Prof. Dr. Özer OZANKAYA


LAİK DEVLET İLKESİNİN ANAYASAMIZA GİRİŞİNİN 91. YILDÖNÜMÜ

Laiklik, yani demokratik devlet ve toplum düzenimizle bağdaşmayan, Atatürk´ün deyişiyle ?gereksizlik? niteliğindeki kural ve kuruluşların anayasamızdan çıkarılışının 91. Yıldönümü kutlu olsun.


91 yıl önce, 10 Nisan 1928 günü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından "Türkiye Devletinin dini, din-i islamdır" diyen 2. madde fıkrası ile "şeriat kümlerinin TBMM tarafından yürütüleceği"ni söyleyen 26. maddesi çıkarılarak, devletin laik, yani demokratik niteliğiyle bağdaşmayan "gereksizlikler" (niteleme Atatürk´ündür!) ortadan kaldırılmıştır.

Özellikle son 40 yılın laiklik karşıtı siyasal iktidarlarının demokrasiyi yıkcı eylem ve işlemlerine, hukuksuzluk ve baskılarına karşın, bu iktidarların başta kendi içinde parçalanması (fetöcülük kalkışması) olmak üzere, sürekli olarak saygınlık ve giderek seçim yitirmesi, laik devlet, toplum ve insan anlayışının Türk kültüründeki tarihsel ögeleri yaşama geçirmiş olan Türk Devriminin bu laik birikiminin sağladığı sonuçtur.

Aslında Cumhuriyetin laik niteliği, 3 Mart 1924 günlü Şer´iye ve Vakıflar Bakanlığını kaldıran yasada, laik devlet ve toplum düzenininin tüm uygar insanlığa bugün de örnek olacak yetkinlikte tanımını yapmış olarak yaptırıma bağlanmıştı:

"Türkiye Cumhuriyetinde insan ilişkileriyle ilgili hükümlerin yasalaştırılması ve uygulanması Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğı hükümete aittir." "İyiyle kötüyü ayırdedici islam dininin bundan başka inançları ve tapınmaları için Cumhuriyet´in başkentinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur."

Laik düzenin en açık gerekçesini de, tam olarak neleri gerektiridiğini de açıklamak bakımından en uygun ve tam tanım budur.

Çünkü laikliği yalnızca "İnanç özgürlüğüdür" diye tanımlamak, dinsel baskıyı da, din duygularının sömürülerek dinin bir siyaset ve ticaret aracı yapılmasını da önlemeğe yetmez.

Bunları önleyecek tanım, 3 Mart 1924 günlü yasada yapıldığı gibi, laikliğin, bir toplumda insanlar arasındaki ilişkileri, yani kamusal alanları düzenleyecek yasaların her hangi bir inanç adına, o inancın gereklerine göre yapılmasının önerilmesinin bile meşruluk dışı olduğunu söyleyen tanımdır.

Kamu yaşamına ilişkin karar ve işlemlerde "dine uygunluk fetvası" aramaya kalkışmanın demokratik meşruluk dışına düşmek olduğunu kabul eden tanımdır.

Yurtaşları arasında değişik din ve mezhep sahipleri ile herhangi bir dinsel inanca sahip olmak gereğini duymayan insanların bulunduğu gerçeğine göz yummayan bir devlet, toplumun ortak yaşamını (= iş yerlerinden eğitim, bilim ve sanat kurumlarına, vergi dairesi ya da mahkeme salonundan hastahaneye, parka, ulaşım düzenine ... değin her yerdeki insan ilişkilerini) düzenleyecek yasaları ve kuralları, görüşme ve tartışmalar yoluyla, özgür oyla yapmak ve asla değişmezlik, kutsallık, tartışılmazlık niteliği vermeğe kalkışmamak zorundadır.

Kamu yararının hergün, her yurttaş tarafından özgürce ve yeniden yeniye tartışılabilmesi demokrasinin, yani ulusal egemenlik ilkesiyle insan haklarının temel koşuludur. Yasaların bir din adına yapılması durumunda buna olanak kalmayacağı açıktır.

Çünkü din adına da olsa, değişmez yasa koymak, ulusal egemenliği ortadan kaldırarak baskı ve zulüm yönetimi kurmak demektir.

Böyle bir girişim, insan haklarının en başta geleni olan "zulme karşı direnmek" hakkını doğurur.

Çünkü demokratik bir toplumda her ergin kişi dinini seçmekte de özgür olduğu gibi, egemenliğin asıl sahibi olan ulus bireyleri, her zaman görüşlerini, kanılarını değiştirmek hakkına da sahiptirler.

İşte demokrasinin özünü oluşturan bu anlayışladır ki, Mustafa Kemal de ulusal egemenliğe karşı herhangi bir kalkışma olduğunda, her birey gibi kendisinin de zulme karşı direnme hakkı doğduğunu söylemiş ve başkaları bu hakkı kullanmasa, kendisi tek başına bile kalsa yine baskıya karşı direneceğini vurgulamıştır.

"..bayağı ve alçakça aldatmalarla hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini araç yapacak ölçüde alçalan yalandan ve inançsız bilginler, tarihte her zaman rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve hep cezalarını görmüşlerdir. Dini kendi tutkularına araç yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca sanlı hainler hep bu sona düşmüşlerdir. .. Artık bu ulusun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeğe katlanma gücü ve olanağı yoktur...

Kuşku yok ki arkadaşlar, ulus bir çok özveri, bir çok kan karşılığında en sonunda elde ettiği yaşam ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, Meclisin, yasaların, Anayasanın niteliği ve varlık nedenleri hep bundan ibarettir?."

Böylece halifeliğin kaldırılışından, "Devletin dini islam dinidir; TBMM şeriat hükümlerini uygular" diyen hükümlerin Anayasadan çıkarılmasına dek tüm Türk Devrimi süreci içinde, Atatürk´ün de ulusu aydınlatan açıklamaları eşliğinde Türk ulusu, demokrasinin gerekleri üzerinde de düşünmek ve aydınlanmak olanağı bulmuştur.

Kendi kendini yönetebilmek, ortak yararlarının ne olduğunu özgürce araştırıp, tartışıp, özgür oyuyla kararlaştırabilmek için de, bireyler olarak insan ve yurttaş hak ve özgürlüklerine sahip olabilmek için de laik devlet ve toplum düzeninin zorunluluğunu açıkça öğrenmeğe koyulmuştur.

İç ve dış sömürünün din kılıfı altında işlediğini, dinsel duygunun gerçek değer ve saygınlığını ancak laik bir ortamda elde edebileceğini kavramaya başlamıştır.

Atatürk´ün deyişiyle "İnsanlıkta dine ilişkin duyguların bilimin ve tekniğin ışıklarıyla dupduru olup yücelmesi" ve "din oyunu aktörlerinin" etkisiz kılınması gereğini de kavramıştır.

TÜRK DEVRİMİ, LAİKLİK İLKESİNİ, İSLAM DİNİNİN ÖZGÜRLÜKÇÜ ÖZÜNÜ DE ÖNE ÇIKARARAK YERLEŞTİRDİ!

Burada, İslam dininin laiklikle hiç bağdaşmayacağı yolunda özellikle dinsel yönetim yanlılarınca, ama sık sık dinsel baskıcılığa karşı olduklarını söyleyenlerce de savunulan görüşün yanlışlığı da belirtilmelidir.

İslam dininde, papazlık, vb. gibi hiç bir din adamlığı makamına yer yoktur; yani hiçbir müslüman, hiçbir konuda, Tanrının muradının ne olduğunu öğrenmek üzere her hangi bir kişi ya da makama başvurmakla yükümlü kılmamaktadır.

Tek kaynak olan Kur´anı her insanın anlayabileceğini, artık insanlığın o olgunluğa kavuşmuş bulunduğunu kabul etmektedir.

Bundan dolayı islam dini her insanın düşünür (mütefekkir) olmaya hem yeterli olduğunu ve hem de bununla yükümlü bulunduğunu kabul etmektedir.

Bunlara ek olarak hiç bir müslümana camiye gidip tapınmasını orada yapmak zorunluluğu da getirmemektedir.

Dikkatle düşünülecek olursa, bütün bu ilkeler, bireyle vicdanı arasına kimsenin girmemesini sağlamak içindir; kimi açıkgözlerin kendilerinde Tanrının muradını bilme ayrıcalığı ve tekeli bulunduğunu öne sürmek küstahlığında bulunmamaları içindir.

İşte İslâm dininin bu son derece özgürleştirici temel ilkeleri, laik bir toplum ve devlet düzeni gerçekleştirmeğe çok elverişli bir ortam sağlamaktadır.

Her bireyi Tanrının muradının ne olabileceği konusunda düşünmeğe hem yeterli sayan, hem de bununla yükümlü kılan bir din, ortak yaşamın özgür tartışmayla, değişmeğe açık yasalarla düzenlenmesi gereğini başka dinlerdekinden kuşkusuz daha kolaylıkla kabul eder.

ANADOLU TÜRK KÜLTÜRÜNÜN DEMOKRASİYE AÇIK NİTELİĞİ

Atatürk Türk devrimini yürütürken, Anadolu Türk halkının kültüründe, yüzlerce yıllık baskııcı ve din sömürücü yönetimlere karşın, İslam dininin bu özgürleştirici özüyle özümsenmiş olduğunun bilincindeydi ve bu nedenle onu yurttaşlara anımsatmayı hep ön planda tuttu.

Örneğin, İslam dininin akla ve sevgiye dayalı olduğunu söyleyen, "Her ne arar isen kendinde ara, Kudüs´te, Mekke´de, Hac´da değildir" diyen Hacı Bektaş´ın tüm Anadolu Türklüğünün sevgi ve saygısını kazandığını biliyordu.

"Şeriat bir gemidir, hakikat deryasıdır
Ne denli sağlam olsa geminin tahtaları,
Ona dalga vurdukça, aşınıp gidesidir!"

diyen Yunus Emre´yi, tüm Anadolu Türklüğünün bağrına bastığını biliyordu.

Türk halkının, dini baskıcı yönetimlere araç yapan yalancı ve hain hocaları, binlerce kadı, şeyh, mürit, derviş, bektaşi, ? fıkralarıyla yüzyıllardanberi eleştiregeldiğini biliyordu.

Her savaş yenilgisini, baskıcı düzenin körelticiliği yerine kadınların eteğinin yeterince uzun olmadığıyla açıklayan halife-sultan ve şeyhülislamların ferman ve fetvalarına karşın, Anadolu Türklüğünün bağrından

?Kaldır şu örtünü, göster yüzünü
Aç başını yaradanı seversen
Saçlarını ay yüzünün üstüne
Tel tel eyle yaradanı seversen?

diyen Karacaoğlanlar çıkardığını biliyordu.

Laiklik, yani demokratik devlet ve toplum düzenimizle bağdaşmayan, Atatürk´ün deyişiyle ?gereksizlik? niteliğindeki kural ve kuruluşların anayasamızdan çıkarılışının 91. Yıldönümü kutlu olsun.

(Bknz.: Özer Ozankaya, CUMHURİYET ÇINARI ? MUSTAFA KEMAL´İ ?ATATÜRK? YAPAN UYGARLIK TASARIMI, CEM YAY.)

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92