ALİ TAŞ ADN.


“KÜÇÜK İSTASYONLARA AĞIT”(*)  


Neşet Karaçaltı, “Türk Sanatı Dergisi’nde yayınlanan ilk şiirinden (1953) beri şiirin ardına takılanlardan. İlk şiir kitabı olan “Filizlenen Arzular”dan 54 yıl sonra “Yeşilırmak Kıyılarında”nın (2008) ardından; “kitapta yer alan şiirlerinin tamamını, kondüktör olarak görev yaptığı, kara trenlerle (buharlı tren) ilgili olan ve içerik olarak kendi alanında bir ilk olma özelliğini de taşıyan,  “Küçük İstasyonlara Ağıt” isimli şiir kitabını yayınlamış. “Kara Tren Dedikleri” ve  “Küçük İstasyonlara Ağıt” adlı iki bölümden oluşan şiir kitabını “…T.C. Devlet Demir Yolları’nda özveriyle çalışmış ve çalışmakta olan tüm personele adamış…” Neşet Karaçaltı.        

Bir de baktım ki                                                                                                                                                                          Ne çocukluğum kalmış, ne gençliğim                                                                                                                                Raylar boyu                                                                                                                                                                    İstasyon istasyon yolculuktan                                                                                                                                      Saçlarıma Erciyes’ten karlar yağmış… (Bir de Baktım ki-s.78)                

Tren bir kültür “tren sevgidir”(S.47) Karaçaltı, “yılkı atları gibi karanlık tünellerden koşan kara trenlere” (s.10) “Bizim sevdamız buharlı trenlerimiz/…” (s.56) sevgisiyle yaklaşır…

*”KARA TREN GELMEZM’OLA”

“…/Solmuş çiçekler gibiyim kırık vazolarda/…” (s.53) diye seslenen, bir ömrü trenlerde geçen Karaçaltı emekliye ayrılınca kendisini bir istasyonda unutulmuş tren gibi duyumsar... Uzak şehirlere gidişler, gidip gelememeler, gelip bulamamalar nedenlerini ileri süren ozan, “Bundan mıdır/Kara tren dedikleri…” (Gelmediler-s.12) derken, “Vagonlarında gurbet çalışanlarının gözyaşları”nı da(s.21) naifçe duyar.

Buharlı trenlerin yok oluşu, kültürel ve nostaljik anlamda da bir burukluğu yaşatıyor insana.. Anımsıyorum da, bir sürü kara trenli türküler vardı. Onlar da postacılar gibi duygu müzesinin bir köşesindeki yerini aldılar.. Ozan, …”/Tükenen kara tren türkülerini/Özlemle söylerler şimdi/Demir yollarının sevdalıları. (Tren Emeklileri- s.72)” deyip, bu nostaljik duyguya yaklaşırken; “Rizeli yolcunun hamsi türküleri/Tren seslerine takılır gider” dizeleriyle Karadeniz’e sürerken trenini; geçmiş yıllara uzanan anıların sarhoşluğunda, kendisini “Görüldü damgası vurulmuş/Tren yolcu bileti gibiyim” dizesiyle benzetmesini mesleki uygunlukta yapar. Şiirini, “Küçük istasyonlarda arayın beni/Atılmış yolcu biletiyim kaldırımlarda!... (Tren yolcu Biletiyim-s.73) ezikliğiyle sonlandırırken de, “düşlerine giren, dumanları bulutların özlemindeki” trenlerden söz eder.                                                                                  

Trenler girer düşlerime                                                                                                                                                             Bir küçük istasyonda beklerken                                                                                                                                     Okunmamış mektuplar gibiyim                                                                                                                                                 Bütün zamanlar bitmişken   (Trenler Düşlerimde-s.76)            

Neşet Karaçaltı’nın dizeleri trenle içe bakış ve trenli dışa bakış olarak değerlendirilebilir… İçe bakış kendi beninin geçmiş yıllardaki nesnesini aradığı bir arayışın yansıttığı duyumsamalardır. Dışa bakış ise anne, çocuk, insan, gazi, Atatürk, kent vb. tematik olgulardır…          Yaşam görsellikleri ve anılarla iç içe olan bu etkilerin en büyüğü kendi beninin ayrılığı olan güçlü duyumsamadır… “Hangi tünelde saklı kaldı anılarımız/Uzun yolculuklarımızın şiirleri/Hangi küçük istasyonların çeşmelerinde” arayışıyla, kara trenlerin yaşamından çıkmasının hüznü yanında, zorunlu olarak ayrı kalmasına üzülen ozan; “Trenler gidiyor uzaklardan/Bir çiçek soluyor ellerimde/Bir kuş uçup gidiyor umutlarımdan” (Trenler Terhis Oldu-s.66) duygulanımındaki yoksunluğuyla; “Ben yokum artık/Peşinizden koşamam raylar boyu/…/Siz de unutun beni/Unutun trenler (Bensiz Gidiyor Trenler-s.79) örneği, içinde bulunduğu yaşamsal gerçeğini de kabullenmekten başka çaresi olmaz. Bir kara tren gördüğünde ise, “Savurup dumanlarını deste deste/Sefere çıkacaklar yeniden… (Çamlık Buharlı Tren Müzesi-s.80) umuduyla coşkusunu yineler.

 

*“KÜÇÜK İSTASYONLAR”:

Trenlerin katar katar gittiği gecelerde                                                                                                                                 Asker bakışları dökülürdü vagon pencerelerden                                                                                                     Uzaklardan ağlayan çocuk sesleri duyulurdu                                                                                                                 Annelerin ağıtsı ninnilerinde                

Yazarın “Küçük İstasyon” manzaralarında “askerlere su taşıyan üşümüş çocuklar ve tren seslerine karışan, uzaktan gelen kağnı sesleri“ ile “Anneleriyle birlikte yolculadığı, elleri kınalı askerler/… (Askerler Yolculanırdı-s.14) vardır. “Şimdi yaşlı ve yorgunum/çeşmelerinden su içtiğim/Küçük istasyonlarda kaldı özlemim” (Şimdi Yüreğim Yorgun-s.68) gibi dizelerde teslimiyetçiliğini vurgulayan Kondüktör Karaçaltı,

Nice küçük istasyonlar gördüm                                                                                                                                       Duvarları dökük, boyaları solmuş                                                                                                                                              Görmüş nice zamanları                                                                                                                                                                  O istasyonlar ki yoksul yaşamlarında                                                                                                                                   Unutulup gitmiş                                                                                                                                                                                 ***                                                                                                                                                                                         O sessiz küçük istasyonlar                                                                                                                                                                      Ara sokakların yan kardeşleri/… (-s.69)

Unutulmuş vagonlar vardır Yenice’de Beyaz Vagon, Belemedik’te Yeni Adana’nın çıkarıldığı basın vagonu, dahası Hitlerin zapturapt altına alıp, sonradan yok ettirdiği vagon…

Unutulmuş bir vagonum istasyonlarda

Göçmen kuşlar konup göçer

Bulutlar gelip geçer             

Trenler gelir gider uzaklardan          

Mevsimler sonbaharlara tutuklu kalmış         

Ben yurdumun toprağına (Unutulmuş Bir Vagon-s.61)

 

*ÇOCUK

“…/Uzak köylerden gelen hastalar/..”la (s.51)  çocuklar trenlerin kanıksanan manzaralarındandır…  “Trenler gelir, trenler giderlerdi/Çocuklar hasta/Yolcular yorgun/Uzak köylerden gelip sığınmışlar/Anne ocağı bildikleri/Küçük istasyonlara (Yeni Umutlara-s.12) diyen Neşet Karaçaltı  “…/İstasyonlarda üşüyen yoksul bir öğrenciyim/…(s.38)/Eniştemin yaptığı tahta bavuldayım/…Çirkinim, parçalanmış pabuçlarda yaralanmış parmaklarım/…//Bir gurbet yağmuruyum/Sulara dökülen şiirlerimde (Kara Tren Çıkmazı/s.38-39) gibi dizelerde de çocukların yaşamdaki duruşlarının çağsıl tanığı olarak bir görsellik getirmeye çalışır.

 

HASTA ÇOCUKLAR

İstasyonların değişmez konukları

O sessiz, o hasta çocuklar   

Sıtma sarısı gözlerinden     

Akıp gider yaşları               

Utanırım, bakamam

Ülkemin uzak köylerinin çocukları   

Bilmem ki hangi şehre yolculukları                                                                                                

***         

Bundan mıdır?                                                                                                                                                 

Kara tren dedikleri… (s23

Dönem 2. Dünya Savaşıdır…. “Söndü ışıkları şehrin/Yine bir karartma gecesindeyiz/Uzak ülkelerden savaş haberleridir gelen/Önceleyin çocukları bulur/Kan kırmızı bir ölüm uykularında (Nereye Gidiyor Trenler-s.40) dizelerinden algılandığı üzere evrensel bir duyarlılık vardır dünya çocuklarına.

İstasyonda telaşlı çocuklar

Ellerinde bezden çantaları

Komşu köydeki okula gidecekler      

Ülkemi okulsuz çocukları (Birazdan Kalkacak Trenler-s.19)

Kara tren gider gider….Kolay değildir kara trene sevdalı olmak, onunla geçen uzun yıllar boyu özümsenen bir yaşamın penceresinden görülen manzaralar bazen yürek dağlayan cinstendir: “Bir kara tren gidiyor şimdi/Uykularımdan düşlerimden/Yılkı atları kamışların ötesinde kişniyor/Yelkenlerinde bir deli rüzgar/…/Bir kara tren gidiyor şimdi/Çocukların gözyaşları yüklü vagonlarında/Asker şarkılarıdır dökülen/Ezgi ezgi tren seslerinden (Düşlerimde Trenler-s.20)

“…/Yolcu treninde bir anne/Üşüyen çocuğunu göğsüne basar./Sıtma nöbetinin yangınlarında/Bir gül solup gider ellerimde” (s.51) gibi içten yansıyan dizelerle parçalar tamamlandığında, “Küçük İstasyonlara Ağıt”ın yansıttığı manzaralarda aslında genelleşen bir ağıtın olduğu gözden kaçmaz. Neşet Karaçaltı yalın ve sade dizelerle yazdığı şiirlerde tarihsel boyutlu acıları da içerik katarına ekleyip, toplum olarak dönemsel fotoğraflar verirken “Kara tren” vurgusuna da yanıt arar:“Nice seneler geçip gitmiş olsa da/Anne yüreğidir yolları gözler/Ne zaman bir tren sesi duysalar/Dalar gider gözleri/Bilmezler ki/Hangi cephede kalmıştır/Gidip de gelmeyenleri.//Yıllar yıllara örülüp gider/Trenler gelir, trenler gider/Annelerin gözleri kuru/Annelerin gözleri yolda/Çığlığa döner bayram sabahları/Özlemleri.//Bundan mıdır/Kara tren dedikleri (Anneler Bekler-s.29) “İnsanların dolup taştığı gelip giden trenlerde, güzelim komşu kızlarının gidip de gelmeyenleri, beklemeleri de vardır kara tren hüznünde… “Göç yangınları” üst notuyla yer verdiği “Rumeli’den Trenler Gelir” adlı şiirde ise “Trenler gelir Rumeli’den/Anne gelir, baba gelir, oğul yok/Ele kalmış toprakları, evleri” gibi dizeler ayrılıkların kuşkusuz ki en hüzünlülerini yansıtırken tarihsel boyutlu vurgu dikkati çeker: ”Rumeli’de sarı yaprak döküldüğü mevsimdir/Çığlıkları yankılanır dağlar, taşlar/Bir tarih ki karanlığa kapatılmış/Bitmiştir.”(s.74)                              

 “Unutulmuş gaziler vardı istasyonlarda/Şiş karınlı hasta çocuklar gördük/sıtma sarısı gözleri vardı.” (s.54) dizeleriyle “Ateş bize düşmesin diye/İstasyonlarda bekleyen askerleri”; (Ateş Bize Düşmesin-s.15) Konu komşu bu ne haldir/Top sesleri gelir Polatlı’dan öteden/Polatlı’dan öteden (Gurbet Treni-s.16) gibi örtüşük dizeler de yakın tarihin sayfaları çevrilir.,, “…/(Telgraf tellerindeki suskun kuşlar gibi//Katar katar giden trenlerde/sabırsız yolcular gibiydim/Yoldum saçarlımı tünellerin karanlığında/Kara sabanla çifte gidenleri gördüm/Yurdumun sabahlarında//…/Bir gelin güzelliğinde /Trenler yeni tünellere girerken”(Yakınma-s.65)

 

*KAHRAMANLIK

“Bir küçük istasyonda gördüm onları/İki gazi omuz omuza bir kanepede/Göğüslerinde madalyaları/Bastonları düşmüş ellerinden/Dalıp gitmiş gözleri/Kurtuluş Savaşımızın gazileri. (İki Gazi-s.24)                              

Bir vagonun penceresinde

Mustafa Kemal’i görüyorum                                                                                                                          

Işık ışık mavi gözleri

Paşaları yanında  

Kapılarında nöbetçiyim      

Yıldızlara uzanıyor ellerim.                                                                                                      

***                                                                                                                                                                                        Trenler gelip trenler gidiyor                                                                                                                             

Bir vagonun penceresinde Mustafa Kemal                                                                                    

Işık ışık mavi gözleri. (Mustafa Kemal’ın Gözleri-s.60)                                                    

Anadolu’nun istasyonlarını dolaşan Neşet Karaçaltı; “…/Uzatsam ellerime dolacak/Martıların kanatlarında taşıdığı su/Saçlarıma dökülecek.” (s.43) hissiyle doğayla bütünleşirken, Samsun’un Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile özdeş tarihi ve övünç duyulacak konumunu da anımsarn  yılmayan inancıyla; …”/Ufukta 19 Mayıs güneşi doğacak/…” (Samsun İstasyonunda -s.43) dizelerini noktalayıp, Akdeniz’e uzanır Çukurova dolaylarına…      

Ekinlerin boy verdiği zamanlarda

Çukurova’da dalgalanırdı beyaz gelincikler                   

Ürpertisi başlardı yüreğimizin sevinçten

Karacaoğlan el ederdi elinde sazı

“Çukurova bayramlığın giyerken”   

Ne unutulmaz tren yolculuklarıydı onlar (Tren Yolculukları-s.71)             

Trenlere artık veda eden Karaçaltı anıların sarhoşluğuyla sarsılır… Uykularında düş olurum/al götür beni/Sen kara tren/Ben karaçaltı/ne de benzerliğimiz varmış/sen yurtsuz kaldın/Bense yitirdim adresimi çoktan” (Kara Tren-s.30) derken Çukurova’dan geçer Toroslar’a…

Pozantı İstasyonunda Toros bulutları

Yağmura dönecek birazdan                                                                                                                            

Güvercinlerin taşıdığı tomurcuk güller                                                                                                          

Açtı açacak.                                                                                                                                                                               ***                                                                                                                                                                              Pozantı İstasyonu’nda Yörük kızları                                                                                                           

Gözleri bahar, saçları çiçek örgülü                                                                                                  

Sevgi sevgi işlemişler mendillerine                                                                                                   

Kara tren resimlerini (Pozantı İstasyonu’nda-s.34)     

“Tren sesleri gelir gecenin içinden/Raylara takılır giderim/Haydarpaşa’dan Sarıkamış’a kadar/Şehitlere selam dururum/Ezilip gider yüreğim.” diyen Karaçaltı hiç de savaş mevsimi olmayan bir zamanda verilen 78.000 bin şehidi işaret eder. (Tren Sesleri Gelir-(s.36) Tüm bunlardan sonra “…/Yarım kalan bir düştü benimkisi/Suyunu içtiğim/Sığındığım küçük istasyonlar/Beni unuttunuz mu?”            diyerek kahreder o sevgili küçük istasyonlarına, çalışma arkadaşlarına yol boyundakilere:”Siz trenlerin dost çalışanları/Öykülerini dinlediğim askerler/Raylar boyu hamsi türküleri söyleyen Rizeli/Beni unuttunuz mu?.. (s.58)

                       

*AŞK - İMGE-ŞİİR

Yalın, duru, naif anlatımına uymayan bir somut görsellikte “…/Gecelerden bir gökyüzü ellerinde/…” (s.59) görünür. Bu aşkın, özlemin tetiklenen aşkın ürünüdür. “Amasya İstasyonu”nda bir parça güneş olur tutuklanan gözlerinde/Trenler gelip giderken/Seni bir daha seviyorum./…”(Amasya İstasyonu’nda .s.41) diyen dizeleriyle  aşka kapı açarken “Şirin’in ellerinde açan  kankırmızı bir gül olur Ferhat Dağı’nda, Amasya’ya özlemleri yağan Nisan yağmuru, Trenler yeni tünellere girerken… (Yorgun Trenler-s.42)  Ve dahası; “…/Raylarda ezilen bir gölge olur, o ellerini bıraktığı zaman”(S.57) “Bütün şiirlerini bir İstasyon bekçisine bırakır ona götürsün diye (Unutmam Olmasaydı-s.37)

Ellerimi vagonlara bağladım/Ayaklarımı tren raylarına/yetmedi yüreğimi dumanlara//Bir kuş uçar şimdi köyümden/Kanatlarından şiirler dökülür/Yeşilırmak’ın sularına//Bir yolcu biletiyim yitirilen/Bir küçük istasyonum unutulmuş/Raylara düşmüş babamın elinden.//…” (Tünellerin Sonsuzluğunda-s.46)

“Giderken şiir dolu vagonlar/Vagon dolu şiirler düşlere girmişken/Trenlerin asker uykularında./Ak saçlı bir ihtiyar göç yollarında/Sudaki şiirleri topluyor/Birazdan kalkacak kara tren yolcularına/Şiirli su dağıtacak dünya çocukları adına (Suya Dökülmüş Şiirler-s.45) dizeleri şiire kapı açar… Ozanın geçmişteki gibi tren seyrinde şiir de vardır aslında. Her şeyi şiir görür ozan, şiire çevrilebilen bir dönüşüm olarak algılar. Bu ara Âşık Veysel’i anımsar bu duygusal yolculuğunda: “Çamlıbel’den aşar Sivas yolları/Aşar gider tünel tünel/Aşık Veysel’i gördüm ki/Türkü çığırır türkü üstüne/Kara tren bayram eder//Sivas’a vardık ki ne yaman soğuk/Aşık Veysel elinde sazı/Uzun ince bir türkü dudaklarında/Vurup gitti Şarkışla’nın yoluna (âşık Veysel s.17)

Neşet Karaçaltı’nın Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya yazdığı şiirde Türkçeye getirdiği tanımlamanın sınırlarını doğanın en güzel renkleriyle çizerken mesleği gereği Tren yolculuklarında Türkçenin yüceliğini öğrendiğini de vurgular. 

 

TÜRKÇEMİZİ YAŞATANLAR                                                                                                                                                  

               -“Türkçe’mizin ses bayrağı Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya”                                                                         

Nice tren yolculuklarımda                                                                                                                               

Halk ozanları gördüm ellerinde sazları                                                                                                          

Türkü çağırıyorlardı                                                                                                                                        

Gurbet üstüne sevda üstüne                                                                                                                           

Duru sular kadar duru                                                                                                                                                    Türkçem akıyordu dudaklarından                                                                                                              

Mavi bulutlar kadar mavi                                                                                                                               

Tan vaktinin ağarmasıydı Türkçem                                                                                               

Anadolu insanının dilinde                                                                                                                               

Karacaoğlan’dı, Yunus Emre’ydi                                                                                                                  

Bizi bizde bilip, bizi çağıran                                                                                                                             

Tren yolculuklarından öğrendim      

Türkçemin yüceliğini                                                                                                                                       

***                        

Akıp gidiyordu trenler

Ovalardan, tünellerden, köprülerden                                                                                                            

Türkçe ışıyordu geceler 

Ülkemin sabahlarına… (s.45)

           

*(Küçük İstasyonlara Ağıt/Barış Gazetesi Yayınları/Mayıs 2009/82 sayfa)

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92