Önce bir kaç tesbit yapmak istiyorum. Türkiye içine kapalı bir ülke durumundadır. Aslında politize olmak bakımından Türkiye´nin taşrası taşra olmaktan çıkmıştır. Fakat dünya ile ilişkiler, dünyadan haberdar olma bakımından Türkiye tümüyle dünyanın taşrası haline gelmiştir. Bu kadar ülke dolaştım, Türkiye kadar dünyadan kopuk bir ülkeye rastlamadım. İletişim çağında içe kapalı eğitim ve kültür politikası yürtütmek olanağı kalmamıştır. Bir sel gelecek onun önünde fazla direnilemez?
Hele Türk İnsanını, Anadolu halkını başkaları ile karşılaştırma olanağını her günkü yaşantıda bulmak ve aradaki farkı gözlemlemek ise gerçekten değişik bir olgu. Bu ülke bir çelişkiler ülkesi. Bir yandan duygusallığın fedakarlık aşamasını, sevgilerin en derin halini yaşarken, bir taraftan da bencilliğin en aşırılığını, zalimliğin en çekinmezini yaşayabiliyoruz.
Toplumsal gerçekleri görmeyen, görmek istemeyen, hatta yadsıyan bir millet olduk sanki!. Yanlız toplumsal değil, bilimsel gerçeklere de sırt çeviriyor ve bütün bunları kendi görüş açımızdan-ve yanlız bu açıdan- değerlendirip yorumlamak yolunu tutuyoruz:
?Oysa insan çok yönlü düşünmek için yaratılmıştır. İlkel insan bile kendisini kuşatan bin bir tehlikeden korunmak için çok yönlü düşünmeye başlamış, savunmasını böyle sağlamış, savunma ve beslenme yöntem ve araçlarını böyle geliştirmiştir. İnsanın kafa yapısı çok yönlü düşünce doğrultusunda yaratılmış olmasaydı, uygarlık ve korkunç teknik gelişme bugünkü olağanüstü aşamaya ulaşabilir miydi??
İnsanlar çok yargılayıcı ve eleştirici insanlardan kaçmak, buna karşılık hoşgörülü ve olumlu düşünen insanlarla birlikte olmak ister.
İNSAN VE GÖÇ
İnsan ve Göç günümüzde Türk insanın özellikle -İÇ VE DİŞ GÖÇ-biz köyden gelenlerin ve göç eden insanların yaşamı, aslında bir dramdır. Ömrü boyunca ekmeğe, suya muhtaç edilen, karanlıkta bırakılan, dikkati başka yönlere çekilip boyuna aldatılan, sömürülen insan yığınlarını, gerçek ci bir gözle anlatın, ortaya kendiliğinden ?dramatik ortam? çıkar.
Göç bir çeşit savaştır. İç göç ve dış göç... Göçü yaşamamış insan, göçün insanın ruhsal yaşamında açtığı ?travma yı anlaması mümkün değil.
Sorunlarımızın karşısında olumlu bir görüş ve düşünce sahibi olmadan, çağdaş bir insan tavrı takınmadan bu ilkel durumdan kurtulma olanağı yok. Siyaset, insanı değiştirmeli, daha iyiye, yüceye, güzele yönetmeli. İnsana kendi çıkarlarını duyurmalı. Yaptıklarımızda, çalışmalarıızda bu nitelik olsun isterim.
Toplumumuz kendi çıkarlarına karşı yabancılaştırılmıştır. Yüzyıllar süren kulluk eğitimi, insanımızda kendine güvenme duygusunu zayıflatmıştır. .....
Her şeyi başkalarından bekleyen, baştaki ne derse doğru sanan, eldekine razı olan, daha iyiyi araştırmayan, hakkını istemeyen durgun bir doğu toplumu görüşündeyiz. Bu kişilikte insan yetiştiren eğitimi hala sürdürüyoruz. Oysa çağdaş insan ?başkaldıran? insandır. MEYDAN OKUYANDIR. Ömrü boyunca, ?evet, peki, başüstüne? diyen, beyni buna alıştırılan insan feci şekilde sömrülür. Kendi sorunlarından uzaklaştırılır. Ağır zorbalık baskıları bir yandan, kul etme eğitimi bir yandan...halkımızı yerinden kımıldamaz, yekinemez, gelişemez bir toplum haline getirmiştir.
İnsanımızı yeniden işlemek, kendi gücüne kavuşturmak, sorunlarını duyurmak ve devrimci bir tavır takınmasına yardım etmek gerekir. Bunu eğitim yapar, bilim ve sanat yapar. Bilimsel ve laik eğitim politikasını uygulayacak olanlar laik Demokrasiye inanlar olacaklardır.
Cezmi Doğaner