Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY


ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINDA KUVA-Yİ MİLLİYE GÜNEŞİNİN DOĞUŞUNU MÜJDELEYEN ERZURUM KONGRESİNİN 100. YILDÖNÜMÜ KUTLAMASI

ERZURUMLU MUSTAFA KEMAL 25 Ağustos 1919'da Müdafaai Hukukçulardan Kazım, Necati ve Cevat beyler, Mustafa Kemal'i ziyaret ettiler. Uzun süre konuştular Mustafa Kemal’le. Söz dönüp dolaşıp, Millet Meclisi'nin bir an önce toplanarak milli iradenin tecellisine gelmişti.


Mustafa Kemal, kendisinin Erzurum'dan seçilmek istediğini ve ulus temsilcileriyle ilk kongrenin yapıldığı bu tarihi kenti temsil etmek onurunu her yere yeğlediğini söylemişti. Bu arada doğum yeri olan Selanik'i anarak insanın doğduğu ve büyüdüğü yerin yabancılar eline geçmesindeki acıyı gözleri yaşararak anlattı. Saldırıdan yeni kurtulmuş Erzurum'un dadaşı, bu duyguyu çok iyi biliyordu. Konukları acı bir keder sardı. Kazım Bey, Erzurum'un geçmişte yetiştirdiği yiğitler arasında bir kahramanın daha girmesi onurunun Erzurumlulara verilmesini ve bunun için de nüfus kaydının oraya getirilmesine izin verilmesini Paşa'dan rica etti. Mustafa Kemal böyle bir öneriyi kabul etmeyi onur saydığını söyledi.

Ertesi gün Müdafaai Hukukta toplanılarak, cemiyet adına Mustafa Kemal'e şu yazının yazılması kararlaştırıldı:

“Bu ülkenin tarihinde kentimizin nasıl nurlu bir yeri varsa, siz yurtsever yüce kişilerinin de bu kentin tarihinde böyle özel bir yeri vardır. Yiğitliklerle dolu geçmişinde bu tür anıları yaşamış olan Erzurum'un çocukları arasında sizin de yüce adınızın görünmesi, bütün hemşerilerce onur ve övünç kaynağı olacaktır. Doğum yeriniz düşman elinde bulunduğundan, burada yerleşip, hemşeriliğimizi kabul buyurmanızı dileriz.”

Bu yazıya, ertesi gün Yaver Cevat Abbas Bey, Mustafa Kemal'in şu karşılığını getirdi:

“Erzurum hemşeriliğini önermenizle hakkımda bu kez gösterilen sevgi eserinin ve içtenliğin müteşekkiriyim. Tarihi Erzurum'un bu yiğitler yatağının hemşehrileri arasında bulunmak, benim için en büyük mutluluktur. Erzurum nüfusuna kaydımın yapılması için gereken işleme başlandığını bildirir, yürekten bağlılığımı ve içtenliğimi tekrarlarım, efendim.”

Yaşadığı yirminci yüzyılın Yüce Önder'i, Türklüğün Anadolu'daki en eski Kale'sinin hemşerisi oluyordu.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın önemli bir safhasını teşkil eden “Erzurum Kongresi” nin 100. yılını Ulusça mutluluk ve gururla anıyor ve kutluyoruz.

MUSTAFA KEMAL PAŞA 19 MAYIS 1919’DA SAMSUN’A ÇIKTIKTAN SONRA ULUSAL KURTULUŞU İÇİN NASIL BİR PLAN VE STRATEJİ TESPİT ETMİŞTİ?

Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’dan ayrılırken yakın arkadaşlarına söylediği şu sözler büyük önem taşımaktadır;

“Düşman süngüsü altında Milli birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında memleketin istiklali ve milletin hürriyeti için çalışılabilir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek üzere Anadolu’ya gidiyorum.”

1919 yılı Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.

“Şimdi efendiler, uygun görürseniz size bir soru sorayım: Bu durum ve şartlar karşısında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilirdi? Açıkladığım konulara ve yaptığım gözlemlere göre 3 türlü karar ortaya atılmıştır.”

DÜŞÜNÜLEN KURTULUŞ ÇARELERİ

Birincisi, İngiliz mandasını istemek,

İkincisi, Amerikan Mandasını istemek,

Bu iki türlü karar sahipleri, Osmanlı Devleti'nin bir bütün halinde korunmasını düşünenlerdir. Osmanlı topraklarının çeşitli devletlerarasında bölüşülmesi yerine, imparatorluğu tek bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı tercih edenlerdir.

Üçüncü karar, bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmaktır. Söz gelişi, bazı bölgeler kendilerinin Osmanlı Devleti'nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmama tedbirlerine başvuruyordu. Bazı bölgeler de, Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılacağını ve Osmanlı ülkesinin bölüşüleceğini oldu bitti kabul ederek, kendi başlarını kurtarmaya çalışıyordu.

BENİM KARARIM

“Efendiler, ben bu kararların hiçbirinde uygunluk görmedim. Çünkü, bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte, içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da bölüşümünü sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamı kalmamış bir takım boş sözlerden ibaretti. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi bir yardım sağlanmak isteniyordu.

O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?

Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur. “Ya istiklal Ya Ölüm”

ERZURUM GÜNLERİ
Mustafa Kemal Paşa, Amasya Tamimi adıyla ünlü bu genelgesini yaptıktan sonra Erzurum’a geçmek üzere 27 Haziran 1919’da halkın sevinç gösterileri arasına Sivas'a geldi. Şehirde kaldığı 1 günlük süre içinde. Erzurum Kongresini takiben Sivas'ta yapılacak Kongre için ilgililere gerekli direktifleri vererek Erzurum'a hareket etti. Atatürk, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a geldi. Kendisinin ifadesiyle onun Erzurum’a gelişi, "...bütün milletin ateşten bir çember içine alınmış olduğu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet bu çemberin içinden nasıl çıkılacağını düşünmekte idi". O, Ilıca önlerinde Erzurumlular tarafından. çoşkun bir şekilde karşılandığı zaman Çukurova'da muhacir olarak bulunup Erzurum'a dönen ihtiyar Mevlüt ağa ile aralarında geçen konuşma, bu ateşten çember içinden mutlaka çıkılması gerektiği fikrini Atatürk'te daha da perçinledi. İhtiyar, fakat dinç Mevlüt Ağa'ya Mustafa Kemal Paşa sordu:

- Çukurova gibi verimli bir memleketten niye döndün? Yoksa geçinemedin mi? Mevlüt Ağa derhal cevap verdi:

- Hayır Paşam, geçimimiz çok rahattı. Son günlerde işittim ki İstanbul’daki ırzı kırıklar bizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki göreyim bu namertler kimin malını kime veriyorlar?

Bu sözler milletle beraber, millet için çalışmak üzere Erzurum'a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı duygulandırmış, gözlerini yaşarmıştı. Etrafındakilere döndü ve:

- Bu milletle neler yapılmaz, demiştir.

KARAR GECESİ!...

Mustafa Kemal, hayatının en buhranlı gecesini Erzurum'da yaşar. Çünkü hayatının en çetin kararı karşısındadır: Askerlikten ayrılmak!

Askerlikten ayrılmak?... İşte bu, hesapta yoktu. İşte bu olamazdı. Hapisler, sürgünler, Abdülhamit zindanlarında zincire vurulmak, Libya çöllerinde unutulmak, Anafartalar'da yaralanmak, Muş dağlarında, Suriye bozkırlarında esaret, ölüm!... Evet, her şey olabilirdi. Bunların hepsi onun hayat yolunda mukadder görülecek hallerdi. Ama askerlikten ayrılmak? İşte bu düşünülemezdi!

Hâlbuki şimdi ona havada esen sesler:

— Askerlikten çekil paşam, diyorlardı. Askerlikten çekil. Kendi arzunla istifa et. Yoksa İstanbul’dan Erzurum telgrafhanesine uzanan telgraf telleri kötü bir haber getiriyorlar. Padişah, seni ordudan atıyor. Rütbelerini, nişanlarını alıyor. Bugün bir ordu kumandanı durumundasın. İstanbul’un senin bütün yetkilerini almasına bakmayarak, valilere, kumandanlara emirler verebiliyor, askerlere kumanda ediyorsun. Çünkü askersin. Ama yarın?...

Yıldız Sarayı telgrafhanesinde, Padişah makine başında hazırdır. Harbiye Nâzırı Ferit Paşa (Arap ve Topçu Ferit Paşa, daima arka plan da, değersiz bir adam), onun iradelerine sözcü olur.

Konuşmayı Yıldız açar. Ferit Paşa, beylik bir saray uşağı riyasıyla konuşur:

"Padişahımız efendimiz hazretlerinin selâm-ı şahanelerini tebliğ ederim. Muhabbet ve itimad-ı hümayunlarını bildiririm."

der. Kendisi de ayrıca "hürmet ve muhabbet-i biraderaneleriyle gözlerinden öper"miş. Mustafa Kemal tetiktedir. Bu lâfların arkasından ne geleceğini bekler. Yıldız'ın ısrarla istediği, onun İstanbul’a dönmesidir. İstanbul’da nice büyük işler; mevkiler onu beklemektedir! Hulâsa, kaypak, yüzsüz bir Osmanlı ağız konuşur durur. Mustafa Kemal, dayatınca, bu ağız değişir. Hiç olmazsa Erzurum'dan ayrılmasını, Anadolu'nun dilediği yerinde bir tebdil-i hava almasını isterler. O da nafile... Mustafa Kemal, Erzurum'da kalacaktır. Sonra telgraflaşma büsbütün sertleşir.

Perdenin sonu yaklaşmıştır ve nihayet perde iner. Yıldız, onu askerlik hizmetinden azlettiğini tebliğ ederken, Mustafa Kemal atik davranır: Mesleğinden, hizmetlerinden istifa ettiğini bildirir.

Karar verilmiştir. 8/9 Temmuz 1919. Gece saat 22.50. Ondan sonra da millete ve orduya bildirisini yayınlar:

"Resmi sıfat ve salâhiyetten mücerret olarak, yalnız milletin şefkat civanmertliğine güvenerek ve onun bitmez tükenmez feyiz ve kudret kaynağından ilham ve kuvvet alarak, vicdani vazifeye devam" edecektir. "Milletin bağrında, bir ferd-i mücahit olarak çalışacak" tır...

Şimdi onun efendisi, yalnız millettir.

10 Temmuz günü iki önemli olay geçer. Biri, beklemediği bir darbedir. Rauf Beyin anılarına göre, Mustafa Kemal'e hayatında en çok yeis veren olaydır. Gerçi bir bakışta olay, önemsiz gibi görünür.' Kurmay Başkanı Kazım Bey, onun karşısına dikilmiştir:

— Paşam, siz askerlikten istifa ettiniz. Benim bundan sonra emrinizde bu vazifeme devam imkânım kalmadı. Evrakı kime teslim edeyim?

Mustafa Kemal'in cevabı hazin bir inilti olur. Bulunduğu koltuğa derin bir yeis içinde gömülür:

— Ya öyle mi efendim? Peki efendim...

O sırada yanında bulunan Rauf Bey anılarında olayı şöyle aktarır: .

"Mustafa Kemal'i 1909'dan beri tanırım. Nice mihnetli anlarına şahit olmuşumdur. Ama o gün, orada, Kurmay Başkanının, evrakını toplayıp karşısına dikildiği ve o sözleri söylediği andaki ruh düşkünlüğünü hiçbir zaman görmedim..."

Kurmay Başkanı odadan, "kendine mahsus çalımlı tavırlarıyla" çıkar. Mustafa Kemal, koltuğuna yığılmıştır. Meyustur. Konuşamayacakmış gibi bir hali vardır. Ama gene de konuşur. Rauf Beye döner:

"— Rauf, gördün mü? Devlet, makam ve mesnedinin kıymetini gördün mü?"

YENİ BİR HÜKÜMET KURMAK KARAM' EVVELA NEREDE ORTAYA ATILDI? Erzurum günlerinin, sanıyorum ki en önemli gelişmelerinden biri, yeni bir hükümet kurmak fikrinin ilk evvela orada, gizli bir toplantıda, açık, kesin olarak ortaya atılışıdır. Gerçi Amasya kararlarında da müstakil ve hür bir Heyet-i Içtimaiye'den bahsedilir. Gerçi onun Erzurum Kongresi'ni açış nutkunda da işaretler vardır:

"Mukadderata hâkim bir milli iradenin, müdahaleden masun surette zuhuru, ancak Anadolu'dan beklenmektedir. Buna dayanaraktır ki, bir Şûra-yı Milli’nin vücudunu ve kuvvetini ancak milli iradeden alacak mesul bir hükümetin varlığını istemek, bilhassa son zamanlarda Payitahtın (İstanbul) hemen bütün düşünürleri için sabit bir fikir haline gelmiştir."

— Mustafa Kemal, memleketi kurtarmak, günün felâket ve ıstırap kaydeden şartlarından kurtulmak için ne yapmalıyız?

Fakat, hiç kimse, bu sualin kesin cevabını bulup, ne nefsine, ne de başkasına karşı veremiyordu. Bunun içindir ki, Mustafa Kemal'in tavsiye edeceği tedbir fikrini âdeta vecidli bir dikkatle dinliyorduk.

Gür kaşlarının gölgelediği gözleri birden, zekânın yarattığı bütün bu kâinatı kavrayan güneş gibi ışıklanmış ve tasavvur hudutlarını aşarak maverâlara (sonsuz ufuklara) dalmış ve saplanmış olarak:

— Arkadaşlar, tek tedbir: Hâkimiyet-i Milliye'ye dayanan, kayıtsız, şartsız müstakil bir Türk Devleti teşkil etmek ve bu hedefe behemehal vâsıl olmaktır, dedi.

— Sabah olmak üzereydi paşa;

— Şunu da bilhassa belirtmeliyim ki… diyerek sözlerini şöyle bitirdi;

— Böyle bir büyük davayı başarmak teşebbüsünü ele alacak organizasyonun ve milli vazifenin başına geçecek zâtın kim olacağı hakkında da kati bir fikrim yoktur. Bu tayin hakkı, bu anlarda sizlerin, ondan öteye safha safha milletindir. Paşa susunca odayı derin ve fakat heyecandan doğan bir sükûn doldurdu. Herkes düşünceliydi, herkes derin bir nefis muhasebesi içindeydi. Muhakkak ki, karar zamanı gelmişti. Bilhassa iki nokta üzerinde:

1 — Mustafa Kemal Paşa ile iş ortaklığı edip etmemek.

2 — Bu büyük milli davayı organize edecek Şefi seçmek. Paşa, hepimizde hâkim bu derin ve uzun sükûnu görünce:

— Arkadaşlar, vakit bir hayli geç. Uzun uzun düşünmemize ve karar almamıza fırsat vermek için bu geceki görüşmelerimizi kâfi buluyorum.

O geceden itibaren arkadaşlar, kendi aramızda danışmalara başladık. Gerçekten derinliğine ve genişliğine düşünmemize, ciddi ve kesin bir nefis muhasebesi yapmamıza, herhangi bir şekilde şaşmayacak bir karar almamıza ihtiyaç olduğu besbelli oluyordu. Hürriyet inkılâbı yapıldığı zaman, hürriyet ordusu erlerinin keçe külâhları üzerinde: "Ya hürriyet ya ölüm!", "Ya şehit ya gazi!" gibi dövizler yazılıydı. Biz de bu dövizleri hakikat halinde önümüze koyup: "Ya ölüm ya muvaffakıyet!", "Ya hürriyet ya zillet!" şiarlarından birini seçmek mevkiine girmiştik. Bununla beraber bütün arkadaşlar, Mustafa Kemal Paşanın açıkça sayıp döktüğü tehlikeleri gözden geçirmiş ve vicdan süzgeçlerinde incelemiş olarak kararını almış bulunuyorlardı.

Parola tekti:

— Ya ölüm ya muvaffakiyet ve zafer...

Bunun içindir ki, Milli Mücadele'ye girmek ve katılmak yolunda arkadaşların karar alması uzamadı. Hemen ikinci toplantımızı yaptık.

— Paşam, arkadaşlar, hep birlikte düşündük. Kararımız' verdik. Gaye uğrunda ölmeye hazır olarak vazifeye hazırız.

Umumi eğilim de Mustafa Kemal'i Şef tanımak şeklinde belirdi. Bunun içindir ki, onun başa geçmesini de karara bağlamış bulunuyorduk.

Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları tebrik ve şahsi hakkında izhar olunan güvene teşekkür ettikten sonra:

— Arkadaşlarından bir noktayı rica ediyorum. Diyerek ilave etti:

— Yüklendiğim bu mesuliyeti bir şarta bağlamak istiyorum. Emirlerimin istisnasız, mafevk (üst) bir kumandan emri halinde yerine getirilmesini isterim. Muvaffakıyet için bu şarttır.

Paşanın bu arzusuna itiraz edilmedi. Paşayı her emrini kayıtsız, şartsız ifa etmek üzere kendimize Şef olarak kabul ettirmiş oluverdik..."

ERZURUM KONGRESİ VE BAŞKANI

Erzurum Kongresi, ancak 23 Temmuz 1919 günü açılabildi. O tarihte Mustafa Kemal artık askerlikten ayrılmıştı. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Faal Heyeti, onu Cemiyetin Başkanlığına getirdi.

Kongreye katılmak için bir yerden delege olarak seçilmek lazımdı. Fakat kongreye herhangi bir yerden delege olarak seçilmiş değildi. Onun için, kongreden önce Cevat Dursunoğlu ve Emekli Binbaşı Kazım Beyler, kendi delegeliklerinden istifa ettiler. Yerlerini Mustafa Kemal Paşaya ve Rauf Beye bıraktılar. Kendileri de ayrıca sağlanan seçimlerle gene kongreye katıldılar. Kongre, Diyarbakır, Elazığ vilayetlerinden, hareketlerine mâni olunan azalar dışında, Erzurum merkezinin gayretiyle, hem Doğu Karadeniz, hem diğer Doğu vilayet ve ilçelerini temsil eden 54 seçilmiş âzâ ile çalışmasına başlayacaktı.

Kongre, 23 Temmuz günü, şimdi Yapı-Usta Okulu olan bir mektep binası salonunda ve Erzurum Şubesi Reisi Hoca Raif Efendi tarafından açıldı. Açılış konuşmasından sonra, Mustafa Kemal, oybirliğiyle Kongre Reisliğine seçildi

Erzurum Kongresi, maddi varlığı ve gücü itibarıyla değilse de: temsil ettiği veya getirdiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele Hareketi'nin tarihi bir hareket ve çıkış noktasıdır. Bu kongrenin hatırası, Milli Direniş ve Mücadele Hareketi'nin tarihine sıkı sıkıya bağlı kalacaktır. Bu hareket noktasına eğilinmedikçe ve onun formülleştirdiği prensiplerden hareket olunmadıkça, Milli Mücadele fikirlerinin gelişmelerini sistematik bir şekilde izlemek kabil değildir. Sonra bu kongreden ve gerek onun da sonra katıldığı Sivas Kongresi'nden alacağı yeni yetkilerle daha ileriye doğru olan yolculuğuna zemin hazırlamak bakımından Erzurum Kongresi'nin, Mustafa Kemal'in zuhuru hareketlerindeki müdahalesi büyüktür.

Kongre; âzâlardan Şiran Müftüsü ve aydın bir insan olan Hasan Fahri (Polatoğlu) Efendinin çok ilgi çekici bir duasıyla açıldı. Açış sözlerinden sonra Başkanlığa seçilen Mustafa Kemal'in nutku, memleketin içinde bulunduğu durumu açıklar. Asya'da başlayan Milli Mukavemet ve Kurtuluş Hareketleri'ni birer birer belirtmekte devam eder:

"Bugün doğan güneşi nasıl görüyorsam, yarın Asya ve Afrika'daki bütün esir ve mazlum milletlerin hürriyet ve istiklâllerine kavuşacaklarını da öyle görüyorum... Sözlerini Mustafa Kemal Erzurum'da ve Müdafaa-i Hukuk İdare Heyeti Toplantısı'nda söylemiştir. (C. Dursunoğlu'ndan).

Milletin halâsı yolunda ve milletin içinde bir fert olarak çalışmaktan duyduğu zevk ve iftiharı açıklar. Nutkuna şu dua ile son verir:

"En son olarak niyazım şudur ki, Cenabı vâhib-ül ama! hazretleri (dileklerimizin sağlayıcısı Yüce Tanrı) habi-i erkemi (sevgili Peygamber) hürmetine, bu mübarek vatanın sahip ve savunucusu ve diyânet-i celile-i ahmediyenin (kutsal Müslüman dinin) kıyamet gününe kadar ve büyük saltanat ve hilafet makamını korusun ve mukaddesatımızı düşünmekle muvaffak buyursun... Amin..."

Mustafa Kemal'in ilk nutku yer yer alkışlarla onaylandığı gibi, bu son cümlesi de salonu dolduran delege ve dinleyicilerin yürekten kopan "Amin sesleliyle karşılanır. Havayı derin, kutsal Bu uğultu doldurur. Bu alkışlarda kongrenin , nefsine, Görevine olan güven sesleri duyulur.

Erzurum'da çalışmalar; uzun, yorucu, tartışmalı, ama verimli olur. Delegeler din adamlarından, şeyhlerden, emekli memur ve subaylardan, aydınlardan, serbest meslek sahiplerinden ve halkın iş ve ticaretle uğraşan temsilcilerinden oluşmuştur. Her birinin mizacı, karakteri, eğilimi, hattâ inancı diğerinden ayrıdır. Bütün bunları dağılmadan, korumak, müşterek bir zemin üstünde tutmak, müşterek kararlara ulaştırmak, müşterek hareket esaslarında birleştirmek kolay değildir. O kadar ki, bazı bozguncular, daha kongre açılırken belirir. Mesela Trabzon heyetinden bazı delegeler, kongreyi terk eder, giderler. Fakat ona rağmen, toplantılar 7 Ağustos'a kadar sürdürülebilir. O gün kongre, hem Reis'in kapanış nutku, hem de Şiran Müftüsünün bir Türkçe duasıyla sona erer. Padişaha, sadrazama, belediye reislerine, cemiyetlere, idare âmirlerine, büyük kumandanlara kongrenin fikir ve gayelerini aydınlatıcı telgraflar çekilir. Hele Padişahtan, "Kongrenin bir Mebusan Meclisi gibi toplandığı, Padişah haklarına aykırı hareket edildiği, kongre çalışmalarının vatan ve milletin menfaatlerine aykırı olduğu ve bu hareketin askerler ve idare memurları tarafından engellenmesi gerektiği" gibi, beyanların yerinde olmadığı bildirilir. "İstanbul’dan yayılan bu beyan ve tebliğlerin tashihi" istenir. Ama asıl Mebusan Meclisi'nin de bir an önce toplanması istekler arasındadır.

14 GÜN DEVAM EDEN KONGRE, MEYDANA GETİRDİĞİ NİZAMNAMEDE, ESASLI PRENSİPLER KABUL ETMİŞTİR.

1—Milli sınırlar içinde vatan bölünmez, parçalanmaz bir bütündür.

2—Osmanlı hükümetinin dağılması halinde ve her türlü yabancı işgal ve müdahalelere karşı, millet, kendini birlik halinde savunacaktır.

3—Merkezi hükümet (yani, İstanbul hükümeti) vatanın, istiklâlin muhafazasını sağlayamadığı takdirde, bu maksadı sağlamak için, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet, milli kongrece seçilecektir. Kongre toplanmış değilse, bu seçimi "Temsil Heyeti" yapar.

4—Milli kuvvetleri âmil ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.

5—Hıristiyan unsurlara, siyasi hâkimiyetimizi ve içtimai muvazenemizi bozacak imtiyazlar verilemez.

6—Manda ve himaye kabul olunmaz.

7s—Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümet icraatının murakabesinin sağlanmasına çalışılacaktır...

Nitekim 7 Ağustos'ta kongre kapanırken Mustafa Kemal'in konuşmaları arasında şu sözler ayrı bir mânâ taşırlar: "Esaslı kararlar alındığını ve dünyaya, milletin beraberliğinin gösterildiğini belirterek, tarih, kongremizi, ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir."

Buna dayanaraktır ki, nice seneler sonra Mustafa Kemal: "Sözlerimde isabetsizlik olmadığını zamanın ve olayların ispat etmiş olduklarına inanıyorum."

diyebilmiştir.

KADER TAYİN EDİCİ AN NE DEMEKTİR?

Kader tayin edici an, bir köprüdür ki, eğer bu köprüde talih perisi insanoğluna elini verirse, o insanın önünde tılsımlı kapılar açılır ve arkasından bu perinin eli, onu kendisini bekleyen görevlere doğru iter...

Mustafa Kemal, Erzurum'da kader tayin edici bir an yaşadı. Ve bir perinin eli onu, kendisini bekleyen görevlere doğru itti. Tarihin akışında böyle görevlerin adı, tarihi misyondur...

Amasya Genelgesi'nden bir ay sonra Atatürk Erzurum'dadır. 7-8 Temmuz 1919 gecesi 9. Ordu Müfettişliğinden ve askerlikten istifa etmiş, "Sine-i millete" dönmüştür. Artık sıradan bir fert olarak halkla birlikte mücadele edecektir. Erzurum Kongresi'nin açış konuşmasında "Milletin mukadderatına hakim bir milli iradenin ancak Anadolu'dan doğabileceğini" ifade ederek, "milli iradeye" dayanan bir milli meclisin meydana getirilmesini ve gücünü milli iradeden alacak bir hükümetin kurulması gerektiğini dile getirilmiştir.

23 Temmuz 1919'da toplanan Erzurum Kongresi'nin 3 Ağustos tarihli bildirisinde ise açıkça "milli irade" sözüne yer verilmiştir:

"Kuva-yi Milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır."

Erzurum Kongresi'nde de "Milli Meclisin" toplanması gerektiği belirtilmiş ve ulusu ilgilendiren işlerin meclisin kontrolü altında yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Erzurum Kongresi'nde "milli irade" ifadesi, Padişah-halife'ye umut bağlayan bir kısım halk kitlelerini incitmeyecek bir biçimde kullanılmıştır.

İki ay sonra Eylül başında toplanan Sivas Kongresi'nde de aynı karar tekrarlanmıştır.

SONSÖZ

Saygıdeğer vatandaşlarım ve asil Türk gençleri!

ATATÜRK’E GÖRE KUVA-Yİ MİLLİYE NE DEMEKTİR

Yurdu savunmak ve korumak olan görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya ulusun kendisine kalıyor. Buna Kuva-yi Milliye diyoruz.

BİR TEŞKİLAT FİKRİ VE BİR HALK HAREKETİ!...

Milli Mücadele'nin hikâyesinde Kuva-yı Milliye kavramını iki ayrı yönden ele almak gerektir. Bu yönlerin biri, bir teşkilat fikridir. Bu teşkilat fikri, çeşitli gelişmeler sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti şekline ulaşır.

İkinci yön, bir Halk Hareketi'dir. Bu hareket, çeşitli saldırılar, can ve yurt tehlikeleri karşısında Halk'ın, kendi içinden beliren bir savunma çabasıdır. Bu çaba, yersel veya bölgesel davranışlar, silâhlanmalar, gruplaşmalar ve direnişler şeklinde, 1919 Haziranı ile 1920 sonları arasında, Milli Mücadele'nin anılarına karışır. Bu hareketler, bazen kahramanlık sahneleri kaydetmiştir. Bazen, Çerkez Etem, Demirci Efe hareketlerinde görüldüğü gibi, sonunda kendi içinde bozularak, soysuzlaşarak kendi kendini yemiştir. Güney cephelerinde, mesela Gaziantep'te ise bütün ölçüleri aşan yüceliklere ulaşarak bir destan şeklinde İstiklal Savaşı tarihine mal olmuştur…

Bir teşkilat fikri olarak Kuva-yı Milliye, ilk formülünü Erzurum Kongresi Beyannamesinin ikinci maddesinde buldu:

"Kuva-yı Milliye'yi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır."

Bu formül, doğrudan doğruya Mustafa Kemal'indir. Bu formül ve karar Anadolu'da, açık, kesin ve milli ölçüde bir teşkilâtlanma fikrini ortaya koyar.

23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında iki hafta süren Erzurum Kongresi Beyannamesinin en önemli fikri; “Kuva-yi Milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır.” İfadesidir. Alınan bu karar ile, Atatürk’ün 5 Kasım 1918’de Adana’da 20. Kolordu Komutanı General Ali Fuat Cebesoy’la yaptıkları toplantı sonunda gizli olarak Güney Bölgesinde Adana, Antep, Maraş ve Urfa’da başlattıkları Kuva-yi Milliye mücadelesi 19 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra ülke genelinde resmen başlatılmıştır ve devam etmiştir.

Kuva-yi Milliye mücadelesi ile başlayan ulusal Kurtuluş mücadelesi 10 Ocak 1921’de 1. İnönü Zaferine kadar sördü ve ilk defa 1. İnönü muharebesine kadar düşmanla mücadeleyi ve iç isyanları Kuva-yi Milliye Kuvvetleri ile bastırdılar.

Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşın da düşmanı imha etmek için Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Albay İnönü ile birlikte düzenli ordunun kurulması için birlikte aralıksız çalıştılar. Kurulan düzenli ordu ile Albay İsmet Bey yönetiminde 10 Ocak 1921’de 1. İnönü, 1 Nisan 1921’de 2. İnönü zaferleri gerçekleşti. 5 Ağustos 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Paşa tarafından 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferleri gerçekleştirildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’e Türk Ordusu Yunan ordusunu burada denize döktü.

Ulusal Kurtuluş mücadelesinin önemli bir safhası olan Erzurum Kongresini gerçekleştiren ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile kongre üyelerine ve şehit ve gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

KAYNAKÇA:

  1. NUTUK, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
  2. ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK SAVAŞINA NASIL BAŞLADI? REFİK NECDET AKTAŞ
  3. GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER KAHRAMAN YUSUFOĞLU
  4. OSMANİYELİ KUVA-Yİ MİLLİYECİLER İSMET İPEK,
  5. GAZİ PAŞAM CEVAT ŞENOL
  6. NUTUK’UN DEŞİFRESİ SİNAN MEYDAN
  7. TEK ADAM CİLT 2 ŞEVKET SÜREYA AYDEMİR
  8. ATATÜRK’TEN İZ BIRAKAN SÖZLER, NEŞE IŞILDAK

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00