Ahmet ERDOĞDU


104. YILINDA YENİ ADANA GAZETESİ

AHMET REMZİ YÜREGİR ANLATIYOR:


Değerli Okurlar,

Gazetemiz bugün 104. Kuruluş Yılı’na giriyor. Biz de kurucumuz rahmetli Ahmet Remzi Yüregir’in “Milli Mücadele Anıları” nda anlattığı Yeni Adana Gazetesinin tarihsel sürecinden kesitlerle gazetemizin yıldönümünü kutluyor, nice yıllar diliyoruz.

Mondros Ateşkesi’nden sonra Çukurova Bölgesinin işgali başlamıştı. 

 

“Memleketin bağrı yanık çocuklarınca bu vatansızlara, aynı zamanda bu haksız işgale ve Ermeni zulümlerine karşı savunmaya geçmek için bir yayın aracı düşünülmüş ve “Adana” adıyla bir gazete çıkarılması kararlaştırılmıştı. Bu işi ben ve o zaman yedek subay olarak Adana’da bulunup burada terhis edilen Yozgatlı Ahaveyanzade Avni Beyle üstlenerek resmi başvuru yapıp gazetenin imtiyazını aldık. 25 Aralık 1918 tarihinde Hayat matbaasında bu gazete basılmaya başladı.

Bu gazetenin çıkışı doğaldır ki Ferda’ya hiç benzemiyordu. Gazetenin gidişi ve amacı başkaydı: Yurt yararına ve Türklük hesabına çalışmak. Bundan ne işgal görevlileri, ne de Ermeniler ve hele Fransızlar hiç mutlu olmamışlardı. Gazete, Adana ve yöresinin Türk ülkesi olduğunu tarihi kaynak ve bilimsel kanıtlarla yayınlıyordu. Özellikle Mehmet Yüregir imzasıyla Lise Müdürü Tarsuslu Niyazi Ramazan Beyin Kilikya sözcüğünün Türkçe ve Türklüğe ait bir şey olduğunu ve bununla Ermeniliğe ait bir anlam ifade edilemeyeceğini bildiren uzun ve bilimsel yazıları hiç hoşa gitmiyordu.

Artık bu gazete karşıtı propaganda hemen başlamıştı: “Bunu İttihatçılar çıkarıyor! Onların yayın aracıdır!” Hele Hayat Matbaasında basılması buna en büyük kanıt tutuluyordu. Hayat Matbaasında Umumi Harp sırasında İsmail Sefa Bey ve Mücavirzade Mustafa Emin Bey  tarafından “Hayat” adıyla bir gazete çıkarılmıştı.

Adana gazetesi Ermeni şımarıklıklarını, ara sıra yapılmaya başlanan zulüm ve dehşeti de kaydederek dikkati çekiyordu. Bu da doğal olarak Ermeni düşmanlığını arttırıyordu. Bu gidişle sonumuz çok kötüydü. Ama Adana gazetesiyle ilgisi olanlar bütün tehlikeyi göze alarak haklı yayınlarını sürdürüyorlardı.

 

BİR ZİYARET

Şimdilik adının yazılması uygun olmayan ve o zaman Vilayette görevli müdürlerden birisi, bir Türk. Hayat Matbaasındaki Adana gazetesi yönetim yerine gelerek sahibi olan beni ve yazar Avni Beyi ziyaret edip, işgal görevlileriyle ilişkisi olduğunu, bunların iyi niyet sahibi olduklarından dolayı ılımlılık çerçevesinde davranışın doğru olacağını ve gazetenin bunlarla hoş geçinmesinin hayırlı bulunacağını, gerekirse bunların gazeteye yardım bile edeceklerini söyleyerek girişler yaptıktan sonra Fransız istihbarat subaylarından Andre Konti’nin matbaaya gelmek istediğini ve gazetecilerle görüşeceğini de eklemişti.

Biz gazetenin hiç kimsenin yardımına gereksinimi olmadığını, yalnız yasalar çerçevesinde davranılırsa bunun en büyük yardım olacağını, gazetenin haklı yayınını sürdürmekten geri kalmayacağını. Andre Konti ile bir konuk sıfatıyla görüşmekten mutlu olacağımızı söyleyerek bu kişiyi savmıştık.

Başka bir gün randevu alan Yüzbaşı  Andre Konti matbaaya gelerek Adana gazetesi sahip ve yazarlarıyla görüştü. Doğaldır ki bu görüşme ortamını hazırlayan Türk görevli de birlikteydi. Fransız yüzbaşısı biraz Türkçe de biliyordu. Gazete hakkında bilgi aldı ve bir Fransızca gazete çıkarma düşüncesinde olduğunu da söyledi, savuşup gitti. Ancak bu gidiş pek iyi değildi: Konuşmalardan herhalde pek mutlu kalmamıştı, burada kendisine memlekette süregelen haksızlıklardan yakınılmış, sarf ettiği sözlere de yakışan biçimde yanıtlar verilmişti.

 

ADANA GAZETESİ KAPATILIYOR

Yüzbaşı Andre Konti’nin matbaayı ziyaretinden çok zaman geçmemişti ki Adana Valisi Nazım Bey imzasıyla gazete yönetimine bir yazı geldi. Bu yazıda yasalara uygun olmayan yayın görüldüğünden gazetenin yayınının durdurulduğu bildiriliyordu.

Bu yazıyı alınca “Yeni Adana” adıyla başka bir gazete imtiyazı almaya giriştik. Ama Vali Nazım Bey bu imtiyazı vermeye pek cesaret gösteremiyordu. Bu işlemi yaptırmak için yanma gidip gelen Avni Beye ve bana:

“Aman dikkat ediniz oğlum. Sonra bu adamları kızdırırsak memleketimizi kesin işgal altına alırlar ve durumumuz çok kötü olur!” diyordu.

Sonunda bir gün, yine gazete imtiyazı almak için yanma gittiğimiz Vali Nazım Bey bize. Adana’nın bugün kesin işgal altına alınmamasına kendisinin ılımlı davranmasının neden olduğunu ve bunlar iyi yönlendirilirse daha iyi sonuçlar alınacağını yineledi ve öğütler verdi. O günkü düşman harekatına göre mevsimsiz olan bu sözlere dayanamayan Avni Bey:“Ya efendimiz, Allah göstermesin, ölürseniz bizim durumumuz ne olacak?” yanıtını vermişti.

Nazım Bey de kötü niyet yoktu. Ancak saflığı vardı ve işgal görevlilerini gerçekten yönlendirdiğini ve aldattığını sanıyordu. Aslında bu adamlar memlekete yeni gelmeye başladıkları için her şeyi görmemezliğe gelerek çevreyi dinleyip yerleşmeye çalışıyorlardı. Valiye de hoş görünerek isteklerini de yapıyor gibi davranıyorlardı. Bir süre geçtikten sonra Vali Nazım Bey de Adana’da kalamayacak duruma geldi ve Adana’yı terk edip gitti. Vali Bey’in korktuğu kesin işgal de böylelikle gerçekleşmiş bulunuyordu.

Neyse uzun tartışmalardan sonra “Yeni Adana” imtiyazını alıp yine yayına başlayabildik. Gazetenin sekizinci sayısında Avni Bey “Kanuna Hürmet” başlığı altında bir başyazı yazmıştı. Bunda, yasalara saygı gösterilmesi ve dolayısıyla gazetenin kapatılmasının yasalara aykırı olduğunu bildiren ağır tümceler yer alıyordu. Yeni Adana’nın yine çıkması ne Ermenileri, ne de işgal görevlilerini, hele Ferdacı’ları hiç mutlu etmemişti. Gazetemiz karşıtı en büyük kışkırtmayı Ali İlmi ve yandaşları yapıyorlardı: “Yeni Adana, İttihatçıların kışkırtma aracı ve onların düşüncelerinin yayıcısı!” diye çalmadık kapı bırakmıyorlardı.

                                                                                     Yeni Adana Gazetesinin 8 Ocak 1919 tarihli nüshası

                                                                                              (Taha Toros’un “Kurtuluş Savaşı’nda Çukurova” adlı kitabının 29. Sayfasından alınmıştır.)

MATBAA BASILDI

Bir sabah, bir otomobil içinde Yüzbaşı Andre Konti, yanında silahlı bir manga askerle matbaanın önünde durdular ve hemen matbaayı basarak gazete koleksiyonlarını, taslakları, diğer belgeleri zorla aldılar. O anda matbaada bulunan gazetemiz yazarı Avni Bey ile Hayat Matbaasının sahibi Mücavir zade Mustafa Emin Bey’i otomobile alarak Fransız karargâhına götürdüler. Orada kısa bir soruşturma yapıldıktan sonra bu iki arkadaşı Kilikya sınırı dışına çıkarmak üzere Emniyete teslim ettiler. Karargâha götürülen gazete ve matbaa kâğıtlarını da bir yandan incelemeye koyuldular ve bu işe Maarif Müdürü Fuat Bey’i görevlendirdiler.

Yirmi dört saat geçtikten sonra Avni Bey ve Mustafa Emin Bey, Kilikya sınırları dışına çıkarılmışlar ve Bozantı’dan Konya yönüne gönderilmişlerdi. Böylelikle matbaaya Fransızlar el koymuşlardı. Doğal olarak Yeni Adana’nın çıkması da olanaksızdı, gazete kapanmış oldu. Fransızlar da. Adana’nın tarafımızdan geri alınışına kadar bu matbaayı kullandılar.

 

İŞGAL KESİN BİR DURUM ALIYOR

Adana’nın işgali her gün biraz daha ağırlaşıyordu. Geçici kaydıyla ve genel yönetime karışmamak koşuluyla Adana’ya gelmiş olan işgal görevlileri her şeye burunlarını sokmaya başlamışlardı. Zaten her ne yapsalar, karşılarında kendilerine tek bir şey söyleyecek bir güç ve bir varlık da görmüyorlardı. İstanbul’daki Hükümet ve Saray, kendi başlarının derdine düşmüştü. Taşradaki memurlar da başsız bir durumda, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Adana’daki Osmanlı hükümeti bir de darbeye uğrayarak büsbütün sersem olmuştu. Kimsede yürek gücü kalmamıştı.

Bu darbeler dolayısıyla Vali Nazım Bey istifa etmişti ve Adana’dan uzaklaşmak istiyordu. Valilik vekâletle yürütülmeye çalışılıyordu, bu biçimde yönetilmeye çalışılan bir ilin diğer görevlilerinin de morallerini ve çalışmalarını siz değerlendiriniz!

Böylece Adana’da bir Hükümetin varlığı yok gibiydi. Yalnız, bu sıralarda Jandarma Kumandanlığına atanan Yarbay Haşim Bey adında bir kişi Van’dan Adana’ya geldi. Haşim Bey cesur ve enerjik bir askerdi. Haşim Bey’in gelmesiyle birlikte önemli bir sayıda genç jandarma subayının da Adana’ya geldiği görülmüştü. Bu gelenler. Adana Türkleri üzerinde iyi bir etki yapmıştı. Bu genç subayların çoğu kumandanları gibi cesur kimselerdi ve Türk halkı bunlarla ilişki kurarak durumu anlamaya çalışıyordu.

 

TÜRKLER SİLAHLANDIRILIYOR

Ordu çekilirken birçok silah bırakmıştı, bunlar jandarmaya terk edilmişti. Terhise tabi olmayan bir kısım piyade ve süvari erat da jandarmaya nakledilerek Süvari Yarbay Haşim Bey adında birisinin kumandasında jandarma alayı adıyla Adana’da bırakılmıştı. Bırakılan silah ve cephane de jandarma koruması altına alınmıştı. Her gün silahlanan ve Türklere saldırmaya başlayan Ermenilere karşı Türklerin de silahlanması gerekiyordu. Jandarma Kumandanı Yarbay Haşim Bey bu işe pek yatkındı. Sonunda kendisi ile ilişki kuruldu. Bu ilişkileri benimle birlikte en çok İmam zade Mehmet Efendi sağlıyordu. Böylelikle birçok Türk mahallelerine jandarma deposundan mavzer, cephane ve bomba alınarak dağıtılıyor, bunlar şimdiki Emniyet Müdürlüğünü doğusunda ve bitişiğindeki Mescitten geceleri alınıyordu.

Silahları tüfek ustası Eyüp Efendi adında ulusal onur sahibi bir kişi burada elden geçirirdi. İmam zade Mehmet Efendi ile ben bunları Türk mahallesi mutemetlerine teslim ederdik. Her zaman bu mahalle mutemetlerinin yanında benim mutemedim olan Serezli Osman Efendi bulunur, Eyüp Efendi’ye parola verirdi.

Bu gidişle ve pek yakında Yarbay Haşim Bey’in çabasıyla Türk halkı tümüyle silahlanmış olacaktı. Ancak Fransızlar Yarbay Haşim Bey’den hiç hoşnut değillerdi. Bütün davranışlarından kuşkulanıyorlardı. Belki bu silah dağıtma işini de işitmişlerdi.

Bir gece “Fransız kumandanı sizi görmek istiyor” diye Yarbay Haşim Bey’i Fransız karargâhına götürdükleri, oradan otomobile bindirerek Mersin’e ve Mersin’den torpido ile Mısır esir kampına gönderdikleri işitildi. Jandarma Kumandanı Yarbay Haşim Bey’in Adana’dan uzaklaştırılması Türk halkını sonsuz bir üzüntüye düşürmüştü.

 

DURUM ÇOK NAZİK: SİLAHLAR TOPLANIYOR!

Adana’daki durum artık çok kötü bir biçime giriyor, er geç kanlı bir boğuşma olacağı kesin görülüyordu. Fransız dostlarının çabasıyla en umut edilmez Ermeni kopilleri bile baştan aşağı silahlanmış bir durumdaydı. Buna karşılık kendini savunmak için Türkler de boş durmuyor, köşeden bucaktan, para ile silah satın alıyordu çünkü Türkler, büyük beceriksizlik içindeki Hükümet denilen heyulanın kendilerini savunacağından ve koruyacağından kesinlikle emin değildi. Tek umut silahla hazır bulunmaktı.

İşgal görevlileri ise yalnız zulüm ve kıyım yapan Ermenileri savunmayı, hatta yüreklendirmeyi iş edinmişti. Ayrıca işgal görevlileri, Türklerin silah depoları olduğuna inanmıştı çünkü Ermeni propagandasına göre, ordumuz çekilirken Türklere çok sayıda silah bırakmıştı!.. Bundan dolayı, bir gün bu silahlar hem işgal görevlileri, hem de ezilmiş (!) Ermeniler üzerine çevrilerek, tümü yok edilebilirdi!.. Onun için bu silahları Türklerin elinden almak gerekliydi. Bundan dolayı, doğal olarak aldatmak için, genel bir silah araması yapıp Türklerden silahları almak ve ondan sonra da Ermenileri silahlı bulundurmak kolaydı. Silahlı bir Ermeni görülür ve şikayet edilirse, bahane hazırdı: “Bu görülen Ermeniler asker kaçağıdır, biz de arıyoruz, ancak elde edemiyoruz!” İşte yanıt!

28 Nisan 1919 Pazartesi sabahı herkesin uyandığı bir sırada bütün şehir çevresinin İngiliz. Fransız ve Ermeni askerleriyle çevrilmiş olduğu görüldü. Çeşitli yerlere top, mitralyöz konulmuş, şehirden dışarıya kimse bırakılmıyor, yalnız şehre girenlere izin veriliyordu. Aynı zamanda, şehirde yaya ve atlı devriyeler dolaşıyordu. Duvarlara da Türkçe olarak şu duyuru yapıştırılmıştı.

 

İLAN

İşgal edilen düşman arazisinin kuzey bölgesi baş yöneticisi ve Legion d’Honneur komutanı Albay Bremond cenapları, Başkumandanlığın 19 Ocak 1919 tarihli işgal edilmiş düşman arazisi kuzey bölgesinin geçici örgütlenmesini düzenleyen ilkeleri uyarınca aşağıdaki kararı almıştır:

 

Madde 1- Adana şehri içinde yanlarında savaş silahı bulunanlar 24 saat içinde saptanan depolara vermelidirler. Bu süre Nisan’ın 29’unda zevali saat 6’da sona erer.

 

Madde 2- Belirtilen bu 24 saatlik sürenin bitmesinden sonra, kuşkulanılacak evlerde arama yapılacaktır. Askeri görevlilere teslim olunmamış bir silahı buldurtan her kim olursa olsun, hatta polis ve jandarma dahil olduğu halde her şahsa 20 Osmanlı lirası ödül verilecektir.

 

Madde 3- Bu 24 saatlik süreden sonra mitralyöz, otomatik tüfek, el bombaları, savaş tüfeği, revolveri olanlar saptandığında hemen idam olunacaktır.

 

Madde 4- İşgal Kuvvetleri Kumandanı general ile emri altındaki yönetim görevlileri ve Osmanlı memurları bu emrin yerine getirilmesi ve uygulanmasında görevlidirler.

 

Madde 5- Silah saklanmasına yardım eden ve bilgisi olduğu silahı bildirmeyen her kişi Askeri Yargıya sevk edilecek ve bir yıldan beş yıla kadar hapis ve elli liradan iki yüz liraya kadar nakit para cezası alınmakla cezalandırılacaktır.

 

SİLAHLARIN TESLİMİ KONUSUNDA BİLGİLER

Bazı çalışanlar (tahsildarlar, bekçiler ve orman bekçileri, vb.) silah taşımaya izinlidirler.

Ancak bunlar da, herkes ile birlikte belirtilen sürede silahlarını teslim edeceklerdir. Silah teslim işlemleri sona erer ermez kendilerine kayıtlı bir silah ile silah taşımak için belge verilecektir.

Sancaklarda, silah belgesi sahiplerine, geçici silah teslimine gerek kalmaksızın askeri mutasarrıflar tarafından silah taşımaya izin verilebilecektir.

Değerli ve ziynet silahları bir kişinin gözetimi altında Belediye’ye gönderilecek ve orada silahın ve sahibinin toplumsal konumunun incelenmesinden sonra gerek görülürse bir belge verilecektir.

 

SİLAHLARIN TESLİM EDİLECEĞİ YERLER

  • Eski istasyon İngiliz Karakolu,
  • Hacıbayram Kuyusunda fabrika karşısında bulunan yer,
  • Alidede mahallesinde Terliksizden Ömer hanesi,
  • Eski Debboy’da Jandarma Okulu,
  • Hükümet Konağında Jandarma Dairesi,
  • Nehrin sol sahilinde köprü sonunda kuzey yönündeki yolda, köprüden 100 metre ilerideki kahve,
  • Eski Saray (Aşıkyanların evi),
  • Kolordu - İngiliz karakolu,
  • Giritli mahallesi,
  • Yeni İstasyon,
  • Eski silahlar için, Belediye Dairesi.

 

Duvarlara asılan bu duyurudan başka davul ve tellal aracılığıyla konu halka bildiriliyordu. En ufak silahı bile olanlar 24 saat içinde gösterilen yerlere bu silahları teslim edeceklerdi. Bu 24 saatlik süre bittikten sonra evlerin aranmasına başlanacak ve evinde silah bulunanlar hakkında duyuruda yazılan cezalar uygulanacaktı. Sonunda bu süre bitti. Bütün güvenlik görevlileri ve asker, semt semt silah arama işine başladılar.

 

SİLAH VE BOMBA ÇIKAN İLK EV

Pamuk Pazarı semtinden bir manga Hintli ve Ermeni askeriyle yola çıkan “silah arama kolu”, doğruca Tepebağ’daki evimi kuşatmışlardı. Her yanı abluka eden askerlerden başka, ev içine subay ve komiserler girerek aramalara başlamışlar ve elleri kazmalı askerlere, damların üzerini, çiçeklik ve avluyu boyuna hendek açarcasına kazdırmışlardı. Bu uzun ve dikkatli aramadan sonra duvar içindeki kapatılmış olan eski bir ocak deliğinde saklanmış bir sandık bomba, beş adet yeni Alman mavzeri, bir adet İngiliz tüfeği, iki Nagant tabanca, üç hançer, bir çuval fişek, silah dağıtımına ve Türk Gücü’ne ait mühür ve kağıtlar ortaya çıkmıştı.

Ben evde yoktum. Bir saat önce evden çıkarak Şafak Gazinosuna gitmiştim. Evimin ablukaya alındığını ve aranmakta olduğunu Karadayı zade İsmail Efendi haber almış ve konuyu bu sırada gazinoda bulunan Ateş zade Hasan Bey’e söyleyerek bana haber verilmesini bildirmişti. Haşan Bey beni görerek durumu anlattı ve eğer silah filan varsa ilerisini düşünerek buradan savuşmam konusunda uyardı.

Bunun üzerine gazinoyu terk ederek, o çevredeki akrabalarımın evine gittim. Silahların bulunduğunu ve arandığımı da yeğenim Polisçi zade Hüseyin Efendi gizlendiğim eve gelerek haber verdi. Benim özellikle akrabalarımın evinden arandığımı, dolayısıyla burasını hemen terk etmemi de bildirdi.

Bunun üzerine bir kadın çarşafına bürünerek bu evi terk edip Debboy çevresindeki uzaktan ilişkilerim olan birinin evine savuştum. Ancak bu ev sahibi de benim evlerinde bulunmama rıza göstermedi.

Sonunda buradan yabancı, ama kabadayı birisinin evine çıktım. Orada da bir iki gün kaldım. Artık evlerin teker teker basılarak aranması başlamıştı. Birinde bulunduğum mahalle evleri bile aranırken yine çarşafla yakındaki bir mezarlığa savuşup zaman geçirdim. Ancak bu aramalar ve baskı bir türlü bitmediğinden sonunda şehri terk etmeğe karar verdim. Yine çarşafla bir köylü hayvanına binerek terkimde bir çocuk olduğu halde hiç kimsenin umut etmediği biçimde Ermeni ve İngiliz askerleri önünden ve Taşköprü’den geçerek şehri terk ettim. Sarıçam ormanlarına sığındım ve orada bir süre gizlendikten sonra dağ yollarından savuşarak Adana sınırını geçtim.

Bu biçimde idam cezasından kurtulduktan sonra kendimi Kayseri’ye attım. Bu silah bulunma olayını bir kısımları benim düşüncesizliğim olarak nitelemişler, hatta bazıları o zaman evimde bulundurduğum bir Ermeni kadına bu silahları göstermek gibi bir düşüncesizlik yaptığımı ileri sürmüşlerdi. Gerçekte bunların hiçbirisi doğru değildi. Bunu en yakın arkadaşlarım ve komşularım da bilirler ki ben yanımda hiç bir zaman bir Ermeni hizmetçi bulundurmadım. Umumi Harp sırasında yedek subay olduğumdan ve bir süre Adana’da Ordu Menzil Müfettişliği imalathanesinde müdürlük yapmış bulunduğumdan ve imalathane işçilerinin çoğu Ermeni olduğundan ve orduya iş çıkartmak için bunlara fazla baskı yaptığımdan veya hakkıyla görev istediğimden Ermeniler bana küskün olmuş ve kin beslemişlerdi.

Bir de silah dağıtım işinde Yarbay Haşim Beyle ilgim olduğu kesinlikle işitilmiş olsa gerek. Birinci neden olarak bir subay olmam, ikinci neden olarak da Yarbay Haşim Beyle ilişkide bulunmam evimin önemle aranmasına bahane olmuş ve bu silahlar bulunmuştu.”

 

Değerli Okurlar,

Gazetemizin 104. Yılında Kurucumuz Ahmet Remzi Yüregir’i sevgi ve saygıyla anıyoruz.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92