Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


NİHAT ARTIK YOK


          Bu aralar gazeteye yazılarım biraz geç gidiyor.

          Sebebi yayla mevsimi olması. Biliyorsunuz emekli olduk. Bağlı bulunduğumuz bir işimiz yok. İş olmayınca sıcakta yanmanın da anlamı yok. O vakit ne yapılır? Yaylalara çıkılır. Soğuk subaşlarında konaklanır. Bizde onu yaptık. Ramazanı yaylada geçirdik. Soğuk subaşlarında oturup lak lak yapmaktan çok, kitap okuduk. Yazı yazmadan, düşünmeye çalıştık. Arada sırada bir şeyler karalasak da çoğunluğu okumaya ayırdık.

          Aslında kendi web sitemi kurmuştum. Ayda bir yazılarımı değiştiriyor dokuz kitabımdan değişik şiir, hikâye ve romandan parçalar yayımlıyordum. Yayımladığım yazıları da bazı kişiler ziyaret ediyor, arada sırada mesaj gönderiyorlardı. O da beni çok sevindiriyordu. Hep bekliyordum bir şeyler yazmalarını. Fakat ötesi gelmedi.

         Bu gün internette dolaşırken Rehber gazetesindeki köşeme baktım. Son yazdığım yazıyı tam 506 kişi ziyaret etmişti. Bu benim için önemli bir rakamdı. Çünkü bu güne kadar yirmi civarında insanın sitemi ziyaret etmeden, yazımı değiştirmiyordum. O civarlarda bir ziyaretçi sayısı görünce başka bir yazı gönderiyordum. Ama 506 altı kişinin yazımı görmesi beni tekrar Reyhanlı sokaklarına doğru yönlendirdi.

           Ne vardı Reyhanlıda.

           Cilve gözü sınır kapısındaki bu ilçede iki buçuk yıl kalmıştım. İki buçuk yıl içerisinde çok şeyler gördüm. Çok insanlar tanıdım. Bu insanların birçokları Reyhanlıya yön veren insanlardı. Yâda yön veren insanların arkasında olan veya onlara muhalefet eden şahsiyetlerdi.

           Birçokları ile hala irtibatım vardır. Arada sırada beni ararlar, ben de onları ararım. Konumuz çoğunlukla Reyhanlı olur. Gelişmelerden bilgi alırım. Onlarda bilgi verirler.

Hatta evime kadar gelip misafirim olan birçok Reyhanlılı dostum vardır. Dostluğumuz daha da pekişerek devam etmektedir.

           Reyhanlıdan ayrıldıktan bu ilçede birkaç olay oldu ki ciğerimiz yandı. Bazılarına yazılar yazdım, bazılarına da yazamadım. Bu yazıyı da son olaylar üzerine yazmaya çalıştım. Gazetede Şehit olanların isimlerinin sokaklara verileceği haberi vardı. Bankada beraber çalıştığımız temizlik görevlisi Nihat´ın resmini görünce yazmadan geçemedim.

          İyi çocuktu Nihat.

          Reyhanlılı olmaktan gurur duyardı.

          Evleri köydeydi. Yaşlı bir annesi ve babası vardı. Bir kardeşi sakattı. Ufacık bir evde yaşarlar, geçimlerini çıkarmaya çalışırlardı.

          Kaç defa kızmıştım Nihat´a.

          ?Annene, babana gidiyor musun ?? diye.

          ?Gidiyorum.?derdi. Ama çoğunlukla gitmezdi. Gitmediğini sezerdim. Üzerine düşünce kızarırdı. Bir şey diyemezdi ama neden gitmediğini de bilirdim. Köyleri yakında olsa parası yoktu. Gittiğinde Anne babasına bir şey veremiyordu. Onun ezikliği vardı üstünde. Hatta birinde sadece onun ailesini görmek için,

         ? O tarafa gidiyorum.? demiştim.

            O da,

           ? Beni de götür.?demişti. Bende evine kadar götürmüş ailesi ile tanışmıştım.

            Köye gitmediğinde kahvelerde pineklerdi. Oyun bilmezdi ama bir bilenin yanında otururdu. Etrafta herkesi tanırdı. İyi insanı, kötü insanı hep ondan bilirdik Bankada. Borçluların adresini onunla bulurduk. Çayımızı onun elinden içerdik. Hatta Müfettişler gelince onunla samimi olurlar, birlikte etrafı dolaşırlar, onunla ziyaretlere giderlerdi.

           Biz bile, Antakya ve Samandağ gibi yerlere onun rehberliğinde giderdik. Hem bizi eğlendirir, hem de gezdirirdi. Kendi aramızda şakalar yapardık. Samandağ´ı gezisine Müfettiş hanımla birlikte geziye çıkmıştık. Denizin kenarına oturduk etrafı seyrediyorduk. Nihat denize girmek istedi. Deniz kenarı taşlıktı. Girilecek bir yer de değildi. Nihat içinde gezerken ayağı kaydı ve düştü. Kendi kendine çırpınıyordu. Eğer deniz sıvı olmasaydı Nihat orada boğulacaktı. Çünkü yüzme bilmiyordu. Belki de ilk defa deniz görüyordu.

           Daha sonra onunla Saman Dağının orman alanlarını gezdik. Oralarda eski mezarları gördük. Denizden doğaya bir kanal açılmıştı. O kanal üzerinde birçok resimler çektirdik. Sanki o resimlerde Nihat bize veda ediyordu. Ellerini havaya kaldırıp bize el sallamıştı.

          Dönüş yolunda Antakya ya uğradık. Camileri kiliseleri ve mezarları gezdik. Bol bol künefe tatlısı yedik. Bizi neşelendirip bol bol güldürüyordu. Müfettiş hanımda çok sevmişti Nihat´ı. Daha sonra telefon görüşmemizde hep onu soruyordu.

          ?Evlenmedi mi daha ??diyordu.

           Nihat´ın evlenmesini hepimiz istiyorduk. Hatta ona söz vermiştim. Kız istemeye ben gidecektim. Düğününe de yardım edecektim. Bir gün;

           ?Müdürüm ben evleneceğim. Düğünüme gelir misin ??demesini bekliyordum. Fakat kader onu kışın soğuktan korunduğu kahvehanede buldu. Bir şerefsiz, kansız, vatan haini emperyalist uşakları tarafımdan patlatılan bomba ile Nihat´ı parça parça ettiler. Nihat´ın parçaları Reyhanlının tüm sokaklarına dağıldı. Tesiri, Ankara da, Adana da İstanbul da bile duyuldu.

          Şimdi artık Nihat yok. Kaç defa yanıma gelmek istemişti. Parası yoktu. Gelse harçlığını verecektim. Ama gelemedi. Ben Reyhanlıyı ve insanlarını hep Nihat´tan öğrendim. Allah Rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun. Nur içinde yatsın.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05