Cezmi DOĞANER


TUTSAKLIKTAN ÖZGÜRLÜK(2)


 ?Mustafa Kemal´in anlattığına göre, İsmet ve Fevzi paşalar, devrimlere başlamazdan önce, kendisine evlenmek tavsiyesinde bulunmuşlar. Yeni ve gerçek hürriyet devri, kadınla başlayacaktı. Kadın hayata katılacaktı. Hâlbuki biz 1923´te Ankara´ya gittiğimiz vakit, ora hayatını İstanbul´dan da çok geri bulmuştuk. Ankara´da İstanbul alafrangalarından hemen hemen hiçbir aile yoktu. Çankaya´da oturan birkaç uyanık milliyetçiler, kendi aralarında erkekli kadınlı buluşmakta idiler. Fakat sokak tamamiyle kadınsızdı. Cinsî ahlâk da, bu yüzden, pek aşağı idi. Hatta burada zikretmekten utandığım bir ağız tamimi yapıldığını hatırlıyorum.

 Mustafa Kemal dar kabı kıracaktı.

Burada devrimci Mustafa Kemal´in hayran kaldığım bir özelliğini anlatmalıyım. Mustafa Kemal, bir Şarklının tamamiyle zıddına, kendi mizaç ve âdetlerini çiğneyerek fikir kahramanlığı etmiştir. Sevdiği musiki alaturka, inandığı Garp musikisi idi. Evinden alaturka musikiyi eksik etmemişken, millî eğitimde yalnız Batı musikisini tutmuştur. Daima musikisiz devrim olmaz, sözünü tekrar eder. ´´Çocuklarımızın ve gelecek nesillerin musikisi, Garp medeniyetinin musikisidir´´ derdi. Garp (Batı) musikisinin ancak pek hafiflerinden zevk almakla beraber, hemen hemen bütün inceliklerini kavradığı alaturka musiki ile onun arasında ve alaturka lehine bir mukayese yaptığını hatırlamıyorum.

Kadın anlayışında pek Garplı olduğu söylenemez. Hatta hanımların tırnaklarıını boyamasını bile istemezdi. Son derece kıskançtı. Denebilir ki harem eğiliminde idi. Bu onun hissi, mizacı ve alışkanlığıdır. Kafasına göre kadın, hür ve erkekle eşit olmalı idi. Batı medeniyeti dünyasının kadını ile Türk kadını bütün aşağılık duygularından kurtarılmalı idi. Medenî Kanunla Türk kadınına Garp kadınının bütün haklarını veren Atatürk, kendi münasebetlerinde, bırakınız ecnebi erkekle evlenen Türk kadınını, ecnebi kadınla evlenen Türk erkeğine bile tahammül etmezdi. Devrimlerin büyük ve eşsiz kahramanı, kendi koyduğu kanunun sonuçları ile karşılaşmak lâzım gelince: ´´Bize göre değil ha çocuklar...´´ dedi.

 

Devrimci ve ıslahatçı Mustafa Kemal, bir beyin adamı idi. Beyni kendi kalbinin de bütün isyanlarını ezerdi. Bir gün bir Türk armasına hangi timsaller konacağı tartışıldığı sırada eski Türk kurdundan bahsedilmesi üzerine:

- Timsal... timsal... insan zekâsıdır timsal, diye haykırmıştı.

 Zekâ, akıl ve müsbet ilim, onun saygısı yalnız bunlara olmuştur.

Kadını kurtaracaktı. Kurtarmak için önce açmalı idi. Haremi yıkmalı idi. İlk yapılan işlerden biri, İstanbul tramvayları ile vapurlarındaki perdelerin kaldırılması olmuştur. Gariptir, o sırada pek aydın ve ileri bir İstanbul hanımı ile, Halide Edip´le (Adıvar) konuşuyordum. Hanım, Ankara aleyhindeki cepheye katılmıştı: Bana:

 - Hem efendim bizim peçelerimize, perdelerimize ne karışıyorsunuz? demişti.

Pek talihsiz adamdı Mustafa Kemal! Fakat talihinden de kuvvetli idi. Fikirlerini en çok anlayabilecek olanların, rüyalarında görmedikleri ve ilk gençliklerinden beri özledikleri ıslahat tedbirlerini tatbik ettiği zaman, onların mırıldandıklarını görmüştür.

 

Dikta perde idi. Dikta peçe idi. Kara kuvvetin ve taassubun diktası altında Şark köleliği ömrü sürenler, kendilerini bu diktadan kurtaran inkılâpçıya:

- Ben senden hürriyet istedim mi? demek istiyorlardı.

Kerpiçten bir okulu, galiba bir Rum okulu imiş, Hamdullah Suphi, Türkocağına çevirmişti. Mustafa Kemal ilk defa arkadaşlarını hanımları ile oraya davet etti.

Hâlâ gözümün önündedir. Salonun bir tarafında kadınlar, bir tarafında da erkekler toplu olarak oturmuşlardı. Ayakta yalnız birkaç uyanık hanım vardı. Kadınlar büfeye gidip bir şey yemek için bile kımıldamıyorlardı. Hiç kimseye ailece takdim edilmiyordu. Kadınlar, erkeklerinin göz hapsinde idiler. Mustafa Kemal bize:

- Çocuklar, ayaktaki hanımlara itibar ediniz. İkram ediniz. Oturanları kıskandıralım. Yavaş yavaş hepsi kalkar, diyordu.

Yavaş yavaş hepsi, fakat o akşam değil, bir iki yıl içinde yerlerinden kalktılar ve topluluğa karıştılar.

 - Elbet, bu açılışta biz de kurbanlar vereceğiz, fakat nihayet alışacaklar, diyordu.

Kadın hareketi büyük bir hızla gelişti. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa davetlerin kadınlı olmasına bilhassa dikkat ederlerdi.

Nihayet hareket Medenî Kanuna, kadınla erkek arasındaki her türlü hukuk farklarının kaldırılmasına kadar gitti. Parola, ileride hiçbir gerilemeye imkân vermeyecek kadar, kadına her meslekte yer vermekti. Kadın milletvekili, belediye azası, hekim, avukat, her şey olmalı idi. Üniversitede erkeklerle beraber okumalı idi. Seçimlerde rey vermeliydi. Taassup şaşırıp kalmalı idi.

Mustafa Kemal büyük bir realisttir. Köy kadınını zorlamamıştır. Devrimlerinde evrimciliğe bıraktığı tek şey belki de budur. Köyde çok evliliğe dahi göz yummuştu. Köy kadınının kurtuluşu, iktisat ve terbiye şartlarının tamamlanmasına bağlı kalmıştır. Tarlada çalışan kadın, nihayet hür olur. Nihayet bütün haklarını alabilir. Kadın davasında tehlike, harem dişiliğidir. Meclisteki ve gazetelerdeki taassup çığırtkanları boşuna yoruldular.

Mecliste bir hoca mebus, sık sık kürsüye gelir, ´´Flôriyye´´de denize giren kadınlardan bahseder, dururdu.?(1)

1.Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif yayınları, Sf.475-478

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00