Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


ÇİÇEK GİBİ


Kimlerdensin? sorusuna Hösemağlar´danım cevabını verince sunturlu bir küfür yediği, Kimin oğlusun? diye sorduğunda ise Nalbant Hasan´ın oğluyum cevabıyla elini omzunda hissettiği,köylerinin ilkokuluna gelmek için her gün tele bağlı salla nehri geçtiğini bildiği Yaşar Kemal´le tanışmaları böyle başlarArif Keskiner´in.

Yılları birbiri ardına sıraladığı, birçokişi deneyip desanat camiasında ilerlemekiçin adımlar attığı,bir kısmında tutunamayıp pek çoğunda başardığı dönemlerdeailesini, köyünü, çiftliğini iyi bilen, hatta amcasının öldürülmesiyle başlayan kan davasına şahit olan ve bütün bunları Demirciler Çarşısı Cinayeti adlı romanında yazan Yaşar Kemal´le uzun yıllara dayanan dostlukları o hale gelir ki daha sonra kurmuş olduğu Çiçek Bar´ı ve anılarını yazmak için masa başına oturduğunda, üç kitabın üzerine ortaya çıkanların çoğunun Yaşar Kemal´le ilgili olduğunu görür.

´77 yılında Moskova´dayken, Nazım´la tanışamamış olsa da eşi Vera´yla tanışma fırsatı yakalar. Kapısını çaldığında onun şiirlerinden tanıdığı Vera, duvarda asılı ikisinin birlikte fotoğrafları, Picasso´nun tablosu altında Vera´nın ağzından dinlediği anılar ile karşılaştığında kendisini büyülenmiş gibi hisseder. Nazım´la ilk kez Paris´e gidip de Abidin Dino tarafından ağırlandıkları dönemde, bir gece kendisinin uyuduğunu sanan Nazım´ın Abidin Dino´yu arayıp, Abidin´ciğim, Vera uyuyor, ben konuşamıyorum, ama sen anlat, Türkçe´ye o kadar hasret kaldım ki deyişinin üzerine sabaha kadar Abidin´i dinlediğini anlatınca, onunla birlikte duygulanır.Toz alırken, tabloların arkasından, koltukların arasından düşen ve üzerinde Nazım´ın ona yazdığı şiirlerin olduğu kağıt parçalarını bulduğunda sanki Ben ölmedim, beni unutma dermiş gibi hisseden Vera, Nazım´ın ölmediğini, hala daha beraber yaşadıklarını söylediğinde oldukça etkilenir.

?Umut? filminin çekildiği, çok beğenildiği fakat sinemalarda gösterilme konusunda zorluklar yaşandığı o yıllarda bir gün, Adana´dan tanıdığı, tek amacı olan sinemaya yeni başlamış, hayatında büyük yeri bulunan Yılmaz Güney arayarak, Bizim film Cannes´a seçildi ama filmi bir türlü yurtdışına çıkartamıyoruz der. Günaydın ve Saklambaç gazeteleri için Cannes´a gitmeyi düşünüyorken, filmleri de valizine koyup götürmeyi planlar. Havaalanında ilk gelen hamala bir miktar bahşişle birlikte valizleri verir. Uçağa taşınan valizlerin üzerinde kendininkini görüp rahatlayarak uçağa doğru yürümeye başladığında, yolcu salonundaki terastan Yılmaz Güney´in ve tüm film ekibinin el salladığını görür. Makaralarda çıkan sorunu gidermek için sabahladığı, ödünç alıp da onarttığı takım elbiseyi giyerek gittiği o geceyi duygulanarak anlatır. Çekildiği dönemde sansüre uğrayan, kaçak olarak ilk kez Cannes Film Festivali´nde gösterilen bu filmi gururla anar.

Yayınevi müdürlüğü yaptığı dönemde tanıştığı Cengiz Aytmatov ile sinemacı olduktan sonra Moskova´da tekrar karşılaşır. Onun,  Arif, benim hikayelerimi hiç çekmiyor musunuz? sorusunu, Bir gün film yaparsam, senin adını en üste yazacağım diyerek cevaplandırır. Türkiye´ye geldikten sonraTürkan Şoray´ın, Atıf Yılmaz´a Selvi Boylum Al Yazmalım hikayesini önermesiyle Aytmatov´dan izin alarak, filme başlar ve bitirir. Ertesi yıl, Türkiye´yi temsilen Taşkent film Festivali´ne giderler. Festival için bin tane kırmızı yazma alır. Üzerinde filmin afişinin olduğu, allı pullu, oyalı yazmalar hazırlatır. Salona girdiklerinde herkesin başına bu yazmaları bağladıklarını görür. Salon, gelincik tarlası gibidir. Üç gün sonra kendilerini Kırgızistan´a davet eden ve muhteşem bir şekilde ağırlayan Cengiz Aytmatov, Bakanlar Kurulu ve üç yüz kişiden oluşan sanatçı ekibiyle birlikte filmin gösterimi için salona geçtiğinde heyecandan ölmek üzere olduğunu zanneder. Film başladıktan on beş dakika sonra, artık gözyaşlarını tutamaz ve salondan dışarı çıkar. Film bitip de Cengiz Aytmatov´la karşılaştığı zamanı, hayatının en zor an´ı olarak ifade eder. Tepkisini merakla beklerken, onun, Arif´im, çok sağ ol, teşekkür ederim deyip de boynuna sarılmasıyla dünya kendininmiş gibi hisseder.

Pek çok film yaptıktan sonra, ülkemizi uluslararası televizyonlarda göstermek adına otuz üç bölümlük Anadolu Uygarlıkları adıyla bir dizi yapmak ister. Bunun için de, on yaşından beri adını duyduğu, işin duayeni Halet Çambel´e danışır. On bölüm çektikten sonra, pazarlamasını bilmedikleri için iflas eder. Sonrasında gazeteci Halit Çapkın´ın hayat hikayesini anlattığı Bay Alkolü Takdimimdir dizisini yapar. Bu dizi, TRT´ye dışarıdan yapılan ilk dizidir.

O dönemlerdeyazıhanesine gelen Kadir İnanır, Tarık Akan, Kemal Sunal başta olmak üzere sanatçılar, gazeteciler ve pek çok ünlü isimle yaptığı hoş sohbetlerde, burayı genişleterek kafe tarzı bir mekana dönüştürme fikri geliştirir. Keyifli olduğu zamanlarda nasıl olduğunu soranlara Çiçek gibiyim diyen Arif Keskiner, hep bununla anıldığı gibi, hem yazdığı kitaplara bu ismi verir, hem de açtığı mekanın adını Çiçek Bar koyar. Hatta günün birinde arayan Meral Okay, Sabaha kadar Sezen Aksu´yla çalıştık, seninle ilgili bir şarkı yaptık, çok güzel, çok güzel der. Yinemi güzeliz yine mi çiçek şarkısı böyle doğar.

Öyle bir Çukurovalı geçti ki hayatımdan, röportaj bitip de yanından ayrıldığımızda, kendimi çiçek gibi hissediyordum. Arif Bey, sonsuz teşekkürlerimizle.

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00