Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


KUMAR


Amcasının evinde kalıyordu Süleyman. Beş çocuğu vardı amcasının. İkisi ilkokula gidiyor, birisi sanat okulunda yatılı okuyordu. Bir kızı evde, ortanca oğlu da orda burada ne iş bulursa onu yapıyordu. Amcası marangozluk yaparak geçimini sağlamaya çalışırdı. Sedir yapar, oklava, ekmek tahtası gibi şeyler yapardı. Zordu geçimi ailenin. Çocuklar her gün yemek ister, harçlık ister, defter kalem parası isterlerdi. Haftada bir defa sanat okulunda okuyan oğlu gelir, ayrıca ona harçlık verirdi. Hatta gelmeden onun telaşına kapılır, ondan, bundan, tanıdıklardan çocuk için harçlık istemeye başlar; bulursa sevinir, bulamazsa sinirli biri olurdu.

 

 Amcası sinirli olunca, dar gelirdi Süleyman´a odalar. Sofraya gelmeye bile korkardı. Bazen harçlığından biriktirdiği parayla sabahları pide alır, içine sana yağ koyar, karşıdaki cami inşaatının merdiveninde boşlukta yerdi.

 

Çok hoşuna giderdi sana yağı ile pide yemek. Hele bir de pide sıcaksa, tadına doyum olmazdı. Pidesini yedikten sonra da kitabını alır, dersine çalışırdı. Amcası bir şey demezdi yaptıklarına. Arada sırada Amcasının küçük oğlu Yılmaz´a bile verirdi sıcak yağlı pideden. Yılmaz onun pide verdiğini bildiği için yanından hiç ayrılmazdı. O da her cumartesi pazar simit satardı çarşıda.

 

?Emmioğlu.? dedi Yılmaz. ?Sen de simit satar mısın??

?Hiç simit satmadım? dedi Süleyman.

?Ooo.? dedi Yılmaz. ?Çok kolay. Ben yarın simitçiye söylerim. Sana da bir tabla verir. Yirmi kadar simit alır, satarsın. Satınca da parasını verirsin simitçiye. Bir simitte iki buçuk lira kalır. Yirmi simit de tamı tamına elli lira.?

?Yapabilir miyim? ? dedi Süleyman.

?Çok kolay.?dedi Yılmaz.? yarın beraber gideriz.?

?Tamam? dedi Süleyman.

 

Sabah erkenden kalktılar, köşedeki simitçi fırınına vardılar. Çocuklar sıraya girmişlerdi simit için. Bir sürü çocuk vardı. Yılmaz fırıncı ile konuştu. Fırıncı Süleyman´ı tepeden aşağı süzdü ve

?Satabilecek misin?? dedi.

?Satarım,? dedi Süleyman.

?Kaç simit istiyorsun??

?Yirmi tane yeter.?

?Tamam, getir tablanı.?

?Tablam yok,?dedi Süleyman.

?İçerden bir tabla al öyleyse,?dedi fırıncı.

?Tamam,? dedi Süleyman. İçeri girdi, tablaların içinden bir tabla aldı, simitçiye uzattı. Bir simit, iki simit, beş, on simit, tamı tamına yirmi simit koydu tablaya. Üzerinden buğular çıkıyordu simitlerin. Tablanın üzerini örttüler ve sokağa çıktılar.

?Simit, Simit... Simit vaaarr!? demeye başladı Yılmaz.

Süleyman güldü;

?Ben nasıl söyleyeceğim.?

?Utanma yok emmioğlu,? dedi Yılmaz.  ?Utanırsan bu işi yapamazsın.?

?Simit vaar!... Simit vaaar! Simit vaaarr!?  

 

?Oldu tamam çok güzel. Ben şimdi kahvelerin oraya gidiyorum. Sen de çamlı kahvenin oraya git. Sonra da sinemanın orada buluşuruz.?

?Tamam.?

O gün öğleye kadar dolaştı Süleyman. Öğleye doğru iki simit kalmıştı tablanın üzerinde. Onu da satmaya çalışarak, Sinemanın yanında buluştular. Çok yorulmuştu Süleyman. Ayaklarının altı ağrıyordu. Sesi de kısılmıştı.

?Nasıl satabildin mi?? dedi Yılmaz.

?Bir tane kaldı Emmioğlu,?dedi Süleyman.

?Hadi simitçinin parasını verelim.?

?Ama iki simidim kaldı.?

?Olsun, onu da biz yeriz. Çok acıktım.?

Simidin birini aldı, diğerini de Süleyman´a uzattı.

?Bunun parası benden.?

?Olmaz, olmaz benden olsun.?

?Aman fazla konuşma? dedi Yılmaz. ?Ardı önü iki simit.?

Gülüştüler. Her şey çok güzeldi. Ceplerinde bir sürü para vardı. Fırıncının parasını verip, sinemaya kadar tekrar yürüdüler. Sinemanın önü çok kalabalıktı. Bayram yeri gibi görünüyordu. Hatta bir de çarkıfelek makinesi vardı. Yirmi beş kuruşu bir numaraya koyuyorsun, iğne o numarada durursa yedi buçuk lira alıyorsun, durmazsa paran gidiyordu.

?Şansımızı deneyelim mi emmioğlu??dedi Yılmaz.

?Olur? dedi Süleyman.

Cebinden yirmi beş kuruş para çıkardı. Çarkıfelekteki ?Üç? numaraya koydu. Yılmaz da ?Beş? numaraya koydu. İkisi de çok heyecanlıydı. İğne döndü, döndü ve ?Üç? numarada durdu. Heyecandan ne diyeceğini şaşırdı Süleyman.

?Sana çıktı emmioğlu!? dedi Yılmaz.

?Sağ ol emmioğlu? dedi Süleyman.

?Hadi, paranı al.?

Adam tam yedi buçuk lirayı saydı Süleyman´a. Süleyman çok seviniyordu. İçinde kazanma hırsı vardı o gün. Daha fazla, daha çok kazanmak istiyordu. Yılmaz´a döndü.

?Ne dersin Emmioğlu??

?Bilmem!? dedi Yılmaz. ?Sen bilirsin.?

?O zaman sen şu iki buçuk liraya iki bilet al, ben oynamaya devam ediyorum.?

?Tamam? dedi Yılmaz.

Parayı aldı, Sinemaya doğru yürüdü. Süleyman şansını sonuna kadar denemekte kararlıydı. İkişer, ikişer bastırıyordu paraları. Şans bazen çok yaklaşıyor, bazen de yanına bile yaklaşmıyordu.

Süleyman;

?Çıkacak,? diyordu. ?Mutlaka çıkacak. Bugün şansım çok iyi.?

Üçer üçer bastırmaya başladı paraları. Yaklaşık yarım saat geçti aradan. Cebindeki para azalıyor, eli ayağı titriyordu Süleyman´ın.

 

 O sırada şansı yeniden döndü, yedi buçuk lira daha kazandı. Kenara çekildi, paraları saydı. Zarar etmemişti.

?Kazanmalıyım!? dedi. ?Bugün mutlaka kazanmalıyım! Bu şansı iyi değerlendirmeliyim. Nasıl olsa daha zamanım var.?

 

Çarkıfeleğin başına tekrar geçti. İkişer ikişer, üçer üçer bastırdı paraları. Saatler geçiyor, bir türlü bırakamıyordu. Öyle dalmıştı ki oyuna, Ağabeyi Veysel´in yanına gelip, kolunu tuttuğunu bile fark etmiyordu.

 

 Ağabeyi Veysel lisede okuyordu. İlçede lise olmadığı için başka bir ilçedeki liseye gidiyor, ayda bir dönüş yapıyordu. Her gelmesinde beraber köye giderler, geri gelirlerdi. O gün de öyle olmuştu. Sabahtan beri kendisini arıyordu. Süleyman´ın yüzünden köye de gidememişti. Canı çok sıkkındı. Süleyman´ın kolundan tuttu, kenara çekti. Süleyman´ın eli ayağı titriyordu. Ağabeyinden çok korkardı.

 ?O gelir de beni görür.? diye bu tip işleri yapmazdı. Kendi görmese bile, bir gören ona söylerdi. O da bazen kızar, bazen döver, bazen de nasihat ederdi.

 ?Bak oğlum? derdi. ?Biz fakir bir aileyiz. Paramız yok, elbisemiz yok. Hatta kitabımız, defterimiz bile yok. Bizim sadece bir şeyimiz var, o da dersimiz. Aç kalırız, susuz kalırız ama dersimize çalışıp, başarılı olmak zorundayız. Eğer biz çalışkan olamaz isek, kimse yüzümüze bile bakmaz. Kimse bize kız vermez. Kimse bizi evine almaz. Ve güler yüz göstermez. Bizi kim seviyorsa çalışkan olduğumuz için seviyordur. Yoksa kaşımızın, gözümüzün hatırı için değil?

Ama bu defa durum çok farklıydı. İlk defa kumarda yakalanmıştı. Şimdiye kadar hep dersler için kızardı. Şimdi ise durum farklıydı. Bir suç vardı ortada. Toplumda hor görülen ağır bir suçtur kumar suçu.

 

Ağabeyi önde, kendi arkada eve doğru gidiyorlardı. Hiç konuşmuyorlardı. Bu da çok tehlikeli bir durum demekti.

 

Eve kadar geldiler. Evde sadece amcasının hanımı vardı. Kapıyı açtı,  içeri buyur etti. Ağabeyi içeri girdi, sedire oturdu. Süleyman da pencerenin yanına oturdu. Ağabeyinin yüzü hala asıktı.

?Emmim nerde?? dedi.

?İşe gitti,? dedi Kadın.? Azizlerin bir işi varmış, onu yapacak?

?Bu Süleyman ne yapıyor burada? Dersine çalışıyor mu??

?İyi,? dedi Kadın. ?Çalışıyor. Bugün de simit satmaya çıktılar Yılmaz´la.?

?Ben bunu kumar oynarken yakaladım.?

?Ne kumarı??

?Sinemanın önünde kumar oynuyorlardı.?

Süleyman´a baktı. Kıpkırmızı olmuştu Süleyman. Başını öne eğdi. Kendini suçlu hissediyordu.

Yengesi,  Süleyman´a tekrar baktı,

?Ne o Süleyman, öyle işlerin de mi var senin? Hani simit satacaktınız Yılmazla??

?Yok? dedi Süleyman.

Ağabeyi bu arada kendisine bakıyordu. ?Yok? demesi ile birlikte ağzının üstüne yumruğu indirmesi bir oldu. Üzerine saldırmış, yumruk atıyor, tekme sallıyor hem de bağırıyordu.

?Sen kumar oynarsın ha!  Okumazsın ha! Dersine çalışmazsın ha!...?

 

Diyor ve vuruyordu. Süleyman yere düşmüş, ağlıyordu. Ağzı burnu kan içindeydi. Yaklaşık yirmi dakika geçti. Hala dayak yiyordu. Bu arada komşular çevrelerini sarmış.

?Ne oluyor?? diye bakıyorlardı.

?Bunu kumar oynarken yakaladım? diyordu Veysel.

Veysel´in sözünü duyan herkes memnun olmuş gibi seslerini çıkarmıyorlardı. Çok utanmıştı Süleyman. Sedirin altına başını sokmuş, akan kanlarını gömleğine siliyor ve durmadan ağlıyordu. Ağabeyi vurmaktan artık yorulmuş olacak ki ayaklarından tuttu, kapıya kadar götürdü. Mutfağın yanındaki karanlık odaya itti, kapıyı arkasından kapattı. Oturdukları odaya geri döndü. Pencerenin yanına oturdu. Durmadan bağırıyordu.

?Yenge sen söyle, ben hiç böyle yaptım mı? Beni üç sene okuttunuz, kumar oynadım mı? Şu gördüğün odada az mı ders çalıştım, bugün kumar oynayan, yarın sigara içer, içki içer, hatta eroin bile içer. Bir gün olur okulu da bırakır. Daha bir karış çocuk. Yarın anarşist olur, hırsız olur, kapkaççı olur. Her şey olur bundan. ?

Yengesi karşısına oturmuş, ne söylese başını sallıyordu.

?Bilmem...? diyordu.

?Allah korusun? diyordu.

?Hiç görmedim? diyordu.

 

Akşama doğru amcası geldi. Halasının oğlu Turgay da geldi. Oturdular, saatlerce konuştular. İki laftan biri kumarla bitiyordu.

?Kara Ali kumarda tarlasını kaybetmiş, Hakkı İsmail üç tane evini kumara vermiş, Azizlerin dedesinin üç tane mağazası, bir tane petrol istasyonu, iki tane kamyonu varmış, hepsini komarda kaybetmiş. Çamlı kahvenin sahibi Döne Kazım´ınmış. Kahvede hem kumar oynatır, hem de kendi oynarmış. Kasabanın en iyi kumarcısı o imiş. Otururken zarı duvarın öbür tarafına atar, ne geldiğini bilirmiş. Öyle olduğu halde kumarda evini, tarlasını ve kahvesini kaybetmiş.?

 

Hem konuşuyor hem de sigara ve çay içiyorlardı. Süleyman bütün bu konuşmaları duvarın dibine oturmuş, dinliyordu. Bir ara yengesi kapıyı açtı. Süleyman´ın kaldığı karanlık odaya geldi. Elindeki kibriti yaktı.

?Nerdesin Süleyman?? dedi.

Süleyman´dan hiç ses çıkmadı.

?Süleyman, Süleyman,? dedi. Tekrar yavaşça seslendi. Süleyman yerde yatıyordu. Yengesinin geldiğini fark etmişti. Onu duymazlıktan geldi. Yengesi yanına geldi, ellerini tuttu.

?Allah canını almasın Veysel? dedi. ?Bu çocuk bu kadar dövülür mü??

Ayağa kaldırdı. Her tarafı kan içindeydi. Oturma odasına götürdü. Herkes onu seyrediyordu. Durumunu görünce amcası da üzülmüştü. Kızarak:

?Meğer eşekmişsin Veysel? dedi. ?Ne kumarı oynamış bu çocuk??

?Sinemanın orda dönen şeylerden oynuyordu emmi? dedi Veysel.

Amcası çok sinirlendi.

?Kumar deyince, ben de başka bir şey anladım. Onu herkes oynuyor, ne var bunda? Geçenlerde bizim Yılmaz bile oynamış. İsmail de bir sinema parası kazanmış. Bütün çocuklar oynuyor onu.?

?Herkes oynuyor? dedi Yılmaz. ?Ben de oynadım. Hem Süleyman´la bugün simit sattık. Onun parasıyla oynadık. Ayrıca sinemaya bilet bile aldık. Şansı da çok iyiydi.?

?Bu arada Süleyman durmadan ağlıyordu. Yengesi gömleğini, pantolonunu çıkardı. Pijamasını giydirdi. Su getirdiler. Leğende elini yüzünü yıkadılar. Her tarafı mosmor olmuştu. Veysel ise bütün olanlardan sonra ne diyeceğini şaşırmıştı.

?Bana söylese yapmazdım.?

?Sordun mu??

?Sordum tabii.?

?Hiç sormadın? dedi Süleyman.

?Sordum?

?Sormadın.?

Güldü Veysel. Yaptığına pişman olmuştu.

?Çok vurmuşum.? dedi içinden.

Özür dilemek istedi, yapamadı. İşi şakaya vurmaya çalıştı. Süleyman´ı güldürmek için elinden gelen bütün komikliği denedi. O gün Süleyman´ı güldüremedi. Süleyman ise o günden sonra ağabeyini hiç sevmedi. Onun savunduğu görüşün tam tersini savundu. Onun ak dediğine kara, kara dediğine ak demeyi kendine bir görev saydı.

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05