Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


YENİ TERİMLER İLE YENİ HEDEFLER.


Seküler, TDK Sözlüğünde: Laik yaşama ait, dinden bağımsız olan tanımıyla yer alırken, sekülarizm ise felsefi literatürde dünyacılık olarak tanımlanmış. Seküler hümanizm ise insan aklını, ahlakî değerlerini, sosyal adaleti ve natüralist felsefeyi temel alan; dini, dogmatizmi, doğaüstü güçleri, sözde bilimi, batıl inançların tümünü reddeden ve karar verme mekanizması olarak laik ahlak ölçülerini benimseyen akım olarak da tanımlanabiliyor.

Laiklik ise TDK Sözlüğünde: Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm olarak tanımlanıyor.

Günümüzde en çok kullanılan terimlerden biri haline gelen seküler, yapılan yanlış tanımlar ve yönlü yanlış kullanımlarla, dinsizlik gibi algılanmaya başlandı. Laiklik kavramını kullananlar ise zaten sanki tamamen din düşmanı gibi algılandığından, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, potansiyel gücüyle varlığını koruyan ve 1950´den itibaren iktidardan da destek alan bir kesim tarafından, her fırsatta, hedef tahtası olarak kullanıldı. Cumhuriyet, beraberinde eğitim eşitliğini, fırsat eşitliğini, din ve vicdan özgürlüğünü de getirirken, özellikle tek parti yönetiminin, dönemindeki zorluklar nedeniyle, yapmak zorunda olduğu uygulamalardan kaynaklı sıkıntılar bir kenara bırakılırsa, 1950 seçimlerinin ardından, yeniden kendine rahatça gelişebileceği ortam bulan irticai faaliyetlerle yaşanan sıkıntılar, devam eden süreçte Devletin yönetiminde yapılan yanlış uygulamalar, zaman zaman eğitim ve eşitliğe, özgürlüğe ait temel kavramları ortadan kaldırmaya yönelik yaptırımlar, bir kesim tarafından fırsat olarak algılanarak, doğrudan Cumhuriyete ve Kurucu lidere karşı saldırının, temel konusu yapıldı.

Cumhuriyetle birlikte sağlanan hak ve özgürlükler içerisindeki en önemli kavramlardan biri, din ve vicdan hürriyeti iken, laiklik tanımında sınırlı kalındığından, sadece din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması söylemiyle yola çıkarken, eğitimin millileştirilmesi ve tek elden yönetimi gibi çok önemli bir gelişme de yaşanırken, Devletin tabası olan halkın büyük kısmını oluşturan Müslümanların, dini ihtiyaçlarının da saptırılmadan, gerçek temeller üzerinde yürütülmesi için kurulan diyanet ile Devlet bir yönüyle dinin içine girmiş oldu. Dönemin konjonktüründe bunun yapılması gerekli görülerek, Türkiye coğrafyasında, yüzyıllardır ihmal edilerek, eğitimden ve bilimsellikten uzak kalıp tarikatların, cemaatlerin ve dogmaların etkisinde yaşamına yön vermeye çalışırken, zarar görmeye devam eden halkın, eğitim seferberliğiyle, bir yandan modern temellerle eğitilmesi diğer yandan doğru dini öğretilerle, menfaate yönelik, kutsal kitap dışında yeniden yapılandırılmış ve yapılandırılmaya devam eden dini öğretilerin, önüne geçilmesi hedeflendi. Bunu yapabilmenin en mantıklı yolu, hilafetin, şeyhülislamın, kadıların boşalttığı alanı diyanet ile doldurmaktı. Doğruluğunu, yanlışlığını döneminin konjonktüründe değerlendirmek en doğrusu.

Günümüzde oluşan konjonktürde Türkiye, 15 Temmuz´da bir darbe/iç savaş başlatma girişimi atlatarak, büyük bir beka tehlikesi yaşadı. Görüldü ki bu girişimi yapanlar, şimdi bir kesim tarafından farklı algılara yönlendirilmeye çalışılsa da dini simgelerle, inanca dayalı biat kültürüyle bu duruma gelebildiler. Bu gelişmeyle birlikte, Türkiye´de bulunan potansiyel tehdit unsurları da aslında kuvvetli bir kıvılcımla aydınlanıp, tüm çıplaklığıyla net olarak görünmüşken, kıvılcımın etkisinin süresiyle, yeniden karanlığa bürünmeye başlamış gibi.

Ekranlarda yapılan hararetli tartışmalarda, kullanılan kavramlar değişmeye başlarken, gündeme getirilen sekülarizm kavramı tam olarak açıklanmayarak, halka, dinsizlik algısıyla aktarılmaya başlandı. Felsefi olarak dünyacılık olarak tanımlandığından ve çeşitli kolay erişilebilen kaynaklardaki yanlı anlatımlardan da ortaya aynı sonuç çıkabildiğinden, bir zamanlar laik olarak tanımlanan kişiler, kurumlar şimdi seküler kavramıyla anılarak, dinsiz algısıyla enforme edilmeye başlandı. 

15 Temmuzun ardından oluşan birleştirici hava, yerini yavaş ve sinsi taktiklerle, yeniden ve yepyeni gündeme alınarak kullanılmaya başlanan kavramlarla, yeniden ve daha güçlü olarak ayrımcılığa bırakmaya başladı. Bu çok tehlikeli bir gelişme.

Bir örgüt çökertilir ve ülkenin geleceği güven altına alınmaya çalışılırken, geride bekleyen potansiyel tehditlerin de derhal mercek altına alınması gerekliliği ortada.

Adına ne denirse, hangi kavramlarla, terimlerle tanımlanırsa tanımlansın, din ve vicdan özgürlüğü esas olmalıdır. Kimse fırsat eşitliği, eğitim eşitliği dışında tutulamaz. Hiç kimsenin, inançları ve inançlarına uygun yaşama hakkı elinden alınmamalı. Ancak, inançlar, biat kültürüyle birlikte Devlete, Devletin tüm kurumlarına, eğitime ve eğitim yönetimine, sağlık ve sağlık yönetimine, adalet mekanizmasına girdiğinde, bunun nelere yol açacağını, bu ülke, uçurumun kenarından dönerek gördü. Devletin kurumlarında çalışanların, sadece Devletin otoritesini kabul etmesi ve bunun dışında herhangi bir kişi veya kesimden emir, talimat almaması esastır. Aksi halde ortaya çıkan görüntü, farklı kavramları da beraberinde getirerek, farklı tanımlarla anılır.

Herkes Devlette yer alabilir. Ancak, sadece Devletin kesin otoritesini, hukukun üstünlüğünü ve Anayasaya bağlı kalacağını kabul ettiği sürece.

Can UĞURATEŞ        

 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00