İsrail, artık tamamen Yahudilerin devleti olduğunu ve üzerinde bulunduğu toprakların atalarından kendilerine miras kaldığını, oldukça ırkçı bir tasarıyı kanunlaştırarak, dünyaya lanse etti. Yahudi Devletinin fikir babası olan Theodor Herzl´in, 1896´da yayınlanan Yahudi Devleti kitabının taslağını oluşturan 65 sayfalık makalesini Rothschild´lere göndermesiyle, kuramsal olarak etkin bir gelişme sürecine giren devlet kurma anlayışı, Birinci Büyük Savaş sonrası hedeflenen bölgenin de dağılan Osmanlının Arap Yarımadasında bulunan ve dönemin güç odaklarının kontrolünde kalan bölgede olmasıyla önem kazandı. Bölgeyi elinde bulunduran İngilizlerin Araplara verdiği sözler ile gelişen jeopolitikte, demografik yapıların kontrolünün elde bulundurulması, kapitalist emperyal anlayışın getirisiyle, uzun yıllar Filistin olarak adlandırılan topraklarda ve özellikle tarihsel bağlılıkla, Kudüs´te barış içinde yaşayan Arap ve Yahudi halk, oynanan oyunlar ve önemli stratejik hatalarla karşı karşıya geldi.
Bugün artık oluştuğu görülen ideal Yahudi Devleti, aynen Theodor Herzl´in fikirlerinde olduğu gibi bir tasarım üzerine oturtuldu.
Gelişmelerin bu duruma gelmesinde Yahudilerin sistemli, iradeli, tavizsiz çalışmalarının önemli bir etkisi varken, İkinci Büyük Savaş süresince Nazi Almanya´sı dahil dönemin güç odaklarının bölge üzerindeki idealleri ile bölgedeki Arap lideri konumundaki karakterlerin yanlış tercihlerinin ve aşırı heyecanlı, zamansız ataklarının da önemi var. Araplar tarafından, yeterince hazırlıksız ve yanlış zamanlamalarla yapılan hemen her askeri güce dayalı hamle, geri teperek, İsrail´in toprak kazanımına neden oldu.
Yahudi Devletinin temellerinin atılmasında tarihsel ve dinsel idealler etkin olurken, bu düşüncenin Theodor Herzl´in kafasında kesin şeklini almaya başlamasını sağlayan olay, kuvvetle muhtemel, o zamanlar gazetecilik yapan Herzl´in, Dreyfus davasını izlemesiyle gelişen fikirleri oldu. Fransız ordusunda başarılı ve düzgün bir subay olan Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus´un, 1894´te, asılsız iddialarla casuslukla suçlanarak, vatan haini damgasıyla ve müebbet hapisle, Guyana yakınlarındaki Şeytan Adasına gönderilmesi, bardağı taşıran damlaların en önemlilerindendi. Bu gelişmeyle Herzl, Yahudilerin ancak kendilerine ait bir vatanda özgürce yaşabileceklerini kabul etti. Vatan olarak belirlenen yer bugünkü İsrail topraklarıyken, buraların Yahudilere tahsisi için Herzl´in, II.Abdülhamit ile görüşmeleri dahi oldu.
Yaşanan bölgesel istikrarsızlıkla, 1947´de, Birleşmiş Milletler, 181 Sayılı Genel Kurul kararıyla, Filistin topraklarının ikiye bölünmesine ve iki ayrı devlet olarak devamlılığında, Kudüs´ün özel statüde olmasına karar verdiğinde, bölgede Yahudiler sayısal olarak azınlık konumundaydı. Yapılan önemli stratejik hatalarla bugün gelinen durumda, İsrail Meclisinde kabul edilen tasarıyla, Arap Yarımadasının bir bölümünde, Araplar azınlık olarak tanımlandı.
Bu gelişmenin sinyali, Büyük Ortadoğu Projesiyle başlayan süreçte, Arap Baharı olarak adlandırılan gelişmelerle ve ortaya çıkarılan IŞİD projesinin yaptıklarıyla verilirken, Başkan Trump´un Kudüs´ü İsrail´in başkenti olarak tanımasıyla kuvvet kazandı.
Trajikomik olansa, bölgeyi çevrelemiş ve güçlü ekonomileri olan Arap devletlerinin, yaptıkları ittifaklarla, Büyük İsrail Projesi kapsamındaki gelişmeleri farkındasızlık içinde bir görünümle, destekler halde olması.
Görünen o ki bugünden sonra da İsrail çok daha cesur adımlar atmaya devam ederken, kendilerini tanrısal mitolojik karakterlerin devamlılığıyla özdeştiren ve Yahudi kökenli olmalarıyla dünyanın yeniden şekillenmesinde önemli roller üstlendikleri iddia edilen Rothschild ve Rockefeller (Rothschild: RA Kalkanı; Rockefeller: RA KA firavunları; MARDUK/RA: İlluminatide tanrı. Aynı zamanda Mısır mitolojisindeki tanrı RA olarak kabul ediliyor.) ailelerinin kesintisiz desteği ve güçlü Yahudi diasporasının lobi faaliyetleriyle, giderek gelişen ve artan sayılarıyla Evangelistlerin yoğun baskısı altında, bölgedeki Arap demografisi kontrol altına alınarak, Araplar, ikinci sınıf insan olarak yaşanmaya zorlanacak.
