Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


DOKUNULMAZLIK KALKANI MI?


Türkiye siyasetinde gündem, yoğunluğuyla baş döndürüyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türkiye siyasetinin ana unsurlarından olan CHP içinde devam eden değişim, gelişim istekli kurultay süreci çalışmaları devam ediyor. İyi Parti içinde yaşanan gelişmeler ve kurultay süreci, dikkatle takip ediliyor. Yeni sistemin kısa sürede kurulabilmesi için yapılan çalışmalar ve bu sürecin tesis edilebilmesi için çıkarılması gereken/çıkarılan kanunlar üzerine tartışmalar da tüm yoğunluğuyla devam ediyor. Bu arada, Türkiye, 15 Temmuz sonrası geliştirmeye devam ettiği helikopter, İnsansız Hava Aracı (İHA), Milli Gemi Projesi (MİLGEM), piyade ve topçu silahlarında yaptığı çalışmalarla özellikle savunma sanayini geliştirirken, Rusya ve Çin ile siyasi ve ticari ilişkilerini artırarak, iki bloklu Dünya siyasetinde yaşadıklarından ders almışçasına, kendini tek istikametle sınırlamaktan kaçınıyor. Aynı zamanda Rusya ile S-400 füzeleri alımı için anlaşma yaparken, ABD ile de F35 uçakları alımı için anlaşma yapıyor. Bu arada Ortadoğu gelişmelerinde, özellikle İsrail´in güvenliği ve mevcut enerji kaynaklarının kullanımı maksatlı ABD senaryolarını, kimi zaman İran kimi zaman Rusya kimi zaman da her ikisiyle birlikte ve bölgedeki yerel güçlerle işbirliği halinde bozmaya devam ediyor. Yani, yeniden birkaç farklı blok haline gelmeye çalışan güç dengelerinde, konumuyla kendine etkin bir yer belirlemeye çalışıyor. Sınırlarda olmasıyla, jeostratejik konumu vazgeçilmez olmasını sağlarken, tüm güç odaklarının ilgi alanında olmasını da sağlıyor.     

Gündem çok yoğun ve tüm bu yoğunluk içinde, kesinlikle haklı bir istem olan, FETÖ liderinin ABD tarafından Türkiye´ye iadesi çalışmaları tüm hızıyla sürerken, ortaya bu konuyla bağlantılı, yeni ve oldukça önemli bir kriz de çıktı. Evanjelist olduğu ve misyonerlik faaliyeti yanında çeşitli casusluk faaliyetlerinde de bulunduğu, aynı zamanda FETÖ bağlantılı olduğu iddia edilen ve 2016´dan bu yana tutukluyken ev hapsine çıkarılan, İzmir Protestan Cemaatine ait Diriliş Kilisesi Pastörü Andrew Craig Brunson´ın, kayıtsız şartsız serbest bırakılarak ülkesine dönmesi için, ABD tarafından yapılan üst düzey açıklamalar, diplomatik kriz boyutunda devam ediyor.

ABD, Türkiye İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanlarına yaptırım kararı aldığını da açıkladı. Bu açıklamayla ortaya çıkan görünüm ilginç. Çünkü her iki bakan için de yurt dışına çıkışlar kritik bir hale geldi. ABD etki alanında olan her coğrafyada risk oluştu ve buna Suriye ile Irak´da dâhil. ABD bu kadar büyük bir diplomatik krize de imza atar mı, bilinmez. Ancak, bu güne kadar yaptıklarıyla, dengesiz görünüm veren bir yönetime sahip. ABD Başkanı Trump, seçim sürecinde verdiği sözleri yerine getirmek üzere kesinlikle iç siyasete oynarken, bir yandan da Rahip Brunson´ı kayıtsız şartsız ABD´ye götürerek, hem kendi seçmenine hem de Dünya halklarına şu mesajı vermek istiyor: ABD vatandaşlarının, her koşulda, kayıtsız şartsız dokunulmazlığı vardır.  Seçim sürecinde, ?Yeniden güçlü ABD? demişti.

Bu durumda, ortaya çıkan diplomatik krizde Türkiye´ye, siyasi tarihe mal olacak bir kararı verme misyonu düşüyor. Eğer rahip Brunson, bu koşullarda yapılan baskılarla bir şekilde teslim edilirse, o andan itibaren, tüm dünya halklarının gözünde, ABD, bir anda dokunulmazların ülkesi olurken, korkular ve korkulara dayalı ABD yaptırımları artacak. ABD, dilediği yerde, dilediği gibi istemlerini yaptırmaya devam edecek. Türkiye gibi bir ülkeden, bir vatandaşını, üstelik yargı süreci devam ederken kayıtsız şartsız alabilen bir ABD´nin, herhangi bir üçüncü Dünya ülkesinde, neleri daha rahat başarabileceğini öngörmek için, müneccimliğe gerek yok.

Görülen o ki, ABD, Ortadoğu coğrafyasında oynadığı oyunun son aşamasına çomak sokan, darbe ve iç savaş başlatma girişimiyle alt edemediği, Cumhuriyet tarihi boyunca her ne kadar stratejik müttefik veya stratejik ortak olarak zorlama bir ilişki tanımlaması yapılmaya çalışılsa da sürekli sorunlar yaşadığı Türkiye´ye, yeni küresel güç dengeleri oluşurken, onur kırıcı sayılabilecek seviyede, bir ders vermeyi planlıyor.

Ancak, bunu yaparken unuttuğu şeyler var. Türkiye, ABD ile karşılaşmalarında, tüm baskılara rağmen, 1974 Haziranında haşhaş ekime yeniden izin vererek; 14 Temmuz 1974 darbesi sonrası, 20 Temmuzda Kıbrıs´a müdahale ederek; 25 TEMMUZ 1975´de, 1969´da imzalanmış olan Savunma ve İşbirliği Antlaşmasını feshederek ve ABD üslerini kapatarak, realpolitik gereği, kendi güvenliğine ve çıkarlarına yönelik aldığı kararlardan vazgeçmeyeceğini gösterdi. 15 Temmuz 2016 sonrası, önemli sıkıntılara rağmen yaptığı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarıyla da tüm dünyaya, bir kez daha, Türk Silahlı Kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerini, sahadaki başarıyla gösterdi. Aynı gösteriyi, tüm imkânsızlıklarına rağmen, 1950´de Kore´de ve 1974´te de Kıbrıs´ta yapmıştı. Türkiye, gerektiğinde, kararlarından taviz vermeyen bir devlet geleneğine sahip ve sadece geçmişine bir göz atması, vereceği kararlarda daha etkin olmasını sağlayacak.

Şimdi dünyadaki tüm gözler Türkiye üzerinde ve Türkiye´nin bu krizden nasıl bir siyasi yol izleyerek çıkacağı merak konusu. Çünkü Türkiye´nin, bu gelişmeler karşısındaki hareket tarzları ile ortaya çıkacak sonuç, tüm halkların, ulusların, ABD karşısındaki duruşuna örnek olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yeni sistem, çok yönlü ve çok önemli uluslararası bir siyasi krizle karşı karşıya ve izlenecek yol ile verilecek karar, siyasi tarihe mal olacak.     

YAZARLAR

  • Salı 31.1 ° / 13.6 ° Güneşli
  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00