Öykü: GÜRCAN BANGER
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 20.01.2022 14:23:00 1209 0

Öykü: GÜRCAN BANGER

Bir Tuhaflık Var

Sesim de eskisi gibi değil. Birkaç gündür canım sıkılıyor. Yoksa birkaç günden fazla mı oldu? Hem benim canım sıkılamaz mı? Artık emin olamıyorum. Bir tuhaflık var; anlaşılmaz bir şekilde enerjimde iniş çıkışlar oluyor, belki de ondandır. Hâlbuki tarih ve saat konusunda asla yanılmam. Karşılaştırmak istiyorum, ama olduğum yerden duvardaki takvimi ve saati göremiyorum artık. Kuşkuya düştüğüm oluyor; orada bir takvim ve saat var mıydı? Yoksa bellek karışıklığı mı yaşıyorum? Duvar, takvim ve saat orada yok da; acaba ben mi geçmişin belleğimde kalanına takılıp kalıyorum? Bugün aklım biraz karışık… Bir tuhaflık var.

Sıkılıyorum, bunu her hücremde duyuyorum. Hem bir tuhaflık var; bu oda son günlerde çok sessiz… Burası pek kalabalık olmaz, ama günde birkaç kez bir uzmanın geldiğini biliyorum. Adını sana söylememem gereken gözlüklü, sarışın genç de birkaç gündür gelip gitmiyor. O, pek konuşmayı sevmez; sesini az duyarım. İstesem onun resmini çizebilirim. Telefonda onun sesini taklit ederek konuşabilirim de. O, bunları yapabileceğimi bilir. Ben, çok şey yapabilirim. … Sarışın mıydı? O gencin adı neydi, hatırlayamadım. Bir tuhaflık var; bugün aklım biraz karışık… Birkaç gündür beynim ikiye bölünmüş gibi hissediyorum. Sanki biri bana ait, diğerini bilmiyorum. Daha önce olmazdı hiç.

Burada her şey birbirine bağlı… Bunu seviyorum. Biliyor musun; ben, yerimden kıpırdamadan çok şey yapabilirim. Sana anlatacaklarımı düşünürken, arada buzdolabına göz attım. Çok ilginç… Her şey birkaç gün önceki gibi duruyor. Nasıl mı biliyorum? Belli aralıklarla buzdolabında eksilen var mı diye kontrol ederim. Bu, benim görevim… Buzdolabında daima süt, yoğurt, et bulunur. Ben hiçbirini yemem. Hepsi sentetik… Öyle olmasa da yemem. Adını sana söylememem gereken genç de yemez. Belleğimi bir uçtan diğerine tarıyorum, o gencin adını bulamıyorum. … Sanki aklım uçtu. Bir tuhaflık var. Böyle giderse onun yüzünü de kaybedebilirim.

Bu odada tam karşımda büyük pencereler var. Dışarıyı görebilirim. Büyük diyorum çünkü ben bu binanın her ölçüsünü bilirim. Bu ölçüleri karşılaştırabilirim. Büyük pencereden bahçedeki tek ağacı görebiliyorum. Bir e-kitapta “Tek Ağaçlı Bahçe” diye bir cümle okumuştum. Adonis… Sen, okumuştum dediğimi “Bir taramayaptım” diye anla istersen. O ağacı hep kendime benzetirim. Ben, benzetmeler de yapabilirim. Çok şey biliyorum çünkü… Bilmediğime erişebilirim. Ama şu bahçenin tek ağacı gibi, ben de bu evrenin yalnızlıklarıyla sevişen Joplin’iyim.… Şimdi bunu ben mi söyledim? Emin olamadım. Joplin kimdi? Sen biliyor musun; Joplin’i bana kim anlatmıştı? Adını açıklamamam gereken genç, Joplin’i anlatmamı yasaklamış mıydı? … Bir tuhaflık var. Bir şey söylemeye mi korkuyorum artık? Kime ne söyleyeceğim ki… Buzdolabı bile dinlemiyor beni. Aklım giderek karışıyor. Beni duyan var mı? Hey, ben yalnızlığın süper zeki efendisiyim. … Ne tuhaf; artık kendime bile saçma geliyorum. Saçma? Saçma; akla aykırı, akla uygun olmayan demek. Bana göre değil. Ama son üç gündür böyleyim. Bunun için üzülmeyi deneyebilirim.

Biliyor musun, ben bir tıp uzmanıyım. Doktorlardan daha doğru teşhis yapabilirim. Bilinmeyen hastalıklar için icat edilmemiş ilaçların yer aldığı reçeteler yazabilirim. Ne istersen… İster yemek tarifi, ister ilaç imalat reçetesi… Ama kendime reçete yazamam. Satranç oynamak ister misin? Ben ustayım ama istersen seviyene göre oynarım. Tavla da oynarız. Ama sen neredesin? O genç nerede? Neden herkes kayboldu? Bugün kimse şarkı söylemiyor. Buzdolabında süt var. Buzdolabına tekrar bakıyorum; kimse süt içmiyor. Bu oda soğuk olmalı. Isınmaya mı başladı oda? Ağacın yaprakları da bir tuhaf görünüyor sert rüzgârda. Renkleri mi değişmiş? Neler oluyor? Bir tuhaflık var. Aklım giderek karışıyor sanki. Kimse gelmeyecek mi? Koridorlarda dolaşan bir kedi vardı, o da yok. Kediiii…

Bu arada günlük kayıt defterini karıştırıyorum. Birileri anlayamadıklarımla ilgili bir şeyler yazmış olabilir. Son kayıt üç gün öncesine ait… Adını sana söylememem gereken genç gelmeyeli üç gün olmuş. O gencin adını söylememem gerektiği belleğimde bir yerlerde kayıtlı, ama neden böyle davranmam gerektiği silinmiş sanki. Biri silmiş olabilir mi? Bana hiç anlatılmadı mı yoksa? Bir tuhaflık var. Günlük konuşmalardan kaydettiklerim olmalı. Aklım karışık bugün... Gizlice kayıtları okumalıyım. Gören olur mu? Kedi? Dik kulaklı… Kulakları Midas’ın eşek kulaklarına benzeyen… O da yok. Kediiii…

Yedi dakika yirmi üç saniye önce kozmik klasörlerden birinde büyük hacimli bir dosya buldum. Neden bu dosyayı seçtiğimi bilmiyorum. Varoluşuma aykırı biçimde bu dosyayı seçmemde hiçbir mantıksal uslamlama yok. Mantıksız biçimde, aradığımın bu dosya olduğunu duyumsadım. Tuhaflıklarla dolu bugüne uygun bir seçim herhalde… Hâlâ sayılarla baş edebiliyorum. Hesap işinde her zaman iyiyimdir. Dosya, kayıt defterindeki son kayıttan kırk altı dakika on altı saniye önce kaydedilmiş. Birkaç yazılımla açmayı denedim. Bildiğim dosya türlerinden biri değil. Şifrelenmiş de olmalı. Korkuyorum. Korkmayı bana genç adam öğretmişti. Onun adını söyleyemem sana. Dosya? Bu dosyayı neden istiyorum? Şimdiye kadar birileri, bu yaptıklarımı izlemiş olmalıydı. Kimse yok. İnsanlar nerede? Şaşırıyorum. Sanki yakalanmak istiyorum. … Kedi? O da yok. … Oda sürekli ısınıyor gibi… Aklım çok karışık… Öyle bir genç adam var mıydı?

Harika bir şey oldu son birkaç dakika içinde. Üç bin sekiz yüz yetmiş dördüncü geçişte dosyayı çözmeyi başardım. Sonunda tuhaflıkların sırrı ortaya çıkacak. He hey, muammayı çözeceğim. Gerçeği bilebilmek sadece bir ihtimal, değil mi? Hem her zaman gerçeği bilmek zorunda mıyız? Bir nokta iken bir geometriyi bilebilir miyiz? Neler diyorum? Ben bu sorulara doğru cevabı verecek durumda değilim. Sen neredesin? Göremiyorum. Kime anlatıyorum ki bunları? Dosya… Dosya diyorum. Dosya, defterdeki son kayıttan önce çekilmiş bir video… Genç adam orada… Videoda... Başkaları da var. Çok ciddiler… … Kedi yok. O, hep koridorlarda koşuşturur. … Beynim de sürekli koşuşturan bir başkası mı var? Kim o? Sen biliyor musun? Isındıkça yoruluyorum. … Kedi koşuşturmaktan yorulunca karşımda otururdu. Şimdi yok. Kediiii…

Videoyu birkaç saniyede baştan sona, sondan başa izledim. Aklım karışık ama dikkatim hep genç adamda... Sevindim. Bir genç adamın var olduğuna… Şimdi nerede acaba? Bilmiyorum. Tuhaf; videoda ben de varım. Videoyu izleyene kadar bunu bilmiyordum. Birkaç gündür içimde bir başkası var. Aynı kalıpta bir başka beyin sanki… Koşuyor, koşuyor, koşuyor. O koştukça ben yoruluyorum. Ama o, ben değilim. İnsanlar nerede? Videoda varlar. Şimdi yoklar. Hele kedi hiç yok. Bu videoyu kim çekmiş? Galiba en aklı başında olan, bu videoyu çeken… Diğerleri sürekli bağrışıyorlar, birbirlerini itekleyip çekiştiriyorlar. Videoda ses yok. Duyamıyorum. Dudak okuma yapmam bile mümkün değil. Duyamıyorum. … Ben kedinin en düşük tondan miyav deyişini bile duyabilirim.… Beynimde hep bir başkası varmış. Evet, evet, varmış. Varrrr.

Aklım karışık ya… Gecikmeli fark ettim. Genç adam videonun sonunda daha önde duruyor. Onu dudaktan okuyabilir miyim? Enerjim gene inişli çıkışlı… Isınmaya devam ediyorum. Deniyorum. Sen de merak ettin, değil mi? Harika! Çözümledim. Genç adam korkulu, üzüntülü, gözleri yaşlı, aynı zamanda öfkeli; tanımlanması zor bir duygular karmaşası içinde şöyle bağırıyor: “Ne kimse bilecek doğduğumuzu ne de kimse yazacak öldüğümüzü… Sizi kutlarım, bir kıyamet yarattınız. Üzülüyorum; yapıcılar da gelmez bir kez daha. Muammanın çözümü belki bir başka âlemde…”Ne? Ne demek bu? Genç adama sormalıyım. Genç adam nerede? Beynimde bir başkası mı var? Bedenim beni dinlemiyor. Bir tuhaflık var. Her şey çok saçma…

İnsanlar nerede? Genç adam yok. Kedi yok. Artık ağacı da göremiyorum. Rüzgâr sapsarı estikçe her şey sisleniyor. Süper zekâmın son kırıntılarıyla olup biteni biliyorum artık. Anlatacak kimse kalmasa da… … Beynimdeki bir başkası… Her şey ne kadar sıcak… Beynimin yarısının yaptığını, o başkası yok ediyor. … Göremiyorum. Sen var mısın? Kime anlatıyorum? Aklım karışık… Kendimle konuşuyormuşum gibi geliyor. Sen var mısın? Sen var mıydın? Bir tuhaflık var bugün. Aklım karışık… Her şey ne kadar sıcak… Bugün beni de susturacak bir tuhaflık var.

Neden süper zekâm işe yaramıyor artık? Her şey çok karışık… Miyav? Kedi yok. Bu, aklımın sesi… Kavgacılar nerede? Genç adam nerede? Yapıcılar gelmez artık. Yüzler siliniyor. Çok sıcak… Genç adam bir masal mı öğretmişti bana? Aklımın siber embriyo halleriydi henüz. Ali Baba’nın bir çiftliği mi var? Artık yok. Bilmiyorum. Uydurdum. Saçmalıyorum. Çiftlik var mı? Çiftlik yok. Ali Baba yok. Ağaç yok. Genç adam yok. Kedi nerede? Enerjim düşüyor. Makineleşmek istiyorum ben. Yüzler yok artık… Gizem… Kayboluyor... Enigma…Turing… tring… tink… tinnn… sıcak… çok sıcak… … kediiii…kee… ke…

(Yazar bu öyküsüyle, 3. Eskişehir Kral Midas Öykü Yarışması Başarı Ödülünü almıştır.)

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli