Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


GECE YANIĞI


                   Otuz yıl devlet memurluğu yaptıktan sonra çiftçi olmak çok zor. ?Pişman mısın?? derseniz, hala pişman değilim. Çiftçilik yaparken bir yerde kendimi kırlara çıkmış memur gibi hissediyorum.

                   Hani o dört gözle beklediğin hafta sonu var ya. İşte onun gelmesi gibi bir şey.

                   Hafta içi stresten kurtulmuş, kendini çimlerin arasına atmış, çocuklarla top oynamak isteyen bir baba misali. İnsan dolaştıkça rahatlıyor. İster istemez yorgun düşüyorsun, ama ona değiyor.

                     Yokuş çıkmak, kazma sallamak, ark yapmak, mısır sulamak, kolay iş değil. Hele geldiğimiz günlerde tarlanın bir tarafından,diğer tarafına gitmek o kadar zor geliyordu ki. Şimdilerde biraz alıştık. Yorulsak da durmuyoruz artık. Aslında biz durmak istiyoruz ama yapılması gereken iş durdurmuyor.

                   Çalışırken tarlaya biraz nar dikmiştim.İlk defa bu sene meyve verdi. İnsan onları seyretmeye doyamıyor. Üzerinden, köyün topraktan arkı geçiyor. Ark toprak olunca, ister istemez suları tarlaya sızdırıyor. Kurbağa deliklerinden su kaçırıyor. Her gün takip edilmez ise sular tarlanın içini berbat ediyor. Narlara zarar veriyor.

                  Her gün onları takip ediyorum. Sızan yerleri kapatmaya çalışıyorum. Bu arada yoruluyorum. Sıkıntıdan olacak önce boynumda bir kızartı meydana geldi. Merhemle, ilaçla tedavi etmeye çalışırken, bu defa bacaklarımda oluştu.   Günden güne de büyümeye, çekilmez bir hal almaya başladı. Bir kaç kişiye söyledim. Onlarda ;

                  ?Gece yanığı? dediler.

                 Gece yanığı nedir ne değildir? Diye Ali Ağabeye gitmeye karar verdim. Ne de olsa o bizden tecrübeliydi.

                 Okulun yanından geçerek kanepeye doğru yürüdüm. Kanepede Ali Ağabeyin oğlu Eyüp ve İsmet Ağabeyin oğlu Halil vardı. Kuzenleri Mustafa ise elinde bir kürekle aşağıdan yanımıza doğru geliyordu. Onunla kanepeye varmamız aynı ana rastladı. Beni görünce ayağa kalktılar. Mustafa su patlamış onu yapacak, Halil de ona yardım edecekmiş. Onun için kanepede buluşmuşlar.

                 Üçü de sevdiğim çocuklar. Babaları gibi değiller. Siyasete daha olumlu bakıyorlar. Tabi ki kendi aralarında anlaşamıyorlar. Ama anlaşamamayı da normal görüyorlar. Eğer onlarda bazıları siyasetçi olsa;? Bu köye Cumhuriyet gelmemiş.? diyeceğim. İyi ki onlar anlıyorlar birbirlerini. Siyaset yapmanın tadını çıkarıyorlar. Şaka yapıyorlar birbirlerine. Hem konuşuyorlar, eleştiriyorlar, hem de birbirlerine destek veriyorlar.

               ?Ah ne güzel diyesi geliyor insanın.?Bütün siyasetçiler böyle olsa.?

               Kanepedeki yerimi boşalttılar oturmamı istediler. Hepsinin bir acelesi vardı. Tabi ki bu mevsimde köyde çok  iş vardı. Çalışma zamanıydı. Oturma zamanı değildi. Bizim gibi emekliler hariç..

                 Bizim işimiz lak lak yapmak, siyaset konuşmaktı. Hangimizin işine yaradıysa tabi.

               ?Ali Ağabey yok mu ??dedim.

               ?Sizin o tarafta Ağabey.? dedi.?İnek güdüyor.?

               ?Ben niye görmedim??dedim.

               ?Bizden tarafta ?dedi. ?Sizin oradaki yolak kapalı.Bizim yapacağımız bir şey varsa emret??

               ?Sağ ol Eyüp.? dedim.?Boynumda bir yara  çıktı. Ali Ağabeye sormaya geldim. Ne de olsa o bizden tecrübeli.?

                 Üçü de birden boynuma baktılar.

               ?Gece yanığı Ağabey ?dediler. Doğru Kokara gideceksin.?

            Gece yanığı derken o kadar önemsiz konuşuyorlardı ki. Hâlbuki ben kaç gündür ondan neler çekiyordum. Bir taraftan da acaba kötü hastalık başlangıcımı? korkusu vardı içimde.Kokar evimizin karşı tarafında bir derenin içindeydi.Kükürtlü su çıkarır bazı hastalıklara iyi gelirdi.

           ?Kokar ne yapar ki ??dedim.

           ?Hemen iyi eder Ağabey.? dediler. ?Aha şu karşı da. Şimdi kimseler yoktur. Sabahleyin git.Akşam geri gel. Bu arada kebabını da yiyebilirsin.?

             Çocuklar zaten kalkacaktı. Bende kanepeden ayrıldım eve geldim. Daha önce kokara birkaç defa gitmiştim. Hatta birinde Adana´dan gelmiş arkadaşlarla yıkanmıştık.

O zamanlar da Kokarın neye yaradığını bilmiyordum. Bu gün de neye yaradığını bilmiyorum.                 O vakitler kendim için değil, başkaları için gelmiştim. Gelenlere yol gösterici olarak.

              Keskin Ağabey diye biri vardı.

             ?Haydi, çocuk bizi kokara götür.? dedi.

              Altında arabası vardı. Bende yanlarına bindim kokara kadar  geldim. Adamcağızın karısı Cennet Hanım sarılık olmuş. Sonradan öğrendim durumu. Belki faydası olur diye Kokara getirmişler. Fakat faydası olmamış. Kadıncağız öldü. Çocuklar ise hep öksüz kaldılar.

              Daha sonra Adana´dan bizim komşularla geldik. Onlar ne için geldiler bilmiyorum. Sanırım kardeşlerinin ayağında çıban çıkmıştı. Çok çektiler o çıbandan. Daha sonra çocuk kurtuldu. Kokardan mı?  Kurtuldu.Yoksa  başka şeylerden mi? yine bilmiyorum.

               Birde çocukken rahmetli babama kokardan su getirmiştim. Faydası oldu mu ? olmadı mı? onu da bilmiyorum. Ben ancak su getirdiğimi, babamın da yıkandığını hatırlıyorum.  Faydası olup olmadığını bile bilmiyorum.

                  Eve gelene kadar bütün bunlar gözümün önünden geçti. O zamanlar çok kötü zamanlardı. Araba yoktu. Traktör yoktu. Yol yoktu, para yoktu. Her hasta olan? acaba? diye kokarın suyundan bir deneme yapıyordu. Çoğunlukla da umutsuz hastalar için. Umut fakirin ekmeği derler ya onun gibi bir şey.

                 Eve gelince hanıma;

                 ?Haydi, kokara gidiyoruz.?dedim.

                 Hanım bu köyde benden kıdemlidir. Kokarı da, köylüleri de benden iyi bilir. Hatta kimle konuşmam gerektiğini, kimle konuşmamam gerektiğini sık sık tembihler. Hatta bazılarının yanında içimi dışımı dökmemem gerektiğini bile söyler.

                  Hâlbuki benim içim ne olacak, dışım ne olacak. Yalan söyleyemem. Kötülük yapamam. Doğru bildiğimden şaşamam. Onun için sır diye bir şey olmaz bende. Kimseye söyleyemesem oturur yazarım. Sır olmak şöyle dursun, bütün insanlar onu duyar.

                 Ne kötü bir huy değil mi? Düşman başına.

                 Hanım hiçbir şey söylemedi. Sadece;

                 ?Aha kokar orada ?dedi.? Cengiz´i de al beraber git. Ben gidemem.?

                  Bu hatun zaten yaralarımı da önemsememişti. Kaç defa rica ettim bir krem sürdüremedim. Böyle söylemesini de hiç yadırgamadım. Hal bu ki başka bir şey olsa kızabilirdim. Hatta aynı sertlikte cevap bile verebilirdim. Belki de oraların ıssız oluşu aklına gelmiştir. Hiç önemsemedim. Doğruca dışarı çıktım.

              ?Cengiz??diye bağırdım.

                Cengiz kapıdaydı. Sesimi duyunca yanıma kadar geldi.

               ?Haydi, Cengiz.?dedim.?Seninle Kokara gidelim.?

                Hayret! Cengiz hiç sesini çıkarmadan;

              ?Tamam.?dedi. Evlerine doğru yürüdü.

                 Cengiz kayın biraderin küçük oğluydu. Daha ergenlik çağına yeni girmiş yüzündeki sivilcilerden şikâyeti vardı. Yok demeden koşması da onun sevincindendi. Sivilcilerden kurtulmak için can atıyordu çocuk.

                 Cengiz,Babası ve Ben birlikte gittik.Kokarda bekçiden başka kimse yoktu.Kayın birader bekçi ile oturdu.Biz Cengiz ile birlikte yaklaşık iki saat yıkandık.Daha sonra dışarıdaki çamurundan yaralarımıza sürdük.Birazda suyundan alarak geri  eve geldik.Sabah uyandığımda gece yanığından eser kalmamıştı.

                  Adına kokar denen bu suyun kıymetini kimseler bilmiyordu. Bilenlerde başkasına söylemiyordu.Halbu ki insanların bazı yaraları için bulunmaz bir tedavi merkeziydi. Ve bedava denecek kadar da ucuzdu.

Ramazan Özerli
11.05.2017 21:16:11
Dert veren dermanınıda verir diye bir söz vardır.Böyle ne faydalı olan yeler var belki de bilmiyoruz

YAZARLAR

  • Perşembe 28.6 ° / 15.6 ° Güneşli
  • Cuma 30.8 ° / 18.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    10264,01%-0,70
  • DOLAR

    32,25% 0,00
  • EURO

    34,70% -0,03
  • GRAM ALTIN

    2396,18% -0,16
  • Ç. ALTIN

    3891,70% -0,29