Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


ÇÜRÜMÜŞLÜK

Diyarbakır’a 4 Haziran 1991 Salı günü mesai bitiminde ulaştık. Yerlerine atandığımız arkadaşlar henüz görevden ayrılmadıkları için vali yardımcısı konutları boşaltılmış değildi.  


Bir kamu misafirhanesinde barınabileceğimizi düşünüyordum. Ailece polisevine gittik. Orada yemeklerimizi yedik, dinlendik. Bir yandan da şehirlerarası otobüs terminalinden bilet ayarladım ve eşimle çocukları akşam yemeğinden sonra, 21.00 otobüsüyle, Mersin’e yolcu ettim.

Birlikte atandığımız, benden önce göreve başlayan Vali Yardımcılarından ikisi polievinde biri öğretmenevinde barınıyor, yaz bekârı hayatı yaşıyorlardı. Ben de onlara uyacaktım. O akşam ne polisevinde ne de öğretmenevinde boş yatak kalmadığı için beni hekimevine  yönlendirdiler.

Geç vakitte vardığım hekimevinin sessiz, sakin, polisevi ve öğretmenevine kıyasla daha bakımsız ve konforsuz olduğunu gördüm. Günün yorgunluğu sonrası haziran sıcağındaki koşturmaca ardından, yatmadan önce duş almak istediğimde suların akmadığını gördüm. Oysa ne kadar da ihtiyacım vardı.

Yaklaşık bir ay hekimevinde kaldıktan sonra öğretmenevine taşındım

Hekimevinde kalırken bir akşam TV salonunda, yanında dört-beş yaşlarında oğlan çocuğu ile tesiste kalan bir sağlık çalışanı ile tanıştım. Daha doğrusu her akşam karşılaştığım bu bayan, varışımdan yaklaşık on gün sonra gelerek kendisini tanıttı.  Salonda kimsenin olmadığı bir zamanda, “Vali Yardımcısı olduğumu öğrendiğini, iznim olursa tanışmak ve bazı konularda bana danışmak istediğini,”  söyledi.

Konuşkan, ezilmiş ama mücadele azmini kaybetmemiş, dik duruşunu inatla koruyan Serpil Hemşire’ydi bu…

Anlattıkları inanılacak gibi değildi. Onu dinlerken bir ara, “Ruhen takıntılı olmasın?” diye düşündüm.

Hatırladığım kadarıyla Çerkez asıllıydı. Bir ayağı çocukluk yıllarında geçirdiği bir hastalık sebebiyle kısa kalmıştı ve yarım aksak yürüyordu. Onun dışında sarı saçlarının altında, biçimli bir yüze ve ışıl ışıl çakır gözlere sahip; giyim kuşamı, diksiyonu düzgün,  bakımlı bir kadındı. Otuzuna daha varmamış görüntüsündeydi.

Dört yıldan beri Diyarbakır’da çalıştığını, eşinin geçen yıl Hollanda’ya gittiğini, oradaki işini sağlama alır almaz, kendisinin de istifa ederek oğluyla birlikte Hollanda’ya gidip yerleşeceğini söylüyordu.

Sağlık Müdürlüğü çalışanlarıyla ilgili öyle şeyler anlattı ki aradan otuz yıla yakın zaman geçmiş de olsa, bunları burada tekrarlamaktan, okuyucuya aktarmaktan, bugün bile hicap duyuyorum. Ama madem anılarımı yazıyorum, bu olanları da aktarmak durumundayım.

İl emrine atandığında eşi ve kucağında çocuğuyla gelmiş Diyarbakır’a ilk kez. “Oğlunun sürekli doktor kontrolüne ihtiyaç duyan bir sağlık sorunu bulunduğunu,” anlatmışlar ve belgelerini sunmuşlar yetkililere. İlk görev yeri Siverek yolu üzerinde il merkezine 10 km uzaklıktaki Merkez Çölgüzeli Köyü Sağlık Ocağı olarak belirlenmiş.

Çocuğunun sağlık sorunları sebebiyle sık sık Dicle Üniversitesi Hastanesine gidip gelmek zorunda kalmış. Bulunduğu Sağlık Ocağı merkeze bağlı olduğundan şehre geldikçe ve fırsat buldukça, özlük ilişkilerinin yürütüldüğü İl Sağlık Müdürlüğü’ne de uğramayı aksatmamış. Böylece il müdürlüğünde çalışan meslektaşları ve üst yöneticileriyle tanışma fırsatı bulmuş.

Bunlardan birisi de personel işlerine de bakan İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Z. H. imiş.

“İl Müdür Yardımcısı’nın başlarda çoğunun sağlık durumuyla yakından ilgilendiğini, bundan kendisinin de hoşnut olduğunu ama zamanla bu ilginin çocuğuna değil de bizzat kendisine yönelik olduğunu fark ettiğini, bu sebeple de araya mesafe koyduğunu,” anlattı.

Bu arada eşinin, bir tanıdıkları aracılığıyla iş ve vize ayarlayıp, sekiz ay önce Hollanda’ya gitmek üzere Diyarbakır’dan ayrıldığını, bu durumun çevresindeki sağlık çalışanlarınca da bilindiğini ekledi, sözlerine.

Eşinin ayrılışından yaklaşık iki ay sonra bir gece saat 23.00 sularında köy sağlık ocağındaki lojmanı kapısının çalındığını, pencereden baktığında İl Sağlık Müdürlüğü resmi araçlarından birini kapı önünde gördüğünü, kapıyı açtığında İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Z. H. ile burun buruna geldiğini, doktorun içkili olduğunu fark ettiğini; onu kapıdan içeri davet etmek zorunda kaldığını ama bir yandan da kendisi içeri girmeyip komşu lojmanda kalan arkadaşlarının kapılarını çalarak onların da gelmesini sağladığını, amir misafiri(!) ile havadan sudan konuştuklarını, kahve ikram ettiğini, bir süre sonra da yolcu ettiklerini, anlattı ayrıntılı şekilde.

Anlatılanlar üst yöneticinin düpedüz görev sıfatını kullanarak uyguladığı yakışıksız, uygunsuz bir cinsel saldırı girişimiydi aslında. Uyanıklığı sayesinde kolay atlattığı anlaşılı-yordu.

Ertesi gün Dr. Z. H. nun telefonla arayarak daireye gelmesini istediğini, Sağlık Ocağı Tabibinden izin alarak gittiğini, bu defa açıkça sözlü cinsel saldırıya uğradığını, anlattı.

Dr. Z. H. hemşireyi çalışma odasına alarak baş başa oldukları bir ortamda, kendi ifadesiyle, aralarında resmiyetin dışında hiçbir yakınlık olmadığı halde, senli benli bir üslupla,  “Bak Serpil, dün niçin geldiğimi anlamışsındır. Sana bu güne kadar direk söylemedim ama beni anladığını sanıyorum. Seni istiyorum(!?).” dediğini; kendisinin ‘bu yakışıksız üslûbu devam ettirmemesini’ istemesine ve itirazına rağmen Müdür Yardımcısının arsız ve utanmaz biçimde tacize devam ettiğini, anlattı. “Eninde sonunda benim olacaksın. Benim isteyip de yatağıma girmeyen sağlık çalışanı yok bu Diyarbakır’da. Şimdi sıra sende. Kocan da yok. Erkeğe ihtiyacın olduğunu bilmiyor muyum?   …… ”

“Bir kadın olarak ne kadar hiddetlendiğimi, dizlerimin tir tir titrediğini, ter içerisinde kaldığımı söylememe gerek var mı bilmiyorum? ‘Böyle bir şeyin mümkün olmadığını, olamayacağını; bir daha tekrar ederse kendisinden şikâyetçi olacağımı,’ söyledim ve kapısını çarpıp çıktım dışarı. Ama o, utanmaz tavrını sürdürerek, ‘Kimi kime şikâyet edeceksin? Sağlık çalışanlarının tüm şikâyetleri bana gelir, ben bakarım. Senin dilekçen de bana gelecektir. Kurtuluşun olmadığını bir gün anlarsın!’ dedi.”

Serpil hemşire bu moral bozukluğu üzerine bir süre il merkezine gidiş-gelişlerini ve Müdürlüğe uğramalarını azaltır.

Aradan bir ay gibi bir süre geçmeden bir gece, Dr. Z. H. yine gelir Sağlık Ocağı lojmanına. Bu defa kapısını açmaz. Sarhoş haldeki doktor rezalet çıkarır. Kapısını, penceresini yumruklar; sonra da kendisini yatıştırmaya gelen diğer ocağı çalışanlarının duyacağı biçimde: “Kurtulamazsın benden! Seni eninde sonunda s..eceğim. Bunu da ibreti âlem için Sağlık Müdürlüğü’nde bilmeyen kalmayacak! Göreceksin. Sizler de şahit olun.” diye bağırır, çağırır.

Ocakta görevli diğer erkek personel müdürlerini teskin edip, gönderirler.

Serpil hemşire ertesi gün bir dilekçe ile İl Sağlık Müdürü’ne çıkar ve olanları anlatır. Sağlık Müdürü soğuk ve ilgilenmez bir tavırda usulen dilekçesini alır, “İnceleyeceğiz. Gereğini yaparız!” der ve gönderir Serpil Hemşireyi.

-DEVAM EDECEK-

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51