ALİ TAŞ ADN.


?KISASLI ÂŞIK SEFAİ?(*)


             S.Sabri Kürkçüoğlu ile Abuzer Bıyık´ın birlikte hazırladıkları ?Kısaslı Âşık Sefâi Hayatı-Sanatı-Şiirleri-Deyişleri? adlı 384 sayfa kalınlığındaki kitabın girişinde Sefai için Ne dediler? başlığı altında yer alan yazılarda Fikret Otyam, Prof. Dr. Zuhal Karahan Kara, Yrd. Doç. Dr. A. Cihat Kürkçüoğlu, Mehmet Özbek, Rüştü Akar ve Cemile Kutgün gibi isimlerin Âşık Sefai hakkındaki görüşleri yer almakta. Kitabın ilk bölümünü oluşturan ?Âşık Sefai´nin Yaşadığı Belde Kısas?ta ise tarihi, sosyal, kültürel, gelenek, müzik ve âşıklık geleneği, semahlar tanıtılmakta. Daha sonra ise Kısas´tan yetişen birçok saz şairinin özgeçmişine yer verilmekte. ?´Aşık Sefai´nin Hayatı ve Sanatı? adlı 2. Bölümde ise yer yer fotoğraflarla desteklenen, Âşık Sefai´nin geniş bir tanıtımı görülmekte. ?Âşık Sefai´nin Şiirleri? adlı 3. bölümde ise ozanın şiirlerinin yanı sıra; ?Âşık Sefai´den hoyrat ve Maniler? , ?Âşık Sefai´den Derlenen İki Halk Hikâyesi ve Türküsü? de yer almakta. ?Aşık Sefai (Mehmet Acet)´den Notalarıyla ezgiler? adlı bölümde ise, sözleri ve müziği ozana ait olan ezgilerin yanı sıra, başkalarının şiirlerinden bestelediği eserleriyle, Âşık Sefai´nin bestelenen şiirleri; ozandan derlenen Kısas ezgileri ve Âşık Sefai´nin Kısas´tan derlediği ezgiler notalarıyla yer almakta.       

İbrahim Peygamberin doğduğu; Musa, Şuayb, Yakup, Eyyüp, Elyasa Peygamberlerin yaşadığı, İsa´nın kutsadığı bir şehir olmanın yanında, dünyada tarımın ilk başladığı yer olarak bilinen, 12 bin yıllık uygarlık beşiği Ş.Urfa, müzik özelliğiyle de öteden beri anılan bir şehirdir. Bu yörede de müzik ve âşıklık geleneği ile bilinen Kısas´ın yeri çok başkadır? Âşık tarzı halk şiir ve müzik geleneğini sürdüren, 45 dakikalık semahı da bulunan Kısas´ta başta Ahmet Erdem, Ali Asa, Ali Narin, Âşık Kul Biçare, Âşık Büryani, Âşık Celali, Âşık Ceylani, Âşık Devrani, Âşık Dertli Divani, Âşık Doksandaon, Âşık Engini, Âşık Fedai, Âşık Halimi, Âşık Halit Aşan, Âşık Hürremi, Âşık Hüseyin, Âşık İkrari, Âşık Kul Halil, Âşık Mustafa, Aşir Kayabaşı, Aşir Türkmen, Culha Yahya Baba, Halit Aşan, Hoca Bakır, Hüseyin Öztürk, Kılo Bektaş, Köçek Ahmet, Kul Bektaş, Mehmet Eyyüp, Muhammed Çavuş, Seyit Halil Çavuş, Seyit İbrahim Çavuş, Sadık Aşan, Yusuf Aşan, Yusuf Tugay ve Âşık Sefai gibi onlarca tanınmış halk ozanları da yetişmiştir.                           

Kısas´ın yaşayan halk ozanları içerisinde ise yazımızın konumuzu olan Kısaslı Âşık Sefai´nin ayrı bir yeri ve önemi vardır? Âşık Sefai´nin sanatsallığında genetik bir özellik vardır? Yörenin tanınmış müzik ustalarından olan Muhammet Çavuş´un annesinin dedesi olması nedeniyle genetiklik bağı kurulabilecek olan Âşık Sefai, önceleri Kul Mehmet mahlasını kullanmış. Hacı Bektaşi Veli´nin torunlarından olan Feyzulah Ulusoy, bir şiirini okuduktan sonra kendisine Sefai mahlasını vermiş. Daha sonra, yurt dışına kadar uzanan sanatsal seyrinde Mehmet Özbek, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Nuri Sesigüzel, Selahahttin Alpay, Sabahat Akkiraz, Hülya Süer, İzzet Altınmeşe, Mahmut Tuncer, Güler Duman gibi sanatçılar başta olmak üzere birçok sanatçılarla program yapmış. Radyo, televizyon programlarında yer almış. Sayısız ödül ve plaket almış. Dokuz türküyü derleme olarak TRT repertuarına kazandıran, belgesel müziği yapan ve belgeseli çekilen bir halk ozanı olarak  Âşık Sefai; dört kaset ve cd yayınlamış. Sayısız etkinliklerle, radyo ve televizyon programlarında şiirleri seslendirilmiş.

  Âşık Sefai´nin kitapta yer alan şiirleri incelendiğinde, pastoral, didaktik, epik ve  lirik gibi türlerde şiirlerinin tematik olarak mitleştirilen kişiler, yurtseverlik,  toplumsal, yöresel, gelenek, kültür,  etik, aşk ve sevgi gibi içerikler taşıdığı görülür. Mitleştirilen kişiler içerisinde ise Türkiye Cumhuriyeti´nin kurucusu Atatürk en başta gelir.

            Atatürk´tür bu ulusun rehberi                                                                                         ?Çalış´ dedi Ata´m kalmayın geri                                                                                              Yokluktu, kıtlıktı savaş günleri                                                                                         

Kolay m´oldu bu vatanı kurtarmak.(S.169)

                ?Paylaştılar deniz ile karayı/Seslenmedi İstanbul´un sarayı./Türk ulusu bekliyordu Ata´yı./Kolay m´oldu bu vatanı kurtarmak.? sözleriyle şiirini kuran sürdüren Âşık Sefai; milli egemenlikten, bölünmez birlik ve bütünlükten söz ederek ?Yetmiş yıldır mahsülünü yiyeriz/?/?/Çağdaş demokrasi yolusun Ata´m? dediği Ulusal Egemenlik Destanı´nda şiirsel seslenişini sürdürürken; bir diğer şiirinde de ?Yolun şeriattan öte gitmedi./Ehl-i Beyt´e düşman oldun yetmedi./Hâlâ içindeki kinin bitmedi./Şimdi cumhuriyeti, yıkmak istersin. (s.143) dizeleriyle Cumhuriyeti yıkmak isteyenlere çattığı görülür.Tarihler boyunca yüce ulusun/    Adı demokrasi, yolu Cumhuriyet./Arz ettiğim dünyada sulh barışın/Meyvası Atatürk, dalı Cumhuriyet.// Anadolu kahramanlar yatağı/Yaylası, ovası, denizi, dağı./Bu vatanın karış karış toprağı./Sevgisi Atatürk, gülü cumhuriyet. (s.105)dizelerinde de cumhuriyet, demokrasi, yurt ve barışın önemine dikkat çektikten sonra, insan hakları ve laiklikle özdeş bir yaşamın çağdaş demokrasiyle olan bağlarını işaret eder:                                                                         

                Çağdaş demokrasi, insan hakları.                                                                                    Eşittir kanunda renk ve ırkları.                                                                                           

İşte budur laikliğin farkları.                                                                                             

Kolay m´oldu bu vatanı kurtarmak. (s.169)

                ?Enel hak? diyerek dara çekilmiş/Haksızlığa karşı koymuş asılmış./Hak yolunda derisi de yüzülmüş./Kültürün şah damarıdır ozanlar. ?(s.99) dizelerinde sanatın, kültürün önem ve oluşumuna aydın duyarlılığı ile bakan Âşık Sefai´nin, ?Sevgi tohumuyla fidanlar ekti./Pirin dergâhına odunlar çekti./Şimdi mahsul verdi ekilen bitki./Yunus sevgi, yunus barış, Yunus dost.? (s.176) dizeleriyle yer verdiği gibi, mitleştirdiği şiirsel portrelerin diğerleri Yunus ile Ali´dir. 

            Ali gibi er gelmedi cihana                                                                                    

Benim gönlüm bağlıdır o sultana                                                                                 

Heybetli bakışı kaldı aslana                                                                                              

Aslanın bakışı Ali değil mi?(s.78)

            ?? sermayesi bir saz olan Âşık Sefai?, toplumcu bir ozan gözüyle, öteden beri çözümlenemeyen toprak reformuna gönderme yaptığı, ?Fırat suyu buralara gelince/Topraksıza toprak vermeli esas.? (s.113) dizeleriyle Güneydoğu´nun feodal yapısına dikkat çekerken;  ?Lale sümbülün açıldığı, yaylalara göçüldüğü baharda/Al yeşil giyinen Tektek dağının? (s.164) güzelliklerinden söz etmeden de duramamanın yanında, Birecik´e kadar uzanır.            

            Güzel ilçemizde Kelaynak kuşu.                                                                                       Bakışıp durusun Fırat´a karşı.                                                                                              

Sevip seni, takdir eden her kişi.                                                                                        

Sevmedin dünyayı Birecik kadar. (s.141)  

            Âşık Sefai´nin başat temalarından biri de kuşkusuz ki Harran´dır. ?Bindokuzyüzaltmış idi o yıllar./Harran´da ne su var, ne yeşil yaprak./Susamıştır ova, çatlamış toprak./Halimizi gördün sen Fikret Babo.? diye Harran´ın geçmiş yıllarına giden ozan; ?Yıllar yılı hep bekledik/Dert üstüne dert ekledik/Dağı deldik, çağı deldik./Fırat´ı Harran´a verdik. (s.107)  dizeleriyle, o yıllarda yaptığı Anadolu röportajlarında Harran´ın yoksulluğuna tanık olan  Gazeteci-Ressam Fikret Otyam´a adeta GAP´ın müjdesini verir.       

            Yüreğinde vardır Urfa sevdası.                                                                                        Sevda türküsünde vardır hoytat havası.                                                                                 

Şimdi yemyeşildir Harran Ovası.                                                                                      

Fırat´a vuruldu gem Fikret Babo. (s. 114)           

            ?Ağustos sıcağının yaktığı Harran´ın çilesinden söz eden ozan Sefai, ?Ne güzel de toprağın var, taşın var./Hazret-i Âdem´den büyük yaşın var./Eyyüp Nebi gibi dertli başın var./Çektiğin yetmez mi Harran Ovası. (s.130) diye seslenen dizelerinin ardından Avrupalının Mezopotamya´dan dünya bilimi aldığını, Dicle´den Fırat´a uzanan altın topraklardan, GAP´ın dünyayı doyurduğundan söz edip, (s.79) su ve toprağın Anadolu için ne kadar değerli olduğuna dikkat çeker:          

            Nice senelerdir bekler durursun.                                                                                      Toprak bizim için büyük gurursun.                                                                            

İnsanlığa hizmet eden sağ olsun.                                                                                       

?Su, su? diye çağırırız Fırat´ı.? (s.106)     

                Âşık Sefai yokluk ve yoksulluğun hüküm sürdüğü o yıllardan bugüne unutmaz Güneydoğu kadınını? Ayağında lastik ve kucağında çocuğuyla ocağında tezek yakan, çoğu on çocuk annesi olan töre küskünü Güneydoğu kadınını şiirine taşır:  

                Çocuğu var kucağında.                                                                                                     Tezek yakar ocağında.                                                                                                    

Lastik postal ayağında                                                                                                        Güneydoğu kadınları.

                        ***     

Güneştedir hep tepesi.                                                                                                      

İçinde kalmış hevesi.                                                                                                         

Çoğu on çocuk annesi.                                                                                                       Güneydoğu kadınları.

                        ***

Okutmamışlar okusun.                                                                                                     

Evinde nakış dokusun.                                                                                                     

Töre bırakmaz yakasın.                                                                                                   

Güneydoğu kadınları. (s. 126)       

                Âşık Sefai, ?Harran ovasının gülü dediği Kısas?ı, yeri geldiğinde eleştirmekten çekinmez? ?Tuzun kokmuş ise yemeğin bozar./Doğruyu söylersen baban da kızar./Kısas tarlaları mezatta gezer./Akordu bozuldu güzel Kısas´ın. (s. 97) dizeleriyle, sosyo/ekonomik olumsuzluktan etkilenen Ozanlar diyarı Kısas´ın halini dile getirir. 

                Düğün kültürümüz salona doldu.                                                                                     Gelenek görenek nerede kaldı.                                                                                                Davullar, zurnalar diskotek oldu.                                                                                    

Halayımız elden gitti kardeşim. (s.109)

            Onun derdi biraz da toplumdaki yozlaşma ve bozulmadır. ?Zaman çok bozuldu, devir değişti./Helal, haram birbirine karıştı./Uyuz beygir küheylanla yarıştı./Böyle bir zamana kaldık efendim. (s.104) dörtlüğüyle yakınmasını ortaya koyan Sefai; ?Edebinle otur, edebinle kalk/Sonra cemiyette yüzden düşersin./Bütün insanlara bir nazarla bak/Meydan içerisinde gözden düşersin. (s.125) dizeleriyle de toplumun etik değerlerindeki düşüşe dikkat çeker. ?Sıra sıra dikemedim söğüdü./Ben başıma veremedim öğüdü./Ben ellerde göremedim yiğidi./Yiğit, mağdur gezmek ilen beg m´olur. (s. 89) dörtlüğünde ise dikkat çekmesini, güven bunalımıyla sürdüren bir uyarı haline dönüştürür.

            Dost acı konuşur, rağbeti olmaz.                                                                                      İnsan çiğ süt emmiş, hiç belli olmaz.                                                                                

Uzaktaki düşman sana dokunmaz.                                                                                  

Yakınından zarar gelir bilesin. (s.147)      

            Âşık Sefai´nin bir diğer şiirsel ilgi alanı yokluk, yoksulluk üzerine kurulur. Toplumcu bir ozan edasıyla ?Haksızlığa karşı koyup taşladık./     Nakış nakış bu kültürü işledik./??(s.151) dizeleriyle ayın duyarlılığına sahip bir halk ozanına özgü yaklaşımını sürdürür.

            Zengin yalan dese, hep ?Beli? derler.                                                                               Fukara konuşsa bu deli derler.                                                                                       

Fakirirn hakkını her zaman yerler.                                                                                 

Bir vicdan ehlini bulamadım ben.(s.123)  

                Âşık Sefai; ?Şu fakirin haline bak/Bilen de yok bilen de yok/Acından gurbete düşmüş./Soran da yok, soran da yok. (s.161)  dizelerindeki toplumsal yakınmayı sürdürdüğü yer aldığı dizelerde, yoksul/varsıl çelişkisini hayra yormaz. Çağının tanıklığına özgü ozancıl duyarlılığını dizelerine yansıtır. 

                Beyler hep Londra´da tedavi olur.                                                                                   Fakirin ölüsü rehine kalır.                                                                                                

Halına şükreder tevekkül kılır.                                                                                        

Bu rüyayı hayra yoramadım ben.(s.123)  

                Âşık Sefai, folklorik ağza özgü yöresel söylemleri taşımaya çaba gösterdiği dizelerde; ?Zehir kattın ekmeğime, aşıma./Genç yaşımda ne getirdin başıma./ Bir selam söyleyin nazlı yârime./Perişan halimi sorsun da gitsin./Göz göz oldu sinemdeki yaralar./       Yarama mehlemi sürsün de gitsin. (s.162) dediği nazlı yare ulaşamamanın hüznünü yansıtır:       

            Düğüm düğüm olmuş sinemde yara.                                                                               

Dost beni anlamz buna ne çare.                                                                                  

Şikâyetim vardır yüce Hünkâr´a.                                                                                     

Yollar uzak, takatım yok, halim yok. (s.117)       

                ?Bu sular akar ağlar./Bendini yıkar ağlar./Ben yare ne söyledim./Yüzüne bakar ağlar.? (s.132) dörtlüğünde serzenişte bulunan Âşık Sefai; ?Her tuttuğum dallar elimde kaldı./Ne bir muraz aldım, ne yüzüm güldü./Bu felek de beni bir ahmak bildi./Vurdu sillesini susturdu beni. (s.83)? dizeleriyle de, felekten yana olan serzenişini ortaya koyar. ?Dünya senin halı ile kilimin./Çırpa çırpa hal kalmadı kolumda./Bunca ızdırabın, bunca zulumün./Tutunacak dal kalmadı yanımda. (s.172) dizelerinde ise , bir halk ozanına özgü umutsuzluğunu ortaya koyar.

            Gasavet bahrına daldık dalalı                                                                                           Gamsız geçmez saatım yok, günüm yok.                                                                

Vefasız dilbere gönül vereli.                                                                                              

Figandayım tutunacak dalım yok.(s.215) 

                ?Aşkın beni, diyar diyar gezdirdi./Ak alnıma kara yazı yazdırdı./Bu tatlı canımdan beni bezdirdi./Vallahi sevdiğim senin yüzünden. (s.159) dizeleri Âşık Sefai´nin sevda hüzünlerini ortaya serdiği şiirlerinden örnektir. Tabii ki, ozana ait olan, ?Gurbet elin kapuları dar olur./Sevdiğini almayanlar del´olur./Gözlerimin yaşı durmaz sel olur./Seller nazlı yâre selam söyleyin. (s.157) dizeleri ayrılık hüznünün sarp bir yamacını görselleştiren dizeler olarak algılanabilir.   

                Gül yüzlü sulatanım mâh cemaline                                                                                   Üryan olup niyaz etmeye geldim                                                                                              Görenler salâvat verir nuruna                                                                                         

Himmet sizden ola dermana geldim. (s.92)

                Âşık Sefai´nin kendi yöresi olan Kısas´tan derlediği ezgiler de oldukça dikkat çekicidir? ?Arpalar kesik oldu/Mırazlar hasıl oldu/Mıraz verici tanrı/Bizimki nasıl oldu?(s.296) dizelerinde özgürce geleneğe dokunurken;  derlemeye girişte yer alan ?Zülfüy dane dane/Tedirgin olduk yine/..? dizelerinin yöresel ağız amnlamında yakınlaştığı, ?Hasiret gazeli düştü sineme/??(s.316) dizelerindeki deyişi imgesellikle vurgulayan dizeler de görülürken, yöreselliğin mani örneği dörtlüğüne gelip dayanır deyiş:

                Kuyunuzda kendirem                                                                                                        Suyu nerden indirem                                                                                                       

Münasipli kimse yok                                                                                                         

Siye selam gönderem.?(s.327)

          *(Kısaslı Âşık Sefai/Araştırma/S.Sabri Kürkçüoğlu-Abuzer Bıyık/Haziran 2011/384 sayfa) 

 Ali  Taş Adn.

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51