Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


HUZURLU OLMAK İÇİN


              Zamanında Hürriyet Gazetesi okurdum.

              Okuduğum gazetede Hasan PULUR Ağabeyimiz vardı. Gazeteyi alır, almaz onun yazısını bulur,  zevkle okurdum. Daha önce de Örsan Öymen yazıları vardı. Onu da zevkle okurdum. Daha sonra ise Melih Aşık yazısı sıraya girerdi.

            Hasan PULUR benim gözümde çok büyük bir yazardı. Bir konuyu anlatırken fıkralarla süsler, Rasim efendi´den öğütler verirdi. Onun gözünde de Rasim Efendi büyük yazardı. Sanırım O Rasim Efendi de Ahmet Rasim´dir.

             İnsanın ?Hey gidi günler hey.? diyesi geliyor.

             Galiba yaşlandık. Onun gibi hayranlıkla izlediğim yazarlar kalmadı. Kimse gücenmesin herkesin kendine göre bir yeri var. Ama Hasan PULUR üstadın bambaşka bir yeri var. O derdi ki;

            ?Yazdığım yazıların içinde bir noktayı eksik koysam, yüzlerce eleştiri gelir.?

              Belki o zaman bunun ne demek olduğunu bilmezdim. Meğerki yazarı yazar yapan okuyucularıymış. Eleştiri yapanlarıymış. Hatasını hemen yazara bildirenlermiş. Ancak öyle büyük yazar olunurmuş.

            Hepimiz insanız. Yanlış düşünebiliriz. Yanlış yazabiliriz. Kendimizi birilerine daha yakın hissedebiliriz. Hatta onun tanınması için ya da birilerinin farkına varması için çabalaya biliriz. Bunlar insan fıtratının özelliklerindendir. İşte o vakit, bir Hasan PULUR olamayız. Yazdığımız yazıları her okuyan bir tarafa çektiğimizi sanır ve yanlı değerlendirir.

             Geçenlerde bir arkadaşım özelden bir mesaj yazmış. Diyor ki;

             ?Bu tip hatalara dayanamıyorum. Koskoca yazarım diyorsun, ama (çoluk çocuk yerine çor çocuk? yazıyorsun.? Hay O´ndan Allah razı olsun.   Ben onu çok sevdim. Bu hatamı söylemekle bana ne büyük bir iyilik yaptı bilemezsiniz. Elbette o kelimenin doğrusunu biliyordum. Ama etrafımda yaşayan yüzlerce insanın hiç birinin ?çor çocuk? kelimesi yerine ?çoluk çocuk? dediğini duyamazsınız. Bu yörenin bir ağzıdır bu. Her bölgenin kendine has ağzı vardır. İnsanların konuşmalarından nereli olduğunu çıkarabilirsiniz. Mesela;

           ?Yok bire, Bılız, zeytunlu  gavuru, acep öyle mi? olum ehmet, dezzen sana gurban olsun. Gadanı alayım. Gapıyı açık bırakma,? gibi kelimeler bizim Kadirli yöresinin deyimidir. Bunu en iyi M.Doğan KARAKUŞ Ağabeyimiz kullanır. Arada sırada da bana kızar.

            ?Sen Avşar torunusun.?der.

            Elbette Avşar torunuyuz ama öyle bir toplumda yetiştik ki; Ana şivemizi bile kullanamaz olduk. Köylü müyüz? şehirli miyiz? belirsiz. Zaten bu toplumun yüzde sekseni köy kökenli. İstanbul efendisi diyeceğimiz çok az insan var. Onlarda yazı yazmazlar, ortada görünmezler, ayrı bir dünyada yaşarlar.

           Bizim Kadirli yöresi çoğunlukla Avşar veya Yörük´tür. Bunların birbirine benzemeyen yaşam ve konuşma biçimleri vardır. Avşarlar biraz erken yerleşim düzenine geçmişler, Yörükler ise daha sonra yerleşik düzene geçmiş insanlardır. Giyimleri, kuşamları bile farklıdır. Yüz metreden bir insanın Avşar mı? Yoksa Yörük mü? Olduğunu bilirdik. Ama şimdi birbirine benzetiyoruz. Hele yeni yetişenler birbirinin aynısı.Gerçi , koskoca ülke tek tip oldu. Herkes aynı tip giyinip, aynı müzikleri ve aynı yemekleri yer oldu. Böyle olmayı bence ulusal televizyon yayıncığı yapmıştır.Artık yok birbirimizden farkımız.

             Bir de Kadirli yöresinde Ağalar takımı vardı. Onları; bindiği arabalardan, yanında çalışan marabalardan bilirdik. Evleri taş duvardan olur, yemekleri kuyruk yağlı olurdu. Bizimkiler eti kurbandan, kurbana yerken, onlar haftada bir koyun keserlerdi. İnsanlar Ağaların iyisini, kötüsünü verdikleri yemeklerden bilirlerdi. Kim fazla yemek yediriyorsa, fakir fukaraya yardım ediyorsa, o büyük Ağa idi.

             Eskiden yaylalarda Maraşlılarda olurdu. Onlar katırın üstünde pekmez satar, üzüm satar, helva, sucuk satarlardı. Bir Ağanın yanına rastlarsa, yükünü indirir, Ağanın marabalarına dağıtır, parasını da ondan alırlardı.

            Bizlerin çocukluğu bu tip insanların arasında geçti. Yaylamız meşhur Dokurcun yaylasıdır. Dokurcun yaylasının adı;?Dokurcun.?oyunundan dolayı konmuştur. Dokurcun oyunu damaya benzer bir oyundu ve çok popülerdi. Babamda onun ustalarındandı. Hiç kimse babamı yenemezdi. Birde dokuz  taş oynarlardı. Belki de onun icadı da babamdı.

            Şimdi o yörelerde ne Ağalar kalmış, nede dokurcun oyuncuları. Hepsi bir taraflara dağılmış gitmişler. Geride kalanlarda o tapu senin, bu tapu benim kavgaları ile depreşip duruyorlar. Ağalardan sadece tapular kalmış. Ekmedikleri, biçmedikleri sadece kayıt yaptırıp sahiplendikleri o tapular.Ne demiş Sivaslı şair Ali Kızıltuğ;

             Asrı gurbet harap etmiş köyümü

             Bülbül gitmiş,baykuş konmuş gel hele,  

             Ben Ağayım.ben paşayım diyenler,

             Kapıları kitlemişler gel hele    

             Bır ev burda bir ev karşıda kalmış,

             Sorun hele bizim komşular ne olmuş,

             Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış

             Bizim köye benzemiyor gel hele       

             Tapu konusunu ÇUKURAĞALI romanımda geniş bir şekilde anlatmıştım. Şimdi onların anılarını yaşatan bir fıkra anlatmak isterim.

             Derler ki;

             Maraşlının biri atın üzerinde ev ev dolaşıyormuş. Karnı çok acıkmış. Bir eve uğramış ki, evde bir kız çocuğu var. O´na;

             ?Anan, baban yok mu ??demiş.

             Çocuk;

             ?Kimse yok emmi.?demiş.?Otur sana biraz ekmekle pekmez vereyim.?

             Maraşlı sesini çıkarmadan oturmuş. Kızın getirdiği pekmezi bir güzel yemiş. Karnı doyunca;

             ?Kızım.?demiş.?Pekmezi de yedik ama anan, baban kızmasın sonra.?

              Çocuk;

              ?Kızmaz emmi kızmaz.?demiş.?Onlar biliyor pekmezin içine sıçan düştüğünü. ?Bir Maraşlı gelirse verin yesin.? demişlerdi.

              Bizim insanlarımız bu tip fıkralar anlatarak yaşayıp gittiler. Şimdi fıkra anlatan da kalmadı. Belki de toplumsal huzursuzluğumuzun nedeni fıkraların anlatılmaması, türkülerin söylenmemesi ve şiirlerin okunmamasıdır.Televizyonların saçma sapan dizileri ve elimizdeki telefonlar da bunun cabası.

               Şiir, fıkra ve türkülerin söylenmediği toplumlar fazla yaşamazlar. Toplumca huzurlu olmak istiyorsak, şairlerimize,Ozanlarımıza ve Yazarlarımıza sahip çıkalım. Benden söylemesi.

               Sürçü lisan ettik ise af ola. İsterim ki insan önce insan ola.              

                         

 

bekir dağsever
8.05.2018 22:58:00
kalemine yüreğine saglık sayın abim

YAZARLAR

  • Çarşamba 26.7 ° / 14.1 ° Güneşli
  • Perşembe 28.6 ° / 15.6 ° Güneşli
  • Cuma 30.8 ° / 18.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    10267,1%-0,1
  • DOLAR

    32,28% 0,14
  • EURO

    34,78% 0,09
  • GRAM ALTIN

    2412,09% 0,13
  • Ç. ALTIN

    3895,03% 0,00