Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


BÖLGESEL VAATLERDE GELİNEN DURUM


İbn-i Haldun 1300´lerin sonlarında ?Coğrafya kaderdir? derken, Ortadoğu coğrafyası binlerce yılın birikimiyle, birçok medeniyetin kimi zaman yapıcı kimi zaman yıkıcı etkisini yaşamış, bölge demografisi, oluşan kozmopolit yapısıyla, insanlarının, bölgede estirilen sert rüzgârların yaktığı tenlerinin sertliğini, ruhlarına ve eylemlerine yansıtmıştı. Her ne kadar, bölgede gelişen dinler insan ilişkilerine ruhani anlam katmaya ve yumuşatmaya çalışsa da siyasi tarihin sayfalarında kayıt altına alınmış entrikalar, şiddete dayalı kurgulanmış oyunlar ve acımasızca yapılan uygulamalar sertliği giderek tırmandırırken, ön plana her daim vaatlere dayalı gelişmeler çıktı.

Dinlerin gelişimiyle başlayan vaatlerin en önemlisi, Tanrı tarafından mükâfat olarak Abraham´a vaat edilen topraklar. Çünkü bu topraklar, Ortadoğu coğrafyasının büyük bir kısmını kapsarken, bölgenin tüm su kaynaklarını, enerji kaynaklarını, tarım alanlarını, deniz ticaret bölgelerini, ana ulaşım yollarını ve her dinin kutsallarının bulunduğu bölgeyi içine alıyor. Dünyasal tabirle tam bir cennet ama her dönem cehennemi yaşıyor.

Vaat edilmiş toprakların ilahi boyutuyla birlikte, günümüzde halen geçerliliğini koruyan Büyük İsrail Stratejisi Ortadoğu´yu kan gölüne çevirmek için başlı başına etkenken, 1800´lerde kıymeti anlaşılan petrolün bu bölgede önemli rezervler içermesiyle, bu rezervleri ele geçirebilmek için oyun kuran kapitalist küresel yapılanmaların bölge insanına vaatleri, bölgesel kaos için yeni ve önemli bir etken olarak ortaya çıktı. Vaatler, Büyük Arap Krallığından, Şerif Hüseyin´in oğulları arasında Sykes-Picot ile pay edilen yönetimsel yapılanmalara dönüştüğünde, kurulan orduların komutanları her seferinde İngiliz veya Fransız subaylarından atanarak, doğrudan bu devletlerin güdümünde hareket eden silahlı kuvvetlerle, bu ülkeler kontrol altında tutuldu. Devam eden süreçte, bölgenin etnik ve mezhepsel yapılanması her zaman potansiyel kaynak olarak elde bulundurulurken, bölge coğrafyasının özellikleri ve bunun etkileşiminde sosyal yapısıyla ortaya çıkan aşiretler, aileler, kabileler arasında her dönem bir mesafe kalması sağlandı. Çünkü bölgede birleşerek güçlenen bir yapılanmanın, milli güç unsurlarını kuvvetlendirerek, elinde bulunanların farkındalığında, teknolojik, dolayısıyla askeri bakımdan da güçlenerek, küresel güçlerin boğazını sıkabileceği gerçeği, küresel güç beyinlerince hiç akıllardan çıkarılmadı.

Bölge ülkelerine ve bölgesel etnisitelere vaatler, bu kadarla da kalmadı. İkinci Dünya Savaşına Türkiye´nin katılımını sağlamak için, ABD dışında kalan kimi zaman müttefik kimi zaman mihver devletler, Ege Adaları ile Suriye´nin kuzeyini, savaş sonrası paylaşımda Türkiye´ye bırakmayı vaat etmekten çekinmediler. Türkiye´nin Rodos Konsolosluğu dahi Alman uçakları tarafından caydırıcılık için bombalandı. Dönem iktidarı bu tuzağa düşmezken, bu durumu kendi lehinde kullanmayı başardı ve ülkeyi İkinci Dünya savaşına altı yıl boyunca sokmamayı başarırken, zorunlu olarak savaş ilanından iki ay sonra, Avrupa´da savaş bitti.

Ancak, güç odakları Ortadoğu coğrafyasında vaatlere devamla, burada bir Yahudi devletinin varlığını sağlarken, Suudi Arabistan ve Mısır´ın, bölgesel dengede kontrolleri altında olmasını da başardılar. Böylelikle 1700´lerden itibaren etkin olarak elde bulundukları Hindistan ve Hindiçin bölgelerine ulaşımı garanti altına alarak, ülkelerine ticaretle para akışını sağladılar. Bu arada, yapılan vaatlere Kafkaslarda bulunan demografik yapı da dâhil edildi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), 1991´de glastnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) sloganlarıyla Bağımsız Devletler Topluluğuna dönüşürken, Türkiye´nin, heyecanla ve büyük bir beklenti içine girerek, Türki Cumhuriyetler olarak nitelediği, bölgedeki Türk etnik kökenine dahil devletlerle olan ilişkilerini Türklük boyutunda bir birleşime yönlendirme çabası ya da hayalleri, bir anda sönmeye başladı. Her ne kadar Azerbaycan Republikası Prezidenti başlangıçta Türkiye ile muhteşem yakınlığı savunsa da unvanını telaffuz ederken kullanılan kelimelerin hangi topluma ait olduğuna dikkat edince, buralara kimlerin, ne kadar zaman önce uzanmış olduğu anlaşılıyordu. Zaten Rusların İkinci Dünya Savaşının hemen ardından değişen, Türkiye´nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsayan istemleri, yeterli kadar ipucu da veriyordu.

ABD, 1823´te Monroe doktrinini devreye sokmasına rağmen, misyonerleriyle bölgede varlığını sürdürmekten kaçınmazken, 1918´de açıklanan Wilson İlkeleri, içerdiği vaatlerle güzel bir dünya sunumu yapıyor görünse de genel anlamda olduğu kadar, Osmanlı ülkesinde yani Osmanlı Asya´sında özerkliğin yaygınlaştırılmasıyla, Büyük Ortadoğu Projesinin, o yıllardan günümüze yansımasını sağlıyordu.

1947´de antikominist hedeflerle ortaya çıkarılan Marshall Planı, 1948-1951 arasında etkinliğini sürdürürken, asıl amaç, yardım kapsamındaki ülkelerin ABD´ye bağımlılığını tesis etmekti. Türkiye bu tuzağın içine girerek, birçok fabrikasını kapatırken esasen halk İkinci Dünya Savaşı tedbirlerinin ardından nefes almaya başladığını düşünüyordu. Bu dönemde Mısır coğrafyası ve Arap Dünyası da Filistin meselesinin derinliğine doğru itiliyor ve yapılan vaatler bir yanda Yahudileri diğer yanda Arapları memnun etme çabasına yönlenirken, esasen bölgede güç odaklarının varlığının temelleri sağlamlaştırılarak, gerektiğinde patlatılmaya hazır bombalar yerleştiriliyordu.   

Vaatler bölgedeki Kürt etnisiteye de yansıtıldı. 1919´da, İngiliz Binbaşı Edward William Charles Noel´in Doğu ve Güneydoğu Anadolu´da Kürt aşiretlerini gezerek yaptığı çalışmayla verilen vaatler, otonom ya da bağımsız Kürdistan hayallerinin boşa çıkmasıyla son bulurken, vaatler, ne ilk ne de son olarak boşa çıkıyordu. Kürt etnik kökeni, İran-Irak savaşında da Irak topraklarında varlığını sürdürürken, yapılan vaatlerle İran´ın yanında yer alınca, Saddam rejiminin toplu imha girişimine de maruz kaldı. Barzani´nin, kendisine yapılan vaatlerle kalkıştığı yakın zamandaki referandum girişimi de Barzani´nin sonu olurken, yine vaatlerin ne denli emperyal istekli ve kapitalist düşünce yapısıyla, yönlü olarak yapıldığını ortaya koydu.

Bölgesel vaatlerle ilgili söylenecek çok söz var ama bu günlerde dikkat dilmesi gereken konu, Türkiye´nin fiilen içinde olduğu Suriye kavgasında, kime, ne vaat edildiğinin doğru olarak değerlendirilmesiyle, tıpkı İkinci Dünya Savaşı sürecinde olduğu gibi, Türkiye´nin en az zayiatla, az ya da çok elde edebildiğince kazanımla, bu mücadeleden başarılı olarak çıkmasını sağlamak.

Can UĞURATEŞ          

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51