Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


MUTABAKATLA GELEN, PANDORA'NIN KUTUSU MU?


9 Ekim’de başlayan ve harekât nev’ine göre çok hızlı ilerleyen Barış Pınarı Operasyonu, ABD’den gelen heyetin çantasından çıkan mutabakat metni ile 120 saatlik sessizliğe büründü. Mutabakat ardından her kesimden farklı açıklamalar gelirken, Türkiye, beş günlük sürenin dolmasıyla birlikte, YPG/PKK bölgeden mutabakata uygun çekilmediği takdirde, operasyonun devam edeceğini ve hedeflenene ulaşıncaya kadar da süreceğini açıkladı.
Türkiye’nin hedefi çok açık: Fırat doğusunda, Fırat nehrinden Irak sınırına kadar olan genişlikte (480 Km.) ve 30-32 Km. derinlikte kontrolü sağlayarak, terörden arındırılmış güvenli bir bölge tesis etmek ve bu bölgeden zorunlu göç edenleri, istekleri halinde, yeniden bölgede iskân etmek. 
Barış Pınarı harekâtının birinci aşaması olan ve Resulayn-Tel Abyad bölgelerini kapsayan alan, 120 Km. genişliğinde.  TSK, MSO ile birlikte, bu bölgede M4 karayoluna kadar 30-32 Km. derinliğe ulaşmış ve operasyon bölgesinde etkin kontrolle temizlik başlatmıştı ki Başkan Trump tarafından alelacele gönderilen ABD heyeti, ABD Başkan yardımcısı başkanlığında, Türkiye’ye geldi. ABD, eş zamanlı olarak da Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu hedeflerinden olan Menbiç’i, Rusya ile anlaşarak, bir anda Rusya desteğindeki Suriye rejim kuvvetlerinin kontrolüne bıraktı. Aynı zamanda, Rusya kontrolünde ve desteğinde ilerleyen Suriye rejim kuvvetleri, Barış Pınarı operasyonunun muhtemel ikinci aşaması olması beklenen, Ayn El Arap (Kobani) bölgesi ile Kamışlı bölgesini de kontrolü altına alarak, Rusya ile birlikte bayrak çekti. Bu durumda Türkiye, 120 Km. genişlikte ve 30-32 Km. derinlikte bir alanda kısıtlı bırakılırken, bu bölgede bulunan ve imha olmaya başlayan YPG/PKK’nın da ABD bölgesel hedefleri doğrultusunda kurtarılması gerekliliğiyle, gelen heyetin çantasından mutabakat metni ortaya çıktı.
Kabul edilen mutabakat metni on üç maddeden oluşurken, dokuzuncu madde, Türkiye’ye, YPG/PKK’nın elinde bulunan ağır silahlarının toplanması ile YPG/PKK’nın mühimmatlarının ve muharip mevziilerinin imhası için imkân tanırken, onuncu madde, oluşacak güvenli bölgenin, Türkiye’nin kontrolü altında bulunmasına güvence veriyor. Mutabakatın on ikinci maddesi ise bu mutabakatın kabul edildiği haliyle uygulanmaya başlanması halinde, ABD’nin, Türkiye’ye yönelik yaptırım kararlarının kaldırılacağına güvence veriyor. Bu maddeler, Türkiye’nin, kararlılıkla yürüttüğü faaliyetlerinde, başarılı olduğunu gösteriyor. 
Ancak bu mutabakatta, eş zamanlı ortaya çıkan de facto gelişmelere yer verilmiyor. Yani, Fırat doğusunda ve Türkiye’nin güvenli bölge tanımında çerçevesini çizdiği alan içinde bulunan, Ayn El Arap (Kobani) ve Kamışlı ile Fırat Kalkanından bu yana ısrarla terörden arındırılması istenen Menbiç’te, kontrolün kimde olacağı sorusuyla, ortaya bir paradoks çıkıyor. YPG/PKK’nın, 30-32 Km.lik güvenli bölgenin güneyinde ve silahlarıyla birlikte gücünü, yapısını koruması da ayrı bir çelişki. Ayrıca, Suriye rejimi halen uluslararası arenada ve BM nezdinde meşru konumunu korurken, rejime bağlı kuvvetlerin, Türkiye’nin fiilen kontrolü altında bulunan ve Suriye toprağı olan bölgelere kararlı olarak ilerlemesi durumunda, Türkiye ile ABD ve Rusya’nın hareket tarzı ne olacak? Başka bir konu da ağır silah kavramındaki muğlâk durum ki ağır silah tanımı, mevcut silahın kullanımında, eklenti malzeme, teçhizat ve parçalara göre dahi değişebiliyor. Yani, mürettebatla kullanılan bir silah ağır silah olarak tanımlanmazken, aynı silahın zırhlı araca monteli olması ya da sabitleyici/dengeleyici, menzili ve vuruş etkinliğini arttıran aparatlarla kullanılması halinde, ağır silah kapsamına girmesi mümkün. Bu durumda, mevcut silahlar ağır silah tanımına girmeyecek şekilde dizaynla bölgeden çıkarılırken, süreç içinde ihtiyaç halinde, yeniden yapılan eklentiler ve montelerle ağır silah olarak kullanılmaları mümkün. O halde hangi silahların imhası isteniyorsa, envantere göre listeler çıkarılması ve muğlak konumdakilerin de imha kapsamına alınması önemli.
Başka bir sıkıntı da SMO ile SDG’nin, yanında veya karşısında olduğu tarafça tanımından kaynaklanıyor. Yani, SDG Türkiye tarafından, SMO ise Suriye rejimi ve Rusya tarafından terörist ya da karşıt, muhalif olarak tanımlanırken, diğer tarafça meşru Suriye Ordusu olarak kabul edilebiliyor. Bu kabuller, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması safhasında, ortaya sıkıntılı süreçlerin çıkacağını gösteriyor.  
Türkiye’nin güvenli bölge tanımıyla çizdiği bölge sınırları ile ABD heyetinin çantasından çıkan mutabakat teklifiyle ve eş zamanlı de facto gelişmelerle ortaya çıkan güvenli bölge sınırları arasında, önemli derecede fark var ve ağır silah kavramı oldukça muğlâk. YPG/PKK, Suriye içlerinde, daha güneyde ve korunmuş olarak varlığına devamla, Türkiye için tehdit konumuna devam edecek. Suriye rejim kuvvetleri ile işbirliğine giden SDG mensupları, güvenlik ve strateji uzmanlarının izlenimlerine göre, sadece kıyafetlerindeki belirtici işaretleri değiştirerek, rejim kuvvetleri saflarına geçiyorlar. Bu durumda saf değiştirmiş SDG mensupları, belki de kripto yapılanma ve görevlendirmelerle, Suriye rejim kuvvetleri bünyesinde, Türkiye’nin ısrarla güvenli bölge olarak yapılandırmaya çalıştığı bölge içinde varlığını sürdürecek. Ayrıca, değişen bölgesel demografik yapının, yeniden normale döndürülmesi önemli bir sorun ve bölgeden göç ederek, geçici sığınmacı konumuna gelen Suriyelilerin, bölgeye yeniden dönmek isteyip istemediği de muğlâk. Çünkü önemli bir kısmının, Türkiye’de elde ettikleri yaşam standartlarını, terk ettikleri yerlere döndüklerinde bulamayacağı ve tercihlerini bu yönde kullanmak istemeyeceği gerçeği de var.
Mutabakat ardından akıllarda oluşan soruların önemli bir kısmının cevabı, Cumhurbaşkanının, 22 Ekimde, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Soçi’de yapacağı görüşmenin sonuçlarında gizli. Bu görüşmenin, mutabakatla belirlenen 120 saatlik sürenin son gününe denk getirilmesi ise Türkiye’nin diplomatik aklının başarısı.   
Türkiye, TSK’nın yarattığı destanla, bölgesel büyük bir kazanımla, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması planlanan ve görüldüğü kadarıyla küresel ölçekte destek bulan bir terör koridoruna, kesinlikle müsaade etmedi. Ancak, oluşan konjonktürde görüldü ki Türkiye, uluslararası arenada yalnızlığıyla baş başa kalmış durumda. Üstelik derin siyasetle güdülen maksadın ve millet olma kavramı dışındaki birliktelik hususlarının, realitede hiçbir anlamı olmadığı, bir yüzyılın ardından yeniden ortaya kondu.   
Gelişmelerde soru işaretlerin fazlalığı ve giderek artması ise ABD’yi tanıyan akıllara şu soruyu getiriyor: ABD heyetinin çantasından, Pandora’nın kutusu mu çıktı?

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05