü, altın damlaları yağmurun

         Kara çamur yol gösterdi yokuş bahçelerine

         Öküzler gitmedi, boynun büktü,

         Kara inek çıkmadı ahırından dışarı   

         Perişan haldeydi Kara İsmail,

         Saman yoktu,

         Yem yoktu,

         Ot yoktu,

         Yeşil yoktu,

         Boz bulanık akan sular çoktu,

         Altın damlaları gibiydi ekinlere yağmurlar

         Açlıktan ağlarken ahırdaki hayvanlar

         Kara kara düşündü Kara İsmail,

         Kara saçlar beyazlarla buluştu,

         Yollara baktı,

         Dağlara baktı,

         Karısına, kızına, oğluna baktı,

         Döküverdi elindeki buğday tanelerini

         Kaybetmek istemiyordu geleceğini

         O gün, yüzü gülüyordu koca öküzün,

         Kara inek geviş getiriyordu

         Umurunda değildi ki hiç birinin,

         Ne yağmur,

         Ne sel,

         Ne fırtına,

         Bir günün beyliği beylikti hayvana

         Altın damlaları gibiydi ekinlere yağmurlar,

         Yarından yoksun olsa da bütün insanlar        

            Bir atımız vardı. Kışın samanı bitti. Dağlardan boz getirdim, yaprak topladım yemedi. Ne verdiysem yemedi. O yemedikçe ben çıldırdım. Ağladım sızlandım. Saçımı başımı yoldum gizlice. Sonunda evdeki ekmek sepetini önüne koydum. Birazını yedi. Tekrar yemekten vazgeçti. O yemedikçe ben kahroluyordum.

                   Sonra ot yedirmek için dışarı çıkardım. Zavallı adımlarını zor atıyordu. Rampa yere gelince yürümek istemedi. Benim zorlamamla birlikte yan tarafa yuvarlandı. Bir kaç takla attı ve durdu. Karın tarafı delinmişti. Bir daha kalkmadı. Aslında kalkmak istemedi.

                   Onunla çok güzel anılarım olmuştu. İlk defa ata binmeyi onda öğrenmiştim. Değirmene onunla giderdim. Odun getirmeye onu kullanırdım. Çok akıllı bir hayvandı. Belki de konuştuklarımızı anlayacak kadar akıllıydı, ama konuşamıyordu. Çünkü en az yirmi yıldır kapımızdaydı. En büyük kardeşim doğduğunda onu kapıya getirmişler. Geliş o geliş. O günden beri kapımızdaydı.

                   Babam;

                   ?O artık yaşlandı.?demişti. Ama o sözü geçen yıl söylemişti. Geçen yıldan bu yana bayağı zaman geçmiş, hiç bir şey olmamıştı. Şimdi ölmesi anlamsızdı. Evdekilere haber verdim. Keşke vermez olsaydım. Büyük birader,    ?Sen evde dur.?dedi. Tüfeği alıp gitti. Bir süre sonra tüfek patladı. Koşarak atın bulunduğu yere vardım. At boynunu yere uzatmış ölmüştü.

                   Günlerce onun yasını tuttum. O günden sonra bir daha ata binmedim. Bir daha at beslemeye niyetlenmedim. Onunla olan anılarımı ise hiç ama hiç unutmadım. Kapkara akıllı bir dost gibiydi.

                   Sağlıcakla kalın.

 

 

Ömür N. AYKANAT
15.01.2019 17:09:19
Şahane tebrikler.

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04