Yeni Adana


BİZİMKİLER DAHA EN BAŞINDAN `SOYKIRIMI` YOK HÜKMÜNDE SAYMALIYDILAR

Her yıl, hatta bu yıl daha büyük bir yürek çarpıntısı ile adamların ağızlarına bakıyoruz. "Bu kez Obama soykırım mı diyecek, yoksa büyük felaket diyerek yüreklerimizi ferahlatıp diyasporaya kafa mı tutacak?"


Ya da "1500 odalı Saray`ın ilk muteber konuğu Papa efendi, neden ayin düzenleyip, geçen yüzyılın ilk soykırımı olarak Ermeni tehcirini anar ve kurbanlarını kutsar?," gibisine kaygılarla helak oluyoruz.

Hele iş ülkelerin parlamentolarında peş peşe alınan "Soykırımı Tanıma ve de Kınama Kararları" olunca tepkiler daha büyük oluyor. Bu yıl,  sızlanmalar ve hukuk guguk söylemlerine yönelmeler daha bir acıklı. Avrupa  Parlamentosu`nun hiç de sürpriz oluşturmayan, yıllardır adım adım izlenerek verilen karar konusunda siyasilerimizin ve yüce önderlerimizin reaksiyonları bu yıl daha da keskin. Önce benzer sözleri Erdoğan da telaffuz etmişti. Bugün de TBMM Başkanı Cemil Çiçek, AP`nin almış olduğu kararın tek yanlı ve önyargılı olduğunu dile getirdi. Hakka, hukuka, adalete sıkça vurgu yapan, Türkiye`nin ilerleme raporunda Türkiye`yi bu kriterler açısından yargılayan AP`nin böyle bir tutum takınmasının ileri sürdüğü kavramlarla, değerlerle çeliştiğini ifade ederek,  "Bunun için hukukla alakası olmayan, hukuk dışı, keyfi, ön yargılı bu kararı biz hiçbir şekilde kabul etmiyoruz ve yok hükmünde telakki ediyoruz. Bu karar uluslararası hukuka da aykırıdır," diyerek yerleri gökleri inletti!

Şu soruları aklımıza getirmek zorundayız aslında: "24 Nisan öncesi sergilenen bu yaklaşım ve tutumlar  `yeryüzü itibar skalası` diyebileceğimiz ölçütler bağlamında nasıl bir anlam ve değer taşıyor acaba? Bu ülkeyi yönetmeye kalkışanlar, Türkiye Cumhuriyeti  daha kurulmamışken ve bu topraklarda Osmanlı hakimiyeti can çekişirken,  100 yıl önce yaşanan savaş koşullarının bir parçası olarak ortaya çıkan bir olayın hesabını vermek adına neden kendilerini  böylece paralayıp duruyorlar?  Hukuk kurallarına sığınılarak ya da `tarihsel verilere hep beraber bakalım da gerçekleri öyle saptayalım` denilerek bir garip `kendiyle hesaplaşma` sürecine neden razı olunuyor?

Dahası şu da çok önemli: Nasıl oldu da 21. Yüzyılın bu günlerinde halkımızın bir bölümünü tutsak alan bir suçluluk duygusuna kapılındı? Sokaklarda `Hepimiz Ermeniyiz` diyerek gezinen ve hatta Soykırım`ı gözü kapalı kabullenip, bunun hesabını vermeye hazır görünen kuşaklar, ilerici ve demokrat insanlar olarak neden itibar görmeye başladı?

Özetlediğimiz bu tablo, Türkiye ve Türk ulusu üzerinde yıllardır kurgulanan ama son olarak AKP iktidarı döneminde hedefini bulmaya başlayan bir projenin en çarpıcı örneklerinden birisidir aslında.   Temelde Lozan ile başlayan ve Atatürk devrim ve  kazanımları ile yükselen Türkiye Cumhuriyeti`ni temsil ettiği antiemperyalist - ulusalcı yapısı ile dağıtmak, hatta yok etmek planı yatmaktadır.

"Ermeni Soykırımı" suçlaması sonuçta kimi somut ödünlere vardırılmak istense de büyük bir psikolojik harekatın adım adım yürürlüğe konulmasının bir simgesidir. Yoksa emperyalist cephede yer almış hiçbir ülkenin umurumda değildir Ermeni halkının gerçekten ileri sürülen vahşete uğramış olup olmadığı. Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu topraklarını işgale gelip, Ermeni unsurları Türk halkına karşı kullanan Fransa yenilgiye uğradığı Adana`dan kös kös giderken daha baştan onları kendi kaderlerine terk etmiştir.

Doğu cephesinde Osmanlı`ya karşı isyan ettirilen, yöre halkını kırdırıp geçirdikleri için ve de bir ölçüde kendi güvenlikleri açısından aynı ülke hudutları içerisinde göçe zorlanan ve bu `tehcir` olayını bir soykırım gibi göstermeye yönelmiş Ermeni halkına ne denli sahip çıkabilmiştir Rusya ve ardılları olan  SSCB?

Bu ülkeler için `Ermeni` halkı yöresel coğrafyada taşıdıkları ayrıştıcı güç olabilme potansiyelleri oranında önemli olmuştur. Yüzyıldır bu anlamda beslenen kin ve nefret odakları Türkiye`nin üzerinde kurulmak istenilen baskıların bir aracı olarak etkili görülmüştür o kadar.

Şu noktaları da da iyi anlamamız gerekir: Türkiye Cumhuriyet`ini peş peşe var olma ya da yok olma noktasından kıskaca almada kullanılan PKK terörü, etnik ayrıştırıcılık ve coğrafi bölünme tehditlerinden nitelik ve hatta anlam yönünden pek farkı olmayan "Soykırım" hikayesi neden bu denli travmatik hale getirilebilmektedir hem Dünya`da hem de kendi iç yapımızda?

Neden bir zamanlar Avrupa Birliği`ne üyelik masalları revaçta iken, bu uğurda egemenlik haklarımızın bir bölümünden vazgeçilmesini doğal karşılamış olan Cemil Çiçek, AB Parlamentosunun kararını `yok hükmünde sayacak` kadar çaresizlik duruşlarına kapılmıştır?

Şurası ister istemez sezinlemektedir ki geri planda gerçek tehditler pusuda yatmaktadır. Belki parmakların inip kalktığı bir parlamento`nun kararlarını yok sayıp geçmek olasıdır ama ortada Türk ulusuna ve Türkiye`ye yönelik kolektif bir düşmanlık varsa, bunun her alanda hamleleri tehditler haline geliyorsa bunları yok sayamazsınız.

Peki bu kolektif düşmanlığın gerisinde ne vardır? Hele bu ittifakın son zamanlarda güçleniyor ve hedeflerine yaklaşıyor olmasının nedeni, nerede aranmalıdır? Bunun yanıtı çok açıktır: Türkiye ekonomi alanında da,  caydırıcılığı tartışılamayan askeri ve siyasal nitelikleri bağlamında da güçlü bir ülke olma özelliklerini sürekli yitirmektedir. AB`ye katılım müzakerelerinde siyasal iktidar sahiplerinin kendi hesaplarını öne plana çıkararak verdikleri ödünler, ülkenin sağlam Cumhuriyet rejimini ve ulusal bütünlük kararlılığını gözden çıkarmalarını hedefleyen baskılara boyun eğişleri, `uluslar arası itibar skalasındaki` yerimizi aşağılara doğru yöneltmiştir. Bu durum ise ülkemize yönelik kolektif düşmanlıkları yüreklendirmiş ve bir Soykırım iddiası, hayal ürünü olmakla beraber gerçekmişçesine bir kambur olarak sırtımıza yüklenmiştir.

Cemil Çiçek ve yoldaşları bugün AP kararını `yok hükmünde` saymaya kalkışmadan önce daha baştan Türkiye`nin güçlü kalıp, `Soykırımı Yok Saydıracak` bir pozisyonu korumasına çalışmalıydılar. Papa Heykelleri önüne oturup, Avrupa Birliği`ne katılma boş hayalleri ile geri dönülmez taahhütlere imza atmamalıydılar. Ermenistan`a şirin görünüp, ABD`nin ve de AB`nin gönlünü hoş etme hesabı ile o gülünç futbol maçları manzaralarını yaşatmasalardı. Ya da talihsiz kimi jestler arasında sözde soykırım kurbanlarından özür dileme gafletine düşmeselerdi. Dahası, Türkiye`nin hukukun üstünlüğüne dayalı gerçek bir demokrasiye kavuşabilme hedeflerinden sapıp,  kişisel ve keyfi bir yönetim biçiminin kurulması adına her alanda ödün vermeye,  her dayatmaya hemen teslim bayrağı çekmeye hazır görünmeseydiler.

Tüm bu gerçek tehditlerin ne denli farkındadırlar ya da yaptıklarından pişmandırlar bu gidişin müsebbipleri ama iyice görülmektedir ki önümüzdeki karanlık uçurumu yok hükmünde saymanın olanağı yoktur.

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22