Eskiden yılbaşını dört gözle beklerdik.
Piyango değildi beklediğimiz.
Dansözü beklerdik dansözü.
Sahnede bir, beynimizde bin kez kıvıran dansözü.
Hayallerimizle öyle süsler, öyle donatırdık ki onu,
dansöz bir kat daha dansözleşirdi.
Yıl boyu bahtımıza ne çıkarsa çıksın, sonunda dansöz
çıksın yeterdi.
Ya şimdi?:
Dansöz yerine kem söz çıkıyor.
Gün boyu sahnelerde siyasilerimiz veryansın ederken,
nutuk attığı insanlar, sanki kapı bir komşusu değilmiş gibi.
Sanki ilinden, içlerinden yurttaşları değilmiş gibi.
Sanki Allahın yarattığı bir insanoğlu insan değilmiş gibi.
Sözlüklerdeki siyaset tanımının yanına “ Bu tanıma
uymayanlara yuh olsun” diye mi yazmalı?
Eski zamanlarda da insanlar birbirlerini eleştirirlerdi.
Ama nezaketi hiç bırakmazlardı.
Küfürlerini bile sözcüklere sarar, bir edebi hoşgörü
peteği halinde sunarlardı birbirlerine.
Onlarca yılı aşabilmiş bir örnek var elimizde:
Nefi, hicivleriyle de ünlü bir Osmanlı şairidir.
Tahir Paşa da Divan’da yeri olan bir Osmanlı paşası.
Nefi’nin eleştirisine kızan Tahir Paşa, bir toplantıda
“ köpeğin biridir, ürmüş” diyerek tepki gösterir.
Bunu duyan Nefi’nin yanıtı şöyledir:
“ Bana Tahir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahir’dir.”
( Tahir= Temiz/ Kelp= Köpek/ İltifat= ilgi, beğenme/
Zâhir= Açık, görünen/ Maliki= Dört mezhepten biri/
İtikat= İnamç, kanaat)
Görülüyor ki sanat küfre bile tarihi bir değer biçebiliyor.
Oysa ulaştığımız uygarlık sürecinde o kadar çok güzellik
ver ki…
Küfür derecesinde olmasa da “ Ham sözcükler” de az
değildir.
Ayrı ayrı insanlar oluşumuz ne kadar doğalsa, ayrı ayrı
düşünmek de o kadar doğaldır. Bu doğallıklar kadar
hakkımız olan bir başka doğallık daha vardır ki o da
birbrimizi eleştirebilme hakkımızdır. Bu hakkı kullanırken
beynimize, yüreğimize ve dilimize İki cümle düşmeli:
“ Ben bir insanım”, “ Karşımdaki de bir insan”
Zam dediğimiz bir kavram var kültürümüzde.
Sahip olduğumuz ana değerin üstüne bir yığılmadır bu.
İsteğimiz yönündeyse mutlu eder bizi.
Ya da istem dışı bir artışsa son derece rahatsız eder,
suçlu aramaya götürür.
Sanır mısınız ki zam sadece maddi ya da ticari metalara gelir.
Sözlere de, tavırlara da zam gelir. Hem öyle gelir ki küçümseme,
mimik, jest ve imgelerin de yardımıyla deli eder insanı.
Bu boyutun bir de küfür aşaması vardır ki insan olmakla asla
bağdaşmayacak bir eylemdir.
Haa övgü zammına diyecek yoktur. Sözleri şiirleşmiş, jest ve
mimikleri tablolaşmış övgüler karşısında akan sular durur.
Övgülerden çokça kadınların hoşlandığı sanılır. Aslında açık
verdikleri için öyle görünür.
Oysa erkeklerin onca saçma- sapan yiğitlik gösterileri övgüye
hasretlikleri yüzündendir.
Ayıp değil ki övgü. Övgünün ana ekseni sevgidir zaten.
O nedenle, yürek rahatlığıyla söylenebilir ki:
Tanrı Tanrılığıyla, peygamberler de peygamberlikleriyle
vazgeçememişler övgüden…
Bir yılbaşı hayaliyle çıkmıştık yola.
Nerden nereye geldik.
Sözü getirip övgüye bağladık.
Böyle bir aşamada sevgilimiz düşmez mi aklımıza?:
Biz çağırmasak da o DAVETSİZ gelir:
Niye düştün aklıma durup dururken
İlk kadehteyim daha vakit erken
Sırası mı şimdi
Özlem melteminde uçup gelmenin
Kirpik uçlarında şebnem olmanın
Sırası mı şimdi
Oysa vakit gelecek
İzin çıkacak Erenlerden
Kadehlerin bir bir gül açtığı yerden
Bir hoş olacak âlem
En hoş olacak o dem
Sürgün edeceğiz gamı/ kederi
Yıldızları çapkın gecelerden
Yaz gülleri açacak o sonbaharda
Seni söyleyecek bütün şarkılar
Seni göreceğim tüm aynalarda
Deli/ divane olacak gene yürek
Sonra süzülerek
Gelip düşeceksin kadehime
Kevser kesilecek kahrından rakım
Kehribar saçlarında gülüm
Anason kokacak