Mehmet Doğan Karakuş - Muhabbet Yelleri


LÂDES


            “Tut şunları Şıho emmi!”

           Niye dutam len?

            Uçağı durduraca'am. Tut hele tut.

            Ver!

            Al!..

            Aldım. Almaz ermez olayıdım. Olayıdım ki, iki elim çont olayıdı heç mi heç almaz, alamaz olayıdım a dostlar!

            Şıho emminin kendine ilenmesinin altında yatan nedeni öğrenmek için fal taşınca irileşen gözlerimizi üstüne dikmemize neden olmuştu.

            Uçak neden, nerede durdurulacaktı? Havalanan uçak nasıl durdurulurdu?

            Eline tutuşturulan neydi?

            Kahverenginin kırmızısı bol bir tene sahip olan Şıho emminin evi, bizim evin hemen altmış metre ilerisinde, kasabanın bayırının başındaydı. Yazıda tarlaları, tarlalarında pambıkları vardı ekili; yeşile çalan, beyazı ortalığa saçacak hale gelmiş; sert kabukları yer yer dilimleme çatlağında; çatladı çatlayacak bir zamanda olan... Zirai ilaçlamanın uçakla yapıldığı ilk zamanlardı o zamanlar. Bütün yazının ağaları toplanmış, ileri gelen bir ağanın ortak olduğu şirkete ilaçlama yaptırma kararı alıp, iniş kalkış, yakıt, ilaç dolum alanı olarak kullanılan, nadasa bırakılan tarlanın kestel ağacının altında, sıcaktan korunarak bekleme sırasında getirilen tereyağlı pilav üstüne kızarmış tavuk konulu koca sininin, ayran dolu bocitlerin, hasır serginin üzerine konup da;

            Ağalar, acıkmışsınızdır. Buyurun! ikramına ikirciksiz oturup, karınlarını güzelce doyurup, şöyle yan gelip yatmanın sarhoş edici baygınlığı bedeni sarıp da baldan tatlı uyku gözlerine ağıp da göz kapaklarının kapanmaya yüz tuttuğu sırada cin bakışlı birinin gelip;

            Lâdes tutuşak mı Şıho emmi! demesi, bütün hayatını alt üst etmişti.

            Bilemedim! diyordu Şıho emmi.

            Ben ki üce Toros'tan engin yazı boyunca lâdeste üstüme adam tanımam. Ben avradımı bile kaynatamı lâdesleyerek almış bir adamım. Onca tarlamı takımı, dükkânları, yedi oğlumun yedisini yaradanı bile lâdesleyerek kazandığıma kendimi inandırmış biriyim. Nereden bilebilirdim ki yazının cehennem sıcağında takım elbise, kıravat takan bu yılıbığın beni tongaya düşüreceğini?

            Bilemezsin Şıho emmi! diyen mahallelinin, Şıho'nun tongaya nasıl düştüğünü merakından başka önemsediği durum yoktu.

            Haydan gelen haya, selden gelen yele gider! mırıldanmaları, kaş göz işmarları;

            Ey'olmuş! anlamında baş sallamalarıyla birlikte;

            Eeee! Annat da dinneyek! biçiminde vuruluyordu dışarı;

            Bilemezsin elbet. Müneccim b...u mu yedin?!

            Bir lâdes kemiği gözümün, burnumun önündeydi. Hani, karnım tok olsa da, kemik, ayranlı bir dişin, tereyağlı bulgur pilavının çiğnendiği ağızdaki dişin kokusunu, izini taşıyordu. Burcu burcu koktu. Gözlerimi zor belâ açtım...

            Eeee!

            Lâdesim lâdes olsun mu? dedi.

            Olsun! dedim.

            Almayan gâvr olsun mu?

            Olsun! dedim...

            Eeee! Şıho emmi anlattıkça biz mahalleliler, kafamızda, sarı sıcaklı, tozlu topraklı yazıda uykuya devrilik bir gövdeyle düşlemeye başladık, Şıho emmiyi. Başlarımızı uzattık da uzattık, fal taşınca açılan gözlerimizi diktikçe diktik ağzının, ağzının içine.

            Eeee! ler uzadıkça uzadı.

            “Çat! Etti kemik. Kırıldı. Lâdesi çektik böylece. Uyumuşum. Düşümde bile tozu toprağı, uçakların iniş kalkış seslerini duyup da, arada bir gözlerimi açıyo'm. Şöyle bir düş görürce görünüp gidiyor, görünüp gidiyor. Ben de uykuya dalıp gidiyo'm, dalıp gidiyo'm. Tam bu sırada takım elbise giyen o yılıbık, o cin gözlü, o şeytan suratlı elindeki tomarla evrak dolu dosyayı elime tutuşturup;

            Tut hele Şıho emmi! Uçağı durduraca'am!dedikten, ben tomarı dutup da aldıktan, lâdesin kuralı olan;

            Aklımda! demeyi unuttuktan kelli;

            Lâdeeesss! diye bağırmasın mı? Bütün yazının ağaları uçak seslerinin arasından duyup da başlarını, gözlerini üstüme devirip;

            Ulan senin lâdesinin de, uçağının da, evrakının da anasını avradını!.. diye sövmemi duydu. Top patladı sandım. Yazıya ağa kahkahaları yayıldı. Siz bilmezsiniz, ağa kahkahaları nasıl, nicedir. Ben bilirim.

            Ne var bunda hayıflanacak Şıho? dedi yaşlıca bir mahalleli;

            Hani iki güreşenin biri yıkılır!

            Ben de biliyo'm iki güreşenin birinin yıkılaca'anı amma benim yıkılmamam gerekirdi.

            Neden?

            O müdür hınzırı şirketi koydu, ben de şirkete bedel olarak üç yüz dönüm tarlayı koydum.

            Eeee!

            Getti tarlam!

            Verilir mi canım koca tarla?

            Verilir.

            Nasıl verilir canım? Hem senet menet yok.

            “Öyle deme'n. Öyle deme'n!

            Ne diye'k ya?! diye Şıho emmiden yana tavır koydu mahalleli.

            Hem! dedi o yaşlı adam;

            Bizim lâdesçi Şıho'muz, öyle kolay kolay yenilmez!

            Hay ağzına kurban ola'm. dedi Şıho emmi. Sinsice gülümsedi.

            “Şirketin defterleri bende.

            Eeee!

            Tarla takım getti amma kurtarması mümkündür.

            Taşındım mahalleden, kasabadan. Aradan uzun yıllar geçti. Kasabaya şöyle bir delikanlılık çağı ayrılmışlığı izleri taşıyan yaşlılık heyecanını gençliğine yüklemiş biri olarak dönüp de;

           Ne var ne yok?! merakıyla gezindiğim sırada, Şıho emminin oğluyla karşılaştık. Oturduk, bir iki duble attık, şundan bundan konuştuk.     Derken, konu geldi, lâdese dayandı.

            Babamın yitirdiklerini oğlundan ben aldım. dedi. Kıs kıs gülerek;

            Hani derler ya; haydan gelen huya, selden gelen yele gider. Öyle oldu işte. diye ekledi.

            Kasabada gün batımları güzeldir.

            İçinde kırmızı kırmızı izler vardır.

           

Mustafa Erdem
18.05.2021 11:27:21
Muhteşem bir yazı daha.Halıkın dilini en güzel şekiliyele anlatım budur.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51