Bir gencin direniş öyküsüdür bu.
Oğlum Prof. Dr. Murat Devrim Babacan’ın öyküsü, övünçle yazdığım..
Devrim, içedönük olmasa da kendi dünyasıyla barışık bir çocuktu.
Müziğe karşı yoğun bir eğilimi vardı.
Bir org aldırmış, kurduğu düzenle odasında bir orkestra yaratıyordu.
Onun çalışmaları ile ilgilenecek fazla vaktimiz yoktu bizim . Biz vatanı
kurtama mücadelesindeydik. Dernek, sendika çalışmaları yüzünden, eve
bile vaktinde gelemiyorduk.
Bizim oğlan, üniversite sınavlarına girmek istemiyordu. İlla yetenek
sınavına girmekten yanaydı. Bu konuda bizim fazla bilgimiz yoktu.
Her şeyden önce bir yeteneği var mıydı?
Bir gün arkadaşımız müzik öğretmeni Sn. Medine Balkarlı’ ya gittim:
- Öğretmenim, bizim lise sonda bir oğlumuz var. Üniversite sınavına
girmek istemiyor. İlla müzik diyor. Bir yeteneği var mı? Yoksa bir gençlik
hevesi mi? bilemiyoruz. Bize yardımcı olabilir misiniz?
- Tamam. Evde piyano var, eve gelsin, dedi.
Sabah götürüp bıraktım. Akşama kadar ilginç bir heyecan duyduğumu
da hiç unutmam. İlk defa bu kadar yoğun ilgi duyuyordum Devrim’ in
müzik tutkusuna.
Akşamüstü gittim Medine öğretmenime. Sonucu merak ediyordum.
Sevgili öğretmenim karşıma geçti, elini beline koydu.
- Siz, dernekle, sendikayla vatanı kurtarmaya çalışıyorsunuz, değil
mi? Sizin kurtaracağınız vatanın içine tüküreyim be! Çocuğunuzdan bile
haberiniz yok!
Bu yanıt bir şamar olduğu kadar, bir mutluluk habercisiydi de.
***
Yetenek sınavlarının yapıldığı sırada Ankara’ya gittik. Bir tanış
yardımıyla yetkili biriyle görüştük.
- Size açık söyleyeyim, mümeyyiz hocaların çalıştırdıkları grupları
var. Onların dışında birine şans verileceğini hiç sanmam. Gerçekten de
verilmedi.
Konya/ Selçuk üniversitesinin sınavına yetiştik. Devrim sınava girdi ve
başardı.
Artık Konya’nın öğrencisi olacaktı. Ama ismi ne olacaktı?
Bazı arkadaşlar, çocuklarının adını değiştiriyorlardı.
Bizim koyduğumuz isim yüzünden zarar görmesine katlanamzdım.
açıkça sordum Devrim’e:
- Oğlum, bir takım gerici yargıların sen de farkındasın. Konya gibi bir
yerde yıllarca yaşayacaksın. İstersen adını değiştirelim, ne dersin? dedim.
Başını kaldırıp yüzüme baktı, kararlıca:
- Baba, ben adıma sahip olamayacaksam, neyime sahip olabilirim?
Bu yanıt da kıvanç vericiydi. Mutlu ediyordu bizi.
Çünkü ona verebildiğimiz özgüvenin ifadesiydi bu yanıt.
***
Başarı ile bitirdi okulunu. Saygın bir çevre yaratmıştı.
Bırakmadılar, yüksek lisansını yaptı.
Bırakmadılar, doçentliği tamamladı.
Bırakmadılar, profesörlüğü Konya/ Erbakan Üniversitesine kısmet oldu.
Mutlu bir evliliği oldu. Ezgi Hanım gibi bir eş, ender bir şanstı.
Onun, akılcı ve bilinçli desteği asla unutulamaz,.
Bir kızları oldu adını Öykü koydular. Roman yazmaya kalkmadılar da tüm
sevgilerini Öykü torunuma yönlendirdiler. Onun yaşamının da başarıyla
dolacağına inanıyorum.
Sevgili Ezgi gelinimin de Profesörlüğü yakındır. Başarılar diliyorum.
***
Kuşkusuz oğlumla kıvanç duyarım. Onu yürekten kutluyorum.
Ama bu anıyı yazış nedenim biraz daha farklı.
Son yıllarda gençlerimizin kaygıları çok arttı. İnsanlık ötesi sorunlarla
cebelleşiyorlar. Anayurtlarını terk etmeyi göze alacak kadar umutsuzlukla
boğuşuyorlar.
Bu yaşam öyküsündeki özgüvenli mücadele, belki bazılarına örnek olur
umudunu taşıyorum.
Bilirim ki umut yaşamın olmazsa olmaz enerji kaynağıdır.
Hele bir de özgüvene dayanıyorsa.