Ahmet DUMAN


Bu Ne Sendromu?

Stockholm'de ne olmuştu?


                                                                                                                   

Ben bu yazıyı hazırlarken barış Pınarı Harekâtına verilen aranın ilk günündeydik. Gazeteye verildiğinde durum ne olur bilemiyorum. Bazı olasılıklar ve varsayımlar ortaya atılabilir ancak; bu olasılık ve varsayımları ortaya atabilecek ve ortaya attığım olasılıkların doğruluğunu savunacak kadar strateji uzmanı değilim. Bu strateji uzmanlarına hayranım! Çoğunun askerlik yaptığından da kuşkuluyum ama adamlar üfürdükçe mangalda kül bırakmıyorlar.

Şimdi artık öyle eskisi gibi Askeri Liseye, devamında, Harp okullarından herhangi birine gitmek okumak çok önemli değil. Biliyorsunuz; Cumhurbaşkanımız isterlerse köşedeki manavdan bile bir kurmay çıkarabilir. Liyakatten önce sadakat gelmektedir. 

Ortalık savaşın tüm olumsuzluklarını içeriyor: Öncelikle tank paletlerinin tozundan top seslerinden  ferman okunmuyor. Ortalık toz duman. 70 li yılların kült kitabı “Amerika Meydan Okuyor” sanki yeniden yazılıyor*. ABD meydan okuyor, tehdit ediyor, küfür ediyor düşmanlığın her türünü yapıyor. Ama dostumuz! Bir kez daha anlaşılmıştır ki; ABD vur deyince vururuz dur deyince dururuz.

23 Ağustos 1973 günü bir grup soyguncu İsveç’in başkenti Stockholm’de bir bankaya girerler. Ellerindeki bomba ve diğer silahlarla herkesi tehdit ederek paraları almak üzere harekete geçerler içerdeki banka müşterileri dışarıya kaçar bir güvenlik görevlisi olaya müdahale etmek ister; yaralanır. Durum soyguncular açısından hiç iyi değildir, dört dakika sonra polis gelir bankayı kuşatır. Soygunculara teslim olmaları uyarısı yapılır fakat teslim olmayı ret ederler. Koşulları vardır: Hapishanedeki bir arkadaşlarının bankaya getirilmesini ve başka bazı para araç filan gibi isteklerde bulunurlar. O zamanki İsveç başbakanı Olaf Palme devreye girerek bir telefon görüşmesi yapar ve rehinelerin yerine kendisini rehin almalarını ister ancak olaya karışamayacağını söyler. Uzatmayalım 6 gün süren kuşatmadan sonra polis binaya girer rehineleri kurtarmak ister ancak şaşkınlıktan kalakalırlar: rehineler soygunculara kalkan olmuşlar ve onların yaralanmalarını önlemeye çalışmaktalar! Önce İsveç, sonra tüm dünya şaşkınlıktan dilini yutmuş gibidir. Soyguncular çıkarıldıkları duruşmalarda rehinelerin hiç biri onların aleyhine tanıklık etmek istemezler. Olay o zamandan beri psikiyatri bilimini son derece de ilgilendirmektedir. Hatta bu olaya benzer daha sonra saptanan birçok olaya da o zaman ortaya atılan bilimsel adıyla “Stockholm Sendromu” diyerek yaklaşılmaktadır.  

Bir insanın kendini üzen koşulları, insanları veya toplulukları kabullenmesi, benimsemesi, ezilmesine rağmen ezenin yanında yer alması şeklinde ifade edilebilecek bir hastalık olarak tanılanmaktadır.

Şimdiii size o kadar ağır küçümseme ile yaklaşan düşmanca tavırlar koyan birine karşı halkınızın önemli bir kısmına ülkenizin muhalefet partilerine hasılı ülkenizde sizin gibi düşünmeyen herkese karşı göstermediğiniz hoş görüyü aşağıdan almayı gösteriyorsanız durum galiba biraz “Stockholm Sendromu” durumu…

* Fransız entelektüeli J J Servan Schreiber’in ünlü kitabı. 1968 yılında aşağı yukarı herkesin elinde vardı.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00