Cezmi DOĞANER


KİRLENEN-YOKOLAN TÜRKİYE!(2)


Bugün, basın ya da MEDYA olsun, eğitim ve öğretim kurumlan, adalet mekanizması, siyasetin kendisi, devlet organları, toplumsal yaşamın her köşesi, hatta din bile kendisini kirlenmenin dışında tutunamaz hale gelmiştir. Acaba şöyle düşünmek olanaklı mıdır: Gelişmekte olan bir ülke, ekonomik büyümesini kendi insan gücü ve doğal kaynaklarıyla sağlıyamıyorsa, ürettiğinden daha çoğunu tüketmeye alıştırılarak, sermaye kesiminin çıkarları devlet politikasına dönüşmüşse ve sermaye yalınız üretim kararlarını değil, siyasal kararlan da doğrudan etkileyerek, siyasetin oluşmasında hakim unsur haline dönüşmüşse, her alandaki kirlenme kaçınılmaz olur. O ülkede önce basın kirlenir. O basın sermayenin artışına ve yaygınlaşmasına araç haline gelir. Çünkü sahipliği sermayenin eline geçmiştir ve toplumda yazılan, düşünceleri ve yürekliliğiyle saygınlık kazanmış yazarlar, sermayenin sahipliğindeki basının ücretli emekçileri olmuştur. Halkın değil, sermayenin hizmetindedir onların büyük bölümü. Bir kaç köşe yazanına ayrıcalık tanına bilir, onlar dürüstlük savaşımını sürdürürler ama bir sınıra kadar. Basın organları arasında, hiç bir ahlaksal kuralı tanımaksızın sürdürülen çirkin ve kirli savaşım da, artık sermayenin savaşımıdır. Basın o savaş alanında suçsuz ve beyaz kağıt parçacıklarından başka bir niteliğe sahip olamaz. Halkın elini ve dilini kirleten o kağıtlar, okuyucu bulmanın sıkıntısını, armağanlar dağıtarak gidermeye çalışır ve hangisinin armağanının daha iyisi olduğu kavgasından bile kendilerini arındıramazlar.

Basından sonra sıra elbet siyasete geldi. Seçimlerin olabildiğince masraflı olması gerekir ki, Parlamentonun Bilgi ve adalet, meta oluşunun arz-talep kuralına göre, tıpkı sağlık sektöründe olduğu gibi, fiyat dengesi içinde işleyecektir. büyük çoğunluğu, sermaye sahipleri ya da onların çıkarlarını koruyan üyeler oluştursun. Halkın yararı yerine sermayenin çıkarını koruyan elbette kirliliğe karşı tepki gösterip çare aramaktan yoksun kalacaktır. Evrensel kirlenmeden öğretim kurumları ve adalet mekanizması da nasibini aldı elbet. Çünkü artık diplomanın da, adaletin de bir fiyatı olacaktır.

Sermaye nereye el atsa orayı kirleniyor mu? Nasıl sermayedir bu, birikimi nasıl gerçekleşmiş, elden ele nasıl dolaşmış ve gereksiz tüketim mallarını üretmeyi nasıl üstlenmiştir. Devletten teşvik te görmüştür elbet. Kredi almış geri ödememiştir. Doğayı kirletmiş, gerekirse orman da yakmış, kıyı şeridinde villalar inşa etmeyi aklına yerleştirmişse. Vergi ödememek için satın aldığı yatına ABD bayrağı da takabilir.

Eğer kirlenmenin gerçek kaynağı sermaye ve onun kötü kullanılış biçimiyse, o zaman karşımıza tek bir soru çıkıyor? Sermayenin doğayı, halkı, moral değerleri kirletmemesi için ne yapılabilir? Sermayeye, tam rekabetin koşullarına kesinkes razı olacağı yasal düzenlemeyi getirmek gerekir. Kapitalist düzenden yana olan kadrolar da, artık bunun kaçınılmaz olduğunu kabul etmeli. Serbest piyasa ekonomisinin işlediği ABD de bile tekelleşme, yatay ve düşey holdingler oluşturma, yasal olarak önlenmiştir. Ve orada vergi kaçıranın vay haline.

Serbest piyasa ekonomisinin işlediği ABD ve Avrupa da, vergi kaçırmak, cinayet işlemeye eşdeğerde önemli suç. Oysa Türkiyede ayrıcalık.Serbest piyasa ekonimisin evrensel bir kuralı var. Beceremeyen, mütedebbir davranmayan batar, piyasadan çekilir ve hiç bir siyasal gücün onu kurtarmaya hakki olamaz. Türkiyede böyle mi bu? Beceriksiz büyük girişimci, devletin koruması (himayesi) altındadır.

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51