Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


AY


                  Karaca dağ´da kayalar hiç bu kadar ağır olmamıştı. Hem ağır, hem de keskin bıçak gibiydi. Öküz derisinden çarık ayaklarını sıkıyor, taş parçaları parmaklarına batıyordu. Yanık kokuyordu dağlar, obalar.

                 Elindeki tüfeği omzuna taktı. Belindeki ekmek çantasını arkaya çevirdi. Kayaların arkasından gelen suya eğildi. Elini yıkadı.Etrafta su içmek için gelen sincaplar dolaşıyordu. Aşağıdaki dağ armudunun dalına Alabak kuşu konmuş, etrafı seyrediyordu. Kuş sesinden ve sincap ötmesinden başka ses yoktu.

                Suyu içtikten sonra geri çekildi. Mağaranın çıkışındaki taşın üzerine oturdu. Cebinden tütününü çıkarıp, sigarasını içti. Duman gökyüzüne çıkarken arkasından seyretti. Kayaların rengiyle dumanın rengi aynıydı.

                Sigara biterken yerinden kalktı, üzerini çırptı. Çarığının ucu çamur olmuştu, sildi. Akşam olmak üzereydi. Ay, Zehli yokuşunun ucundan yusyuvarlak görünüyordu.

                ?İyi ki ay var? dedi. ?Yoksa Kaplan koyağından gitmek zor olurdu. Şimdi orası zifiri karanlıktır. Cinler dolaşıyordur etrafta.?

                  Elindeki mavzere baktı, belindeki fişekleri kontrol etti. İçine bir güven geldi. Mavzer bayağı eski olsa da işe yararıyordu. En son bir tavşana sıkmıştı. Aradan yıllar geçse de tüfek tüfekti.Tekrar aya bakarken;

                ?Amerikalılar aya çıkmış? diyorlar, doğru mu acaba??dedi.

                Güldü. Gülerken aya tekrar baktı. Üzerindeki çizgiler güneşte parlayan kaya parçalarına benziyordu. Işık Dağı´nın kayaları kadar olmasa da ona çok yakındı. Dağın etekleri çizik çizik görünüyordu.

               ?Hoca Emmiye kalsa imkânsız.?dedi. ?Dağ olduğu nasıl da belli. Belki kayaların arkasında su bile vardır. Amerikalılar görmemiş olabilirler. Belki de dağların yükseğine inmişlerdir. Dağın yükseğinde deniz mi olur, su mu olur??

                 Birden Işık dağı aklına geldi. Kaya kaya gezmişti tepelerini. Hele zirveden Akifiyenin yamaçlarına bakarken kovboy filmlerini anımsamamak mümkün değildi. Bir atı yoktu dağların. Belki atı da vardı ama gören yoktu. Eskiden eşkıyalar olurmuş dağlarda. Jandarmanın çıkamayacağı yerlere saklanırlarmış.

              Jandarmanın çıkamayacağı yer de neresi?

              Işık dağının zirvesi. Akifiye sırtları. Aylarca kalırlarmış dağlarda eşkıyalar. Derken biri hastalanmış, ölmüş. Arkadaşları da mevtayı almışlar, bir kayanın yan tarafına gömmüşler.                               Kış günü dağ delinir mi? Kayanın üzerine yatırmışlar. Her tarafına taş bulup, dizmişler. Karlar eridikçe bir taş, bir taş daha derken öyle bir mezar oluşmuş ki sanırsın gök kubbe! Yıllar sonra da birileri gelmiş ?garip mezarıdır.´diye çaput bağlamış. O günden sonra da her gelen çaput bağlamaya başlamış. Yıllar sonra da mezar ziyaret yeri olmuş.

             Kimi demiş;

            ?Burada bir evliya yatıyor.?

             Kimi demiş;

            ?Bu yatan sahabelerden biri.?

             Kimi de demiş ki;

            ?Bu Hızır aleyhisselam´ın kabri.?

             Bu hikâyeyi Sultan halasından dinlemişti. Çok güzel anlatırdı Sultan halası. Sanırdın ki ağzından bal damlıyor.

           ?Allah rahmet eyleye.?dedi içinden.   

             Bu arada kaplan koyağına inmişti. Kaplan koyağı yerin dibi. Bütün dereler koyağa akıyor. Bütün yüksek tepelere yol çıkıyor. Etraf kalın ağaçlarla dolu. Her ağacın dibi zincircik kaplı. Demir teller gibi sarmış etrafı. Ne bir hayvan gidebilir ne de insan. Vahşi yaratıklar ve yılanlar dolaşır içinde. Derenin çukurlarından sular akar. Ipıl ıpıl ses verir etrafa. Su içen hayvanlar yollara çıkar. Kimsenin gitmediği yollara yılan dolar, kirpi dolar, çakal, porsuk, domuz dolar. İçerler suyu, çıkarlar yola. Debelenirler yolun tozunda. Onlar da bilirler kaplan koyağında insan olmadığını. Onlar da bilirler bu yollardan  kimselerin gitmediğini. Belki de gitmeye cesaret edemediğini.

              Elinde silahı olmasa kaplan koyağının dibine bile gidemezdi. Elinin ucuyla silahı tuttu, fişekleri yokladı. Ay, gitmeye çalıştığı tepenin tam ucundaydı.Bembeyaz top gibi görünüyor,

            ?Çabuk gel, gidiyorum ha!?der gibi süzülüyordu. Bir an önce aya yetişmeliydi. Kaplan koyağının içinde aysız kalmamalıydı. Aysız kalıp da kurda, kuşa yem olmamalıydı.

             Tozlu yollarda adımlarını sıklaştırdı. Ayağını kaldırıp indirdikçe etraftan başka birinin adımlarını duyar gibi oluyordu. Çevreye bakıyor, kimseleri göremiyor, yürüyünce aynı sesi tekrar duyuyordu.

            ?Buralarda cin bile var.?dedi içinden.

              İçi ürperdi birden.Cinden korkmamalıydı. Korktukça cinler insanın üzerine gelir, boğar atarlardı. Daha önce kadının birini boğmuşlar, Anavarza kayalığına atmışlardı. Anavarza neresi, yayla neresi. Ama cin için uzakların hiçbir önemi yoktu ki.

              Bulunduğu yerden ay bir görünüyor, bir kayboluyordu. Araya bazen ağaçlar giriyor, bazen tepeler, çukurlar giriyordu. Ay görünmez olduğunda garip garip sesler duyuluyordu. Yolun üst tarafındaki ağaçlardan Yusufçuk kuşunun sesi geliyordu. Duruyor duruyor;

             ?Yuuuusuuufçuuuuuk neeerdeeeeesin? ?diyordu.

              Bir garip kuştu Yusufçuk. Yusuf Aleyhisselam´ın kaybolduğundan bu yana ötermiş. Yusuf´un babası Yakup peygamber, bütün kuşların dilinden anlarmış. Yusufçuk kuşunu da yanından ayıtmazmış. Yusuf kaybolunca ona demiş ki:

              ?Git benim Yusuf´umu bul.?

                Kuş da gitmiş; kırk gün dağları, taşları, obaları, çölleri dolaşmış. Kuyunun içindeki Yusuf´u bulamamış. Utancından bir daha Yakup peygambere yaklaşmamış. Almış başını dağlara çekilmiş. Gece gündüz,

                    ?Yusuuuuufcuuk Yusufcuuuuuuuk.? diye inlemiş. Ondan sonra da adı Yusufçuk kuşu olmuş.

                  Yusufçuk kuşu öttükçe cesaretleniyordu. Biliyordu ki; Yusufçuk iyidir. Yusufçuk Allah´ın sevdiği kuştur. Peygamberin dostudur, cennetliktir. Bütün yabaniler korkar ondan. Yerlerden çok yılanları kaçırmıştır. Hem de vahşi, evren gibi yılanları. O ötünce cinler bile deliğine çekilirmiş. Ayılar, domuzlar çıkamazmış ininden.

                  Belki de anası bu yüzden  koymuş Ağabeyinin adını ?Yusuf? diye. O da bilirmiş ki Yusufçuk iyidir. O da bilirmiş ki Yusufçuk kimseye kötülük etmez. Darda olana yardım eder. Çocukları sever, büyükleri sayar. Garibin dostudur. Güler yüzlüdür. Tıpkı Yusufçuk kuşu gibi.

                  Etrafa bakmaktan korkuyordu. Bir de ayı görememekten. Bir aya, bir yola baka baka dağın tepesine doğru yürüdü. Arada büyükçe bir ağaç vardı. Bembeyaz ay ağaçların arasında süzülüyor, bir kulaç uzakta gibi duruyordu.

                  Durdu, bir süre ona baktı. Belki de ağacın başına çıksa ayı tutabilirdi. O kadar yakın görünüyordu ay. Belinden silahını çıkardı. Haznesindeki mermileri yokladı. Aydan tarafa nişan aldı. Arka arkaya mermileri patlattı.

                 Kaplan koyağındaki yedi tepeden yankı geldi. Ağacın başındaki kuşlar uçuştular. Bir anda gökyüzü kuşlarla doldu. Bütün derelerde homurtular, hışırtılar duyuldu. Sanki sıktığı kurşunlar oyaklarda dolaşıyor, bütün canlıları yerinden oynatıyordu. Bir an olsun ayı vurduğunu sandı.Etraf karanlıktı.

                 Bulunduğu yere oturdu, havadaki kuşları görmeye çalıştı. Hiçbir şey göremiyordu. Sanki kaplan koyağının dibine düşmüş, Yusuf Aleyhisselam gibi çukurda kalmıştı.

               Elini tüfeğin namlusuna dokundurdu, ateş gibiydi. Barut kokusu kokuyordu etraf. Ellerini gözünün önünde dolaştırdı, görmeye çalıştı.

               Göremiyordu.

               Cebinden çakmağını çıkardı. Yakmaya çalıştı. Hiç bir şey görünmüyordu.

               İçi cız etti.Bir süre yüzükoyun uzandı. Yanaklarına ıpıl ıpıl bir şeyler akıyordu. Gözyaşları değildi.

              ?Bu nasıl olur.? dedi içinden. ?Ben ağlamıyorum ki gözyaşlarım olsun. Ağlamak istemiyorum ki.?

               İçindeki korkuyu söylemek istemiyordu. Söylemese de korku gözlerinin içinden beynini deliyordu. Durdukça ağrılar artıyor göz kapaklarının önü ağırlaşıyordu.

Bir süre yerinden kıpırdamadı. Yolun ortası sandığı yere uzanarak etrafı dinlemeye çalıştı. Yusufçuk kuşu yoktu. Arada sırada başka kuşların sesi gelse de zor anlaşılıyordu. Kulaklarına dokundu, sağlamdı. Cebinden sigarasını çıkardı. Görmeden tütünü sarmaya çalıştı.

              Sardı.Tütünün tadının değişmediğini anladı.Memnun oldu.Bir daha, bir daha sardı tütünden. Kaç tütün sardığını bilmiyordu. Başı ağrıdıkça içti, ağrıdıkça içti. Bir süre sonra kendine gelmeye başladı.

           ?Kör oldum galiba!?dedin.

            Olayları baştan düşünmeye çalıştı. Hiç bir şey hatırlamıyordu. Sadece aya nişan aldığını biliyordu, sonrası yoktu. Sanki hafızası silinmiş, bambaşka bir insan olmuştu. Düşünemiyor, hissedemiyor, anlayamıyordu. Birden avazı çıktığı kadar bağırdı.

           ?Kör olduuuuuuuuum.?

             Kaplan koyağında cılız bir ses gibi çıktı sesi. Ne etrafta yankılandı, ne de uçan kuşlar yerinden oynadı. Boğazını temizledi, yere tükürdü. Tekrar bağırdı:

            ?Kör olduuuuuuum.?

              Biraz öncekine göre daha güçlü bir sesti. Elini kolunu oynattı. Ayağa kalktı. Etrafta bir pervane çizdi. Yaşıyordu. Gözleri görmese de yaşıyordu.

             ?Buna da şükür.? dedi içinden.?Ya ölseydim. Ya beni cinler alıp Anavarza kalesine atsaydı. Yılanlar, çıyanlar yeseydi vücudumu.?

              Yere çömeldi. Toprağa kapandı.

             ?Allah´ım!?dedi. ?Affet beni. Ben kim? Senin ayını vurmak kim? Özür diliyorum senden. Bağışla beni.?

             Daha sonra bulunduğu yere oturdu, birinin gelmesini bekledi. Bir davış duysa avazının çıktığı kadar bağırıyordu.

            ?Kör olduuuuuuuuuuuuuuuuum.?

            Günler sonra onu birileri buldu.Yolun ortasında yatıyordu.

            O günden sonra bir daha Ay´ı göremedi. Kimse inanmasa da ayı vurduğundan emindi. Her gelene Ay´ı anlattı. Ay artık gözlerinde yoktu vurulmuştu.

 

 

YAZARLAR

  • Salı 31.1 ° / 13.6 ° Güneşli
  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00