Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


LOKMAN HEKİM EFSANESİ


              Evvel zamanda Misis civarında bir köy varmış. O köyde gariban mı gariban, sefil mi sefil ama dürüst bir çoban yaşarmış. Köylüler toplanmışlar dağa odun kesmeye gitmişler. Yanlarında gariban çobanı da götürmüşler. Nerde ağır iş varsa ona yaptırmışlar.

              Herkes bir yere dağılıp odun kırarken, aniden bir yağmur bastırmış. Yağmurda bir mağarada toplanmışlar. Büyük bir mağaraymış. Mağaranın ortasında, yuvarlak ve yassı, değirmen taşına benzer büyük bir taş varmış. Köylüler durup dururken bu taşa kafayı takmışlar.

             Kimi demiş ki; ? Bu değirmen taşı.?

             Kimi demiş ki; ? Bu heykelcilerin taşı.?

             Kimi de sessiz sedasız seyretmiş. İçlerinden biri duramamış;

            ?Gelin.?demiş.?Bu taşı yerinden oynatalım.?

             Biri ?Oynar.?demiş

             Diğeri,?Oynamaz.?demiş.

             Bir kısmı da ona, buna bakıp gülmüşler.

            Derken,  taşı oynatmaya uğraşmışlar. Kestikleri odunla altına üstüne, mertek sokup taşı kıpırdatmışlar. Daha sonra da yerinden kaldırmışlar. Taşın altından bala benzer bir nesne görünmüş. Hepsi de tadına bakmaya korkmuşlar. Daha sonra, hep birlikte çoban´a bakmışlar. Çoban durumu anlamış.

           ?Yok? dese, dövecekler.

           ?Var? dese, zehirlenme korkusu var. Sonunda tatmaya mecbur kalmış. Nesneye parmağını batırmış ve ağzına sürmüş ki, ne görsün gerçek bir bal. Balı, yemeye başlamış.

          Çobanın yediğini ve ölmediğini gören köylüler kendileri de parmaklarını batırıp tadına bakmışlar ki bal! 

           Derhal eve adam yollamışlar. Ne kadar kap, kacak varsa getirmişler. Balı kendi aralarında taksim yaparak paylaşmışlar. Ama bal o kadar çokmuş ki, aldıkça aşağıya doğru akmaya başlamış. 

           Köylüler, kuyu, aşağıya doğru derinleştikçe, korkmaya başlamışlar. Sonunda Çobanın beline ip bağlayıp aşağı indirmişler. Çoban, aşağıdan kapları doldurup yukarı göndermiş. Bütün kaplar dolunca, çobanı orada unutmuşlar. Üstüne de taşı kapatmışlar.

          Çoban kuyunun içinde günlerce kalmış. Ne yapacağını şaşırmış. Bir süre karar verememiş. Aşağıdan bağırmış, çağırmış ama kimseye duyuramamış. Derken cebinden çakısını çıkarmış. Toprağı deşmeye başlamış. Günlerce, deşe deşe bayağı ilerlemiş. En sonunda küçük bir delik görmüş. Deliğin arkasına kadar gelip dışarıya bir bakmış ki ne görsün, yüzlerce,  büyük yılan dolaşıyormuş.

             Aralarında büyük bir yılan varmış. Başı, tıpkı insan kafasına benziyormuş. Gözleriyle, kafasıyla diğer yılanlara tavır koyuyor, diğer yılanlar da onun tavrına uyuyorlarmış. Etrafta dolaşan yılanların biri çobanı görmüş. Deliğin karşısına geçmiş ve

            ?Çık oradan insanoğlu.?diye inlemiş. Sesi etrafta yankı yapmış. O sesle birlikte bütün yılanlar çobanın karşısına geçmişler, çobanın ortaya çıkmasını beklemişler. Çoban ortaya çıkınca, insan başlı yılanın yanına gelmesini istemişler. Çoban da korkarak onların dediklerini yapıyormuş.

             Yılanların şahı, insan başlı yılan, çobanı karşısına almış,  O´na;

             ?Ey insanoğlu.?demiş, ?Kuyudaki balımızı yedin. Şimdi yakalandın. Cezanı nasıl çekmek istersin?? 

             Çoban yılanın bütün konuşmalarını anlıyormuş. Ona demiş ki;

            ?Yılan kardeş, ben gariban bir çobanım. Malım, mülküm, evim barkım bile yok. Para karşılığı, karın tokluğuna çobanlık yapıyorum. Mal sahipleri ne derlerse ben ona uyarım. Onlar beni zorla bal kuyusuna atıp gittiler. Onlardan olsa idim burada olur muydum ??

            Yılanların şahı İnsan başlı yılan Çoban´ın halini anlamış, yılanlara emir vermiş.

           ?Buna kimse dokunmasın. Etrafta ne isterse yapsın. Sadece buradan kaçmasın.?demiş.

           Çoban bu emirden memnun kalmış. Yılanların Şahı İnsan başlı yılanla arkadaş olmuş. Günlerce beraber dolaşıp sohbet etmişler. Hatta yeraltının bütün sırlarını ondan öğrenmiş. Çiçeklerin neye derman olduğunu yılandan duymuş. Bu duydukları da kendini bayağı bilgilendirmiş. Büyük bir bilgi hazinesine sahip olmuş.

                Günler, aylar, yıllar, böyle geçerken çoban bayağı eğitilmiş. Her çiçeğin, her maddenin neye faydalı olduğu konusunda uzmanlaşmış. Bir gün buralardan ayrılmak istemiş. İnsan başlı Yılanların Şahına demiş ki;

               ?Yılan kardeş, siz çok iyisiniz. Bana büyük faydalarınız dokundu. Ben de sizleri çok sevdim. Ama benim de kendi cinslerime ihtiyacım var. Yeryüzüne çıkıp, yuva kurmak, çoluk çocuk sahibi olmak istiyorum. Beni bırakın.?

                 İnsan başlı Yılanların şahı demiş ki;

               ?Ey insanoğlu. Biz de seni çok sevdik. Fakat seni bırakamayız. Çünkü beni gören o dünyada yaşayamaz. Yaşaman için beni öldürmen şart. Ben de ölmek istemem.Fakat seni de ölene kadar buralarda tutamam.  ?

                Çoban diyor ki;

                Ben senin ölmeni istemem. Sen bana çok iyilikler ettin.?

               Sonunda Yılanların şahı  Çoban´a en son şöyle nasihat ediyor.

               ?Yeryüzüne çıkınca senin vücudunda pul pul benekler oluşur. Seni gören beni gördüğünü hemen bilir. Beni yakalamak için seni kullanırlar. Bir gün beni yakalayıp öldürürler. Vücudumu üçe ayırırlar. Başımı bir kazanda, gövdemi bir kazanda, kuyruk tarafımı da başka bir kazanda kaynatıp ilaç yapmak isterler. Sen, sen ol, baş tarafımdan yapılan ilacı mutlaka iç.?

            Nihayet çobanı yeryüzüne bırakmışlar. Yılanların Şahı´nın dedikleri aynen olmuş. Padişah yılanı buldurup vücudunu üçe ayırttırmış. Başını bir kazanda, gövdesini bir kazanda, kuyruk tarafını da başka kazanda kaynatmışlar. Her birinden ilaç gibi su elde etmişler.Üçünü de masaya koymuşlar.Çoban bir yolunu bulup baş tarafından yapılan ilacı içmiş.Padişah ve vezirleri de üç ilaçtan da içmişler.Hepsi içer içmez ölmüşler.Çoban ise kurtulmuş.

              Çobanın sırtından yepyeni deri çıkmış. Balık gibi parıl parıl parlıyormuş. Nereye gitse çiçekler ona sesleniyor. Her çiçek neyin ilacı ise onu söylüyormuş. Bu bilgiler ışığında her şeyi bilen çoban, Lokman hekim olmuş. Her öğrendiği bilgiyi defterine yazmış.

             Bir gün ölümün çaresini bulmak için dağlara çıkmış. Misis´in dağlarında günlerce dolaşmış. Sonunda ölümün ilacını da bulmuş. Derler ki;

             Ölüme bulduğu ilaç nedeniyle dünyaca meşhur olan Lokman´a Allah Teâlâ Cebrail (As)  göndermiş. Lokman ve Cebrail(as) Misis köprüsünün üzerinde buluşmuşlar. Misis Nehrindeki köprünün altından sular coşarken, Cebrail farklı bir insan tipiyle Lokman hekim´e değişik sorular sormuş. Lokman hepsine cevap vermiş. En sonunda;

             ?Sana bir sorum daha var.?demiş.

              Lokman;

             ?Buyurun sorun.?demiş.

              Cebrail(as);

              ?Şu anda Cebrail nerededir??demiş.

              Lokman Hekim elindeki defteri karıştırmaya başlamış. Sayfaları karıştırırken, bir bilgiye rastlamış ve

              ?Cebrail.?demiş.?Şu anda bir köprünün üzerinde bir adamla konuşuyor.?Başını kaldırmış ve

               ?Bu sen olmayasın??demiş.

               Cebrail(as) eliyle Lokman´ın elindeki deftere bir tokat sallamış, defterin büyük bir çoğunluğu Lokman´ın elinden uçup suya düşmüş. Elinde bir kaç sayfa kalmış. Cebrail de ortadan kaybolmuş.

               Derler ki, bu gün bulunan ilaçlar, Lokman´ın elindeki defter sayfasında kalan ilaçlardır.

              Sürçü lisan ettik ise af ola. İsterim ki insan önce insan ola.      

 

BEKİR DAĞSEVER
25.11.2018 20:53:37
çok güzel sayın abim

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22