Prof. Dr. Özer OZANKAYA


?MOZART, TÜRBAN, BİRA ?? VE ?İSTANBU´A İHANET ETTİK? DİYEN AKP YÖNETİCİLERİ İÇİN ATATÜRK´ÜN 3 OCAK 1920 ANKARA KONFERANSININ GÜNCELLİĞİ!


  (ÖZET:

1.    ?Efendiler, bir ulus varlığı ve hakları için bütün gücüyle, bütün düşünsel ve maddi güçleriyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlık ve bağımsızlığını sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Ulusal yaşamımız, tarihimiz ve son dönemdeki yönetim biçimimiz bunun pek güzel kanıtıdır. Bu nedenle örgütümüzde ulusal etken ve ulusal istencin egemen olması kabul edilmiştir.?

2.    ?Her halde ulus, hükümetin gözeticisi olmalıdır. Çünkü hükümetlerin işlemleri olumsuz olup da ulus ona karşı koymaz ya da onu düşürmezse, bütün yanlışlık ve kötülüklere ortak olmuş demektir. Gerçekten, şunun, bunun oyuncağı olabilen uluslar, haklarının bilincinde değiller demektir ve böyle bir ulus, denetim altında bulundurulmayı hak etmiş olur.?)

 
?Efendiler, savaşın son döneminde Amerika Cumhurbaşkanı Wilson ondört maddelik bir programla ortaya çıktı. .. Bu programın 12. Maddesi yalnız Türkiye´ye, devletimize ve ulusumuza ilişkindir. 
Wilson, bu madde ile, Türkiye´nin, ulusumuzun tam egemenliğe sahip olması gereğini belirttikten sonra bir iki not da eklemiştir. Bu notlar, aramızda yaşayan müslüman-olmayan ögelerin güvenliklerini ve gelişme özgürlüklerini sağlamak. Bir de Boğazların ulaşıma açık bulundurulmasıdır.
İşte devletimiz, ancak bu koşullar içinde silah bırakışması anlaşması yapma kararını verdi? 
Bu anlaşmanın içeriği ile uygulaması arasında hepinizin bildiği büyük farkları bir daha dikkatinize sunmak isterim.
Bağlaşık devletler iki noktada bu anlaşmaya aykırı davranıyorlar: Birincisi, Wilson´un Türkiye´ye yaşam ve gelecek güvencesi tanıyan onikinci maddesini gözden uzak tuttular. İkincisi, şeref ve namusları üzerine imzalamış oldukları bırakışma sözleşmesinin hiçbir maddesine uymadıktan başka, devletimizi koruma altına almak, dahası tümden parçalamaya dek ileri gittiler. 
Silah bırakışmasında özgür ve bağımsız yaşamaya değer bir Osmanlı halkı kabul ettikleri halde, aradan bir iki ay geçtikten sonra bu görüşlerinden sıyrıldılar. 
Bunun nedeni şöyle açıklanabilir: Yabancılar, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını gidermek için bize karşı iki düşünce ortaya attılar: 
Birincisi, ulusumuzun müslüman olmayan ögeleri eşitlik ve adalet ilkesine göre yönetmek yeterliğinden sözde yoksun olduğu.
İkincisi de ulusumuzun sözde genellikle yeteneksiz olduğu, bahçe durumundaki yerlere girip oraları yıkıntıya çevirmiş olduğu.
Birincisiyle ulusumuz kıyıcılıkla, ikincisiyle de yeteneksizlikle nitelenip suçlanıyor. 
Eğer bu iki görüş gerçekten geçerli olsaydı, ulusumuzun bağımsız yaşamaya hakkı olduğu ileri sürülemezdi. 
Gerçekten kıyıcılık, uygarlıkla bağdaşamaz. 
Yeteneksizlik te bağışlanabilir bir şey olamaz. Çünkü uluslar, üzerinde bulundukları toprağın gerçek sahibi olmakla birlikte, insanlığın vekilleri olarak da orada bulunurlar. O toprağın zenginlik kaynaklarından hem kendileri yararlanırlar ve dolayısıyla bütün insanlığı yararlandırmakla yükümlüdürler. Bu ilkeye göre, buna yeterliği olmayan ulusların varlık ve bağımsızlığa değer olmamaları gerekir.

Oysa bu iki düşünce bizim bakımımızdan kesinlikle yanlıştır. Her ikisi de tümden karaçalmadır. Ulusumuzun yeteneksiz olmadığını tarih de, mantık da kanıtlamaktadır. ..

Avrupa devletleri silah bırakışmasından önce ulusumuzu bilmiyorlar mıydı?..

Ulusumuz ana yurdunda büyük güçlükler içinde bir imparatorluk kurdu ve altıyüzyıl boyunca tam bir ululuk ve görkemle yaşattı. .. Böyle bir eylem, yalnız ordu örgütünün değil, bütün yönetim dallarının olağanüstü yetkinliğinin ve ulusumuzun yeteneğinin kanıtıdır.

Ulusumuzun kıyıcı olduğu savı da tümden karaçalma ve yalandır.

Efendiler, hiçbir ulus yabancı ögelerin inanç ve geleneklerine bizim ulusumuzdan daha çok saygı göstermemiştir. Bunun da ilerisinde, denilebilir ki başkalarının din ve ulusluğuna saygılı davranmış olan tek ulus, bizim ulusumuzdur.
?
Ülkemizde yaşayan müslüman-olmayan ögelerin başına ne gelmiş ise, kendilerinin yabancı kışkırtmalarına kapılarak ve ayrıcalıklarını kötüye kullanarak korkunç biçimde izledikleri ayrılık politikasının sonucudur. .. Şunu da kesinlikle belirtebilirim ki bu durum, Avrupa devletlerinde azınlıklara karşı nedensiz olarak işlenen onca kötü davranışlara göre çok daha küçük ölçektedir.
?
Bir kez daha belirteyim, bize karşı öne sürülen görüşlerin yanlış olduğu tarihçe de, mantıkça da kanıtlanmaktadır. 
BU OLGUYU YALNIZ BATIYA DEĞİL, KENDİ YURTTAŞLARIMIZA BİLE ÖNEMLE ANIMSATMAK GEREĞİNİ DUYUYORUM. Çünkü, seyrek de olsa, üzülerek duyuyoruz ki ulusun tarihini okumamış, ya da ulusal duygudan yoksun kalmış olması gereken kimi kişiler, yabancıların bize karşı öne sürdükleri suçlamalara karşı çıkmadıktan başka, yurtlarını suçlu görmekten çekinmiyorlar. Bugün bile Sultani okulunun salonlarını bize karşıt konuşma yaptırmak için açık bulunduranlar var; bu gibilere yazıklar olsun?

Ama efendiler, her halde şu evrende bir hak vardır. Ve hak, gücün üzerindedir.

Ancak, ulusun, haklarını kavrayıp korumak konusunda her türlü özveriye kararlı olduğunu dünyaya göstermek gereklidir. 
İşte düşmanlarımızın davranışı, ulusumuzu bu kavrayıştan ve bu özveri duygusundan yoksun sandıklarından ileri gelmiştir. 
ULUSUMUZUN, KENDİSİNİN BÖYLE GÖRÜLMESİNE MEYDAN VERMESİNDE PEK BİR BÜYÜK YANLIŞI VARDI: MERKEZİ HÜKÜMETİN YAPTIKLARINA VE AVRUPA´NIN NÂMUSUNA AŞIRI GÜVEN GÖSTREMİŞ OLMASI.

Ulusumuz, işte bu yanlışından dolayı, kendi değerini, niteliğini, erdemlerini unutturmak durumuna düşmüştür. ?

İzmir trajedisinden sonraydı ki, ulusumuz gerçekten duyarlı oldu, uyandı. Derin uçuruma sürüklendiğini kavradı. Ve onun üzerine haklarını kendisi savunmaya karar verdi. Kuşkusuz bunu yapabilmek için bir biçim almak, örgütlenmek gerekirdi. .. Önce Erzurum ve Sivas Kongrelerinde bütün birliğimiz ortaya çıktı. Bu Kongrelerin bütün dünyaya karşı bildirgesi ve tüzüğü önemlidir. .. Amaç, yurdun bütünlüğünü ve ulusal bağımsızlığın dokunulmazlığını sağlamak üzere Ulusal Güçleri egemen kılmaktır.

Efendiler, bir ulus varlığı ve hakları için bütün gücüyle, bütün düşünsel ve maddi güçleriyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlık ve bağımsızlığını sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Ulusal yaşamımız, tarihimiz ve son dönemdeki yönetim biçimimiz bunun pek güzel kanıtıdır. Bu nedenle örgütümüzde ulusal etken ve ulusal istencin egemen olması kabul edilmiştir.

Her halde ulus, hükümetin gözeticisi olmalıdır. Çünkü hükümetlerin işlemleri olumsuz olup da ulus ona karşı koymaz ya da onu düşürmezse, bütün yanlışlık ve kötülüklere ortak olmuş demektir. Gerçekten, şunun, bunun oyuncağı olabilen uluslar, haklarının bilincinde değiller demektir ve böyle bir ulus, denetim altında bulundurulmayı hak etmiş olur.
?

Efendiler, ulusal örgütümüzün bugün izlediği amaç, yurdu bölünmekten, ulusu tutsaklıktan kurtarmaya yöneliktir. .. 
Ama (bununla) görevini bitirmiş sayılacak mıdır? Bence bundan sonra da yurt ve ulusa pek önemli görevimiz vardır. Özetle iç durumumuzu düzeltip uygar uluslar arasında etkin bir öge olabileceğimizi eylemli olarak kanıtlamak gereklidir. Bu amaçta başarılı olabilmek için siyasal çalışmadan çok toplumsal çalışmaya gerek vardır.?

(Bknz. Atatürk´ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 4 ? 15, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., 1959)

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00