Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


MEVLANA


           ? Mevlana Hazretleri sabah namazını Mekke´de kılarmış.

           Böyle başlayan rivayetler, insanları bir hoş eder, ona karşı bütün dikkatleri toplamaya yeterdi. Mekke´de namaz kılmak, her insanın işi değildi. Hele sabah namazı gibi bir namazı kılmak, daha farklı bir dünyaya insanı götürürdü. Müthiş bir duyguydu bu. Daha sonra sunucu şöyle derdi;

           ? Her namaza gittiğinde kendinden önce biri gelir, ezan okunmasını beklermiş. Ondan önce varmak için çok gayret eder, ama bir türlü varamazmış. Bu gayretine bir süre devam etmiş. Mevlana Hazretleri onu her gördüğünde,

           ?Allah´ım .?dermiş.?Bu adam ne mübarek bir evliya ki, benden önce geliyor. Onu bir türlü geçemiyorum.?

            Gel zaman, git zaman, Mevlana o adamla arkadaş olmuş. Birbirlerine demişler ki;

            ?Bundan sonra arkadaş olalım. Aramız soğumasın. Arkadaşlığımız da ölene kadar devam etsin.?

            Dedikleri gibi de yapmışlar. Her namazdan sonra sohbet etmişler hal hatır sormuşlar. Yıllar sonra bir gün, Mevlana Hazretleri Mekke´ye gelmiş ki, adam yok!

           ?Belki bir işi vardır.?demiş içinden.

            Yarın olmuş, adam yine yok.

            Diğer gün olmuş, yine yok.

            Aradan bir hafta geçmiş adam yine gelmemiş. İçinden demiş ki;

            ?Mutlaka hasta olmuştur. Hasta adamı ziyaret etmek gerekir.?

            Tabii ki evliyalar için yol diye bir sorun yok. Gözünü yummuş ve adamı Afganistan´da bulmuş. Adam yatağın içine sokulmuş, pencerenin kenarında yatıyor.

             Mevlana hazretlerini görünce sevinmiş.

           ?İçeri buyur.? etmiş. Mevlana Hazretleri hayran hayran adamı seyrederken, pencerenin olduğu yerden güneş ışıkları adamın gözlerine vurmuş. Gözleri kamaşmış. Adam güneşe karşı bir küfür sallamış. Çok geçmeden de vefat etmiş. Adamın üzerini örtmüşler. Mevlana Hazretlerinin adama hayranlığı hala devam ediyormuş. Yine İçinden;

          ?Allah´ım? demiş.?Bu adam ne muhterem bir zattır. Şimdi onun vücudu nur gibi parlamıştır. Bunun cenazesini ben yıkayayım da gözlerim bir nur görsün.?

            Bu düşünceyle cenaze sahiplerinden izin istemiş. Onlar da izin vermişler. Üstelik Mevlana gibi bir evliyanın babalarının cenazesine gelmesinden ve cenazeyi yıkamak istemesinden, çok memnun olmuşlar.

           Mevlana hazretleri cenazeyi yıkamak üzere odaya girmiş. Arkadaşının üzerindeki örtüyü kaldırmış ki, adam domuz suratında. Hemen üzerini örtmüş ve Konya´ya kadar uçmuş. Konya´ya gelince içeri girip odasına kapanmış. Günlerce haftalarca dışarı çıkmamış. Odasında hüngür hüngür ağlıyor ve kimseye bir şey söylemiyormuş. İçinden;

          ?Allah´ım.?diyormuş.?Her sabah, Mekke´de namaz kılan bu adamın hali böyle olursa, benim halim nice olur. Ben nasıl yaparım. Buna nasıl dayanırım.?

            Böyle düşündükçe yine ağlıyor, kimseyi yanına kabul etmiyormuş. Bir gün oğlu Veled dayanamamış odasına girmiş.

           Elini öpmüş, saygısını göstermiş ve

          ?Babacığım.?demiş.?Sen bir Mevlana´sın. Dışarıda insanlar senden medet umuyor. Sen içerde kaldıkça onlar kahroluyor. Biz de durumuna çok üzülüyoruz. Nedir derdin? Nedir sorunun? Kim sana bir şey söyledi? Derdini anlat ki, derman olalım. Sen derdini söylemez isen biz ne yaparız? Söyle bana derdini.?

           Mevlana Hazretleri oğlunun yalvarması karşısında dayanamamış ve durumu olduğu gibi anlatmış. Oğlu Veled onu dinleyince;

            ?Aman babacığım ? demiş, ?Sen nelere üzülüyorsun? Bu olay için üzülmene gerek yok. Sen o adam gibi değilsin. Sen gerçekten nur yüzlüsün. Rabbim seni sever. Sen Rabbimi seversin. Sen asla onun gibi olmayacaksın.?

            Mevlana Hazretleri oğlunun sözlerine şaşırmış.

            ?Sen.?demiş.?Nerden biliyorsun benim de öyle olmayacağımı?

             Oğlu Veled şöyle cevap vermiş.

            ?Allah(cc) ruhları yarattığında şöyle nida etti.

            ? Ey kullarım, beni rabbiniz olarak kabul ediyor musunuz? ?

             Ruhların bir kısmı secde ederek,? evet.? dedi.

             Bir kısmı da ?hayır!? dedi.

             Diğer bir kısmı da, ne evet, ne de hayır? dedi. Sadece sustular.

             Allah(cc) tekrar nida eyledi.

             ?Ey kullarım beni Rabbiniz olarak kabul ediyor musunuz?

             Evet diyenlerin bir kısmı sustular.

             Bir kısmı ?evet? dedi.

             Bir kısmı da? hayır? dediler.

             İlk sorduğunda sen ?Evet.?demiştin. Ben senin arkandaydım. O arkadaşın da senin önündeydi. O da, ben de ? evet.? demiştik. İkinci nidasında arkadaşın secdeye gitmedi. Sen de arkadaşına uyarak secdeye gitmiyordun. Ben arkandan sırtına vurarak, secdeye gitmeni sağladım. Sen de secdeye gitmeye mecbur kaldın. Ellerimin izi hala sırtındadır.?

             Mevlana bu cevap karşısında büsbütün şaşırır ve hiç bir şey söyleyemez. Odasından çıkar ve halkın arasına katılır. Gel zaman git zaman, etrafındakilere şöyle der;

             ?Ben ölürsem bulunduğum mezarlığa oğlumu koymayın.?

               Yine aradan uzun bir zaman geçer. Ve bir gün Mevlana hazretleri Rabbine kavuşur. O gün Rabbine kavuştu diye düğün yaparlar. Şimdiki türbesinin bulunduğu yere koyarlar. Daha sonra üzerine bir gök kubbe yaparlar. Halk büyük kalabalıklar halinde ziyaret etmek için türbesine gelir.

             Mevlana´nın adı günden güne ünlenir ve dünyayı sarar. Aradan çok geçmez oğlu Veled´ de Rabbine kavuşur. Halkın bir kısmı,

              Cenazenin başka bir mezarlığa konulmasını, söyler.

               Bir kısmı da,

             ?Gerekmez.? der. Ve sonunda aynı mezarlığa konulmasına karar verilir. Cenaze tam Mevlana´nın hizasına gelince, Mevlana mezarının içinden ayağa kalkar.

           Derler ki;

          ? Mevlana o olaydan sonra, Oğlu Veled´in ilmine saygı duymuş, mezarından doğrularak onun cenazesini ayakta karşılamıştır.?

           Doğru, ya da yanlış,  bu bir halk hikâyesi şekline dönüşmüştür. Halk sevdiği kimseleri,  insanüstü şekle sokup, manevi bir hale dönüştürmeyi çok sever. Bu tip olaylar halkımız arasında sayılamayacak kadar çoktur. Anadolu´nun birçok yerinde evliyaların buna benzer hikâyeleri neşredilmiştir. Ben deniz de ona hayranlığımı şu şiirde göstermişimdir.         

MEVLANA

Koştum geldim dergâhına Mevlana

Seher vakti namaza gelmiş gibi

Ellerimi açtım yüce Allah´a

Cennet kapısına dayanmış gibi

 

Kullar gördüm iki eli kesilmiş

Kullar gördüm bakan gözü görmezmiş

Kullar gördüm güzel yüzü nurlanmış

Bütün namazları kılmışlar gibi

 

Bir hoş seda geldi ney´in sesinden

Duydum sarhoş oldum inlemesinden

Yanımda höyküren kul tövbesinden

Utandım yere battım günahkâr gibi

 

Bugün geldim yarın yine gelirim

Bu aşk ateşiyle yanar giderim

Yüce Allah´ıma niyaz ederim

Mekke kapısında yalvarır gibi

 

Dokuzoğlu´um kulun hakkı kuladır

Yüce dağlar iyi kula ovadır

İnsanları sevmek bana duadır

Kur´an sayfasından okunur gibi

           Sirçü lisan ettik ise af ola, isterim ki insan önce insan ola.

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04