CENGİZ ARCAN


SÜT


 

Yağlı boya tablo. Bakmaya doyamadığım, baktıkça beni düşünce deryasında yüzdüren bir resim.

Yönetim sahipleri, itirafçı olmayan yaşlı adam Cimon’u açlıkla ölüme mahkûm ederler.

Yönetenler, bugün olduğu gibi çok uzak zamanlardan beri düşünen adamdan korkmuştur.

Düşünen adam her zaman en ağır cezalara, horlanmaya, aşağılanmaya katlanmak zorunda kalmıştır.

Bilgili adamın bilgisini bir yolunu bulup elinden alan yöneticiler, bilgili adamdan değil ama düşünen adamdan korkmaktadır.

Düşünen adama fiyat biçilememiştir. Çünkü düşünce enerjidir, sınır tanımaz ve tutsaklığı kabul etmez.

İsa’nın dediği gibi “Düşünce gücüyle dağları devirebilirsiniz.”  Sistemleri, iktidarları alaşağı edebilirsiniz.

Yönetim sahipleri için en korkunç olan ise düşüncenin bulaşıcı olmasıdır.

Yaşlı adam Cimon zindanda yatıyor ve ölümünü bekliyor. Görüş yasağı vardır.

Yeni doğum yapmış olan kızı Pero bir yolunu bulur, zindan bekçilerine rüşvet verir ve babasının yanına girer.

Süt dolu memesini babasının ağzına verir. Babasını doyururken gözleri kapıdadır. Yakalanma korkusuyla birlikte babasını sütüyle doyuran kız babasını ölümden kurtarmıştır.

Bu konuyu merak edenler bilgisayarda araştırabilirler.

Bu harika resme bakan herkes ayrı ayrı şeyler düşünebilir.

Ressam, yaşlı adamı ve genç anneyi adeta konuşturmuş. Resme can vermiş.

Bu harika resme uzun süre baktım, hafızamda ve hayal dünyamda bir gezgin gibi dolaştım.

Yaşlı adamın zindandaki durumunu, açlığı, ölüme yakın açlığını çok iyi anlıyorum. Kızının karşısındaki durumunu anlamak ise benden çok babalara düşer.

Tanrı kimseyi düşürmesin. İnsan muhtaç kaldığı zaman kendinden büyükten yardım isteyebilir ama kendinden küçükten istemek, küçüğün eline muhtaç kalmak hayatın en zor imtihanıdır.

Babanızdan ekmek isteyebilirsiniz ama çocuğunuzun eline muhtaç kaldıysanız, bir baba olarak çok zor durumdasınız.

Ya kızınızın memesindeki süte muhtaç kaldıysanız...

Tanrım, bizi kimsenin eline muhtaç etme

YAPRAK DÖKÜMÜ

Eskiden beri fakir zengin, tanınmış tanınmamış ayrımı yapmadan cenazelere katılırım. Amacım, son yolculuğunda mevtaya eşlik etmek, ölüm ile mezarlığı unutmamak ve kendime öğreti ve dersler çıkarmaktır. 

Gazeteci Engin Ardıç ve Mehmet Barlas’ın ölüm haberlerini bütün medyadan okuyorum. Tabii ki adamlar namlı şanlı kişiler! Onların her hareketi bizler tarafından önemsenirken ölümleri de çok önemsenir ama maddi hayattan kopup ruhsal aleme geçtiklerinde ne kadar önemsenirler bilemeyiz!

Ölenlerin hakkında konuşmayı pek sevmem ama bugün konuşmak istiyorum.

Bu adamlara “liboş” diyorlar.

Ben “libostan miboştan” anlamam ama bunlar geçmişlerinde her zaman iktidarların ve güçlünün yanında saf tutmuş, her devrin adamı olmuş, halk tabiriyle Padişahların yalakalığını yaparak üst tabakalarda yerlerini almışlar ve rahat yaşamışlardır.

Bu tür adamlar topluma, devlete, iktidara ve liderlere en cani teröristten bile daha fazla zarar verirler. Çünkü bunlar lideri pohpohlayarak liderde “doğru yolda olduğu sanısı” uyandırırlar. Oysa lidere ve iktidarlara eleştiri yapanlar faydalı olur fakat bizim toplumumuzda kimse eleştiriyi sevmediği için  herkes her devrin adamı olan bu şakşakcı takımını sever. Aslında toplum bunların ne olduğunu senden benden daha iyi bilir fakat egosu bu pohpohçulardan vazgeçemez.

Şimdi bu liboşların cenazeleri de kalabalık olacaktır. Kalabalığı gören imam efendiler de coşacak ve cenaze namazı kılanlara soracaktır: Mevtayı nasıl bilirsiniz?

Ee âdettir diyerek herkes “iyi biliriz” diyecek.

Ben de imamın sorusunu ve cemaatin cevabını hissederek oturduğum yerden “bunlar günahkârdır, birçok lidere yolunu şaşırttılar ve halka zarar verdiler, iyi gömün bir daha çıkmasınlar.” diyeceğim...

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00