ALİ TAŞ ADN.


kitaplık “BERRİN TAŞ POETİKASI”(*)

Ali Taş Adn.


Adnan Öztel, “Hümanist Metafiziğe Giriş” notuyla yer alan kitabın hemen girişindeki birkaç satırda, “…aynı zamanda estetik, felsefi bir taşıyıcıdır. Bu yapıtı değerli ustalarıma adıyorum” dediği “Hümanist Metafiziğe Giriş / Berrin Taş Poetikası” adlı şiirle felsefeyi buluşturduğu kitabı; şiir ustası Berrin Taş’la felsefe ustası Cengiz Gündoğdu’ya duyduğu sevginin, saygının küçücük bir göstergesi olarak değerlendiriyor. Küçücük göstergesi dediği de hapishanenin… tecrit koşullarında, hücrede parça parça dışarıya çıkarılmasının yanı sıra, yazarının belirttiği üzere, ağır sağlık sorunları yaşadığı bir süreçte yazıldığı belirtilen 524 sayfalık kalın bir inceleme. Yazarın ayrıca, Neriman Çelik, Deniz Saraç ve Özdenözütemiz’e   teşekkürleri de yer almakta. Kitapta, Berrin Taş’ın “Bir Kenti Ağlıyorum” (s.25-60), “İnsanın Ayak sesleri” “İnsana Gecikmeden” (s.123-163), “Zamanın Hırçın Soluğu”, “Fırtına” (s.191-242), “Değerler Kitabı” -Güzele Şarkı”- (s.243-2.80), “Akşam Yalnızlığı” (s.283-350), “Çavuşkuşunun Türküsü” (s.353/378), “Gelecek Ağacı” (s.379-399), “Karanfil Alevleri” (s.401-451) ve “Geceyarısı Şiirleri” (s.453-521) adlı şiir kitaplarının değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkan bir yapıt. “Önsöz”de, “Berrin Taş şiiri insanlık durumlarının şiiridir….//Berrin Taş insan türünün evrensel özelliklerini bireyde bulup çıkartır karşımıza Tekildeki somut insani durumları estetik soyutlamayla tümelleştirir. Onda tümelliğe gidiş, gerçekliğe gidiştir.” Notu bulunur. “Berrin Taş Poetikası”nı, hümanist metafiziğin estetik bağlamda ele alınması ile ve ırken, 2. Bölümde ise hümanizma felsefi yönünden değerlendirmesi olarak belirten yazar Adnan Öztel; felsefi açıdan değerlendireceği bölümün ise henüz yazılmadığını  dile getirmektedir. 
“Bir Kenti Ağlıyorum” (s.65-121),  adlı Berrin Taş’ın şiir kitabına derinlemesıne giren Adnan Öztel, sıradan insanları, onların yaşamlarını şiire taşıyan Berrin Taş’ın, güncel yaşamdan yansıyan insancıl olguları eleştirel duyarlılıklarla biçim/biçemlendirmesine duyarsız kalamadığı Berrin Taş’ın gerçekçi şiirlerinin insana dayanan yanlarını gösterir. Berrin Taş poetikasının bir insan araştırması olduğu kadar bir  insan tasarımı da olduğunu belirten Öztel, bu ikisi arasındaki diyalektik bağı kuramayanların gerçeklikten koptuğunun da altını simgesel vurgularla da  çizer…
kuşlara ekmek ıslatıyorum
bir kadının dertlerini dinliyor
mavi bir gül uzatıyorum kaybolmuşluğuna (s.30)       Berrin Taş şiirinin zengin bir insan sergili, insan ve topluma karşı sorumlu olduğunu söyleyen ve onları toplumsal/tarihsel ve psikolojik yönlerden inceleyen Adnan Öztel, işte bu yüzden Berrin Taş poetikasının yükümlü ama asla güdümlü olmadığını vurgularken; şovenist, duyarsız olan, insandan yana olmayan olay ve olgulara uzak duran, etik değerlere de bağlı sevgi, barış gibi değerlere sahip çıkar ki aslı “Bataklığın Şarkısıdır”
Ben bataklığın şarkısını söyleyeceğim 
Yüzüne sinekler konan çocukların şarkısını 
Düşlerinde bebeklerlşe oynayan çocukların
Ben köprü altlarının şarkısını söyleyeceğim 
On beşinde çöplükte ölen çocukların
Gülkurusu akşamlardan geliyorum
Karanlığa teslim olmamaış kahkahalardan 
Ben barışın şarkısını söylkeyeceğim (s.43) 
“…Yeni hümanizma geçmişle gelecek arasındaki savaşımda geleceğin tarafındadır. Çünkü insan ordadır. Şair ancak çağının tanığı olabilir. O, çağı elverdiği ölçüde geleceğe uzanabilir. Berrin Taş’ı ütopik toplumculuktan ayıran çizgi budur…” (s.54) diyerek, insancıl bir yaşam için rönesans hümanizmasını ölçüt alan Öztel’in insanı ve şairi işaret eden çağa tanıklığın ve bir sanatsal yaratı olarak mektubun şair/yazar açısından vazgeçilmezliğini ve önemine değinmeyi sürdürür: “Mektup rastgele seçilmiş bir sözcük değildir. Günümüz insnaı mektup yazmayı unutmuştur. Mektup, içtenliğin sakınımsız dile getirildiği bir uzamdır, bir iletişim ortamıdır, bir iletişim aracıdır. Mektup bu şiirde yabancılaşmanın buzunu kıran bir balyozdur.” (s.55) 
“ben varım oysa/buruntularla büyümüş/o olgun çocuk/bir yaşamı sırtımda taşıyorum” (s.58) dizeleriyle yaşamda dikilerek Pir Sultan’ın, Prometheus’un, Spartaküs’ün anıldığı “Berrin Taş Poetikası”nda “Sivas Ağıdı” gibi iç acıtıcı bölümler de vardır… 
nerdesin ey
ateşi bulan ilk insan
karanlık yıldızları yakıyor (s.61)

*”İNSANIN AYAK SESLERİ”
Postmoderne, karşı gerçekçiliğe, usdaşlığa, aydınlanma düşmanlığına karşı Berrin Taş’ın  yanında durduğunun altını çizerek; “…durduğum yer proleter hümanizmasıdır, insancıldır, insanın yanıdır, Prometheus’un duruşudur….” (s.71)  Diyen Adnan Öztel, spartakus, Pir Sultan Abdal gibi bedel ödediğini de vurgular.  Hümanist metafiziğe yönelip, BerrinTaş’ın şiirlerini çok yönlü irdeleyen Öztel, insana  giderken, eleştirel değerlendirdiği kapitalizm, yabancılaşma, burjuvazi, feodal, emperyalizm, liberalizm, küreselleşme, töre vb. olguları dışlayarak ve de sorunları betimlemekle yetinen hümanistlerle ayrıldığı nokta olarak insana karşı sorumluluk duyan bir sanat anlayışıyla, “Gecenin Işığa Uy”nışı”nı görmeye fırsat veren insancıl duyarlılıklar gelişitirerek şiir ve yazın yolunda ilerlediği görülürken, “Berrin Taş poetikasında, onun hümanist metafiziğinde sevginin (de) ayrı bir yeri vardır… 
Korkma sevgini söylemekten 
insan olmnaktır biraz da 
yüreğini yerlere sermek
görmektir… titreyen sessizliğini fırtınaların (s.78) 
“Bilim, felsefe ve sanat günlük yaşamın sorunlarından kalkarak, bu sorunlara çzmüm üretmek zorundadırlar…” diyen Öztel; “…Sanat sorunları sadece betimlemekle yetinemez. Betimlemekle yetinen hümanistlerden burada ayrılır Berrin Taş hümanizması. Onun sanatı insana karşı sorumludur” (s.83)/ “Berrin Taş hümanizması toplumcudur. Ülkemizde toplumculuk çok kaba algılanıyor. Yanlış algılanıyor. Berrin Taş’ın toplumculuğu bireyi dışlayan, onu ezen bir toplum fetişizmi değildir. O, birey-toplum diyalektiğini kavramıştır….” (s.92) ifadesiyle sanattan felsefeye insana uzanır: “Sanatla felsefe ancak epistomolojik düzlemde ayrılabilirler…”(s.93); “…Estetik bilgi, poetik duyum ve duyuş olmadan sevgiyi soyutlamazsın…” (s.101); “Felsefe günlük yaşam pratiğinden, bilimden, sanattan beslenmezse kurgudan öteye geçemez. Bizim metafiziğimiz kurgusal felsefeyi kabul etmiyor…” (s.102) gibi poetikanın denek taşlarına tek tek değindikten sonra yine insan der: “Şairdir o, taşır insanın tüm  çığlıklarını içinde…” (s.104) ;“Şiir, sözle eylemin birliğini, dayanışmanın gerekliliğini, insansızlığa, insanlık dışılığa, insanım diyenin tavır almasının zorunluluğunu dile getirir. İnsanlık için elbirliği yapamayanlar eleştirilir.”: “Nedir insan/kemik ve et sürüsü/konuşan ağızların yankılanan sessizliği/neden sormuyorsunuz kendinize/insanı barındırmayan söz kime gereklidir.(s.106-107) diye sorarken “Nedir insan/yalnızca kafa kol bacak değilse/neyle ölçülür bir insanın değeri/ ve nasıl uzağına düşülür yaşamın (s.108)sorusuyla şiir/insan arasındaki çizgiye dikkat çekilir”ek; “Berrin taş hümanizması konformist (uyumcu) değildir…//…Hümanist şair insanlığın vicdanıdır…” (s.114); “Berrin Taş poetikası hümanist metafiziğe bir yöneliştir. Bu yönelme estetik biçimdedir…”(s.115); “Ütopyamız yeni bir insna yeni bir toplum yaratmaktır…” diyen Öztel; “…İnsancıl toplumda sanat sanat için olmayacak, sanat insan için olacak,..” (s.117) derken de “…Berrin Taş şiiri hümanist değerlerin bir mozağidir.” (s.120) eklemesiyle de, onun insancıl koşusunu özetlenir: 
Kavgaları adımlarına yükledin
şarkıları sesinde biriktirdin 
yorgun ama mutlu
yalnız ama insanla-bir 
taşıyarak yüzyılları içinde 
soluk soluğa bugüne geldin (s.119) 
   
*“İNSANA GECİKMEDEN”
“Sanat özellikle de şiir insanın duygusal eğitiminde önemli bir işlev görür…”(s.129); “İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanın biyolojik gereksinimlerinin birinci yasası olduğunu dile getiren yazar; “İnsanın ikinci doğası kültürdür. İnsan kültür içinde toplumsal bir varlıktır. İkinci doğanın karakteri tinselliktir. İkinci doğa tür bilincinin oluştuğu ortamdır.” (s.130) vurgularıyla toplumcu hümanizmanın töre ve dogmalara karşı olduğunu belirten. (s.130) Öztel; biyolojik evrim geçiren insanın toplumsal (kültürel) evrim de geçirdiğinin altını çizer (s.140)
uzatsan ellerini bahar gelecek 
kaldırım kenarındaki çiçek 
caddelere yürüyecek (s.139) ç
Dile gelince anlaşılır sözcükler 
Sesin bilinmez başkasından duyulmayınca (s.141) 
“Şiirin kısalığı okuru aldatmamalı. Berrin Taş, bir söz ustasıdır. Onun şiiri az sözle çok şey anlatır. Şiiri alımlamak için şiirle diyalektik ilişki kurmak zorunludur. Diyalektik ilişki kurmak şiirle boğuşmaktır. Estteik nesnenin alımlanması, özümlenmesi sancılı bir süreçtir; emek ister, felsefi birikim ister. Şiiri okuyanın şiirin dünyasına girmeye hazır olması gerekir. İşte o zaman Berrin Taş şiirinin bütün insanlığı kucakladığı görülebilecektir; hümanist özün ışığı bilincimizi aydınlatacaktır. Şiir alanı,  dilin, kavramların, sembollerin, imgelerin, metaforların uzamıdır. Burada gündelik dil aşılır. Gündelik dilde kullandığımız sözcükler yapı sökümüne uğratılarak yeniden biçimlendirilir. Şairi bir demirci ustasına benzetecek olursakonun körüğü, yüreği ve bilincidir. Dövülen demir de sözcüklerdir. Şairin atölyesinde dilde, bilinçte yeniden kalıba dökülür.  Böylece gündelik yaşamdaki bir sorun çözülerek aşılır. Aşma,insanın ilerlemesidir. Aşma, aynı zamanda eski, dilin aşılmasıdır. Dilin yeniden yaratılmasıdır. Hümanist insan dilini yeniden yeniden yaratandır. Dilin yeniden yaratılmasında öncü olanlar şairlerdir. O zaman, şairler insanın yeniden yaratılmasının da öncüleridir diyebiliriz. Şairlerin, şiirin değersizleştirildiği bir zamanda, bu söylediklerim okura uçuk, abartılı gelebilir. Gerçek buysa, bana düşen onu dilendirmektir. Gerçeğin şairi, ona gerçekçi yaklaşmamızı hak etmiştir. Ustaya, şaire körükörüne bir saygı değildir bu. Emeğin hakkını vermektir.”(s.142)  diyerek dil ve dil bilincini önemseyen Adnan Öztel,  insanla ütopya arasında dili de önemsyip; “Kapatilizmin insanı sevgiye aç” (s.144) duyurusuyla girdiği “Özgürsün/kapatmışsın ruhunu cendereye/ir elin yirmibirinci yüzyılda/bir elin günü kurtarmakta (Özgürsün-s.143) ironisini gerçekçi olarak somutlaştırırken, Berrin Taş’ın özgürlük kavramını yeni insana göre bir dönüşüm ve yapılandırma biçiminde kadından yana değerlendirdiğine değinir… . 
Çocuğunu meziriyor bir kadın 
simsiyah yağmurun altında 
elleri yok
bedenini örtüyor üstüne 
korumak için 
hiç görmediği bir sağmaktan (s.152)

 *”ZAMANIN HIRÇIN SOLUĞU”
Ne yazmalı bilmem ki gecenin karanlık aynasında 
hangi şarkılar getirir senin göze vurgun ellerini 
saatler neyi sayıyor bir bir ötelenen gelecek 
vururken sabahın unutkan sesine tüm gücüyle 
konuş 
yakamozlar ışıldasın tüy inceliğinde (Güz Vurgunu-s.185) 
eylül unutuşa köle olmuş yapraklar mıdır?/ayaklar altında ezilen çocuklarla anımsanan/kelebek ömürlü bir sabah mıdır?/uykuya tutulmuş yaşamlar mıdır?/ Kendini bilmez bir aldanışmıdır eylül? (Eylül Uykusu-a.177) diye eylüle tarihsel not düşen Berrin Taş;  “Eylül bir isyan çığlığıdır/yitirilen çocukların ağıdıdır/dağbaşlarında soluklanan yaşama umudur/gecenin sabaha düşürdüğü inildemedir/ömürden çalınmış bir şarkıdır eylül (Eylül Ne Zaman Şakıyacak-s.178) dizeleriyle sorusunu yanıtlarken; diyede özellikle de son dizesinde gayet anlamlı bir biçimde şiirselleştirmesi de kitapta yer alır. Dönüm noktası olan şiirlerden biri de onun dünyasında her bağlandığında açılmamış çıkınlar acısına dönüşen bir tarihi acının bağrına düşüşün çırpınışları olsa gerek… 
Bu gün 21 Ekim 
yedi yıl oldu beni bırakıp gideli 
yaşamayı bırakıp gideli  
şiirleri kitapları odaları 
caddeleri sokakları bırakıp gideli (Bu Gün 21 Ekim 2009)

   *”FIRTINA”
“Şiir, yoğunlaştırılmış felsefedir. Kavramların kitaplar dolusu çözümlenmesi şiirde bir dizeye sığdırılır…”(s.198)//“Toplumcu-gerçekçi şairler, insani sorunlara duyarlıdırlar. Sanatçı, insanlığın bütün acılarını benliğinde duyandır; duymakla kalmayıp sorunları çözümleyip, çözüm yolları arayandır. Berrin taş, toplumcu-gerçekçi bir sanatçıdır. Berrin taş, insani yönleri gelişkin yetkin bir sanatçıdır.” (s.205) diyen Adnan Öztel; “…Berrin Taş poetikası tarihe tanıklık eder, tarihe eleştirel notunu kaydeder. Berrin Taş geceyi öğüterek, çölde ışık yaratmaya çalışır. Böyle bir toplumda, şairlerin dizeleri insansız olmamalıdır.” Vurgusuyla tekilden tümele uzanan şiirde insansızlığın olanaksızlığına belirtir. “İnsanların birliği ancak yüksek değerler çerçevesinde sağlanabilir. Yüksek değerlerin yönettiği bireylerin oluşturduğu toplum, insani bir toplum olabilir ancak…”(s.197) yaklaşımıyla da şiirde/n insana ulaşan Öztel, toplum, insan toplumudur. Toplumdaki bütün çocuklar, şairin çocuklarıdır. Şair, çocuklara, oğluna, kızına nasıl seslendiğine de değinirken şairin “Fırtınası”nda bile solmayan güllerin açtığını simgesel olarak ortaya koyar:
olsun yine de sen seslen saksıdaki çiçeğe  
kapıda bekleyen kediye
umut eylemle birleşirse 
açar fırtınada bile solmayan güller. (s.206) 
Berrin Taş; çocuklar, insanlar, hakkı yenen, sele kapılan işçi kadınlar için yazar… Güldaneler, Naciyeler, Özlemler, Bircanlar, Fikriyeler, Nuriyeler, Nebahatlar ve Altunlar  için yazar. Onların sözcüsüdür adeta Cengiz Gündoğdu’nun, hatıra bırakan Demirtaş için yazdığı bir dörtlük var:
geçmiş gitmiş Demirtaş  
zamanı söze yazmış 
ağuyu güle yazmış 
kanamış arkadaşı için (s.231) 
Adnan Öztel’in gösterdiği Berrin Taş poetikasının dizeler arasına üslenen şiirden insana akan etkilerden biri de “veda uzun sürer/her gün yinelenen çay saatleri alışkanlık yaratır/alışkanlık kırar penceresini ayrılık saatlerinin. (s.241)” dizeleriyle ortaya konan, kırılması gerektiği de belirtilen şiirdir. 

*”DEĞERLER KİTABI - GÜZELE ŞARKI”
insanım ben
yetinemem ekmek kırıntılı bayat mutluluklara 
ödevim ulaşmaktır yücenin ısssız güzelliğine 
yalnızlık kutsallaşır bu bitimsiz yolda 
ses verir dağlar taşlar açılır gizli kapıları erdemin.(Güzele Şarkı bölümü-s.266) 
“Değerler Kitabı” ve “Güzele Şarkı” olarak iki bölüm hâlinde olan Berrin Taş’ın şiir kitabını içiçe geçen etik ve estetik olarak ele alınmaktadır. Sevgi, estetik, insan, emek, ekmek, aydınlanma, yaşam güzelliğini “insanım ben/kurumuş yaprakları bile ezmedim/yüceltilmiş gelecekte/çiçek açmaktır dizelerim/yarına konuşuyorum acıtan sözcüklerle (s.267) gibi dizelerle umuttan yarına uzanan insana yürüyüşte kadın gibi çocuğu da öncelikli duyarlılıklardan biri hâline getiren “Geldim Gördüm Kaldım” adlı bir şiir de vardır… Sezar’ın Zile kalesindeki taşa yazdığı, hatta birkaç yıl önce Berrin Taş’ın, Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’a ithaf ettiği, kitabı hakkında yazdığımız yazıda da yer aldığı gibi “Geldim, Gördüm, Yendim” anlamındaki “Veni, Vici, Vidi” yazıtını çağrıştıran Berrin Taş’ın yazımıza konu olan ve “geldim/yaşamanın kıyısına/gözyaşlarını/geleceğe akıtanların yanına” dizeleriyle de başlayan, “Geldim Gördüm Kaldım” tanımlanmasının öznelliğini durumsallaştıran kimsesizlik yoksulluğuna da yine seslenen şiir güzele şarkının da buruk bir ifadesidir: 
gördüm 
babasının sesini öpmek isteyen çocuğu 
cam kırıklarından sarılmaya çalışan saflığı 
sevgiyle çatışan kimsesizliğini insanın (s.276)
Geldik mi aşka…“…Yabancılaşmış bir toplumda aşk, nasıl yaşanacaktır? İnsan ilişkilerinin yabancılaştığı bir toplumda aşk, yabancılaşmanın dılşında kalabilir mi? Öyleyse bu durumda insan ne yapmalı? Aşk her şeyden önce insani bir etkinliktir. Aşk etik değerleri gerektiren bir etkinliktir. Aşk, diyalektik bir etkileşimdir. Aşkta ilişkiye emek vermek yetmez. Aşk karşılıklı bilinçli çabalar gerektirir. Aşk, insan anlayışı, etik anlayış, sempati, empati… gerektirir.” (s.279) vurgularıyla insan/aşk koşutluğunun kaçınılmaz bütünlüğüne dikkat çekilirken şiir yerini bulur:
 aşk 
hangi kapının ardındaydı da ben bulmadım 
avuçlarımdan kayıp gitti dokunduğum ışıltılı sabahlar 
emek mi vermedim (s.278) 
 
*”AKŞAM YALNIZLIĞI” 
*Şiir:“Şiir, aydınlanmacı hümanist perspektifi canlandırmıştır…” (s.279) girişiyle “Şiir, insandışılığa karşı bir mücadele çağrısıdır. Yitip giden insan, ayağa kaldırılmak istenir. Yitip giden insan, ayağa kaldırılmak istenir. İnsanlaşma süreci hep başarılarla örülmemiştir. Bu süreç başarılardan çok başarısızlıkların ağır bastığı süreçtir…” (s.285) vurguları şiir ve aşk gibi iki sihirli duygunun poetikada bıraktığı izler irdelenir. “Günaydın”ı ise “Aydınlanmacı anlamda/Yabancılaşmayı önleyici” bir insancıl iletişim çizgisinde uyarsal duyarlılık ve önlem bağlamında değerlendiren Öztel; Berrin Taş’ın poetikası bağlamında, yaşamsal koşutta sürdürdüğü felsefi derinlikle, “yeni insanı yeni bir dil” olarak değerlendirip, “dilin özenli, insani kullanımına çağıran etik duruş” adına “karanlığın aynasında ışığı arayan günaydınsız insanlara” ses verdiğini gösterir…
günaydın koşuşturan insanlar 
karanlığın aynasında ışığı arayanlar 
insnasızlıkta yitip gitmişler
kıyıda köşede düşsüz kalmışlar” 
günaydın yeni günaydın
Berrin Taş poetikasının rönesans ve antik Yunan, antik Roma hümanizmasına koşut seyrinden söz edilip (s.287); “…Berrin Taş şiiri gerçekliğin estetik özümlenmesidir. Estetik özümleme, estetik bir biçimde yansıtılmıştır. Bu yansıtmada felsefi bilinç içerilmiştir.” (s.289);  “Berrin Taş’ya ayrıştırma felsefi çözümleme yoluyla değil estetik özümseme yoluyla yapılır…” (s.290) saptamalarının izinde  “…çürümeye karşı yazılan Berrin Taş şiirinin…” (s.291); “…Aydınlatıcı gerçekçi yapıtların özümsenmesini gerektirir…” (s.291) sonucuna varmakla kalınmaz; kadın /yaşam çizgisinden de kesitler verip, kaygılı toplumsal yaşamdaki yerinden rahatsız olan kadını sevgi, korku, suç üçgeninden kadını tutup çıkarmayı hedefler… “…Berrin Taş kadını ezik, silik bir konuma mahkum etmez. Onun kadına bakışında umut vardır. Umut insan türüne duyulan güvenden kaynaklanır. Tür bilinci yoksag gelecek perspektifi yoksa kadına bakınca insan umutsuzluğa kapılabilir. Umut, hümanizmanın temel ilkesidir.” Kadınlık ise başat sorun…
Başka bir zaman diliminde doğmalıydım 
sevmenin günah sayılmadığı 
korkuyu beyninde bir suç gibi taşıyan 
anaların doğurduğu bebeleri çöplere bırakmadığı 
sevişmekten korkmadığı bir zaman diliminde (s.288)

 *CUMHURİYET KIZI 
“…Şiirde insansızlık cumhuriyet düşmanlığı bağlamında ele alınmıştır. Gericiliğe karşı duran bir direnç portresi simgesi olarak yer verir. (s.295) “…Gerçek, gösteri toplumunun yalancı perdesini yırtar atar. Gerçek, gerçekçi şairin gözlerinden bilincinden geçerek, gerçek olur. Gerçek salt yaşanan değildir. Gerçek yaşananı nasıl gördüğünle de ilgilidir. Perspektif insanı değilse görme de insani değildir…”(s.297) Bekleme ve oyalanmaya değil de aydınlanma, örgütlenme ve mücadeleye gereksinimi olan Sanatta Star Sistemi sanatçılarını eleştirerek, (s.298) Berrin Taş şiirinin, felsefi birikimi olmayanları felsefeye yönlendiren,  felsefeyle içiçe olan sorgulatan bir şiir olduğunun altını çizerek (s.303); “Berrin Taş insanı, insani duyguları dolayısıyla kendimizi anlamamıza yardımcı olan bir şair…” (s.304) diyerek de tinsel yetilerin eğitilmesi gereğinden söz eden Adnan Öztel; tinselliğin altını insnancıl bir kaygıyla çizer: “…Eğitilmemiş bir insan fiziksel olarak büyüse de tinsel olarak küçük kalır. İnsani anlamdaki büyüklük tinsel büyüklüktür. Tinsel büyümüşlük yaşama insani gözlerle bakmaktadır. Yaşama insani gözlerle bakmak insani birikim gerektirir.” 
konuşsana insan insan konuşsana çıkarlardan soyunmuş 
bıraksana sana verilmiş kimlik örtüsünü 
insanlığını giyinsene (s.304)
 “Yalnızlığın titrek ışığında umudumu arıyorum” diyerek, “Dipsiz Kuyu” olarak betimlediği yalnızlığı hüzünsel yönde güzelleştiren Berrin Taş; umutla, susku arasındaki zaman patikasında yalnızlığın “Dipsiz Kuyu”suna şiirsel bir dalış da yaparken de  “Duygunun Altın Terazisi”ni kurandır şair.” (s.346) dizesi kendini anımsatır… yalnızlık kör bir kuyudur/sevmeyi bakmayı unutur insan/ unutgur hiçliğin boşluğunda”(s.311)//yalnızlık susmayı öğrenmek midir hoyrat yakınlıklara/İnsanı bulamayınca günlük sevinçlerin geçici avuntusunda/Küsüp durmak mıdır zamanın hırçın akışına” (s.338) dizeleriyle yalnızlığı kendine özgü tanımlanırken, nasıl derinleştirdiği gösterilir: 
unutmak mıdır kimsesizliğinm boşluğunu
yalnızlık içini kavuran acılara konuşmak mıdır 
kimsenin duymadığı ağuyu usulca şiire katmak mıdır 
bencilliğin ötelediği dipsiz bir kuyu mudur? 
boğulduğun sığ denizler. (s.338) 
Emeğin yabancılaşmasına son verip insanlaşma sürecine kataılacağından söz edilirken, yalnızlığın da yok edileceğinden, böylece emek sürecinin insanlaşma sürecine dönüşeceğinden sevgi-yabancılaşma-emek olgularından barışa geçen Öztel; “…Sevgi yaratmak için yabancılaşmayı kırmak zorunludur. Sevgiyi de insanı da yaratan emektir. Emek özgürleşmeden dünyaya barış gelmez. Barışın olmadığı yerde sevgi yeşermez. Sevgiyi burjuvanın boyunduruğundan kurtarmalıyız….” (s.313) önceliğini seslenirken; Berrin Taş’ın şiirlerini, kitaplarını irdelerken duygu ve düşünce bahçesine de adeta birer estetiksel yapıtlar fısıldarcasına “Güneşi Bekleyenler”i yığar. (s.314)  “Direnmeye Güzelleme” de yapan yazar, hiçlik ve “hiçlik insanına” da eleştirellik getirir… Bu koşutta, o güzelleme içerisinde Berrin Taş’ı görülür vurguya esas olan dizelerinin görselleştirdiği insancıl imgede. 
hiçlik amansız bir yalvarıştır 
kuşları göçmüş umarsız topraklara boşuna sesleniştir
hiçlik anlaşılamadan donup kalmış olmak 
elleri böğründe bakakalmak.  
“Berrin Taş poetikası yeni insanın oluşturulması üstüne kurulmuştur. Bu poetika hümanisttir. Onda yeni insanın oluşturulmasında şiiirn önemli bir yeri vardır. Şiir, onda yalnızca insanın başarılarından biri değil, insanın kaldıracıdır. İnsan olmanın, insan kalmanın estetik olanağıdır: 
şiir bitti mi bensiz kalırdım 
insansız kalırdım (s.317) 
“Şiirsizlik, insansızlıktır. Şiirsizlik ben’i olmamaktır. Sahte ben’lerle dolaşmaktır ortalıklarda. Şiir bitmez çünkü insan bitmez. Şiir bitti diyenler insanı anlamayanlardır. Şiir bitti diyenler estetik bakışı olmayanlardır. Şiir bitti diyenler estetiği bir lüks olarak görenlerdir. Şiir bitti diyenler insanı ufuksuz bırakmak isteyenlerdir. Şiir bitti diyenler düş göremeyenlerdir ya da onların düşünde insan yoktur.” (s.317) diyen Öztel; “…insan nesneleri yaratırken kendini de yeniden yaratır…” diyerek, “şiirin inceltilmiş bir insani etkinlik” olduğunu noktalar: 
şiir geldiğinde durur yer gök eğilir önünde şairin 
Yaratıcı bir andır bu büyülü ulaşılmaz bir güç sarar göğün ufkunu 
şiir geldiğinde dertler biter dondurulur yaşamanın sonsuz acıları 
avutur duyguların sağanağı kıvranan insan yanımızı 
şiir geldiğinde insandır ellerimiz insandır sancılarımız 
insandır gökyüzü 
göğün aynasında kendimizi görürüz şiir geldiğinde (s.317) 
İnsanların kendini şiirle onarmayı bilmediklerinden, tembelliklerinden, hazırcılıklarından, cahilliklerinden, yüzleşmelerinden korkup, korkularla büyüdüklerini konu edilir… “Şiir yaraya derman mı olurmuş, olsa bile o eskidendi. Televizyonun, internetin olmadığı, aşkların mektuplarla ilan edildiği zamanlarda geçerliydi şiir. Şimdi hız ve teknoloji çağındayız. Şiir ağır kalıyor yaşamın hızına.” (s.328) Diyerek zaman kesiti karşılaştırmalarında şiiri egemen kılar sözüne “İnsan bir olanaklar varlığıdır. Olanaklarımızı ne kadar tanıyoruz. Sanat, edebiyat habersiz olduğumuz olanaklarımızı bize tanıtır. Olanaklarımızı nasıl geliştireceğimizi bize gösterir. Olanaklarımız üzerine kafa yormamıza yardımcı olur.” Satırlarını ekledikten sonra “bir bakış anlatır söze dökülemeyeni/boşluğu delen göz görür söylenmeyeni/beden konuşur kimileyin sözcüklerin yerine (s.331) dizelerindeki “davranış dili”yle girer şiirine. “Olgusal bilinci aşamayan insan bu yaşamı güzelleştiremez onu insani kılamaz….” Diye sözünü sürdüren Adnan Öztel; “…Berrin Taş şiiri derinlikli bir şiirdir. Eğer insan bu şiirle diyalektik etkileşim içine girebilirse olgusal bilinci kırabilir. Olgusal bilinci kırarak güzelleşebilir…”liğini (s.339) vurgular. 
 
*”ÇAVUŞKUŞUNUN TÜRKÜSÜ”
2015 yılında İnsancıl Atölyesi Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen (s.355), tiyatronun selamladığı Berrin Taş’ın “Çavuşkuşunun Türküsü” adlı kitabı, insancıllıkla ters düşen, şiir ve şair adına acı kokan ilkel görüntüler veren, şiire çağlar ötesinden bir kadın penceresi açar… “susturamam/çağlar ötesinden/yaşamıma bırakılan yazgıyı (s.356) diye o pencereden haykırıldığı “Çağdaş bir tragedya” olarak vurgulanan “Çavuşkuşunun Türküsü”nde, eleştirel gözlem yerini korur… Töre, özgürlük, insancıllık, emek, aşk vb. tematik olgular hakkında eleştirel değiniler, sıkıştığı olgular arasında sermaye ve kapitalizm de olan kadının sesine ses olmaya çalışan bir yöneliştir. İlk bölümde kadına özel duyarlılıklardan yansıyan duygu ve düşünce şiirlerle yer alırken; “Çavuşkuşunun Türküsü”nün ikinci bölümü olan “Burda Yaşıyorum”da “Somalı Kadınların İsyanı”, “Ermenek 28 Ekim 2014”, “Özgecan Ağıdı”, “Barışa Çağrı”, “Burda Yaşıyorum” ve “Ağla Türkiye’m” adlı şiirsel bölümlerde toplumsal olay ve acılara değinilir. 
inim inim inleyen analar 
avuçlarını göğe açmışken 
yakarırken adını bilmedikleri bir Tanrı’ya 
acıya kesmişken gövdeleri (s.375) 

*”GELECEK AĞACI” 
“Gelecek Ağacı”nda “tabanlarımda/çağın kirini/taşıyorum/adımlarımla eziyorum/karanlıkları/ilerliyorum” diyen Berrin Taş; “tohum/uç veriyor/yarına” (sabah) dizeleriyle günü ağartıp,  betimsel çizgilerle zamanı da “zaman bir uçurtma/dalgalanıyor/gelecek çağlara” (s.387) dizeleriyle görselleştirirken; “aşk/uzak bir dağdır/yokuşlarında/çocuklar oynar/uzak bir dağdır/dokunamadığın/kırmızı karanfil/yürüyemediğin yol.” (s.393) dizeleriyle de “Aşkı Arayan Kadına” seslenirken; “İnsan/neye sevinir/nerde yırtılır”la (s.396) dizeleriyle “Kristal Kırıldı”da dokunulduğunu duyumsatırken; “başımı eğmeden dimdik yürüyorum/ben insanım”la (s.397) “Eyüp Sultan Mezarlığında”; “sözcüklerinin/patlayan fırtınalarında” dizeleriyle de  “İyi ki doğdun C.G.” söylemlerini öne sürerek; Hran Dink anmasıyla “İnsanlığımı Vurdular” ve “Besnili Çocuklara Yanıt”la da (s.399)  toplumsal duyarlılık sesini çoğaltır. 

*”KARANFİL ALEVLERİ”
“Karanfil Alevleri”nin 2. Bölümü olan “Asma Yapraklarına Çağrı”, “Karanfil Ağlıyor”, “Alev Buluşması”, “Bir Siyah Karanfil” bölümleri ilk bölümde yer almakta… Sanatı da budayan toplumsal ölümcüllükle “Sivas katliamına” değinen,  “Cumartesi Anneleri”ni, “Hallac-ı Mansur”u anımsatan bir yazardır. 
insan hep aynı kül
tarihin alevinden kalan 
o alev ki 
yanar avuçlarında otuzyedi bedenin 
ateşi taşır geleceğe. (s.407) 
“Mevsimler Ötesine Yolculuk Ya da Menekşeler”başlıklı 2. Bölümde ise  “Erciyes Kasabasında”, “Mevsimler Ötesine Yolculuk”, “Yaşlılık”, “Vitrine Bırakılan Aşk Biter”, “anne… Bugün Beni Yalnız Bırakma”, “Yeni Yıl Geldi”, “Aşk”, “Şarkılarım Ağlıyor”, “Gözlerin”, “Sevgili, “Aşk… Karşı Kıyıda”, “Tablo 1999”, Dilenci Çocuk”, “Açlık”, “Yağmur”, “Ana”, “Kölelik”, “Binlerce Yıl Öteden Gelip 2000’lere Giden Konuk”, “Kargalar”, “Saçlarım Ağardı Gecede”, “Yağma”, ”Erik Ağacının Altında”, “Acı Çekme Yetisi” ve  “İhanet” gibi çağrışımı yüksek ve flu olan ara bölüm başlıklarının söyleyecek çok şeyi olduğunu algılayamamak olası değil… Kulaç atılamayacak bir sahil ki; “Aşk en yıpranmış umudum/bekler/karşı kıyıda” (s.420-Aşk…Karşı Kıyıda) diyen şair; “Açlık şiddettir/karnı tıka basa doyan”(ın)/…” (s.422) karşısında vurgusunu da paylaşım adına hüzün defterine işlendiği kitapta, sonrasında, “Çağ atlayamadık/çağ bizi atladı” (s.424) kaybını da eziklikle anımsatır.  Hazır açlık konusu açılmışken, tek dizelik bir şiir gibi: ”insanın insana açlığıdır kimsesizlik” (s.429) dizesi de yoksunluk adına değinilecek hüzünlü o psikolojiyle umutsuzca el eden biri olabilir: “umudun umudun/tıpkı gelinliğin gibi askıda/paramparça bakirliğin/düşlerin ak çarşafta.(3.Görücü Usulüyle Evlenmiş Bir Yeni Gelin Türküsü”-s.440) Kadın duyarlılığın en başat izleklerinden biri olarak ise “Kadınlık Şarkıları”, “1. Erkekte Kadın İmgesi”, “2. Düğün Öncesi Bir Genç Kızın İç Dünyası”, “3. Görücü Usulüyle Evlenmiş Bir Yeni Gelin Türküsü”, “4. Kızını Evlendiren Annenin Düşündüğü”, “Düş Kırıklığı Ya da Saf Güzellik Yoktur”,  “6. Yabancılaşan Bir Ev kadınının Kocasına Bakışı” ve  “7. Yaslanacak Omuz Arayan Kadın” adlı ara başlıkları da toplumsallık ve kadın adına yaşamın, zamanın, törelerin imbiğinden süzülen; “açma kutuyu/söyletme kötüyü” gibi bir halk deyişi vurgusuyla, hayli anlamlı olarak bir tarafta tutmak gerekir.  
Bir zamanlar saf bir güzellik bulmuştum 
yağmurun ve insanın kirletemediği 
orda tüm pisliklerden arınmış mutlu yaşayacaktım 
inanmıştım iç dünyamın yaşamı güzelleştireceğine  
şarkılar… şiirler kahkahalarla donanmış. (5.Düş Kırıklığı ya da Saf Güzellik Yoktur-s.442) 
“ellerin yoktu/soluğun yabancı diyarların/Ayrıksı kokusunu getirdi bana” dizelerindeki kimlik arayışının esintisindeki sorgulamalarla felsefi bağlamda sürüklenen:”ben kimim/bir başına kaldım mobilyalar arasında/yemek kokuları doyurmuyor kimsesiz benliğimi/akşamları koşturarak sofra kurduğum/bu adam kim (s.443) dizelerinden oluşan “Yabancılaşan Bir Ev Kadının Kocasına Bakışı” adlı şiirde ise kimlik arayışının izlerini görebilmek olası…  Adnan Öztel’in de değindiği gibi, Berrin Taş’ın şiirindeki yalnızlık imgesi aynı duygulanımdaki birçok kadının ortak bir izleği olsa gerek. “Yağmuru beklerken ihanetin yalpayarak gidişini gören” şair, “7.Yaslanacak Omuz Arayan Kadın”la da duygudaşdır ki, düştüğü yalnızlık “Kör Kuyu”sunda çırpınan kadındır:
Yorgunluklar da birikir 
bir  sonbahar akşamı 
yemek pişirmek zor gelir 
yalnızlıktır sonbahar 
inim inim inilder kadın 
ah… 
yalnızlık kör kuyu 
yüzüne yüz vermeyen aynalar. (s.445)

*”GECEYARISI ŞİİRLERİ”
Adnan Öztel, “Son Söz(ün)de”; İzlekle estetiği şiirinde bütünleştiren, düşünce şiiri yazarak insanı yontan Berrin Taş’ın, diğerlerinden farklı bulduğunu vurguladığı “Geceyarısı Şiirlerini”; “Estetik Kategoriler”, “Sorgulama”, “Doğa”, “Zaman”, “Gerçekçilik”, “Gelecek Perspektifi ve Umut”, “Maddeci Diyalektik”, “Sevgi”, “Dil”, “Kadın, “Etkin İnsan”, “Dostluk”, “Şiir-Şair” ve “Yaşama Sanatı” açısından inceler. 
Beklemesini bilirsen 
şafakta uyanan umutlar kucağındadır 
bekle günü gelmişse sevincin 
zorlama karşısında durmayan avuntuları 
bekle 
koynunda büyüttüğün 
o küçük tohum filiz versin  (s.485)

*(Hümanist Metafiziğe Giriş-Berrin Taş Poetikası/Adnan Öztel/İnc./İnsancıl Yayınları/Mayıs 2022/524 syf.)

 

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00