Tarih: 17.12.2018 11:36

ÇETE KARA MEHMET ve DÖRTYOL´DA İLK KURŞUN

Facebook Twitter Linked-in

 /resimler/2018-12/17/1220413665786.jpg         - Sayın hocam sizi tanıyabilir miyiz?

          - Ben Ramazan Velieceoğlu. 1938 Osmaniye doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi emekli öğretim görevlisiyim.Uzun yıllar okul kitapları yayıncılığı yaptım. 2015 yılında o yayıncılığı sonlandırdım.2016´da kendi aile tarihimi yazmaya başladım.

          - Aslen nerelisiniz?

          - Ben aslen Aydın, Antalya, Isparta-Şarkikaraağaçlı sayılırım. Yörük kökenliyim. 1950´li yıllarda Osmaniye-Kadirli-Akmaşat köyüne yerleştirildik.

          - Bir Yörük çocuğu olarak okullara ulaşma, okuma ve başarı kazanma kolay olmasa gerekti, değil mi?

          - Öyleydi. 1940´lı, 1950´li yıllarda her köyde okul da yoktu. Kadirli´nin içinde tek bir tane ilkokul vardı, Cumhuriyet İlkokulu. Sadece Hemite, Bahçe, Bozkuyu, Araplı (Sumbas), Aşağıçiyanlı ve Harkaçtığı köylerinde ilkokullar vardı. Ben bu köy okullarının dört tanesinde değişik yıllarda yarım yamalak okuyarak 1954´te Harkaçtığı İlkokulu´nu bitirdim.

/resimler/2018-12/17/1221187416377.jpg          - İlkokuldan sonra...?

          - İlkokuldan sonra okumaya çok hevesliydim, ama hiç mi hiç umudum yoktu. Ortaokulu nasıl okuyacaksın? Kadirli´de ev tut, yemek yap, çamaşır yıka, derse çalış... Bunları düşününce hevesim hep suya düşüyor, umudum kesiliyor ve o hevesimden hemen vazgeçiyordum, vazgeçiyorduk ailecek.

          - Eee, sönmüş olan o umutlar nasıl oldu da yeniden doğdu? Anlatır mısınız?

          - Orası çok heyecanlı, çok ilginç, çok duygulandırıcı...

          - Beni de heyecan sardı şimdi hocam. Lütfen devam edin.

          - Benim başıma bir devlet kuşu konmuştu. O kuş beni kanatları üstüne  aldı, uçurdu, uçurdu, bir sürü zorluklardan geçirdi. Beni barındırdı, gönendirdi, yetiştirdi, bugünlere getirdi.

          - O devlet kuşunu çok merak ettim hocam. Heyecanla doldum şimdi. Orasını biraz açar mısınız?

          - Olur, açayım. ilkokul beşinci sınıf öğretmenimiz vardı, adı Mahmut Bozdoğan. Benim her gün 3-5 km, yağmurda çamurda yaya olarak okula gelip gittiğimden, derslerimde başarılı olduğumdan etkilenmiş olacak. Beni yönlendirmeye çalıştı.

          - Nasıl yani?

          - Şöyle. Bir cumartesi günüydü. Öğretmenim Mahmut Bozdoğan da Kadirli´ye gidecekmiş. Ben de aynı yöne gidiyordum. Bana, "Ramazan beni bekle. Beraber yürüyelim," dedi. Bekledim. Kendisi evinden giysi değiştirmiş, geldi. Birlikte yürüdük. Bana sordu:" Ramazan bu sene beşi bitiriyorsun. Çok başarılı bir çocuksun. İlerisini okumak istiyor musun, istemiyor musun?" dedi. Ben de, "Öğretmenim okumak istiyorum, istemez olur muyum. Ancak bizim koşullarımızda okumam imkânsız," dedim.  Bu kez baban ve anan ne düşünüyor, diye sordu.

Onlar da istiyor okumamı ama, babamın kendisine yardım edecek başka oğlu yok. O yüzden hepimizin boynu bükük kalıyor, dedim.

           - Sonra...

           - Beni iyi dinle Ramazan, dedi. Seni yeme-içme, yatma-kalkma, elbise, ayakkabı parasız bir okula yazdırsam okumaz mısın, diye sordu. Ben de, öyle olsa okuyabilirim. Ancak babama yardım edecek başka oğlu yok. Ben gene de babama kıyamam. Gözüm hep arkamda kalır öğretmenim, dedim. Ramazan, onun bir kolayı bulunur, Bu okuma fırsatı kaçırılmaz. Aklını başına al. Dediğim o okulda okumayı aklından çıkarma, dedi. Ben düşüncelere dalmıştım.

Öğretmenim doğru söylüyordu. Ancak ben hep babamı, anamı ve kardeşlerimi düşünüyordum. Kararsızdım.

          - Kararsızlığı yenmiş olmalısınız. Nasıl yendiniz kararsızlığı?

          - Şöyle oldu. Ben öğretmenimin yanında hep yere bakıp düşünerek yürüyordum. Ramazan, dedi, babana benden selam söyle. Baban beni bulsun, yanıma gelsin. Ben onunla bu okul işini konuşacağım, dedi. Ben de olur öğretmenim, dedim.

          - Baban öğretmenini bulup konuşmuş mu ya?

          - Dur hele nasıl oldu? Yürürken öğretmenim birden durdu. Ben de durdum. Bana bak Ramazan, dedi. Sana bir şey daha söyleyeceğim. Bana cevap ver, dedi. Ben, tamam öğretmenim, dedim. Ben babanla konuşacağım. Tamam okutacağım demezse, seni ben okutacağım. İş çıkmaza girer, ben Ramazan´ı okutamam, derse baban, bana inanır, okumak için evden kaçar mısın? Öğretmen olana kadar senin bütün masraflarını ben üstleneceğim. Beni baban yerine koyacaksın. Bana söz verir misin Ramazan, dedi. Ben de tamam, söz öğretmenim, dedim.

          - Oh bee!.. Güzel bir karar vermişsin hocam.

          - Öyle oldu. O son sözlerden sonra ayrıldık. O Kadirli´ye, ben de çadırımıza gittim. Akşam olurken babam da Kadirli´den eve geldi. Koçak, dedi babam. Mahmut Efendi´yi gördüm Kadirli´de. Bana el etti. Yanına gittim. Hoşbeşten sonra, Mustafa Ağa, Ramazan´ı okutacak mısın, okutmayacak mısın, diye sordu. Ben de sen nasıl dersen öyle olsun Mahmut Efendi, dedim, dedi. O zaman ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz.

          - Ne kadar mutlu bir son değil mi?

          - Evet, öyle denebilir.   

          - Öylece okumaya devam kararı verilmiş oldu, değil mi?

          - Evet, öyle oldu. Düziçi İlköğretmen Okulu giriş sınavlarını kazanarak o okula yazıldım. Altı yıllık başarılı bir öğrencilik yaşamı geçirdim. Ha, söylemeyi unuttum. Gene Mahmut Bozdoğan öğretmenim sınıfımızda hepimize söylemişti. İngilizce bilmenin çok faydalı olacağını, İngilizce bilen bir kişinin ( o zaman için ) hiç aç kalmayacağını, çok para kazanabileceğini de anlatmıştı.

          - İngilizce öğretmenliğini o söz üzerine mi seçtiniz?

          - Evet evet, o söz üzerine. Hem okuldaki fazla boş zamanlarımda hem de yaz tatillerinde bulduğum boş zamanlarımda kendi kendime İngilizce öğrenmeye çalıştım. Sadece defter, kalem, İngilizce kitaplar, İngilizce sözlük yardımıyla İngilizce´yi öğrendim. Herkes öteki derslerden sınava girerken ben İngilizce bölümü sınavını kazanarak Gazi Eğitim Enstitüsü´nden İngilizce öğretmenliği diploması aldım. Çeşitli liselerde on yıl çalıştıktan sonra 1975-76´da Hacettepe Üniversitesi´ne geçiş yaptım. Oradan 1992´de emekli oldum.

          - Şimdi gelelim kitap yazma işine... Kitap yazmayı nasıl akıl ettiniz sayın hocam?

          - 1980´lerde orta okullarda ve liselerde öğrencilerin İngilizce öğrenmelerine yardımcı olacak hiçbir kitap yoktu. Ben ortaokulların her sınıfı için birer, liselerin her sınıfı için de birer olmak üzere altı adet İngilizce kitap yazdım. O kitaplar İngilizce öğretmeni arkadaşlar tarafından çok tutuldu. O beni kamçıladı ve ben de öylece yazma işine başlamış oldum.

          - Yayıncılık yaşamınız da var sanırım. 

          - Var. Sözünü ettiğim o altı kitaptan sonra çok sayıda Türkçe ve Matemayik ders kitapları yazdım, okul sözlükleri yazdım. Çocuk öykü kitapları yazdım, yayımladım. Yayıcılık işini 2015´in sonunda noktaladım.

          - Emekli olduktan sonra da yazmaya devam ediyorsunuz. Öyle değil mi?

          - Öyle. Yazmadan zamanım geçmez ki. Emekli olduktan sonraki ilk kitabım ?Saçıkara Yörükleri´nin Yakın Tarihi?, 2017´de piyasaya çıktı. Özellikle hısım-akrabalarım, Yörük aşiretleri tarafından çok ilgi gördü. Yakında ikinci baskısını düşünüyorum. Bu sene ise, 2018 Kasımında da bu elinizdeki ÇETE KARA MEHMET ve DÖRTYOL´DA İLK KURŞUN adlı kitabımı yayımladım. Bu kitap belgesel özelliği de taşıyan tarihi bir araştırma kitabıdır. İlk okuyan aydınlar çok çok övgüler düzdüler. Hepsine çok teşekkürler ediyorum.

           - Bu son kitabınızı yazmaya yönelten asıl gerçek nedir? Biraz da ondan söz etsek?

           - O da şöyle oldu. Bizim aile büyüğümüz Velecoğlu Kara Mustafa vardı. O büyük insan biz yeğenlerine hep ve  her fırsatta anlatırdı. ?Aslımızı yitirmeyeceğiz. Anamızı, babamızı, dedelerimizi, ebelerimizi unutmayacağız, unutturmayacağız. Sizler de her fırsatta küçüklerinize sık sık sorup onları konuşturacak, büyük atalarını unutmalarını önleyeceksiniz, derdi. Bizlere sekiz-on göbek ötelerini sık sık anlatırdı. İşte ben o büyüğümüzün öğüdünü tutuyorum. Önce ailemizin yakın tarihini yazdım. İkinci olarak ise yakın tarihimize damgasını   vurmuş, Ulusal Kurtuluş Savaşımızda (1909-1919 arası) unutulmaz yiğitlikleri, eylemleri olan Çete Kar Mehmet´i yazdım.

19 Aralık 1918´de Dörtyol´u işgalci, emperyalist (sömürgeci) Fransızlar işgal ettiler. İşgalden sonra bir hafta bile geçmeden Fransız jandarmaları Dörtyol-Ocaklı´da devriye gezerken bahçesinden portakal toplamakta olan genç bir Türk kadına sarkıntılık ettiler. Kadın çığlık çığlığa kaçtı evine sığındı. Bu olay o sırada olay yerine yakın olan Ekizoğlu Hüseyin Efendi ile kendisini ziyarete gelmiş olan Çete Kara Mehmet tarafından duyuldu. Bunun üzerine Kara Mehmet, görünmeden ileriye gitti, pusu kurdu ve o iki jandarmayı cansız yere serdi. Böylece Kurtuluş Savaşımızda işgalci, sömürgeci düşmanlara ilk kurşun Dörtyol-Ocaklı´da sıkılmış, ilk kıvılcım yakılmış oldu.

Burada çok önemli bir noktaya değineceğim. O da şudur: Daha önceki yıllarda yazılmış olan Dörtyol´da ilk kurşunu anlatan başka bir kitapta ? Kara Mehmet ? adı ? Mehmet Kara ? olarak zikredilmişti. Bu yanlış yazım, yanlış anlatım bizlerin çok zorumuza gitmişti. O yüzden bu ÇETE KARA MEHMET ve DÖRTYOL´DA İLK KURŞUN kitabını yazmaya karar verdim. Bu kitapta daha önce hiçbir kitapta yazılmamış gerçekler yazıldı. Doğru olduğu iddiasıyla yazılmış bazı yanlışlar bu kitapta doğrusuyla değiştirilmiş oldu. Bu kitabın can alıcı noktası burasıdır. Yani ilk kurşunu sıkan kişi Kara Mehmet´tir, Mehmet Kara değildir. Her ikisi ayrı ayrı kişilerdir. İlk kurşunu Kara Mehmet sıkmıştır. Bu gerçekler ayrıntılı olarak bu kitapta uzun uzun anlatılmaktadır.

-Çok teşekkür ederim sayın hocam Ramazan Velieceoğlu.

-Ben teşekkür ederim saygın Yeni Adana Gazetesi.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —