Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


GEÇİCİ SIĞINMACI SORUNU


Türkiye, Suriye gelişmeleriyle birlikte, 2011’den bu yana tarihinin en büyük göç hareketinin etkisi altında kaldı. BOP kapsamında, başlangıçta Arap Baharı olarak isimlendirilen bölgesel hareketlilik, sıkıntılı sonuçlarıyla, Türkiye’ye yaklaşık kırk milyar dolar harcama ve ülke geneline yayılarak sosyal, ekonomik, kültürel tehditle beka sorunu haline gelen kayıtlı dört milyon, kayıt dışı tartışılan ancak iki-iki buçuk milyon civarında olduğu değerlendirilen göçmenin zorunlu kabulüne mal oldu ve bu rakamların, bölgesel gelişmelerin zorunlu demografik düzenlemelerle devamlılığında, giderek artacağı da önemli bir realite.
Bölgesel göç sorunu, tüm sıkıntılarıyla artarak devam ederken, Türkiye’nin önünde önemli bir tehdit ve ivedi çözüm bulunması gereken önemli bir sorun olarak durmaya devam ediyor. Doğaldır ki bu sorun, güvenlik, ekonomi, eğitim, sağlık ve iskân boyutunda önemli bir öngörü ve planlı çalışma gerektiriyor. Uzmanlar konuyu tartışırken, öncelikle hümanizm boyutundan hareketle, Türkiye’ye gelmek zorunda kalan mağdur konumdaki insanların, bir an önce, toplumsal entegrasyonu konusunun incelenmesi gerektiğini çözüm olarak ortaya koyarken, bir husus dikkatlerden kaçıyor. Bazı toplumlar baskın kültüre sahiptir ve coğrafik, demografik değişimlerin onların kültürel, sosyolojik boyutta entegrasyonunu imkânsız kılar. Arap etnik kökeni de böyle bir yapıdadır ve tarihsel süreçte, özellikle de İslami Arap yayılmacılığında, Arap kültürünün inanca endeksli algısal özelliğiyle, ulaşılan coğrafyalardaki demografik yapıları, kolaylıkla kendi istemleri, ihtiyaçları, yaşam standartları konusunda dönüştürdüğü gözlemlenir. Bunun en güzel örnekleri, aslen Arap olmayan, Mısır dâhil Orta ve Kuzey Afrika toplum yapılarının dönüşümünde, kendilerini Arap olarak tanımlamasıyla görülür. 
Ayrıca, entegrasyon oldukça sorunlu bir kavramdır ve kavramların tanımında çoğunlukla asimilasyonla karışarak, tepkisel bir hareket ortaya çıkarır. Şu bir gerçektir ki halen Türkiye’de bulunan ve resmi kayıtlarda dört milyon civarında bir rakama ulaşan Suriyeli geçici sığınmacılar, henüz tam olarak yapılandırılamamış politikalar nedeniyle, ülke içinde özgürce dolaşımda iken, belirli bölgelerde demografik değişime neden oluyor. Üstelik demografik değişimin ağırlığını taşıyan bölgenin, Şerif Hüseyin’in, Büyük Arap Krallığı ile Anadolu coğrafyasından ısrarla talep ettiği halde, dönemin konjonktüründe, Milli Mücadelenin etkinliğiyle İngilizler tarafından sınırlanan, Silifke’den, Toros Dağlarını sınır alarak Güney Doğu Anadolu’ya uzanan önemli bir coğrafi kesiti içeriyor olması dikkat çekici. Bu sınırlar, Büyük İsrail Stratejisinin de kapsamı içinde kalırken, vaat edilmiş toprakları bütünlüyor. Böylesine büyük bir demografik yapının, Türkiye’nin, özellikle Suriye sınırına komşu illerinde ve bir kopma olmaksızın yerleştirilmesi, gelecekte, Türkiye’nin önüne çok daha büyük sorunlar çıkarabilecek tehlikeleri beraberinde getiriyor. Yani, önemli bir beka sorunu yaratıyor.
Her ne kadar devlet, üst düzey söylemlerinde, Suriye Kuzeyinde güvenli bir bölge oluşumuyla, Türkiye’de bulunan geçici korunma kapsamındaki Suriyelilerin kendi ülkelerine döneceği yönünde açıklamalar yapsa da etrafınıza baktığınızda, farklı bir görünümle karşılaşıyorsunuz. Suriye’den gelenlerin önemli bir bölümünün, bulundukları yerleşim yerlerinin lüks kabul edilebilecek bölgelerine yerleştiklerini, buralarda işletmeler kurduklarını, daha büyük bir kesimin ise toplu yerleşimler ve tamamen kapalı bir sosyal yapılanmayla getto konumuna gelerek, kalıcı bir izlenim verdiklerini görüyorsunuz. Üstelik kendi kültürlerinden ve yaşam şekillerinden kesinlikle taviz vermedikleri de çok açık.
O halde Türkiye için çok önemli bir mesele haline gelen Suriyeli geçici korunma altında bulunanların, ülke içinde hareketliliği derhal önlenerek, eğer kalıcı iseler ki öyle bir görünüm mevcut, Türkiye içinde planlı ve etkin olarak eğitimlerine, mesleklerine, uzmanlık alanlarına, kabiliyetlerine uygun ve ülke ekonomisine katkı sağlayacak şekilde dağıtılmaları, üstelik en azından belirlenen makul sürelerle, sağlık sorunuyla zorunluluk hariç, kendilerine gösterilen yerlerde iskânla zorunlu tutulmaları gerekiyor. Bunun örneği, Lozan sonrası yaşanan mübadele sürecinde taviz verilmeksizin uygulandı. Üstelik mübadele ile ülkeye gelenler, ağırlıklı olarak Türk etnik kökeninden iken, bu göçe uluslar arası bir antlaşmayla zorunlu bırakılmışlardı. Yani ülkeye çağrıldılar ve geldiler. Buna rağmen, gelenlerin ülke içinde serbest dolaşımına izin verilmezken, önemli ve gerekli görülerek, belirli merkezlerde karantina süreçleri de yaşatıldı. 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, böylesine büyük bir toplumsal hareketliliği, kuruluş yıllarında, hata ve eksikler olsa da azami başarıyla yönetti. Devletin devamlılığında, toplumsal yer değiştirmeler konusunda önemli, detaylı bir arşiv mevcut ve günümüzde, bu arşiv bilgilerine yeniden ihtiyaç olduğu çok açık. Çünkü geçici korunma kapsamında olduğu değerlendirilen milyonlarca kişinin, ülke içinde serbest dolaşımında ortaya çıkan sorunların giderek artması ve tamamen kontrolsüz görünüm vermesi, sosyal medyanın güçlü manipülasyonuyla birlikte, önemli bir iç huzursuzluğa dönüşüyor.     

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05