ALİ TAŞ ADN.


“ESTETİK KATEGORİLER”(*)

DÜNYA KÖTÜLER YÜZÜNDEN KÖTÜ DEĞİLDİR...!


“Bilimsel Maddeci Diyalektik Estetiğe Giriş” kapak altı notu da düşülen “Estetik Kategoriler”, Cengiz Gündoğdu’nun, sağlık nedeniyle zor günlerinde yanında bulduğu Berrin Taş’a zarif ve anlamlı bir doğum günü armağanı olan bir araştırma kitabı. Arka kapakta ve girişte yer alan; “Bu kitabın konusu, bilimsel diyalektik maddeci estetiktir. Bilimsel diyalektik maddeci öğreti, Kagan’ın söylediği gibi ‘insanoğlunun estetik düşünce tarihinin en yüksek aşamasıdır” notu yer almakta. “Estetik Kategorilere Giriş”, “Aydınlığı Örenler” ve “Karanlığı Örenler “ adlı üç bölümden oluşan kitapta Lev Tolstoy, Anton Çehov, Stendhal, g. N.Hegel, G. N. Pospelov, G.Lukacs, A. Robbe, Michel Buttor, Alain Rube Gillet, Ahmet Çalışlar, Ahmet Say, Nicos Hadjini Colaou, Namık Kemal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Cengiz Gündoğdu, Adnan Özyalçıner, Öner Yağcı, Kemal Bekir, Tekin Sönmez, Yiğit Bener, Adalet Ağaoğlu, Latife Tekin, Selim İleri,  Behçet Çelik, Oya Baydar, Neşe Baştürk, Ahmet Cevizci, Erinç Yeldan, Prof. Dr. Veysel Batmaz gibi yazarlar ile M. Kagan, Adam Smith, K.Marx, V. İ. Lenin ve G.Lukacs gibi düşünce ve felsefe adamlarının görüşleri ile kitaplarından alıntı ve eleştiriler yer almakta yer almakta.
“Maddeci Diyalektik Estetiğin Bilimselliği” (s.17-21)  adlı bölümde ise bilimsel açıklamanın salt bilimle ilişkisi olmadığının altını çizen Cengiz Gündoğdu; estetiğin ise insanın yapıp ettikleriyle uğraşan bir disiplin olduğunu belirtirken; Tolstoy’un “Anna Karenina” ve “Savaş ve Barış” adlı romanlarından haklı kesitler vererek, Sabahattin Ali’nin,”Kuyucaklı Yusuf” adlı romanını, “sıkı bir örge, sağlam bir nedensellik olmadığı gerekçesiyle eleştirir. 
“Yapıtın Dile Getirilişinde, Bilimsel-Maddeci Diyalektik Estetik”in Konumlanışı” konusunda açıklamalar getiren Gündoğdu; sanatsal imge, gerçeklik, dil ve anlatı gibi kesitlerde görüşünü dile getirirken de güzeli arama çalışmalarından yansımalar verir. “Türkçe”, Birinci, İkinci ve Üçüncü Tekil Yazma Yolları”ndan adlı örneklerde yazarın kahramanına tapınma durumuna karşı çıkarak, yazarın söylev çekmeyecek, yan tutmayacağı konusunda vurgulara katılıp, “Mektubu” 1. Tekil Anlatıma örnek olarak veren Gündoğdu; Selim İleri, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Kemal Tahir ve Vedat Türkali”yi eleştirir.

“Örge”de, “konu dışı alanın konu dışında tutulacağını belirtirken de, bir roman ya da öyküde konu dışı olmadığının da altını çizip;”Canlandırma”,”Çatışma”, “Gösterme” gibi başlıklı analizde eleştirilerini sürdürür. 
Şimdi diyeceksiniz ki nedir bu bilimsel estetik! “Bilimsel diyalektik maddeci estetik öğretisinin bilimselliği nereden geliyor?” İşte bunun yanıtı konusunda Kagan’a söz hakkı veriyor Cengiz Gündoğdu..  O da,  felsefede yan tutarlık üstüne tezle bilimsel maddeci estetik arasında dolayımsız olarak bulunan bir bağ olduğunu belirtip; estetik kuramının, sadece dünyanın insanlar tarafından estetiksel olarak özümlenişi yasasında değil, aynı zamanda tüm toplumda toplumcu sanatsal kültürü kurmak ve halkın estetik eğitiminin gerçekleştirmek üzere yapılacak pratik faaliyetlerin kuramsal olarak ortaya konmasında da dile geldiğini dile getirir. Bilimsel maddeci diyalektik estetiğin aynı zamanda bilim ve ideoloji alanına da girdiğine ve belirli değer alanlarını tanıyarak toplumda değer yönlendirmenin aracı olarak işlev sürdüğüne insanın ve insnalığın tüm sanat deneyimlerini araştırdığına değinen Kagan; toplumcu sanat kültürünü etkin birşekilde savunup, burjuva toplum sanatına karşı çıkıp, insanın sanatsal olarak gelimesinin kuramsal yolunu programladığını sözlerine ekler. (s.11) Kagan, bilimsel maddeci estetik için yararlı olacak tek verimli bilimsel tutumun, bize kalan kurumsal mirasın çeşitli alanlarında ve düzeylerinde, söz gelişi Platon, Diderot, Kant, Çernişevski, Hegel, Taine, Bergson gibi isimlerde, değerli olan ne varsa hepsinin alınmasına ve bunların başlıbaşına kendine özgü, özgün bir metedoloji potasında eritilmesine olanak sağlayacak tutum olduğunu belirtir. (s.12)     
Estetik yaşamla insanın ilişkisini kopardığı konusunda kapitalizmi suçlayıp, Marks’ın “kapitalizm sanata ve şiire düşmandır.” Notunu da anımsatan Cengiz Gündoğdu, onuın, emekçilerin kapitalizmi daha da zenginleştiren “üretken emekçiler” yaklaşımını da destekler (s.12).  Adam Smith’in, üretken emeği, sermayeyle doğrudan değişilen emek olarak tanımlamasını da olumlu bulan Gündoğdu; artıdeğer yoluyla patrona para kazandıran emekçiye üretken emekçi; kapitalistin evinde onun pantolonunu onaran emekçiye de gündelikçi bir terziye de üretken olmayan bir emek tanımını netleştirip, bu benzerlikten yola çıkarak verdiği yazınsal örnekte ise “Bir yazar, fikir ürettiği ölçüde değil ama onun çalışmalarını yayınlayan yayıncıyı zengin ettiği ölçüde ya da bir kapitalistin ücretli-işçisiyse üretken emektir.” (s.13-14) vurgulamasını yapmaktadır. “Estetik Kategoriler”de (s.15-16) Bilimsel maddeci diyalektik estetiği diğer estetiklerden  kategoriler yoluyla ayrılabildiğinin; kategorileri önemsemeyen burjuva estetiğin retorikle yetindiğinin altına çizen Gündoğdu; “Dil ve Anlatım”, “Karakter-Tipik olan”, “Örge”, Nesnelerin Birliği”, “Çatışkılar” ve “Canlandırma” olarak sıralaması yapılan bilimsel maddeci diyalektik estetiğin kategorine ek olarak, temel amacı sanatsal imge yaratmak, güzel olanı bulmak” olan “Toplumsal Çözümleme”, “Güdücü Öğe”, “Öznel Zaman”, “Öznel uzam” ve “Öznel konum”u sıralar.     
“Maddeci Diyalektik Estetiğin Bilimselliği”nde (s.17-21)  fizik, kimya ve benzeri dalların bilimsel estetik olduğunu belirten Gündoğdu; Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf” üzerinden örge ve nedensellik aksamalarıyla ilerleyip, Tolstoy’un “Anna Karenina” ve “Savaş ve Barış” adlı yapıtlarına uzanan yeterli örneklerine ulaşır. 
“Yapıtın Dile Getirilişinde, Bilimsel-Maddeci Diyalektik Estetik’in Konumlanışı” (s.22/24) başlıklı anlatımında estetiğin bilim olduğu ifadesinde yürümeyi sürdürür. “Bir nesne göz için, kulak için olduğundan algılanmıştır ve nesnesi kulak nesnesinden başka bir nesnedir. Her özel gücün tikelliği, onun tikel özünün, öyleyse tikel nesnelleşmesi biçiminin, nesnel, gerçek yaşayan varlığın ta kendisidir. Demek kiinsna, kendi nesnel dünyada sadece düşüncede değil, ama bütün duyularıyla olumlar.” Diye başlayan Marks’ın görüşünü alıp; “İnsanın kendini duyularla olumlayabilmesi için duyuların eğitilmesinin zorunluluğunu anımsattıktan sonra, alıntısını sürdürür: “İnsanın müzik duyusunu uyandıran şey ilkin müziktir. Müzikçi olmayan kulak için en güzel hiçbir anlam taşımaz, bir nesne değildir, çünkü benim nesnem ancak benim özsel seçimlerimden birinin doğrulanması olabilir, öyleyse benim özsel gücüm öznel yeti olarak kendisi için neyse, o da benim için ancak o olabilir. Çünkü benim için bir nesnenin anlamı (onun ancak kendisine karşılık düşen bir anlamı vardır.) benim duyumun uzadığı yere kadar uzanır. Toplumsal insanın duyuları, toplumsal-olmayan insanınkilerden işte bu nedenle başkadırlar, ancak insanal özün nesnel olarak açılmış zenginliği sayesindedir ki insanın öznel duyma yetisinin zenginliği ilkin ya geliştirilmiş ya da üretilmiştir (…) sadece beş duyu değil, dinsel duyular, pratik duyular (istek, sevgi vb.) denilen duyular da kısacası, insanal duyu, duyuların insanlığı, ancak kendi nesnelerinin var oluşu sayesinde insanlaştırılmış doğa sayesinde oluşurlar. Beş duyunun oluşması, tüm geçmiş tarihin işidir.” (s.23)
Nesnel gerçekliğin fotokopi biçiminde yansıtılmasının yazar için bir tuzak olduğunun altını çizen yazar; Kagan’ın, “Aristoteles’ten bu yana saptanmış olduğu gibi, birçok nesne, fenomen ya da sürecin ortak varlık çizgilerini yansıtan bilimsel kavramdan farklı olmak üzere, sanatsal imgenin tikel olan da genel olanı anlamlı kıldığının altını çizip; estetik bilimin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü bu temel bilginin tarih boyunca birçok estetik bilimciler tarafından tekrarlanmıştır. Kapitalizm gölgesinde sanat yapmanın güzellikleri de etkileyeceğinden söz ederken, olumsuz kaçınılmazlara düşmenin kaçınılmazlığından söz eden yazar; sıradan insanlarla tefeci ilişkisinde memnuniyet yaratılması için tefecinin memnun edilmesine; maliyetsiz sağlanan bu memuniyetinde köylü ile tefeci cephesindeki karşılıklı nedenlerin felsefi noktalarında dolaşan Gündoğdu; “gerçeği iyice kavrayan” Balzac’ın “Lesp Payans” (Köylüler) adlı romanına dikkat çekerken de, sistemin eleştirmenlerinin kötü olanı yücelttiği konusuna da “Türkiye star sistemi yazarları Selim İleri, Adalet Ağaoğlu, Hasan Ali Toptaş, Behçet Çelik gerçekleri saklıyor, güzel olmayı yaralıyor.” Eleştirisinde de bulunur. (s.28-29) 
Ahmet Say ise; “Mükemmellik Beethoven için özellikle sadelik ve gereklilik demektir. Hep daha sade olmayı amaçla yönergesiyle kendisini her zaman uyarmıştır. Bır başka noktada sanatçının sadelik uğruna tinsel içerikten fedâkarlık yapmamış olmasıdı.  Tam tersine Beethoven sadeleştiğioranda yapıtına kazandırdığı ruh daha da yoğunlaşır, zenginleşir. (…) dediği Beotheven için düşüncelerini sıralar: “…Beethoven ise insanlığın tüm sorunlarını kendinde içerir, insanlığın acılarını, tutkularını, özgürklük özlemlerini, çelişkilerini ve savaşımlarını bilir.” (s.29)    İlerleyen satırlarda zaman ve zemin kaynaklı yaratım düzleminde Rembrandt’ın “Ganymede’in Kaçırılması” adlı tablosuna da değinilir. 
Aizi Çalışlar’ın “Kültür Sözlüğü”nde yazma yollarına “Biçimlendirme Araçları” denildiğini belirten yazar; “Birinci Tekil Yazma Yolları”nda ise biçimsel araçlarının ideolojik yanı olmadığına değinip, “Kılını Kıpırdatmayan Adam” öyküsünden bir örnek verir. “(s.34/35) İlerleyen satırlarda yazar; yazarın karakteri izlediği ve az kullanılan bir yöntem olan “İkinci Tekil Yazma Yolları’nda “İlk Adım” öyküsünü örnek gösterip; 1950’lerde Fransa”da başlayan “Yeni roman” akımının birinci tekille üçüncü tekili tanrı yazar diye suçlamasına yer verir… “Yeni roman” akımının kurucularından olan A.Robbe-Grillet’in,   “Yeni Roman” akımının tanımı olarak, her yerde olurluk ve her yere yetişirlik gibi yeterlilikleri öne sürerek “…Olsa olsa Tanrı olabilir.” Yönündeki açıklamasını, Michel Butor’un “değişme “ adındaki romanından verdiği tümce örnekleriyle yanıtlayan Cengiz Gündoğdu; en çok kullanılan anlatım yolu olan “Üçüncü Tekil Yazma Yollarında” Engels’,i konuşturduktan sonra da onu özetler: “Engels’in dediklerini toparlarsam, yazar, kahramanlarına tapmayacak. Yazar söylev çekmeyecek. Yazar yan tutmayacak.” (s.39)   Gündoğdu, bu anlatımın uzantısında, Tanzimat romanlarıyla başlayıp günümüze kadar gelen bu sayrılığın Selim İleri, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür gibi yazarların kahramanlarına taptığına değinip; Adalet Ağaoğlu, Kemal Tahir, Vedat Türkali gibi yazarların da romanlarında söylev çektiklerini belirtir. (s.39) 
Cengiz Gündoğdu, çeşitli duygulanımlar çerçevesinde “Mektup” konusuna da girerek, “Ben Doğurdum seni” adlı öyküsünden örnekler verir.  “Koşut Anlatımda”, Çehov’un “Polenka”, “Örge” de, konu dışı olanı konusunun dışında tutması gerektiğini dile getiren yazar; Ahmet Cevizci’nin:”Daha az ilkeyle açıklanabilenden daha fazlasına ihtiyaç duymadan açıklanabilendir.” (s.47) deyip, ”Ockham’ın Usturası”nı buna örnek verilir. (s.47-48) Namık Kemal’ın, “İntibah” adlı romaında bahar mevsimini üç sayfa anlatmasını da olumsuz örnek olarak yer alır. 
“Tolstoy’da Tip-Karakter” de Lukacs’ın “Avrupa Gerçekliği” adlı yapıtında “Anna Karenina”daki tiplerin roman yaşamına da değinerek irdeler. “Canlandırma”da ise Stendhal’ın “Kızıl ve Kara” ile Tolstoy’un “Anna Karenina” adlı yapıtlarından örnekler verilir. “Çatışma” da, Pospelov’un “Edebiyat Bilimi”nde alıntı yapılıp; “Suje ve Çatışma” başlığı altında, “Epik ve dramatik eserlerde, kişilerin zaman ve mekân içinde uzanan eylemleri gösterilir; onların yaşamlarında geçen olaylar sergilenir.” İfadesi yer alırken; Hegel”in:”…çarpışma, temelini, olduğu gibi kalamayacak, ama açılmak zorunda olan bir ihlalde bulur” vurgusuna yer verilip; Çatışmayı; “Kendiyle çatışma, İkili Çatışma, Sınıf Çatışması ve Doğa Çatışmaları olarak bölümlere ayırır.(s.59-60) “Gösterme”de ise, nesneyle insan arasındaki ilişkiye dikkat çekilir.    

*AYDINLIĞI ÖRENLER        

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun  “Ankara”, Öner Yağcı’nın “Kir”, Kemal Bekir’in “Kanlı Düğün” adlı romanlarına olumlu olarak değinen Gündoğdu; , Tekin Sönmez’in “Ankara Düşerken Erzurum ve Bardezbaldooruk Ailesi” başlıklı yazısında detaylı irdelemesini sürdürürken; “komedya ve trajik” olarak gördüğü Orhan Kemal’ın “Müfettişler Müfettişi” adlı romanı hakkında da Neşe Baştürk’ün değerlendirmesiyle girer. Oktay Akbal’ın “Suçumuz İnsan Olmak” adlı yapıtını irdelerken, sanatın “İletişim İşlevi”, “Aydınlatıcı İşlevi”, “Eğitsel İşlevi” ve “Kültürel İşlevi”ine duyulan gereksinimi belirten yazar; Adnan Özyalçıner’in öykülerine de gerçekçi açıdan bakarak; “Dil/Anlatım”, “Başlıca Karakterler”, “Örge”, “Nesnelerin Birliği”, “Canlandırma”, “Çatışkı” ve “İzlek” açılarından memnuniyetle irdeler. Cengiz Gündoğdu’ya göre; “Aydınlığı Örenler”deki yazarların yapıtlarında sorun yoktur.

 

*KARANLIĞI ÖRENLER 
Bu bölümde ise, Yiğit Bener:”Heyula’nın Dönüşü”, Adalet Ağaoğlu:”Bir Düğün Gecesi”,  Selim İleri, “Yaşarken ve Ölürken”, Kemal Tahir, “Bozkırdaki Çekirdek”, Latife Tekin, “Manves City”, Behçet Çelik, “Dünyanın Uğultusu” Oya Baydar, “Çöplüğün Generali” gibi yazarlar olumsuz olarak eleştirilir.

*(Estetik Kategoriler/Araştırma/Cengiz Gündoğdu/İnsancıl Yayınları/Mart 2020/154 sayfa)
 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00