Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


HASAN DEDE


                   Köprüler üzerine bir çok şiirler yazılmış,türküler söylenmişti.Anadolu halkı bir işi türküye döküyorsa önemli bir sorun var demektir.Türküler halkımızın özünden çıkar, dudaklarından kelimelere dökülür.Kelimeler ise insanları bambaşka alemlere götürür.Bu döngü insanları törpüler çare bulmaya yönlendirir.

                  Halkımız arasında destanlaşan hikayeler hep böyle ortaya çıkmıştır.Hepimiz iyi biliriz, Kızılırmak Kara koyun hikayesindeki Çobanın koyunları su içmeden ırmağı geçirme hikayesini.Gelinin köprüden geçerken suya düşmesini ve uzun havalarla topluma yansımalarını. Bütün bunlar köprü hikâyeleridir.

                 Ben mi gözümde büyütüyorum, yoksa gerçekten öylemiydi?Evin önünden geçen Savrun çayı öyle bir coşardı ki önüne kattığı orman döküntülerini sürükler, dağlarca büyüklükte seller oluştururdu.Günlerce haftalarca sel suları etrafı yakar yıkar etrafında hiçbir şey bırakmazdı.Haftalar sonra kenarında oluşan çakıl taşlarını toplar beş taş oynardık.Beş taş oyununu şimdiki çocuklar bilmez.Hele çakıl taşlarının güzelliğini hiç bilmez.Çünkü çakıl taşları öyle güzel görünür ki bütün ustalar bir araya gelseler,bir çakıl taşına benzer taşı yapamazlar.O taşlar bir marangoz elinden çıkmış gibi kum tanelerinin arasında yusyuvarlak bulunur.İstediğin her rengini,her cins büyüklüğünü o taşların içerisinde bulabilirsiniz.Eğer çocuklarınıza o taşların bulunduğu yerleri gezdirmediyseniz boşuna uğraşmayın sizin çocuğunuz asla doğa dostu olamaz.

                Çocukluğumda saatlerce o çakıl taşları arasında gezinirdim. Onların içinden öyle taşlar bulurdum ki kenara dizer, onlardan bir şeyler yapmayı denerdim.Hayal gücümün yettiği kadar bir şeyler düşünürdüm.Bazen bulur, bazen de karamsarlığa kapılır o taşların boşa gitmesine üzülürdüm.Belki de şair oluşumun kaynağıydı çakıl taşlarıydı.

               Sel suları genellikle mart sonunda başlar, mayıs ortalarına kadar devam eder.Bazen de Ağustos da gelen seller olur ve çok tehlikelidir.Çünkü Ağustos ayları halkımızın buğday biçme yada tarlaya mahsul ekme işi zamanıdır.Köylünün ağaçlarından meyve alma zamanı gelmiştir.Ve her şey su kenarında bulunur.Bu aylarda sel olduğu zaman bütün emekler o sellerle birlikte uçar gider.Ve o yıl, bir çok insan yoklukla, varlık arasında yaşar.

             Hiç unutmuyorum. Unutmam da zaten imkansızdır. Büyüklerimiz buğdayı biçmiş, samanı öğütmüş, taneleri ayırmış yaylaya gitmişler.Kazandıkları buğdayı samanın içine gömmüşler, kışın yeme planı yapmışlardı.Çünkü buğdayı saklayacak başka hiçbir yerleri yoktu.Evde;Fare yiyecek,bit düşecek veya yağmurda ıslanacak zarar görecek diye  herkes buğday kazancını samana gömerdi.

                      Samanın içinde buğday bozulmaz,hem de haşereler zarar veremezdi.Belki başka nedenleri de vardı.Ama ben bilmiyorum.O yıl ağustos da müthiş bir yağmur yağmış samanlığın altını su basmıştı.Yayla dönüşünde o buğdayları çıkardılar ki hepsi bambullaşmış, yenmez bir hal almış.Rahmetli annem o buğdayların temizlerini ayıkladı.Güzelce yıkadı ve kuruttu.Daha sonra un yaptırdılar.O undan bir kış boyu ekmek yedik.Hala o ekmeğin acılığını ve kokusunu unutmamışımdır.

                   O yıllar köyümüze gelecek araba yolu yoktu.Patikadan biraz genişçe yolumuzdan atla odun taşır,çarşıdan,ekmek alır,portakal alır,pekmez alır gelirdik.Bu saydığım yiyeceklerin bu gün bol olduğuna bakmayın.O günlerde lüks sayılacak cinstendi.Benden önce büyüklerim yapardı odun satma işini.Ben büyümeye başlayınca, bana da öğrettiler.Ormandan topladığım kuru odunları atın sırtına sardık ve yola çıktık.Hasan Dede´nin oradan atı savruna doğru sürdüm. Savrun duru ama çok eşliydi.At yıkılsa veya ayağı kaysa benim cesedimi bile bulamazlardı Ne var ki; Yağız atımız savrunu geçti ve beni kurtardı.O geçide daha sonra köprü yaptılar.Yapılan köprüden beş altı köye yol gider.Hatta yayla yolunun en önemli köprüsü; Hasan Dede köprüsüdür.

              Hasan Dede bu civarda yaşamış türbesi olan bir evliya kulun adıdır. Köprünün iki yüz metre uzağında türbesi vardır.Oradan geçenler o kula Fatiha vermeden geçmezler.Hatta başka memleketten onu ziyarete gelenler bile vardır.

              Sağ olsun daha önceki Kaymakamımız türbenin etrafını temizletmiş oraya oturacak yerler yaptırmıştır.Hatta yanına abdest alınacak yer bile yapılacağını söylemişti, ama görevi gereği ilçemizden ayrılmış,bu hizmeti de yarıda kalmıştır.

               Eskiler derlerdi ki; Hasan Dede efendi bir garip kulmuş.Karısının çok dırdırı varmış.Zavallıya demedik bırakmazmış.O kulda dırdırcı karının tacizlerine sabredermiş.Bir gün ekmek yaparken Hasan Dede Efendi ekmeğin ucunu hafiften yakmış.Bunu gören dırdırcı karısı elindeki evracı garibin kafasına vurmuş.Canı yanan Hasan Dede ayağa kalkmış ve oradan ayrılmış.Çalıların arasına girmiş ve kaybolmuş.Şimdiki türbesinin yerinde üzerindeki hırkası bulunmuş.Bir daha da onu gören olmamış.Hırkanın bulunduğu yere bir mezar deşmişler ve üzerine türbe yapmışlar.

               Yine derler ki; Oradaki ufacık delikten günahsız insanlar geçer.Günahı çok olanlarda orada boğulurlarmış.Bunu duyan saf insanlarımız türbeye gelirler ve o delikten geçmeye çalışırlar.Sonra da bir Fatiha verir dileklerini bildirirler.Yapılan dilekler yerine gelir mi bilmem? Ama orası ziyaretçi insanlarla dolar taşar.

               Köprümüzün yapım çalışması devam etmektedir.Beş altı köyün yolu onun bitimine bel bağlamış durumdadır.Bir an önce tamamlanmasını veya geçici olarak bir yol açılmasını temenni etmekteyiz.

              Sirçü lisan ettik ise af ola.İsterim ki insan önce insan ola.       

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00