Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


İNANÇ, ÖĞRETİLER, ÖRGÜTLENME VE ŞİDDET (6)


İslam dünyasında mezheplerin de ayrışımıyla var olan tarikatların ardından, tarikatların kendi ideolojilerinde fraksiyonlaşmasıyla ortaya çıkan cemaatler, din olgusunun zemine yayıldığı algısını verirken, esasen Tanrı ile bireyin giderek birbirlerinden uzaklaşarak, aracılar vasıtasıyla irtibat kurmasını sağlamayı amaçlıyor. Böylelikle ortaya çıkacak/çıkmış olan kendince elit bir ruhban sınıfı da kendisine toplumda ayrıcalık sağlıyor.
Dinler sürecinde gelişen savaşlara bakıldığında, din adı altında yapılan savaşlardan çok azı dinler arası yapılmışken, çoğunluğun, aynı dinin mezhepleri arasında olduğunu görmek dikkat çekici. Dinler arası savaşlara, İslamiyet´in yayılma sürecindeki Bedir, Uhud ve Hendek savaşları ile Haçlı Seferleri yoğun ve haklı olarak gösterilse de din içi savaşlarda; Katolikler ile Protestanlar arasında yaşanan Otuz Yıl Savaşları (1618-1648); 23 Ağustos 1572´de Fransız Katoliklerinin Fransız Protestanlarına saldırıyla St. Bartholomew Günü Katliamı olarak anılan ve 24 saatten kısa sürede 10.000 Protestan´ın katledilmesine yol açan olay; Müslümanların kendi aralarında 656´da yaptıkları ve Hz. Ali´nin zaferi ile sonuçlanan Cemel Savaşı; 26-28 Temmuz 657´de Hz Ali ile Muaviye arasında bu günkü Rakka civarında yapılan Sıffin Savaşı; günümüzde Ortadoğu´yu kan gölüne çeviren ve İslam ile bağdaştırılan savaşların tamamı din içi savaşlara örnek iken, esasen din içi savaşların verdiği yıkım, dinler arası savaşlardan daha acımasız bir görüntü sergiliyor.
Romalılar, İsa´nın çarmıha gerilmesinden, Konstantin´in Hıristiyan olmasına kadar geçen sürede sadece dört kez Hıristiyanlar üzerine yürümüşken, daha sonraki 1500 yıl boyunca, Hıristiyanların sevgi ve hoşgörü dini olarak lanse ettikleri öğretinin farklı yorumlarıyla, milyonlarca Hıristiyan, diğer Hıristiyanlar tarafından öldürüldü. Günümüzde Ortadoğu coğrafyasında ve Afrika´nın önemli bir kesiminde, Müslüman olduğunu ileri süren radikaller, diğer Müslümanları acımasızca öldürmeye devam ediyor. Uygulanan şiddetin vahşete varan boyutunda tek neden: İnancın öğretisinin farklı yorumlanması.
Fraksiyonlaşma arttıkça, indirilmiş dinin öğretisinin sapmaya başladığı ve benimsenen, biat edilen ruhban kendince elitin söylemleriyle, ereklenen istikamette geliştiği ortaya çıkıyor. Üstelik aynı iddianın yani, ?Okusan da anlayamazsın.? savının, inananları okumaktan uzaklaştırmasıyla başlayan süreç, hız kesmeden devam ediyor.
Dinler incelendiğinde, Tanrının sadece Musa peygambere, bir çalıdan yükselen alevler içinden seslenerek doğrudan temas kurduğu (Tevrat. Çıkış, Bap: 3; 1-6) inanışı görülürken, Kur´an´da bu doğrultuda ayetler var. ?Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız peygamberler de gönderdik. Allah Musa ile de doğrudan konuştu.? (Nisa-164). Öğretide, Tanrının verdiği tabletlerde yazılı, On Emir algısı var ve tamamen barışa yönlendiriyor. Allah, doğrudan hitap etmeyi uygun gördüğü peygamberden, tamamen barışı, doğruluğu, saygı ve sevgiyi benimsemeleri gerektiğini insanlığa bildirmesini istiyor. Kur´an öğretisi de barışa ve ilime yönlendirirken, günümüz şiddet olaylarında gerçekleştirilen, bir Müslüman´ın diğer bir Müslüman´ı öldürmesini ise kesinlikle yasaklıyor. Üstelik bir insan Müslüman´ım dediğinde, onun Allah ile arasındaki ilişki bilinemeyeceğinden, kesinlikle Müslüman olarak kabul edilmesi gerektiği inancı var.
Hıristiyan inancında İsa peygamberin çağrısından günümüze ulaşan, görülen lüzum üzerine İmparator Konstantin tarafından, M.S 325´de yaptırılan İznik Konsili ile belirlenen ve halen Hıristiyan dünyasınca kabul edilen dört İncil var: Matta, Markos, Luka, Yuhanna. Bu konsilde alınan kararlarla, farklı din adamlarının kaleme aldığı İncillerin tamamının imhasına karar verildi. Ayrıca İskenderiyeli rahip Arius tarafından savunulan ve yayılmaya başlayan tek Tanrı kavramı reddedilirken, Pavloscu görüş yani teslis (üçleme: Baba, oğul ve kutsal ruh) kabul edildi ki burası dikkat çekici.
Çok tanrılı dinler de genel olarak incelendiğinde, ortaya çıkan görüntüde, bir Büyük Tanrı, Baş Tanrı inancının hakim olduğu ancak aynı Tanrının altında tanrısal ya da doğaüstü olmaktan çok, insanüstü yeteneklere sahip olduğuna inanılan tanrılar kabul edilmiş. Klasik Yunan Politeizminde Zeus, Hera, Apollo ve diğer tanrılar esasen daha büyük bir güç olan Kader´e (Moira, Ananke) bağlı, keza İskandinav tanrıları da. Kader isminin en büyük Tanrı için kullanılması dikkat çekici. Batı Afrika´nın çok tanrılı dini olan Yoruba için de aynı durum geçerli ve tüm tanrılar Tanrı Olodumare den doğar. Hindu çoktanrıcılığında aynı karakter Atman olarak anılır.
Bunu neden anlattık? Çünkü çok tanrılı dinlerde oluşan panteon, tek tanrılı dinlerde de öğretinin farklı yorumlanmaya başlanması ve önce mezheplerin, ardından tarikat ve cemaatlerin ortaya çıkmasıyla, lider durumuna getirilen veya şefaatçi olarak medet umulan kişilerin varlığının kabul edilmesiyle, yeniden ortaya çıkmaya başladı. Bunun en güzel örneği, İrlandalıların Hıristiyan olmadan önceki baş tanrıçası Brigid´in, Hıristiyanlığın kabulü sonrası, Azize Brigid olarak azizleştirilmesi. Hıristiyan dünyasında oluşan panteon azizleri ortaya çıkarırken, İslam inanışında da şeyhler ile tarikat ve cemaat liderleri ortaya çıktı. Üstelik Hıristiyan dünyasının azizleri de İslam dünyasının tarikat liderleri de insanüstü kabiliyetlerle onurlandırılarak, inanç sistemine dahil edildi. (Devam edecek)
Can UĞURATEŞ

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00